
Esas No: 2015/3522
Karar No: 2015/3522
Karar Tarihi: 29/9/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CENK BALCIOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/3522) |
|
Karar Tarihi: 20/9/2018 |
R.G. Tarih ve Sayı: 31/10/2018-30581 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucu |
: |
Cenk
BALCIOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, çok sayıda dilekçe veren memura disiplin cezası
verilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. 1968 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde Fethiye Ağız ve
Diş Sağlığı Merkezinde diş hekimi olarak çalışmaktadır.
7. Başvurucu, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde göreve başladığı
26/1/2010 ile 29/3/2013 tarihleri arasında değişik tarihlerde idareye yirmi bir
adet dilekçe vermiştir. Başvurucunun idareye verdiği dilekçelerinin konuları şu
şekildedir:
i. Öncelikli hastalara ilişkin düzenleme konusunda idareden
bilgi talebi (27/2/2012)
ii. Döner sermaye ödemelerine ilişkin olarak İnceleme Heyetinde
yapılan yeni görevlendirmelerin mevzuata uygun olmadığı, yeni
görevlendirilenlerin imzalarının bulunduğu Kurul kararlarının feshedilmesi ve
hesaplamaların buna göre yapılması talepleri (29/3/2012, 2/4/2012)
iii. Diğer iki hekimin mesleki uygulamalarının performans puanı
sağlamaya yönelik olduğu, haksız puanlarının bu hekimlerden silinmesi ve Sosyal
Güvenlik Kurumundan (SGK) haksız yere tahsil edilen ücretlerin iade edilmesi
talebi (2/4/2012 tarihli iki ayrı dilekçe)
iv. Yardımcı personel S.D.nin klinik
yardımcılığından alınması üzerine yerine görevlendirilen kişinin çalışmalarının
hızını ve kalitesini olumsuz etkilediğini belirterek benzeri görev
değişikliğinin neden taşeron işçilere uygulanmadığının bildirilmesi talebi
(4/5/2012)
v. İş arkadaşları H.T.nin görev
alanının sendikal meseleden dolayı değiştirildiği iddiasıyla aynı değişikliğin
kendi başlarına gelme ihtimaline binaen tedirgin oldukları, bu durumun iş
barışını bozduğu gerekçeleriyle adı geçen hakkındaki kararın geri alınması
talebine ilişkin başvurucunun da imzasının bulunduğu toplu dilekçe (16/5/2012)
vi. Aynı işyerinde çalışan diğer bir diş hekiminin nöbetinde
hastanın dişini çekmesi gerekirken çekmediğini, anılan hekimin reçeteye
yönelerek hastaları başından savdığını ve bu kişinin tedavi şekline ilişkin
görüşlerini belirterek meslektaşının görevine ve işyerine kayıtsız kalması
nedeniyle hakkında gereğinin yapılması talebi (17/5/2012)
vii. Bir hastayı nüfus cüzdanını göstermemesi ve beş yıllık
süresi dolmuş nüfus kayıt örneğini kabul ettirmeye çalışması nedeniyle muayene
etmediğini, bunun üzerine resmî kıyafetli ve silahlı iki polis memurunun
hastayı kayırmak amacıyla işyerine geldiklerini, ertesi gün ilgili polis
amirleri ile görüştüğünü, amirlerinin böyle bir görev emri bulunmadığını
belirttiklerini, basında fotoğrafları çıkan bu kişileri tespit edemediğini,
Kurumun ve kendisinin itibarının zedelendiğini belirterek idari ve adli yönden
sorumluların cezalandırılması talebi (22/6/2012)
vii. Bilgi edinme hakkı çerçevesinde idari ve adli yargı
mercilerine soruşturma vb. konularda sunulmak üzere Ağız ve Diş Sağlığı
Merkezinin yataklı tedavi kurumu değil müstakil sağlık kurumu olduğu, nöbet tutulduğu
ve nöbet hizmetinin acil servis kapsamında olmayıp acil sağlık hizmeti
kapsamında olduğuna dair kendisi tarafından sunulan bilgilerin resmî yazı ile
tasdik edilmesi talebi (29/8/2012)
ix. Bilgi edinme hakkı kapsamında Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin
anlaşmalı olduğu taşeron şirketlerle yaptığı sözleşmeler ile şirket
elemanlarının bu şirketlerle olan sözleşmelerinin birer kopyası ve dilekçesinin
ekindeki on dokuz kişinin bağlı olduğu şirketin adı, SGK sicil No. ve işe resmî
giriş tarihlerinin sendikal çalışmalar için istatistik amaçlı kendisine
verilmesi (11/9/2012)
x. Yardımcı personel S.D.nin nöbet
saatlerinin kanuna aykırı planlandığından bahisle gerekli düzenlemenin
yapılması talebi (2/10/2012)
xi. Promosyon ödemesinden yararlandırılması talebi (31/12/2012)
xii. 11/9/2012 tarihine ait ve Başhekimlik odasını kayda alan
kameranın görüntü arşivini Başhekim A.D. hakkında suç duyurusunda delil olarak
kullanmak üzere CD veya DVD olarak kendisine verilmesi ve bu başvurudan A.D.nin haberdar edilmemesi talebi (7/1/2013)
xiii. 11/2/2013 tarihinde polis ekibinin klinikte arama
yaptığını, bilgisayar kasasına el koyduğunu ve kendisini ifade almak üzere
polis merkezine götürdüğünü belirterek klinik girişini kayda alan güvenlik
kamera kayıtlarının CD veya DVD olarak kendisine verilmesi talebi (25/2/2013)
xiv. 11/2/2013 tarihinde poliklinikte yapılan aramanın mahkeme
kararı üzerine yapılmış olsa bile hasta haklarının ihlal edildiğini, bir
hastanın polis zoruyla hasta koltuğundan kaldırıldığını, bir hastaya anestezi
yapmış olmasına rağmen kendisinin polis merkezine götürülmesi nedeniyle
hastanın bir iki saat hekimsiz kaldığını, hastanın şikâyeti üzerine Başhekim E.U.nun hastayı devraldığını, mesai çıkışı ifadeye gitme
önerisinin kabul edilmediğini, protez işlemi yapılan bir hastanın mağdur
olduğunu, onu da diğer bir hekimin devraldığını belirterek konunun tutanağa
bağlanması, idari ve adli mercilere intikali ile gereğinin yapılması talebi
(13/2/2013)
xv. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde yapılan aramada emniyet
görevlileri tarafından yeterli teknik ekip ve elemanlarıolmaması
nedeniyle kopya almak yerine bilgisayar kasasına el konulduğunu, 1/6/2005
tarihinde Resmî Gazete"de yayımlanan Adli ve Önleme
Aramaları Yönetmeliği"nin 17. maddesine aykırı davranıldığını, bilgisayara el
konulması nedeniyle klinikte işlerin aksadığını belirterek polis ekibi ve
amirleri hakkında suç duyurusunda bulunulması talebi (18/2/2013)
xvi. 11/2/2013 tarihinde 9 No.lu Poliklinikte yapılan polis
araması sırasında yaşanan olayların tutanağa bağlanarak bilgi edinme hakkı
çerçevesinde kendisine teslim edilmesi, kendisi ile birlikte hemşire ve
bakamadığı hastalara bakan hekimlerin şahitliğinin de bulunması talebi
(1/3/2013)
8. İdarenin bildirdiğine göre başvurucunun tüm dilekçeleri idare
tarafından işleme konulmuş ve kendisine resmî olarak başvuruları ile ilgili
cevaplar verilmiştir.
9. 29/3/2013 tarihinde başvurucu hakkında disiplin soruşturması
açılmıştır. Muhakkik tarafından hazırlanan inceleme raporunda; başvurucunun
sözlü olarak bile çözülebilecek konularda sürekli ve gereksiz yere idareye
birçok dilekçe vermek suretiyle idareyi meşgul ettiği belirtilmiştir. Raporda;
başvurucunun görevi sırasında bazı olaylara neden olduğu, konunun basına da
yansıdığı, soruşturmasının devam ettiği ve personel arasında gruplaşmalara
neden olduğu belirtilmiştir.
10. Başvurucuya idarenin 11/7/2013 tarihli işlemiyle uyarma
cezası verilmiştir. İdareye göre başvurucu 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu"nun "Disiplin
cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller"
kenar başlıklı 125. maddesinin A bendinin (d) alt bendinde yer alan usulsüz
müracaat veya şikâyette bulunmak suçunu işlemiştir (bkz. § 15).
11. Başvurucu, disiplin cezasına ilişkin idari işlemin iptali
istemiyle Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Mahkeme,
davayı 26/5/2014 tarihinde reddetmiştir. Mahkemenin gerekçesi şu şekildedir:
"[FADSM]"de diş tabibi olarak görev yapmakta olan [başvurucunun], lüzumsuz yere idareye dilekçe vererek sürekli
idareyi meşgul ettiğinden bahisle hakkında soruşturma açıldığı, soruşturma
neticesinde muhakkik tarafından tanzim olunan raporda, özetle; [FADSM]"de 2009 ile 2012 tarihleri arasında başhekim olarak
görev yapan A.D. nin zamanında
[başvurucunun] idareye 15 adet dilekçe
vererek kendisini ve mesleğini ilgilendirmeyen konularda şikayette bulunduğu,
aynı merkezde Kasım 2012 döneminden itibaren başhekim olarak görev yapan E.U.
zamanında da sözlü olarak veya konuşularak halledilebilecek birçok konu
hakkında 6 adet dilekçe vererek idareyi meşgul ettiği tespitlerine yer
verilerek ... "uyarma" cezasıyla cezalandırılması üzerine anılancezanın iptali istemiyle ... davanın açıldığı
anlaşılmaktadır. Olayda, [başvurucu]
hakkında yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen soruşturma raporu, eki tanık
ifadeleri ile dosyadaki tüm bilgi ve belgeler ile birlikte
değerlendirildiğinde; [FADSM]"de
diş tabibi olarak görev yapmakta olan [başvurucunun], elde ciddi ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığı halde
göreviyle ve mesleğiyle alakası olmayan bazı konularla ilgili idareye dilekçe
vererek sürekli idareyi meşgul ettiği kanaatine varıldığından eylemine uyan
disiplin cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık görülmemiştir."
12. Ret kararına başvurucunun yaptığı itiraz üzerine Aydın Bölge
İdare Mahkemesi tarafından itirazı reddedilmiş, ilk derece mahkemesi kararı
23/12/2014 tarihinde onanmıştır.
13. Onama kararı başvurucuya 22/1/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 23/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin A bendinin ilgili kısmı
şöyledir:
“A -
Uyarma : Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin
yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:..
d) Usulsüz müracaat veya şikayette
bulunmak,"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 20/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; dilekçe hakkı ile düşünce ve kanaatlerin yazılı
olarak ifade edilmesinin anayasal güvence altında olduğunu, idareye verdiği
çeşitli şikâyet ve ihbar dilekçelerinden dolayı idareyi gereksiz yere meşgul
etmekten kendisine disiplin cezası verilmesi nedeniyle anayasal haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Başvurucu; verilen disiplin cezası ile yeni dilekçeler
vermesinin önünün kesilmeye çalışıldığını, aynı fiilin dördüncü tekrarında
memuriyetten ihraç cezası verilebileceğini ifade etmiştir. Başvurucu; verdiği
dilekçelerin usulden hatalı olmadığını, somut olgu ve isnatlar içerdiğini
belirtmiştir. İşyerinde Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası temsilcisi
olması nedeniyle idarece söz konusu dilekçelerin keyfî şekilde gereksiz olarak
yorumlandığını ve sendikal faaliyetlerinin de bu şekilde cezalandırıldığını
iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü ifade
özgürlüğünün kullanılmasına ilişkindir. Bu nedenle iddialarının Anayasa"nın 26.
maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
20. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes,
düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya
toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, kamu düzeni,
... korunması, ...amaçlarıyla sınırlanabilir...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
21. Başvurucunun idareye çok sayıda dilekçe vermesi, idarece
başvurucunun lüzumsuz yere dilekçe vererek idareyi meşgul ettiği şeklinde
yorumlanarak kendisine disiplin cezası verilmiştir. Söz konusu disiplin cezası
başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale teşkil etmektedir.
22. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma
koşullarını taşıdığının belirlenmesi gerekir.
23. Disiplin cezası verilmesi suretiyle yapılan müdahalenin
dayanağı olan 657 sayılı Kanun"un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
24. Somut başvuruda; başvurucuya disiplin cezası verilmesine
ilişkin kararın kamu kurumlarında verilen kamu hizmetlerinin etkin ve verimli
bir şekilde yerine getirilmesine ve idarenin işleyişine yönelik önlemlerin bir
parçası olduğu, kamu düzenin sağlanması kapsamında meşru bir amaç taşıdığı
anlaşılmıştır.
25. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğun varlığı, her türlü
düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Aynı şekilde
birey özgün kişiliğini ve düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve tartışabildiği
bir ortamda kendini gerçekleştirebilir. İfade özgürlüğü insanın kendini ve
başkalarını tanımlamada, anlamada ve algılamada, bu çerçevede başkalarıyla
ilişkilerini belirlemede ihtiyaç duyduğu bir değerdir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §
41).
26. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesine göre
herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına
veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların
müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de
kapsar. Anılan maddede ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar
söz, yazı, resim veya başka yollar
olarak ifade edilmiş ve başka yollar
ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu
gösterilmiştir (Emin Aydın, §
43). Başvurucunun dilekçe vermek suretiyle kurumun işleyişi ve somut olaylarla
ilgili talep ve görüşlerini ifade etmesinin de bu kapsamda yer aldığında kuşku
bulunmamaktadır.
27. Meşru amaç taşıdığı görülen müdahalenin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının ve orantılı olup olmadığının da
değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygunluk ifadesinden ne anlaşılması
gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve
özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve
başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir
tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak
değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK],
B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet
Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup
bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak
bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
28. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın toplumsal bir ihtiyacı karşılaması yanında temel haklara en az
müdahaleye olanak veren orantılı bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da
incelenmesi gerekir(AYM, E.2007/4, K.2007/81,
18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK],
B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir
Coşkun §§ 53, 54; ayrıca bkz. Tansel
Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple başvurucuya verilen disiplin cezasının
ulaşılmak istenen meşru amaçla makul bir orantılılık ilişkisi içinde olması
gerekir.
29. Bununla birlikte Anayasa"nın 26. maddesi tamamen sınırsız
bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa’nın 26. maddesinin asıl
işlevi herkesin ifade özgürlüğünü korumaktır. Kamu görevlileri de toplumun
diğer bütün bireyleri gibi ifade özgürlüğünden yararlanır. Bununla beraber “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”
biçimindeki Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve
hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar
(Engin Kabadaş,
B. No: 2014/18587, 6/7/2017, § 36).
30. Öncelikle usulsüz müracaatta veya şikâyette bulunmak fiili
yönünden her somut olay kendi şartları içinde değerlendirilmelidir (Asker
kişiye verilen disiplin cezasının ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna ilişkin
bir karar için bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143,
16/11/2017). İfade özgürlüğünün herkese
tanındığı dikkate alındığında somut olayda, bir kamu görevlisi olan
başvurucunun da herkes gibi bu özgürlükten yararlanacağı açıktır. Bununla
birlikte kamu görevlilerinin idarenin işleyişini ve kamu hizmetlerinin
sunulmasını engelleyebilecek veya zorlaştırabilecek davranışlarının yaptırıma
bağlanması makul kabul edilmelidir. Buna yönelik düzenlemeler olmadan bir kamu
kurumunda kamu hizmetlerinin amaca uygun şekilde sağlanması da düşünülemez. Bu
bağlamda idareyi meşgul edecek surette çok sayıda dilekçe verilmesinin disiplin
müeyyidesine bağlanması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu
doğurmayacaktır.
31. Başvurucunun çalıştığı sağlık kurumunda idarecilerin
meşguliyetlerini söz konusu şikâyetlerle artırdığı yadsınamaz bir gerçektir.
Üstelik muhakkik raporunda yer alan tespite göre -ki başvurucunun bu tespite
itiraz ettiği bildirilmemiştir- şikâyet dilekçelerinin on beş tanesi ne kendisiyle
ne de mesleğiyle ilgilidir. Başvurucunun bir sendika üyesi ya da bir sendikanın
o kurumdaki temsilcisi olması kendisine her konuda kurumsal işleyişe ilişkin
şikâyetlerde bulunma hakkını otomatik olarak sağlamaz. Sendikaların
örgütlendikleri işyerlerinde mal ve hizmetlerin üretimine ilişkin süreçlere
inkâr edilemez katkılarının bulunduğu kabul edilmelidir. Yine de bu
sendikaların ve dolayısıyla sendika üyelerinin birincil görevlerinin
işyerlerindeki mal ve hizmet kalitesinin yükseltilmesinin sağlanması değildir.
Sendikaların öncelikli ve esas olarak bir işyerinde sendika üyelerinin ekonomik
hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek amacıyla örgütlendikleri
unutulmamalıdır.
32. İkinci olarak topluluk hâlinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak
insanlar sürekli olarak bir başkasını şikâyet eden ve kendilerini de şikâyet
etme potansiyeli bulunan kişilerin varlığından rahatsız olurlar. Bu kişilerin
herhangi bir hatalı davranışı nedeniyle değil sonucundan bağımsız olarak her
idari veya adli soruşturmanın kişiler hakkında rahatsız edici bazı soruşturma
işlemlerini gerektirmesi nedeniyle böyledir. Soruşturmalar kişileri rahatsız
eder; işyerlerinde gerilimlere, çatışmalara ve bölünmelere neden olur ve toplam
mutluluğu azaltır. Tam da soruşturmaların bu etkileri nedeniyle kötü niyetli
kişilerce başkalarına zarar vermek, onları huzursuz etmek veya başka saiklerle bir silah gibi kullanılması riski bulunmaktadır.
33. Şikâyet hakkı Anayasa"daki başta ifade özgürlüğü olmak üzere
çok sayıda hak ve özgürlükle bağlantılıdır, bu nedenle somut başvuruya benzer
olaylarda kamu gücünü kullanan organların ve derece mahkemelerin dikkatli bir
ayrıma gitmeleri gerekir. Somut başvuruya konu olayda başvurucunun çalıştığı
kurumdaki diğer mesai arkadaşları ve yöneticilerle yaşadığı gerilimleri devam
ettirmek ve çatışma ortamını canlı tutmak amacı taşıdığı kabul edilmiştir.
Dolayısıyla somut başvuruda başvurucunun ödev ve sorumluluklarına uygun hareket
ettiği söylenemez (bkz. § 29). Bu nedenle söz konusu müdahalenin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığı sonucuna varılmıştır.
34. Demokratik toplumda gerekli olan bir müdahalenin aynı
zamanda ulaşılmak istenen amaçla da orantılı olması gereklidir. Somut olayda
başvurucu, uyarma cezası ile
cezalandırılmıştır. Verilen disiplin cezasının kamu düzeninin ve disiplinin
sağlanması amacını gerçekleştirmek için başvurulan araçlardan en hafifi olduğu
anlaşılmış olup başvurucuya memurun
görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile kendisine
bildirilmesi şeklinde tanımlanan uyarma cezası verilmesinin
orantısız bir müdahale olduğu söylenemez.
35. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe
katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin
YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI"nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/9/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Olay tarihinde Fethiye Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde diş
hekimi olarak çalışan başvurucu aynı zamanda Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikası’nın işyeri temsilcisidir. Başvurucu, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinde
göreve başladığı 26/1/2010 ile hakkında disiplin soruşturması açıldığı
29/3/2013 tarihleri arasında değişik tarihlerde idareye yirmi bir (21) adet
dilekçe vermiştir.
2. Muhakkik tarafından hazırlanan inceleme raporunda;
başvurucunun “sözlü olarak bile çözülebilecek konularda sürekli ve gereksiz
yere idareye birçok dilekçe vermek suretiyle idareyi meşgul ettiği, görevi
sırasında bazı olaylara neden olduğu, konunun basına da yansıdığı ve personel
arasında gruplaşmalara neden olduğu” belirtilmiştir.
3. Başvurucu hakkında, idarenin 11/7/2013 tarihli işlemiyle
uyarma cezası verilmiştir. İdareye göre başvurucu 14/07/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu"nun "Disiplin cezalarının çeşitleri ile
ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin A bendinin
(d) alt bendinde yer alan usulsüz müracaat veya şikâyette bulunmak suçunu
işlemiştir.
4. Başvurucunun disiplin cezasına ilişkin idari işlemin iptali
istemiyle Muğla 1. İdare Mahkemesinde açtığı dava 26/5/2014 tarihinde
reddedilmiştir. Mahkeme, “…elde ciddi ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığı halde
göreviyle ve mesleğiyle alakası olmayan bazı konularla ilgili idareye dilekçe
vererek sürekli idareyi meşgul ettiği” gerekçesiyle başvurucunun eylemine uyan
disiplin cezasıyla cezalandırılmasının hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir.
5. Başvurucuya verilen disiplin cezası başvurucunun ifade
özgürlüğüne ve sendikal faaliyette bulunma özgürlüğüne bir müdahale
oluşturmaktadır. Bu müdahale Anayasa’nın 13. maddesindeki kanun tarafından
öngörülme ve Anayasa’nın 26. ve 51. maddelerinin ikinci fıkralarında belirtilen
haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma şartlarını taşımaktadır.
Kanuni bir temele dayanan müdahalenin meşru amaçlara sahip olduğunu kabul etmek
gerekir.
6. Anayasa’nın 26. maddesinde herkesin düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahip olduğu ve bunun resmî makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığı belirtilmektedir.
Anayasa’nın 51. maddesi de sendika özgürlüğünü güvence altına almıştır.
7. Hem ifade özgürlüğü, hem de sendika
özgürlüğü mutlak olmayıp ilgili maddelerde ifade edilen nedenlere dayalı olarak
sınırlandırılabilir ancak bunun, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil etmemesi
gerekir.
8. Ölçülülük ilkesi sınırlamada başvurulan aracın sınırlama
amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını, bu aracın sınırlama amacı
açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde
bulunmamasını ifade etmektedir. Burada kısıtlama için kullanılan araçla amaç
arasında hak ve özgürlüğü en az sınırlayacak dengeli bir orantı aranmaktadır.
9. Mahkememiz çoğunluğu önümüzdeki başvuruyu ifade özgürlüğü
kapsamında inceleyerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez bulmuştur.
10. Öncelikle başvurunun sadece ifade özgürlüğü çerçevesinde
incelenmesine katılmadığımızı vurgulamak gerekir. İşyeri sendika temsilcisi olan
başvurucunun idareye verdiği dilekçelerin bir kısmı doğrudan sendikal
faaliyetlerle ilgiliyken (bkz. Cenk Balcıoğlu Başvurusu §7. ii, v, ix, x. ve xi
sayılı dilekçeler) diğerleri de kurumun yerine getirdiği hizmetin sunumu ile
ilgili çeşitli konuları kapsamaktadır.
11. Çoğunluğun, “başvurucunun bir sendika üyesi ya da bir
sendikanın o kurumdaki temsilcisi olması her konuda kurumsal işleyişe ilişkin
şikâyetlerde bulunmak hakkını otomatik olarak sağlamaz. Sendikaların
örgütlendikleri işyerlerinde mal ve hizmetlerin üretimine ilişkin süreçlere
inkâr edilemez bir katkılarının bulunduğu kabul edilmelidir. Yine de bu
sendikaların ve dolayısıyla sendika üyelerinin birincil görevlerinin
işyerlerindeki mal ve hizmet kalitesinin yükseltilmesinin sağlanması değildir.
Sendikaların öncelikli ve esas olarak bir işyerinde sendika üyelerinin ekonomik
hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek amacıyla örgütlendikleri
unutulmamalıdır” (Cenk Balcıoğlu Başvurusu § 31), şeklindeki düşüncesine
katılmak mümkün değildir.
12. Sendikalar sadece üyelerinin ekonomik hak ve çıkarlarını
korumak ve geliştirmek amacı taşıyan dar kapsamlı örgütler olmayıp, faaliyet
gösterdikleri işyerlerinde gerçekleşen mal ve hizmet üretimi ve sunumu
konularında da sendikal talep ve eylemler içine girebilirler. Aynı şekilde
kurumların işleyişi ile ilgili de çeşitli istemlerde bulunabilirler. Bütün
bunlar birbirinden bağımsız işlevler olmayıp, aralarında sıkı bir ilişki
bulunmaktadır. Sendika ve temsilcilerinin örgütsel faaliyet gösterdikleri işyerlerinin
işleyişi ile ilgili dilekçeler vererek birtakım taleplerde bulunmaları, o
kurumun veya işyerinin yönetimine karışmaları, hizmet sunumunu engellemeleri
veya zorlaştırmaları olarak yorumlanmamalıdır.
13. Somut olayda, işyeri sendika temsilcisi olan başvurucu 38
aylık bir zaman süresinde toplam 21 adet dilekçeyi idareye sunmuştur. Bu da
ayda ortalama yaklaşık 2 dilekçeye denk düşmekte olup, bu rakamın hayatın
olağan akışı ve idarenin olağan işleyişi kapsamında “çok sayıda” olmadığı gayet
açıktır. Dolayısıyla başvurucunun “sürekli ve lüzumsuz yere çok sayıda dilekçe
vererek” idareyi meşgul ettiği iddiası dayanaktan yoksundur.Bir kamu görevlisi olan başvurucunun işyeri
sendika temsilcisi sıfatıyla idareye sunduğu dilekçelerin idareyi meşgul edecek
surette çok sayıda olmadığı tespitinden sonra bu davranışın idarenin işleyişini
ve kamu hizmetlerinin sunulmasını engelleyebilecek veya zorlaştırabilecek
boyutlara ulaşmadığını kabul etmek gerekir.
14. Çoğunluk, önümüzdeki olayda başvurucunun “…çalıştığı
kurumdaki diğer mesai arkadaşları ve yöneticilerle yaşadığı gerilimleri devam
ettirmek ve çatışma ortamını canlı tutmak” amacı taşıdığını ve “ödev ve
sorumluluklarına uygun hareket…” etmediğini kabul etmiştir (Cenk Balcıoğlu
Başvurusu § 33). Başvurucunun dilekçelerini ilgili idare ve muhakkik raporu
böyle anlayabilir ama çok sayıda olmadığını yukarıda tespit ettiğimiz bu
dilekçelerin ifade ve sendika özgürlüğü kullanımının bir yansıması olduğu da açıktır.
15. Şikâyet hakkı ifade özgürlüğünün önemli bir parçasını
oluşturmaktadır. Bir kurumda görevli olanların kurumun işleyişiyle ilgili
çeşitli istemlerini dilekçeler şeklinde idareye sunmaları en doğal hakları
arasındadır. Kamu görevlileri herhangi bir konuda idareye istemlerini sözlü
ve/veya yazılı olarak dilekçe biçiminde aktarabilirler. İdare, kamu
görevlilerinin “sözlü olarak bile çözülebilecek konularda” dilekçe vermesinden
rahatsız olmamalıdır. Hayatın olağan akışı ve idarenin olağan işleyişi içerisinde
bir sendika işyeri temsilcinin idareye ayda ortalama iki dilekçe vermesinin“çok sayıda” ve idarenin
gereksiz yere meşgul edilmesi olarak nitelendirilmesi ve hafif de olsa idari
yaptırıma tabi tutulması ifade ve sendika özgürlüklerinin kullanılması üzerinde
caydırıcı etki yaratacaktır.
16. Başvurucunun ifade ve sendika özgürlüklerine yönelik
müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı gibi ulaşılmak istenen
meşru amaçla makul bir orantılılık ilişkisi içinde de değildir.
17. Belirtilen gerekçelerle açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir bulunup, başvurucunun Anayasa’nın 13.,
26. ve 51. maddelerinde güvence altına alınan özgürlüklerinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Engin YILDIRIM Başkan |
Celal Mümtaz AKINCI
Üye |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.