
Esas No: 2020/1859
Karar No: 2022/1005
Karar Tarihi: 10.02.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/1859 Esas 2022/1005 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/1859 E. , 2022/1005 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
İstanbul Tahkim Merkezince verilen 11.01.2019 gün ve 2017/IA-100 sayılı kararın iptali istemi ile İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Bölge Adliye Mahkemesine açılan davanın yargılaması sonucunda davanın reddine ilişkin verilen 03.02.2020 gün 2019/1-2020/1 sayılı karar, yasal sürede duruşmalı olarak davacı vekilince temyiz edilmiş olmakla, duruşma için belirlenen 08.02.2022 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. ... ve Av. ... ile davalı vekilleri Av. ... ile Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Hakem önündeki yargılamada davalı - karşı davacı ... vekili, 11.01.2019 tarihli kararın taraflarına 16.01.2019 tarihinde tebliğ edildiğini, kararın 151. sayfasında karşı davada ileri sürdükleri iddiaların ele alınmış gibi gözüküyorsa da hüküm kısmında karşı dava ile ilgili bir hükme rastlanmadığını, hükmün 3 nolu bendinde "tarafların diğer tüm taleplerinin reddine" cümlesine yer verildiğini, ancak karşı dava ile ilgili açıkça olumlu ya da olumsuz hüküm kurulmadığını, talep ile dava kavramlarının ayrı anlamlara geldiğini, bu nedenle talebin reddine ilişkin kararın açılmış karşı davanın reddi anlamına gelmeyeceğini, kararın hüküm kısmında kanun yolunun gösterilmemiş olduğunu, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun 14/A maddesinde "hakem kararlarında ... Karara karşı iptal davası açılabileceği belirtilir..." şeklindeki hükmün yer aldığını, taraflar arasında 25.12.2017 tarihinde imzalanan görev belgesinin 41. maddesinde Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun uygulanacağının açıkça belirtildiğini, başvurulacak kanun yolunun gösterilmemesi, kanun yolunun gösterilmesine rağmen süresinin hatalı belirtilmiş olmasının kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturduğunu, Yargıtay'ın uygulamasının da tamamen bu yönde olduğunu, taraflar arasındaki tahkim sözleşmesinin 2.10 maddesinde "Tahkim Kurulunun kararı kesin ve nihai olarak taraflar üzerinde bağlayıcı olacaktır. Her iki taraf hakem kurulunun kararına uymayı ve kararı yerine getirmeyi kabul, beyan ve taahhüt ederler." Düzenlemesinin, kurulca verilmiş olan kararın kanun yoluna tabi olmayacağı şeklinde bir sonuç ortaya çıkarmayacağını, 2.10 maddenin devamındaki "Amir usul hukuku kuralları saklı kalmak kaydıyla hakem kurulu kararı sonrası hakem kurulu kararına karşı başvurulacak kanun yolları hükmün icrasını durdurmaz. Krea'nın hakem kurulunun kararına karşı kanun yollarına (özellikle iptal davası) başvurması yukarıdaki maddede bahsi geçen ödemeleri durdurmayacaktır." şeklindeki ifadeyle kanun yoluna başvurulabileceğinin açıkça ön görüldüğünü, aksine bir anlayış yahut anlaşmanın usul hukukunun temel ilkelerine, kamu düzenine aykırı olacağını, 4686 sayılı Kanun’un 15/2 fıkrasının A/1-2 hükmünde yer alan iptal davasının kısmen veya feragate ilişkin düzenlemesinin ancak yerleşim yerleri veya olağan oturma yerleri Türkiye dışında olan taraflar bakımından söz konusu olabileceğini, davanın taraflarının Türkiye'de yerleşik olması nedeniyle bu maddenin somut kararda uygulanmayacağını, karşı davayla ilgili hiçbir hüküm içermeyen ve kanun yolu gösterilmemiş olan kararın iptali gerektiğini, esas yönünden ise hakem kararının kamu düzenine aykırılık oluşturması halinde kararın esasıyla ilgili itirazların da yapılabileceğinin tartışmasız olduğunu, kamu düzenine aykırılık durumunda itiraz olmasa dahi bu durumun re'sen dikkate alınacağını, Milletlerarası Tahkim Kanunu kapsamındaki hakem kararlarına karşı başvurulabilecek olan tek kanun yolunun iptal davası olduğunu, 15. maddede iptal nedenlerinin açıklandığını, somut davada, TFF aleyhine verilen kararın sporun geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması içerikli Devletin Anayasal görevini yerine getirmesini engellediğini, toplumun ekonomik çıkarları ve gelişme özgürlüğünün zedelendiğini, Anayasa’nın sporun geliştirilmesi ve tahkim başlıklı 59. maddesinin Devletin ülkede sporun geliştirilmesi hükmünü açıkça getirdiğini, TFF'ye 1988 yılında 3461 sayılı Kanun ile özerklik verilerek, 17.06.1992 tarihli ... Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile verilen yetkilerin artırıldığını, son düzenlemenin 5894 sayılı Kanun olup ülkede futbolun geliştirilmesinin Devlet için anayasal bir görev olduğunu ve bu görevi Federasyon’un yüklendiğini, kulüplerin temel gelir kaynağı ve varlıklarını sürdürülebilmelerinin olmazsa olmaz koşulunun futbol müsabakalarının yayın gelirleri olduğunu, Hakem Kurulu’nun davacı Krea'nın B ve C Paketleri Yayın Hakları ile ilgili herhangi bir borcunun bulunmadığının tespitine dair kararının hatalı olup Türk Futbolu’na ağır bir darbe indirdiğini, toplamda 56.859.764 USD ve 113.781.241 TL kaynaktan mahrum kalındığını, kamu düzeninin ihlal edildiğini, TFF'nin 2010 yılında 5894 sayılı Kanun’un 13. maddesindeki yetkiye dayanarak Süper Lig ve Birinci Lig müsabakalarının yayın haklarının pazarlanması amacıyla 4+1 yıllık bir ihale düzenlediğini, ihalede yayın haklarının 3 ayrı pakete (A, B ve C Paket Yayın Hakları) ayrıldığını, ana unsurun paket A olduğunu, Krea ile 2010 tarihli Paket A yayın hakkı sözleşmesinin imzalandığını, sözleşmenin 12.1 maddesi gereğince Paket B ve C için verilen tekliflerin muhammen bedeli altında kalması veya bu paketlere teklif verilmemesi halinde Paket A yayın hakkı sahibinin bu paketleri muhammen bedel üzerinden almakla yükümlü kılındığını, ayrıca Paket A yayın hakkı sahibinin uzatma opsiyonu dönemi olan +1 yıllık 2014-2015 sezonu için getirilen özel sorumluluk gereğince Paket B ve Paket C yayın hakkı sahiplerinin uzatma için teklif vermeme halinde yahut teklifin federasyonca kabul edilmemesi halinde Paket A yayın hakkı sahibinin Paket B ve C için bir önceki sezonda ödenen miktarın %20 fazlasını ödemeyi ve Paket B ve C yayın hakkını devralmayı kabul ettiğini, tarafların Mart 2012'de bir araya gelerek 4 yıllık süre uzatımı öngören bir ek sözleşme imzaladıklarını ve Rekabet Kurumu’na ek sözleşmeye muafiyet tanınması için başvurduklarını, ancak Kurum’un muafiyet tanımaması nedeniyle ek sözleşmenin hiç yürürlüğe girmediğini, tarafların 2012 Mayıs ayında tekrar bir araya gelerek 2014-2015 sezonu için bir, 2015-2016 ve 2016-2017 sezonu için bir olmak üzere iki ayrı sözleşme imzaladıklarını, 2014-2015 sezonunda B ve C Paketleri Yayın Hakkı sahipleri uzatma haklarını kullanmadıklarından bu yayın haklarının Krea tarafından devralındığını, Paket B yayın haklarının TRT tarafından kullanımı nedeniyle TRT'nin TFF'ye ödediği miktarın Krea'nın Paket B yönünden ödemesi gereken miktardan mahsup edildiğini, Krea'nın, 2014-2015 Futbol sezonunda Paket B ve C yayın hakkı bedellerinin ödeme usulünün belirlenmediğini, Paket A yayın hakkı sözleşmesinin 6. maddesinin sadece Paket A yayın hakkı bedelinin ödenmesine ilişkin olduğunu iddia etmediğini, Paket B ve C yayın hakkı bedellerinin de 2010 tarihli sözleşmenin 6.maddesi gereğince usulüne uygun olarak TFF'ye ödediğini, 2015-2016 ve 2016-2017 Futbol sezonları için farklı bir düzenleme olmamasına rağmen Krea'nın sözleşmeye ve hukuka aykırı şekilde Paket B ve C yönünden ödemeden imtina ettiğini, hakem heyetinin 2014-2015 Futbol sezonunda Paket B ve Paket C yayın hakkı sahibinin zaten Krea olduğunu, Krea'nın Paket B ve C yayın haklarının 2010 tarihli sözleşmenin 4.2.e maddesi gereğince devraldığını kararda atladıklarını, 2015-2016 ve 2016-2017 Futbol Sezonu Yayın Hakları sözleşmesinin 1.maddesine yer alan "04/02/2010 tarihli Paket A yayın hakları sözleşmesi kapsamında Digitürk'e devredilmiş olan medya haklarının 2015-2016 ve 2016-2017 Futbol sezonlarını da kapsayacak şekilde aşağıdaki şartlara tabi olarak Digitürk'e devredilmesi" ifadesinden anlaşılması gerekenin sadece Paket A değil Paket B ve C yayın hakları olduğunu, 2014-2015 sezonu için Paket A ile birlikte B ve C yayın hakkı sahipliğinin Krea'da birleştiğini, sonrasında 4.2.e bendindeki şartların tekrar oluşmasını beklemenin anlamlı olmadığını, 21.05.2012 tarihli sözleşmenin 3. maddesinin iddialarını desteklediğini, hakem kararının aksi yorumunun yerinde olmadığını, hakemlerin yorumunun zorlama ve soyut ifadelerden oluştuğunu, hakem kurulunun sözleşmenin hükümlerini ve toplam bedel ibaresini son derece hatalı yorumladıklarını, somut verilerle bağdaşmadığını iddia ederek İstanbul Tahkim Merkezi'nin (ISTAC) 2017/IA-100 sayılı dosyasında verilen 11.01.2019 tarihli usul kurallarına ve kamu düzenine aykırı, sözleşmenin açık söylemiyle bağdaşmayan kararının açıklanan ve re'sen dikkate alınacak sebepler ile iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Hakem önündeki yargılamada davacı-karşı davalı vekili cevap dilekçesinde, hakem kararının nihai nitelikte olduğunu, taraflar arasındaki 22.06.2017 tarihli tahkim sözleşmesi gereğince İstanbul'da ISTAC tahkim kurallarına göre Türk Hukukçu Hakemler tarafından Türk Maddi Hukuku uygulanarak Türk Kanunları’na uygun olarak ihdas olunduğunu, 152 sayfalık kararın kapsamlı ve gerekçeli bir karar olduğunu, bütün delillerin incelendiğini, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda iptal yoluna başvuru hakkının istisnai bir kanun yolu olarak getirildiğini ve davanın esastan tekrar incelenemeyeceğini, öğretide ve içtihatlarda incelemenin ancak kanunda sınırlı sayılı hallerde yapılabileceğinin kabul edildiğini, TFF'nin iptal taleplerinin asılsız ve mesnetsiz olup 4686 sayılı Kanun'un 15. maddesindeki sayılan iptal sebeplerinin hiç birinin sebep olarak gösterilmediğini, hakem kararında kanun yolunun yer almamasının 4686 sayılı Kanun uyarınca bir iptal sebebi olmadığını, davacının hangi kanun yoluna başvurabileceğini bilmediği iddiasında olması halinde ise hakem heyetinden tashis talebinde bulunabileceğini, davacının süresi içerisinde yetkili ve görevli mahkemede iptal davası açmış olması nedeniyle bu sebebe dayalı iptal talebinde hukuki menfaatinin bulunmadığını, karşı davanın karara bağlanmadığı iddiasının yerinde olmadığını, karşı davanın reddolunduğunu, her halükarda bu durumun Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda yer alan iptal sebeplerinden olmadığını, hakem kararının 3 numaralı hüküm fıkrasında "Tarafların diğer tüm taleplerinin reddine" şeklinde karar verilmiş olmakla bu hususun karşı davacı TFF'nin davasının reddedildiği anlamına geleceğini, talep kavramının bir üst kavram olduğunu, TFF'nin tüm taleplerinin ve talep sonucunun reddedildiğini, müvekkilinin asli talebi olan menfi tespit talebinin kabulünün aynı zamanda da TFF'nin alacak davasının reddi anlamına geldiğini, bu durumun açık ve tartışmasız olduğunu, bir an için karşı davanın karara bağlanmadığı varsayılsa dahi ISTAC Tahkim Kuralları ve 4686 sayılı Kanun gereğince karara bağlanmamış talepler yönünden 30 gün içerisinde hakem heyetinden karar verilmesinin talep edilebileceğini, davalının tamamlayıcı hakem kararı talep etme imkanı varken bunu yapmayarak iptal davası açmasının yerinde olmadığını, kararda kamu düzenine aykırılığının söz konusu olmadığını, hakem kararının esas yönünden denetlenmesinin mümkün olmadığını, uyuşmazlığa Türk Hukuku’nun uygulandığını, iptali istenen hakem kararının Süper Lig Futbol Müsabakaları yayınlarına ilişkin ve tamamen özel hukuk unsurları barındıran bir medya yayın hakkı sözleşmesine ilişkin olduğunu, özel hukuk kişisinin bir alacak davasını kaybetmesinin kamu düzeni, temel hak ve özgürlüklerle hiçbir ilgisinin olmadığını, karar ile Anayasa’nın 59. maddesine aykırı bir durum yaratılmadığını, iptali istenen kararın Anayasa’ya, Türk Hukuku’nun temel değerlerine, hukukun genel ilkelerine aykırı olmadığını, kamu düzenine aykırı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, taraflar arasındaki 22.06.2017 tarihli tahkim sözleşmesinde, tarafların uyuşmazlığın nihai olarak İstanbul Tahkim Merkezi Tahkim Kuralları uyarınca Tahkim yoluyla çözümleneceğini kabul ettikleri, Hakem Kurulu’nun uyuşmazlığın yargılama usulüne ISTAC kurallarıyla birlikte Türk Hukuku’nu uygulayacağı, uyuşmazlığın esasına ilişkin olarak da Türk Kanunları’na göre karar verileceği, Tahkim yerinin İstanbul olarak belirlendiği, dosya içerisinde mevcut görev belgesi örneği incelendiğinde, tahkime uygulanacak usul kuralları başlıklı 41. maddesinin; "Tahkim Sözleşmesinde 2.5 maddesinde yer alan hüküm uyarınca tahkim davasının usulü 26 Ekim 2015 tarihinde yürürlüğe giren ISTAC Tahkim Kuralları, işbu görev belgesinde yer alan hükümlere ve buna ilaveten 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa tabidir" şeklinde düzenlendiği, hakem heyeti kararının davacı vekiline 16.01.2019 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafça süresi içinde dava açıldığı, hakem heyeti kararlarının iptalini düzenleyen 6100 sayılı HMK'nın 439. maddesinde ve 4686 sayılı MTK'nun 15/A maddesinde hakem kararlarının hangi hallerde iptal edileceğinin sınırlı olarak sayıldığı, MTK'da iptal davasında re'sen dikkate alınacak sebeplerin iki başlıkta toplandığı, tahkim sözleşmesinin Giriş bölümünde B bendinde; "TFF, KREA'nın sözleşmeler uyarınca 2015-2016 ve 2016-2017 futbol sezonlarına ilişkin Paket B ve paket C yayın hakları bedelinden sorumlu olduğunu, söz konusu bedel nedeni ile Krea'yı temerrüde düşürdüğünü, bu bedel üzerinden faiz alacağı olduğunu, ayrıca cezai şart alacağı olduğunu iddia etmektedir. Buna karşın Krea, sözleşmeler uyarınca yukarıda belirtilen sezonlarda Paket B ve Paket C yayın hakkı bedelinden dolayı hiçbir surette herhangi bir sorumluluğu olmadığını iddia etmektedir. Belirtilen nedenle, bu konuda tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülükleri konusunda bir uyuşmazlık bulunmaktadır" şeklinde uyuşmazlık konusunun belirlendiği, hakem heyeti kararına konu uyuşmazlığın, Türk Hukuku’na göre tahkime elverişli olduğu, taraflar arasındaki tahkim sözleşmesinin 2.10. maddesinde, tahkim kurulunun kararının kesin ve nihai olarak taraflar üzerinde bağlayıcı olacağının düzenlendiği, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun 15/A maddesinin 5. fıkrası gereğince tahkim sözleşme ya da şartına konulan feragatin geçerli olabilmesi için tarafların yerleşim yerleri veya olağan oturma yerlerinin Türkiye dışında bulunması gerektiği, sözleşmedeki hüküm açıkça feragate ilişkin olmadığı gibi tarafların yerleşim yerlerinin Türkiye'de olduğu, sözleşmenin 2.10 maddesinin devamında karara karşı kanun yoluna başvurulmasının hükmün icrasını durdurmayacağının düzenlendiği dikkate alındığında tarafların kanun yoluna başvurmaktan feragat etmiş olduğunun kabul edilemeyeceği, davacının usul yönünden iptal sebeplerinin öncelikle incelendiği, davacı vekilinin, hükümde kanun yolunun ve süresinin gösterilmediğini belirtmiş ise de, davacı tarafça karara karşı süresi içinde usulüne uygun olarak kanun yoluna başvurulduğu, salt kanun yolunun ve süresinin gösterilmemesinin iptal sebebi olarak kabul edilemeyeceği dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık kapsamında değerlendirilemeyecek olan bu yöndeki istemin reddi gerektiği, davacı vekilinin diğer usuli itirazının karşı dava yönünden karar verilmediğine ilişkin olduğu, uyuşmazlığa konu hükümde, "1-Davacı-karşı davalının 2015-2016 ve 2016-2017 Futbol sezonları için Paket B ve Paket C yayın hakları ile ilgili herhangi bir borcunun bulunmadığının tespitine ilişkin talebinin kabulüne, ... 3-Tarafların diğer tüm taleplerinin reddine" şeklinde karar verildiği, 4686 sayılı Kanun'un 14/B maddesine göre, "Taraflardan her biri, hakem kararının kendilerine bildirilmesinden itibaren otuz gün içinde, karşı tarafa da bilgi vermek kaydıyla, yargılama sırasında ileri sürülmüş olmasına rağmen karara bağlanmamış konularda tamamlayıcı hakem kararı verilmesini isteyebilir. Hakem veya hakem kurulu, istemi haklı bulursa, tamamlayıcı hakem kararını altmış gün içinde verir" şeklinde hüküm yer almakta olup davacının bu iddiası yönünden hakem heyetine başvurmadığı, her ne kadar hakem heyeti kararında, karşı davanın reddine şeklinde açık hüküm oluşturulmamış ise de, neticeten "diğer tüm taleplerin reddine" şeklindeki karar ile red kararı verildiği sabit olup davacı vekilinin bu husustaki isteminin de reddi gerektiği, davacının, uyuşmazlığın kamu düzenine ilişkin olduğunu iddia ederek buna dayalı esasa ilişkin kapsamlı itirazlarını sunduğu, kamu düzenine ilişkin hususlar saklı olarak hakem heyeti kararının esasının, yerinde olup olmadığının, hakemlerin hukuku doğru uygulayıp uygulamadığı gibi hususların hakem heyeti kararının iptali istemli davada tartışma konusu yapılamayacağı, davacı ..., özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliğe sahip özerk bir kurum olup uyuşmazlığa konu hususun özünü, taraflar arasındaki özel hukuk sözleşmesine dayalı alacak iddiasının yerinde olup olmadığının oluşturduğu, dolayısıyla somut olayda kamu düzeni kavramının geniş yorumlanarak Anayasa'nın 59. maddesinde yer alan hakkın ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği, kamu düzenine ilişkin itirazlar yönünden davacı isteminin yerinde görülmediği, esasa ilişkin iptal istemleri yönünden değerlendirme yapılmadığı, açıklanan nedenlerle iptal sebeplerinin oluşmadığı gerekçesiyle davacı tarafından açılan hakem kararının iptali davasının reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 10/02/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.