Abaküs Yazılım
Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
Esas No: 2019/303
Karar No: 2019/1034
Karar Tarihi: 24.10.2019

BAM Hukuk Mahkemeleri Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/303 Esas 2019/1034 Karar Sayılı İlamı

T.C. BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/303
KARAR NO : 2019/1034

DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 29/04/2019
KARAR TARİHİ : 24/10/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 18/11/2019

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, Bakırköy nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 29/04/2019 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin aile şirketi olan .... A.Ş. yönetiminden 2005 yılında haksız olarak uzaklaştırıldığını, müvekkilinin , ...’nde (bundan böyle “....” veya “davalı Şirket” olarak anılacaktır) %48.8 oranında ve 258.749.896 adet paya sahip bulunduğunu, ...., müvekkilinin eski eşi ...., onun kardeşi ...., ....’ın eşi ....., ... ve ....’in pay sahibi olduğu bir aile şirketi olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda diğer bir aile şirketi olan yine ortakları arasında ...., .... ve diğer aile üyeleri ve yakınlarının bulunduğu ... Spor Giyim Tekstil Ticaret A.Ş.’nde de (“...”) pay sahibi olduğunu, müvekkilinin 2004 yılına kadar hem .... şirketinin hem de kardeş şirketi olan ... şirketinin yönetiminde yer aldığını ve yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulunduğunu, ancak daha sonra çoğunluk pay sahiplerinin haksız girişimleri sonucu hem .... hem ... şirketi yönetimlerinden haksız bir şekilde çıkarıldığını ve söz konusu tarihten bu yana müvekkilinin pay sahipliği hakları ihlal edilmekte olduğunu ve davalı şirket yöneticilerinin kötüniyetli tutumlarına maruz kalındığını, müvekkilinin her iki şirketin yönetiminden uzaklaştırılması ve .... ile boşanmalarının ardından başlayan hukuka ve hakkaniyete aykırı işlemlere karşı müvekkilinin hukuk mücadelesinin başladığını, davalı şirketin hakim ortakları daimi surette çoğunluk gücünü kötüye kullanmakta olduğunu ve müvekkilinin haklarını koruyabilmek için peş peşe davalar açmak zorunda kaldıklarını, 2005 yılından bu yana davalı şirketin her yıl yapılan olağan genel kurullarında haksız ve hukuka aykırı kararlar alındığını, müvekkilinin pay sahipliği hakları, bilgi edinme ve inceleme hakkı ihlal edildiğini ve yönetici ortaklara haksız menfaatler sağlandığını, davalı şirketin, her genel kurul toplantısında hukuka, TTK’ya, dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırı kararlar aldığını, bu kararlara genel kurul toplantısında muhalefet edildiğini, muhalefet şerhi tutanağa geçirildiğini ve süresi içinde iptal davaları ikame edildiğini, işbu kararlar ikame edilen davalar sonucunda iptal edilmesine rağmen, aynı haksız ve hukuka aykırı kararlar sonraki genel kurullarda alınmaya devam edildiğini, davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin hukuka aykırı işlem, eylem ve kararlarıyla doğrudan şirketi ve dolayısıyla müvekkilini zarara uğrattıklarını, sonuç olarak davalı şirketin hakim pay sahibi ve yöneticileri görüldüğü üzere daimi surette davacı müvekkilinin haklarını ortadan kaldırmaya yönelik hukuka aykırı işlem ve eylemler tesis etmekte olduğunu ancak bunlar ile hukuki mücadeleri sırasında devamı ve tekrarı niteliğinde bir dizi işlemler gerçekleştirerek müvekkili için şirket ortaklığından beklenen faydaları tamamıyla ortadan kaldıracak şekilde hareket ettiklerini, davalı şirket hakim ortakları ve yöneticileri çok kısa sürede iptal edilen kararların benzerleri ve devamı niteliğinde karar alabilecek pay oranına sahip olduklarından müvekkiline davalı şirkette yaşam hakkı tanımadıklarını, öte yandan davalı şirket hakim ortaklarının hukuk tanımaz tutumları, şirket ortakları arasındaki ilişkileri onarılmaz bir biçimde sarstığını ve bu nedenle de davalı şirket bünyesinde ortakların birlikte sağlıklı ve verimli bir biçimde çalışmaları bu aşamadan sonra mümkün gözükmediğini, şirketin asıl amacı olan kar elde etmek ve bunu ortaklara dağıtmak amacından uzaklaştığını, yönetimdeki hakim ortakların haksız kazanç elde etme ve müvekkili aleyhine işlem tesis etmesinin bir aracı haline geldiğini, aile şirketi niteliğinde ortaklıkta “..........” olarak ifade edilen birlikte çalışma unsurunun da ortadan kalktığının görüldüğünü, bu bakımdan şirketin hukuken ayakta kalmasının korunabilir olmadığının görüldüğünü, davalı şirket yöneticileri ve hakim ortakları görüldüğü ve izah edildiği üzere; şirketi kötü yönetmekte, çoğunluk gücünü daimi olarak kötüye kullanmakla şirketi işlemez hale getirdiğini, bu durumda şirketin malvarlığının tamamen ortadan kalkmaması, müvekkilinin ve hatta alacaklıların haklarının daha fazla zarar görmemesi için şirketin feshi ve tasfiyesi ile alacaklıların tatmin edilmesi ve kalan malvarlığının ortaklara dağıtılmasına karar verilmesi gerektiğini, haksız ve hukuka aykırı tüm genel kurul kararlarına karşı müvekkilinin temsilen toplantı esnasında muhalefet edildiğini, muhalefet şerhi tutanağa geçirtilmiş ve bu kararlara karşı iptal davaları ve ayrıca bilgi edinme ve inceleme, özet denetçi tayini ve sorumluluk davaları açıldığını, ancak açılan işbu davalar nihai çözüm olmaktan uzak olduğunu, bu nedenle son çare olarak ortaklığın haklı sebeple feshi davası yoluna başvurulması zorunluluğunun doğduğunu, işbu sebeplerle davalı şirketin feshine karar verilmesini, kararın ticaret siciline tescil ve ilanını, tasfiye memuru tayin edilip şirketin tasfiyesi aşamasında tüm malvarlığının gerçek değerinin hesaplanarak şirketin borçlarının ödenmesinin ardından müvekkiline payı oranında ödeme yapılmasına karar verilmesini, davacı müvekkilinin pay sahibi bulunduğu davalı anonim ortaklığın haklı sebeple feshi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili Mahkememize sunduğu 11/02/2014 tarihli cevap dilekçesinde;Davacının tüm iddialarının aksine, müvekkili şirketin 3'ncü kişiler karşısında ve ticari itibarına da zarar verecek şekilde zora sokan davacının kendisi olduğunu, davacı müvekkili şirkete karşı her türlü ve sürekli bir şekilde dava açarak bir nev’i hakkı kötüye kullanmaktan da çekinmeyerek müvekkili şirketi zora sokmayı bir yaşam biçimi haline getirdiğini, davacı tarafından, şirkete karşı ikame edilen davalar sonucu kısmi olarak lehine verilen kararların çoğu, genel kurullardaki bir kısım oylamaların iptal edilmesi olduğunu, davacının husumeti her şekilde ve şirket yanında, şirket yöneticilerine karşı da çeşitli davalar ile yine hakkın kötüye kullanılması haliyle de yürütüldüğünü, davacı, yakın zamana kadar da şirket ortaklık paylarının diğer ortak/ortaklar tarafından satın alınması hususunda da isteğini belirttiğini ve bu konuda görüşmeler yürüttüğünü, gerçek saikin bu olduğunu, ortaklık paylarının devretmek istediğini kabul etmek daha gerçekçi olacağını, davacı açtığı davaları sıralamanın yanında, şirket bünyesinde çoğunluk gücünün kötüye kullanılması suretiyle şirkette mali hakları ve ortaklığa katılma haklarının daimi olarak ihlal edildiğini ve şirketten uzaklaştırılmak istendiğini iddia ederek müvekkili şirketin feshini talep ettiğini, davacı tarafın işbu hukuki mesnetten yoksun davası temel olarak, şirketin ve dolayısıyla kendisinin sözde zarara uğratıldığına, şirketin kötü yönetildiğine ilişkin mesnetsiz iddialara dayandığını, davacının düşünce ve iddiasına göre, diğer pay sahipleri ve yöneticiler şirketin, dolayısıyla bizzat kendilerinin malvarlığı değerlerini yok etme pahasına bazı eylemlerde bulunduğunu,
davacının yıllardır süregelen şekilde müvekkili şirketin çalışmasını sekteye uğratmak saikiyle birbiri ardına onlarca dava ikame ettiğini, mahkemece işbu davanın ikame ediliş nedeninin ve davacının müvekkili şirkete ve yönetim kurulu üyelerine karşı olan yaklaşımının anlaşılabilmesi bakımından, bu davaların bir kısmına ilişkin liste de işbu dilekçe ekinde sunulduğunu, şirket genel kurullarını yapmakta olduğunu, organları yasal şekilde faaliyette olduğunu, davacı iddiaları tüm yönleriyle haksız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirket için mali sıkıntı anlamında bir gerekçe gerçek olmadığını, müvekkili şirketin kasasının boşaltılması durumunun söz konusu olmadığını, kar payı dağıtılmaması hususu haklı ve gerçekçi olmadığını, müvekkili şirketin ortaklar arasında farklı uygulamalarda bulunmadığı gibi, azınlığın haklarına karşı haksız ve hukuka aykırı herhangi bir işlem ve fiilde de bulunmadığını, dava dilekçesinde atıfta bulunulan davaların birçoğunun henüz kesinleşmediğini, söz konusu davalarda verilen mahkeme kararlarına ilişkin kanun yolu incelemeleri devam etmekte olduğunu ya da bazı kararlar henüz taraflara tebliğ dahi edilmediğini, kaldı ki anılan dava dosyaları tahtında verilen genel kurul kararlarının iptaline yönelik kararlar da genel olarak yönetim kurulu üyelerinin bazılarının şirketle işlem yapmasına yönelik izin verilmesine ve yapılan oylama usulüne ilişkin olarak alınan genel kurul kararlarına ilişkin olduğunu, genel kurul kararının iptali talebiyle ikame edilen davalarda zaman zaman davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen kararların bir anonim şirketin feshi bakımından haklı neden teşkil etmesi gibi bir durumun söz konusu olamayacağını, bu davaların açılmış ve kazanılmış olmaları ya da hiç açılmamış olmaları fesih davasının kabulü veya reddi bakımından belirleyici olamayacağını, TTK m.531 uyarınca açılmış bir davanın sonunda anonim ortaklığın feshine karar verilebilmesi için ortada objektif bir “haklı sebep”in bulunması zorunlu ve yeterli olduğunu, bu nedenle yasanın bu hükmünün daima bir “ultimaratio” (son çare) olarak anlaşılması gerektiğini, dolayısıyla bir fesih kararında, sadece pay sahiplerinin birbirleri arasında menfaatlerin değerlendirilmesini değil, aksine, pay sahipleri dışındaki şirket çalışanları ve işletmenin faaliyetine devam etmesinde yararı bulunan diğer menfaat sahiplerinin ve çevresinin çıkarlarının da değerlendirilmesi ve dikkate alınmasının şart olduğunu ancak davacı tarafça ileri sürülenin aksine müvekkili şirketin feshini gerektirebilecek herhangi bir sebep olmamasının yanı sıra, dava dilekçesinin ¨5.300,00 sermayeli, yaklaşık 400 kişinin istihdam edildiğini, sektöründeki mevcut yüksek teknolojiyi kullanan, gelişen teknolojiye yönelik sürekli yatırımları yapmak durumunda olan, üretimini büyük oranda yurt dışı müşterilerine yapan bir şirket konumunda olan müvekkili şirketin bu özellikleri adeta yok sayılarak kaleme alındığı anlaşılmakta olduğunu, müvekkili şirketin bünyesinde yürütülen özverili çalışmalar neticesinde şirketin ciddi gelişim kaydettiğini, mali bünyesi güçlü ve kendi alanında gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında söz sahibi bir şirket haline geldiğini, davacı tarafça var olduğu iddia edilen haklı sebeplerin gerçekleşmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığının açık ve net olduğunu, benzer şartlar altındaki şirketler aleyhine ikame edilen fesih davalarının külliyen redde mahkum olduğu Yargıtay içtihatları ile de sabit olduğunu ayrıca müvekkili şirketin ticari faaliyetine devam etmekte olan ve hatta kâr eden bir şirket olduğu ve müvekkili şirketin 03/04/2019 tarihinde gerçekleştirilen genel kurulunda davacı tarafın muhalefetine rağmen kâr dağıtımına karar verildiği de dikkate alındığında, tüm bu hususlar davacı tarafça işbu davanın gerçeklerin çarpıtılması suretiyle kötüniyetli şekilde ikame edildiğini, anonim ortaklık çoğunluk prensibinin geçerli olduğu bir sermaye şirketi olduğunu, bu itibarla pay sahiplerinin kendi aralarında söz konusu olabilecek fikir ayrılıkları veya ihtilaflar kural olarak feshe dayanak teşkil eden bir haklı sebep olamayacağını, Anonim ortaklıklar bakımından ise “kişisel sebepler” haklı sebep olarak nitelendirilemeyeceğini, anonim ortaklıklar bakımından “haklı sebep” olarak nitelendirilebilecek vakıaların, objektif olması ve pay sahibi kimliğinden (pay sahibinin şahsından) bağımsız olması gerektiğini,bu nedenlerle fazlaya ilişkin her türlü haklar saklı kalmak kaydı ile;davacı tarafın haksız ve hukuki mesnetten yoksun tüm beyan ve iddialarının külliyen reddini, davacı tarafça ikame edilen haksız, mesnetsiz ve kötüniyetli işbu davanın reddini, yargılama masrafları ile ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER ve GEREKÇE:
Dava, 6102 sayılı TTK'nun 531. maddesi hükmü uyarınca davalı anonim şirketin haklı sebeplerle feshi istemine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re'sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişiler Dr. ... ve .... tarafından düzenlenen 03/10/2019 havale tarihli raporlarında; Davalı şirketin , süreli kar elde eden ve özvarlığını artıran bir şirket olması nedeniyle , haklı nedenle feshi şartlarının gerçekleşmediğini, aynı şekilde davacının haklı nedenle ayrılma payının hesaplanarak şirketten çıkarılmasına karar verilmesi şartlarının da oluşmadığını, davacının çıkma payının hesaplanarak şirketten çıkarılmasının da, davacınnı davalı şirketin %48.8 oranında ve 258.749.896 adet paya sahip ortağı olduğu dikkate alındığında , neredeyse şirketin malvarlığının yarısının şirketten çıkarılması anlamına geleceğinden , bu durumun da şirketin faaliyetlerine sekteye uğratacağından uygun bir çözüm olamayacağını bildirmişlerdir.
TTK'nın 531. Maddesi hükmü "Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler." şeklinde olup davacının %48,8 oranında davalı şirkete pay sahibi olduğu dikkate alındığında davalı şirketin haklı sebeple feshini talep etme hakkı bulunduğu anlaşılmaktadır.
TTK m.531 çerçevesinde azınlığın açacağı fesih davasında ancak “haklı sebebin” veya “haklı sebeplerin” bulunması durumunda mahkeme tarafından feshe karar verilebilecektir. Dolayısıyla anonim ortaklığın bu maddede düzenlenmiş olan özel fesih nedeni “haklı sebep”tir. Esasen maddenin uygulanması bakımından tespiti gereken en önemli husus da, anonim ortaklığın feshini gerektirecek derecede öneme sahip sebep veya sebeplerin neler olabileceğidir.
TTK m.531’de anonim ortaklık bakımından fesih gerekçesi olabilecek “haklı sebep” konusunda herhangi bir tanım veya örnek gösterilmemiştir.
Anonim şirketler açısından azlığın haklı nedenle fesih davası, 6102 sayılı TTK ile ilk olarak Türk Hukukunda normatif bir düzenlemeye kavuşmuştur. Anılan düzenleme, İsviçre Borçlar Kanunun 736. maddesinden iktibas edilmiştir.
Federal Mahkemenin bazı vakıları haklı sebep olarak benimsediğini görüyoruz. Bunlar: Şirketin sürekli kötü yönetimi,şirketin belirli bir ivme ile zarar etmesi ve bir süre sonra şirketin iflasın eşiğine gelecek olması,aile şirketlerinde, aile içi kavgaların veya bazı aile bireylerinin aileden dışlanması,şirketin uzun yıllar kâr etmemesi veya/ve kâr dağıtmaması (kronik kârsızlık),Yönetim Kulunun uzun yıllar huzur hakkı almaması,şirketin amacını yerine getiremez durumda olması ve/veya uzun süre de durumun böyle devam edeceğinin anlaşılması olarak sıralanabilir.
Haklı sebeple fesihte,ana öge ortaya çıkan sebebin ortaklığın yaşamasını imkânsız hale getirmesidir. Her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak iddianın haklı sebep teşkil edip etmeyeceklerinin irdelenmesi gerekir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkân kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi hususlar haklı neden olarak kabul edilebilir. (Yüksek Yargıtay 11'nci Hukuk Dairesi'nin 01/12/2015 gün ve 2014/18024 esas,2015/12808 karar sayılı ilamı)
Anonim ortaklık çoğunluk prensibinin geçerli olduğu bir sermaye şirketidir (TTK m.124/2, 418).Bu itibarla pay sahiplerinin kendi aralarında söz konusu olabilecek fikir ayrılıkları veya ihtilaflar kural olarak feshe dayanak teşkil eden bir haklı sebep olamazlar. Bu çerçevede kolektif ve komandit ortaklıkların feshi veya kolektif veya komandit/komanditer ortakların ihracı bakımından haklı sebepleri sayan TTK m.245’in anonim ortaklarda kıyasen uygulanması da söz konusu olamaz. TTK m.328 uyarınca komandit ortaklıklara da uygulanan 245. madde uyarınca, haklı sebep “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde
ortadan kalkmış olmasıdır”. Anonim ortaklıklar bakımından ise “kişisel sebepler” haklı sebep olarak nitelendirilemezler. Keza TTK m.245’de sayılan sebepler,ortakların kendi aralarındaki şahsî ilişkilerini ilgilendiren ve ortak sıfatından kaynaklanan yönetim hakkını dikkate alan nedenlerdir. Bu çerçevede TTK m.245’in anonim ortaklıkların feshinde kıyasen uygulanması mümkün değildir.
Anonim ortaklıklar bakımından “haklı sebep” olarak nitelendirilebilecek vakıaların, objektif olması ve pay sahibi kimliğinden (pay sahibinin şahsından) bağımsız olması gerekmektedir. Kısaca, davacı pay sahiplerinden şirketin devamı –objektif olarak- beklenemez bir hal aldığı bir durumda haklı sebeplerin mevcut olduğu kabul edilebilir. Ayrıca haklı sebebin gerçekleştiği hususunun kabulünde davacı pay sahipleri dışında kalan diğer menfaat sahiplerinin (şirket,diğer pay sahipleri, çalışanlar) haklarının da dikkate alınması gerekmektedir.Dolayısıyla haklı sebep ve bunun devamında fesih, ancak bu kimselerin menfaatlerinin haleldar edilmemesi kaydı ile ve son çare (ultima ratio) olarak kabul edilebilir.
Pay sahipleri arasındaki şahsi ilişkilerin ancak istisnai hallerde ve sadece aile şirketlerinde dikkate alınabileceği hususu, Yargıtay, doktrin ve İsviçre Federal Mahkeme içtihadında dile getirilmiştir.(Yüksek Yargıtay 11'nci Hukuk Dairesi'nin 02/06/2014 gün ve 2014/3669 esas,2014/10238 karar sayılı ilamı) (Doç. Dr. Füsun Nomer Ertan,Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası-TTK m. 531 Üzerine Düşünceler,(İÜHFM C. LXXIII, S. 1, s. 421-440, 2015)
,Erişim Tarihi,15/02/2017)
Somut olayda davacı taraf, haklı sebep olarak, yönetim kurulu üyelerinin şirketlerin malvarlığında azaltmaya yönelik tasarruflarda bulunmak üzere hareket ettiklerini, şirketlerin son durumu ile ilgili bilgi ve belge talep edilmesine rağmen şirket ile ilgili hiçbir veri, bilanço vs de ibraz edilmediğini, yeni yönetim kurulunun kâr payı v.s. hakları dağıtmadığını, şirketin mevcudunun eksiltildiğini, şirketlerin hisse yapılarıyla ilgili kötü niyetli kararlar alarak hissesinin değerini düşürmeye/eritmeye çabaladıklarını, 2005 yılından bu yana davalı şirketin gene kurul kararlarına karşı iptal ve yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davaları açtığını, açmış olduğu davaların sayısının 15’e ulaştığını, davaların büyük bir kısmının lehine sonçlandığını, buna rağmen aynı nitelikte genel kurul kararlarının alınmaya devam edildiğini, davacının kazanmış olduğu alacak davasından kaynaklanan alacağın bir kısmının 23/11/2007 tarihinde “... adına” ibaresiyle boşanma sürecinde olduğu eski eşine ödendiğini hususlarını göstermiştir.
Davacının, azınlık haklarını kullanabilecek oranda paysahibi olup, genel kurulu toplantıya davet etme, gündeme madde ekleme, bilgi talep etme gibi bir çok hakkının bulunduğu açıktır. Davacının bu gibi taleplerinin karşılanmaması halinde ise bu taleplerini mahkeme yoluyla yerine getirme hakkı da TTK da bir azınlık hakkı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıya bu haklar kapsamında davacının genel kurulun toplanması için talepte bulunma ve kâr dağıtılması yönünde gündeme madde ekleme ayrıca da bilgi talep etme yetkisi bulunmaktadır. Bu taleplerinin reddelmesi halinde de mahkeme yoluyla bu taleplerin yerine getirilmesini sağlama ve genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu gibi haklar kullanılmadan, kâr payının dağıtılmadığı veya bilgi alma hakkının engellediği yönündeki iddialarla şirketin haklı nedenle feshinin talep edilemez.
Yine aynı şekilde, bilirkişi raporunda yer alan mali tespitler dikkate alındığında; davalı şirketin 2015 yılında ¨168.949,51; 2016 yılında ¨119.028,13; 2017 yılında ¨2.530.746,64; 2018 yılında ¨5.549.881,98 ve 30/06/2019 tarihine kadar da ¨2.846.543,86 kâr elde edildiği, şirketin kaydi değerli özkaynaklarının; 2015 yılında ¨4.393.674,23, 2016 yılında ¨4.512.702,36, 2017 yılında ¨7.043.449,00, 2018 yılında ¨12.593.330,98 ve 30/06/2019 tarihine kadar da ¨15.439.874,84 olduğu, şirketin kârlılığının ve şirketin yıllar itibariyle özkaynaklarmm sürekli artış gösterdiği hususları dikkate alındığında da, davacının, haklı neden olarak göstermiş olduğu, hisselerin değerinin düşürüldüğü, şirketin malvarlığının eritildiği yönündeki iddiları da yerinde olmamaktadır. Bilirkişi raporunda yer alan, “şirket tarafından ibraz edilen 2015-2016-2017-2018 ve 30/06/2019 tarihli mali verilerin incelenmesinde, yukarıdaki Gelir Tablosu ve Bilançolardan görüldüğü üzere, şirketin yıllar itibariyle satışlarının neredeyse %100 oranında arttığı, oldukça yüksek denilebilecek satış rakamları olduğu, keza özkaynaklarının da yıllar itibariyle sürekli artan şekilde yükseldiği görülmekle, şirketin ekonomiye katkısı göz önüne alındığında, çok önemli bir değer olduğu düşünülmektedir” yönüdeki tespit de varılan sonucu desteklemektedir.
Her ne kadar, davacının açmış olduğu davalar ve gerçekleşen boşanma nedeniyle hissedarlar arasında bir husumet oluştuğu, davalı şirketin bir aile şirketi niteliği taşıdığı dikkate alındığında bu husumetin haklı neden olarak değerlendirilmesi gerektiği akla gelse de; davalı şirketin bir sermaye şirketi olması sonucu hissedarlar arasında husumet bulunsa da şirketin faaliyetinin devamı için çoğunluğun iradesinin yeterli olması, davacı açısından açılan davaların büyük çoğunluğunun genel kurul kararlarının hükümsüzlüğüne ilişkin davalar olmaları, bu gibi davaların açılmasının her hissedarın kanundan kaynaklanan hak ve yetkinin bir sonucu olması, kanundan kaynaklanan bir hak ve yetkinin kullanılmasının şirketin feshi için haklı neden olarak ileri sürülmesinin ancak istisnai durumlarda olabilmesi gibi husular birlikte değerlendirildiğinde; anılan hususların da somut olay açısından haklı neden olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Belirtmek gerekir ki, haklı sebeple fesih davası sadece haklı sebeplerin varlığı bağlamında değerlendirilebilecek bir kurum olmayıp, haklı sebeplerin gerçekleştiği her durumda bu kurumun işletilmesi kabul edilmemektedir. Zira dava sonucunda şirketin feshi sonucunu doğurabilecek bir süreç başlama ihtimali bulunmakta ve bu sebeple de hakka bir takım sınırlamalar getirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim haklı sebeple fesih davası, doktrinde de belirtildiği üzere bir son çare niteliğindedir. Haklı sebebi yaratan durum başka herhangi bir şekilde ortadan kaldırılabilecekse davacının öncelikle bu yollara başvurması gerekecektir. Bu bağlamda eğer haklı sebebi oluşturan durum genel kurul kararının iptali davasıyla ortadan kaldırılabilecek veya sorumluluk davası açılması suretiyle sona erdirilebilecekse öncelikle bu yollara başvurulması gerekecektir. Dolayısıyla bir kişinin doğrudan TTK m. 531 kapsamında haklı sebeple fesih davası yoluna gitmesi mümkün değildir. Aksi halde Kanun'da yer alan diğer önlemler anlamsız hale gelirdi. Bu sebeple, başka bir şekilde ortadan kaldırılabilecek hukuka aykırılıkların haklı sebeple fesih davası ile düzeltilmesi istenemeyecektir. Somut olay bağlamında, davacı tarafından ileri sürülen hukuka aykırılıkların da gerek yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarına, gerek genel kurul kararlarının iptali yoluna, gerek de şirketler topluluğuna ilişkin sağlanan koruma olanaklarına başvurularak giderilmesi mümkün olduğundan ve haklı sebeplerin varlığı davacı tarafından ispat edilemediği bu nedenle haklı sebeplerin varlığı somut olay bakımından gerçekleşmemesi nedeniyle alternatif olarak davacının anonim şirket ortaklığından çıkarılması da mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına YER OLMADIĞINA,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalının kendisini bir vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'ne göre hesap edilen ¨2.725,00 ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya VERİLMESİNE,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan ¨200,00 yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
5235 sayılı Kanunun geçici 2'nci maddesine göre ,Bölge Adliye Mahkemeleri'nin kurulmasına ve 20 Temmuz 2016 tarihinde göreve başlamalarına dair kararların 07/11/2015 tarih ve ... sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği anlaşılmakla;6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 ilâ 360'ncı madde hükümleri uyarınca,mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye verilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde veya istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf,başvuru hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, mahkememize veya aynı sıfattaki başka bir mahkemeye vereceği cevap dilekçesi ile iki hafta içerisinde İSTİNAF yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinn yüzlerine karşı,oy birliği ile verilen karar açıkça okunup,usulen anlatıldı. 24/10/2019

Başkan ...
☪e-imzalıdır.☪
Üye ...
☪e-imzalıdır.☪
Üye ...
☪e-imzalıdır.☪
Kâtip ...
☪e-imzalıdır.☪


"İŞ BU EVRAK 5070 SAYILI ELEKTRONİK İMZA KANUNUNUN 5. MADDE UYARINCA GÜVENLİ ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, 22. MADDE UYARINCA DA ISLAK İMZA İLE İMZALANMAYACAKTIR."



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi