
Esas No: 2013/13026
Karar No: 2013/19480
Karar Tarihi: 19.12.2013
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/13026 Esas 2013/19480 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile ... ve diğerleri aralarındaki dava hakkında ... 21. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 12.07.2012 tarih ve 273/285 sayılı hükmün Daire"nin 12.04.2013 gün ve 11069/5601 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davacı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında davanın reddine ilişkin hüküm davacı vekilinin temyizi üzerine Dairenin 12.4.2013 tarih 11069/5601 sayılı kararıyla onanmıştır. Ne var ki, davacı vekili süresinde vermiş olduğu karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen nedenlerle onamaya ilişkin kararın kaldırılarak, yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin hükmünün bozulmasını istemiştir.
Davacı vekili, dava konusu 368 parselin kayıt maliki ...’nin 1962 yılında öldüğünü, tapu kaydının intikal görmediğini, vekil edeninin miras bırakanından intikalen eklemeli zilyetliğinde bulunduğunu açıklayarak, tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiş; 14.12.2011 günlü ıslah dilekçesiyle de, Anayasa Mahkemesi"nin TMK.nun 713/2 maddesindeki düzenlemeyi iptal etmiş olmasının kazanılmış hakları ortadan kaldırmayacağını, buna rağmen dava dilekçesindeki taleplerinin kabul görmemesi halinde, taşınmazın 22.1.1963 tarihli satış senediyle kayıt maliki ...’nin kocası ...’tan davacı ... ve dava dışı Muharrem tarafından satın alınması nedeniyle iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., nizalı taşınmazın kendilerine ait olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili, tapuya kayıtlı taşınmazın harici satışının ve iddiaların geçersiz olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, harici satışın geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu 368 parsel, 53/289 tahrir vergi kaydına istinaden ceddinden intikal, taksim ve pay devri nedeniyle zilyedi ... kızı ... adına 22.6.1951 tarihinde tespit edilmiş, itirazsız kesinleşerek 1.10.1957 tarihinde tapuya tescil edilmiş; incelemeye konu davanın açıldığı tarihten sonra 19.9.2011 tarihinde tapuda yapılan intikalle paylı mülkiyet şeklinde mirasçıları ..., ... ve ... adına kayıt oluşmuştur.
Davacı taraf dava dilekçesinde kayıt malikinin öldüğünü, tapu kaydının intikal görmediğini, taşınmazın murisinden intikalen zilyetliğinde olduğunu belirtmekle birlikte, bilahare taşınmazın kayıt maliki mirasçısından haricen satın alındığını da ileri sürmektedir. Dava, harici satış ve TMK.nun 713/2 maddesinde düzenlenen ölüm nedenine dayalı mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacının açıklamalarına göre, uyuşmazlık konusu taşınmaz kayıt maliki mirasçısından satın alındığı iddia olunan tarih itibariyle tapuya kayıtlı bulunmaktadır. Tapuda kayıtlı bir taşınmazın veya payın haricen satışı TMK.nun 706, Borçlar Kanunu"nun 213 ve Tapu Kanunu"nun 26.maddesi hükümleri karşısında geçersizdir. Böyle bir satış haricen satın ve devralan kişiye mülkiyetin devrine ilişkin herhangi bir hak bahşetmez. Mahkemenin harici satışa dayalı davanın reddine ilişkin değerlendirmesinde açıklanan nedenlerle isabetsizlik bulunmamıştır.
Ne var ki, dava dilekçesi içeriğine göre davacının TMK.nun 713/2 maddesinde düzenlenen ölüm nedenine de dayandığı anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi"nin 17.3.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline karar verilen TMK.nun 713/2 maddesinde yazılı ölüm sebebine dayalı istek incelenmemiştir.
Dava, TMK.nun 713/2.maddesi ölüm nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan, “…ölmüş…” ibaresinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle konunun irdelenmesi gerekmektedir.
Somut olayda, çözümlenmesi gereken öncelikli sorun; eldeki davanın açıldığı tarihten önce davada dayanılan (TMK.nun 713/2. fıkrasındaki; “…ölmüş…”) sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı, hususudur.
Davaya dayanak oluşturan TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, “Anayasa Mahkemesi"nin 17.3.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın resmi gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.3.2011 gününde karar verilmiştir.” Yine TMK.nun 713/2 maddesine paralel düzenleme içeren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-c maddesinde yazılı ölüm ibaresi de 3.5.2012 tarih ve 6302 sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanunu"nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 4.maddesiyle kaldırılmış bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi Kararlarının Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 153/2 fıkrasında; Anayasa Mahkemesi"nin, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği vurguladıktan sonra aynı maddenin 5. fıkrasında da “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararları, İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargıda asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısındaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.
Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı yada toplumun ... anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, devlete olan güven duygularını sarsmamak, devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 sayılı kararında, “Türk Anayasa sisteminde devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.
Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması hukuk devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
Bu durumda kazanılmış haklar kavramı hukuk devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez.
Anayasa Mahkemesi"nin 9.12.1989 gün ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında aynen; “bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun bir biçimde tüm sonuçlarıyla kesin olarak edinilmiş hakların korunması hukuk devletinin bir gereği olduğunu” vurgulamaktadır.
Bu karara paralel olarak Danıştay’da; 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas, 1966/1642 karar sayılı kararında; “iptal kararları geriye yürümez” kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsemiştir.
Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, kural olarak resmi gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yada kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnaları kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır. Kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince: TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak olan davalara etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK.nun 713/1. fıkrasında; tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir, denilmiştir.
Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş yada hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” amir hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi TMK.nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması için bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşullarında gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; “aynı koşullar altında…” denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
TMK.nun 713/5. fıkrasının son cümlesinde ise; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir. Bu ilke 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
4.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından önce 743 sayılı TKM.nin 639 (TMK.nun 713.) maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse doktrinde oldukça tartışmalı idi. 4.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; “kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK.nun 639/1. maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır.” görüşü benimsenmişti. Daha sonra 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK.nun 713/5. fıkranın son cümlesiyle aynı maddenin 1 ve 2. fıkralarını da kapsayacak biçimde, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
İşte TMK.nun 713/5. fıkrasında, mülkiyet, 1. fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. İbaresi TMK.nun 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan davalar açısından “kazanılmış (müktesep) hak” olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile, 1 ve 2. fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1. fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesince yürütmenin durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2. fıkrada açıklanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış (müktesep) hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
TMK.nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir. Yukarıda yapılan tüm açıklamalarda bunu doğrulamaktadır. 4721 sayılı Kanunla getirilen ve TMK.nun 713/5. fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır. “gerçekten, mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyet 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak, yani hâkimin vereceği tescil kararı geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracaktır.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.3.2011 tarihinde aynı zamanda; “…kararın Resmi Gazete"de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir.” Şu halde yürütmenin durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce açılmış bulunan davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür davalar bakımından kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekir. Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı; malikin ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşınmaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak; Anayasa Mahkemesinin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.3.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.3.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
Bu açıklamalardan sonra kazanılmış hakkın olduğu gözetilerek TMK.nun 713/2 maddesi bakımından dosya incelendiğinde; dava TMK.nun 713/2 maddesinde yazılı ölüm sebebine dayanılarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanması ve değerlendirilmesi, ondan sonra oluşacak sonuç ve dosya kapsamına göre davada dayanılan 713/2 maddesinde yazılı ölüm sebebi bakımından olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekir.
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün açıklanan gerekçeyle bozulması gerekirken, onandığı karar düzeltme isteği sonucu yapılan incelemeyle belirlenmiş olduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin TMK.nun 713/2 maddesinde yazılı ölüm sebebine ilişkin dava bakımından kabulüne, Dairenin maddi hataya dayalı 12.04.2013 gün 11069 Esas, 5601 Karar sayılı ilamının (açıklanan hukuki sebebe dayalı dava bakımından onama kararının) ortadan kaldırılmasına ve açıklanan nedenlerle yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA ve 71,60 TL peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyen davacıya iadesine 19.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.