
Esas No: 2015/39185
Karar No: 2016/240
Karar Tarihi: 19.01.2016
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/39185 Esas 2016/240 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Rücuen Tazminat
Taraflar arasındaki dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi süresi içinde davacı vekili tarafından istenilmekle, duruşma için tebliğ edilen 19.01.2016 Salı günü belirlenen saatte temyiz eden davacı ... vekili Av.... ile davalılardan ... vekili Av.... geldiler. Diğer davalılar adına gelen olmadı. Gelenlerin huzuru ile duruşmaya başlandı. Duruşmada hazır bulunan tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyadaki belgeler incelendi. Gereği görüşüldü:
Davacı vekili, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu"nun 09/07/2001 tarih ve 379 sayılı kararı ile ..."nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu"nun 14/3.maddesi gereği TMSF"ye devredildiğini, bu bankanın ... Şubesi gişe yetkilileri olan davalılar ..., ..., ... ve şube müdürü ..."nin şube müşterisi ... ve yakınlarının hesabından müşterinin talimatı ile imzası olmaksızın şube güvenlik görevlisi ..."a ödeme yaptıklarını, ..."ın kendisine ödenen paraları mudiye teslim etmeyerek zimmetine geçirmesi neticesinde 30/10/2001 tarihi itibariyle toplam 26.085,76 TL banka/fon zararına sebebiyet verdiklerini, konu ile ilgili ... 4. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2002/838 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, ..."ın mahkemece beraatine karar verildiğini, mahkeme kararının temyiz edildiğini, Yargıtay 11. Ceza Dairesi"nin 24/06/2009 tarih 2009/12123 Esas ve 2009/7996 Karar sayılı ilamı ile açılan kamu davasının zamanaşımı nedeni ile ortadan kaldırılmasına karar verildiğini, idari yönden yapılan soruşturma sonucu bazı davalıların işten çıkarılmalarına, bazılarının başka disiplin cezaları ile cezalandırılmalarına karar verildiğini, paraları zimmetine geçiren güvenlik görevlisi ...l hakkında ... 1. İş Mahkemesi"nin 2003/1551 esas sayısı ile açılan davada mahkemece “...zararın oluşumunda diğer banka personelinin de ihmali bulunmakla birlikte ihmalin fişlerin hesap sahibi tarafından imzalanıp imzalanmadığının kontrol etmemek olduğu” tespit edilerek davanın kabulüne dair verilen kararın 9 Hukuk Dairesi"nin 03.03.2005 tarih ve 2004/17318 esas sayılı ilamı ile onandığını, ...l aleyhine .... İcra Müdürlüğü"nün 2012/10656 esas sayılı icra takibi başlatıldığını, bugüne kadar alacağın tahsil edilemediğini, yapılan soruşturma sonucunda ...l"a yapılan toplam 56.478,90 TL"sının %35"nin davalı ..., %65"inin ... tarafından ödendiğinin tespit edildiğini, nihai hesaplama sonucu ...l"ın ...daki hesabından yapılan tahsilatla 05.11.2001 tarihinde yapılan ödeme ile birlikte banka zararının 26.085,76 TL olduğunu, bu kişinin bankadan olan maaş+izin ücreti toplamı olan 502,00 TL"nin mahsubu ile kalan banka alacağının 25.583,93 TL olarak belirlendiğini, bunun 9.059,64 TL"sından gişe şetkilisi ..."in; 16.524,29 TL"sinden gişe yetkilisi ..."in sorumlu olduğunu, diğer davalı şube müdürü ... ve gişe yetkililerinden servis sorumlusu olarak çalışan davalı ... "ın fona devredilen banka zararının tamamından sorumlu olduklarını, her ne kadar 818 sayılı Borçlar Kanun"unda öngörülen 10 yıllık zaman aşımı süresi dolmuş ise de, 5411 sayılı Yasa"nın 141.maddesi ile zaman aşımı süresinin 20 yıla çıkarıldığını iddia ederek toplam 25.583,93 TL banka zararının ödeme tarihi olan 30.10.2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan sorumlulukları oranında tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, müvekkilinin davacı kurumun devraldığı bankada gişe görevlisi olarak çalıştığını, şube müdürü ve diğer yöneticilerin emir ve talimatları doğrultusunda işlerini yaptığını ve davacı kurumu herhangi bir zarara uğratmadığını, davacı bankanın diğer gişe görevlisinin yaptığı işlemlerden dolayı zarara uğradığını beyan ederek haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, davacının dava konusu alacağa yani haksız fiile sebebiyet veren banka güvenlik görevlisi ...l hakkında ... 1. İş Mahkemesi"nin 2003/1551 Esas sayısı olduğu davanın kabul edildiğini, 9. Hukuk Dairesi"nin 03/03/2005 tarih 2004/17318 Esas ve 2005/7223 Karar sayılı kararı ile onandığını, verilen karar sonrasında .... İcra Müdürlüğü"nün 2008/2298 eski esas( 2012/10656) sayılı dosyasında icraya konulduğunu, dosya borçlusu ...l"ın babası müteveffa ... adına kayıtlı ... "da kain arsa vasıflı taşınmazın tapu kaydına mirastan ...l hissesine düşecek kısmına 11/03/2013 tarihinde haciz konulduğunu, bu nedenle aynı dava konusu nedeni ile daha önce dava açıldığını, bu davanın mükerrer olduğunu, davanın dava şartı yokluğu nedeni ile reddi gerektiğini, müvekkilinin haksız fiil nedeni ile doğan zararda kusurunun bulunmadığını, davanın husumet nedeni ile reddi gerektiğini beyan etmiştir.
Davalı ... vekili, açılan davada gerek 1 yıllık gerek uzamış ceza zamanaşımı süresi olan 7,5 yıl gerekse de 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, öncelikle davanın bu yönden reddi gerektiğini, müvekkilinin gişe memuru olduğunu, şube müdürünün vermiş olduğu emir ve talimatları yerine getirdiğini, yapılan işlemlerde herhangi bir usulsüzlük olmadığını, usulsüzlük var ise bu sorumluluğun şube müdüründe olduğunu, personele sorumluluk düşmediğini beyan ederek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı ... vekili, öncelikle görev itirazında bulunduklarını, görevli mahkemenin Ticaret mahkemeleri olduğunu, davanın görevsizlik yönünden reddi gerektiğini, Bankacılık kanunu 141.maddesine göre fon alacaklarına ilişkin dava takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu bildirmiş ise de davanın alacak davası olduğunu, dolayısı ile zamanaşımı süresinin Borçlar Kanunu hükümlerine göre değerlendirilmesi gerektiğini, kurumun zamanaşımı dolduktan sonra davayı açtığını, ... ve davacı TMSF tarafından hazırlanan raporlarda ...l tarafından yapılan usulsüz işlemlerde müvekkiline atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece,”...davaya konu olay tarihindeki bankacılık işlemleri nedeni ile olay tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, 5411 sayılı Bankacılık Kanununda fon alacaklarına ilişkin dava ve taleplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olarak kabul edilmiş ise de Anayasa Mahkemesinin 2014/85 Esas-2014/103 Karar sayılı ve 04/06/2014 günlü ilamında 19/10/2005 günlü 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 16.madde " geçici 16.madde bu kanun ile fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda fon lehine getirilen hükümler makable şamildir." düzenlemesindeki "...zamanaşımı..." sözcüğünün Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği dikkate alınarak dava konumuzda bankacılık kanunundaki fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yönünden getirilen hükmün Anayasa Mahkemesince 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 16.maddesindeki zamanaşımı kelimesi çıkartılmış olması nedeni ile geçmişe dönük uygulanamayacağı, bu alacaklar yönünden de genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği mahkememizce kabul edilerek davaya konu alacakların talep edilebilmeleri için gerekli 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davaya konu alacak yönünden zamanaşımı gerçekleştiğinden süre yönünden davalılar aleyhindeki davanın reddine karar verilmesi gerekmekle” gerekçesi ile zaman aşımı nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dava konusu tazminat alacağının zaman aşımına uğrayıp uğramadığı ihtilaflıdır.
4389 sayılı 23.06.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 4389 sayılı Bankalar Kanunu"na 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Kanun"un 27. maddesiyle eklenen Ek 3. maddesine göre, Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ve bu Kanuna göre Hazine alacağı sayılan alacaklara ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır. Fon alacakları ve bu Kanuna göre Hazine alacağı sayılan alacaklar bakımından bu sürenin başlangıcı Fon tarafından ödeme yapılmasına veya yapılacak olmasına sebebiyet veren kişilerin fiillerinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar."
01.11.2005 tarih ve 35983 Mükerrer sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu"nun 141.maddesine göre “Bu Kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” 133.maddesinin 3.fıkrasında, “ Bu madde kapsamında açılan veya açılacak davalar ile kanunî halef sıfatıyla takip edilen davalarda, lehine hükmedilen tarafa vekâlet ücreti maktu olarak belirlenir.”
168/A maddesine göre, Bu Kanunun geçici maddelerindeki düzenlemeler hariç olmak üzere, 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile ek ve değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır.”
Geçici 16.maddesinde (Anayasa Mahkemesince iptal edilmeden önceki hali ile) “ Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zaman aşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir. “
Anayasa Mahkemesi"nin 2014/85 Esas 2014/103 Karar sayılı 04.06.2014 tarihli kararı ile 5411 sayılı Kanun"un Geçici 2. maddesindeki “zaman aşımı ve “ sözcüklerinin iptaline karar verilmiş, karar 12.09.2014 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanmıştır.
01.07.2012 tarihinden önce yürürlükte bulunan 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 125. maddesinde, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmektedir. Aynı hüküm, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 146. maddesinde de yer almaktadır. Buna göre, olağan zamanaşımı süresi on yıl olup kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça tüm borç ilişkilerinde zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanmaktadır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler değerlendirildiğinde, Anayasa Mahkemesi"nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85 Esas 2014/103 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5411 sayılı Kanun"un 168. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 18.06.1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu"nun ilk hâlinde ayrıksı bir hüküm öngörülmediğinden anılan Kanun"dan kaynaklanan Fon alacaklarında da zamanaşımı süresi on yıl olarak uygulanmıştır. Ancak 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanun"un 27. maddesiyle 4389 sayılı Kanun"a eklenen Ek 3. maddeyle, söz konusu Kanun"dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, 4389 sayılı Kanun"dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde on yıl olan zamanaşımı süresi, 4389 sayılı Kanun"a eklenen Ek 3. maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinden itibaren yirmi yıl olmuştur.
01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun"un 141. maddesinde de mülga 4389 sayılı Kanun"un Ek 3. maddesine benzer bir hükme yer verilmektedir. Buna göre, 5411 sayılı Kanun"dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olması kurala bağlanmaktadır.
Öte yandan, 5411 sayılı Kanun"un itiraz konusu geçici 16. maddesinde, "Bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir." hükmü getirilerek 141. maddede öngörülen yirmi yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olması sağlanmaktadır. Zamanaşımına ilişkin hükmün geçmişe etkili olması gerçek geriye yürümeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla Geçici 16.madde ile getirilen hüküm 01.11.2005 tarihinden önce dolmuş olan zamanaşımı sürelerini canlandırmaktadır.
Anayasa Mahkemesince iptal edilen 5411 sayılı Kanun"un Geçici 16. maddesinin yürürlüğe girdiği tarihte zamanaşımının dolup dolmadığı tespit edilirken mülga 4389 sayılı Kanun"a eklenen Ek 3. maddenin de göz önünde tutulması zorunludur. Zira Fon alacaklarında zamanaşımı süresinin yirmi yıl olduğu kuralı, ilk kez 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Kanun"un 141. maddesiyle değil, mülga 4389 sayılı Kanun"a eklenen ve 26.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle getirilmiştir. Söz konusu maddenin yürürlüğe girdiği 26.12.2003 tarihinde henüz on yılını doldurmamış tüm Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıla uzadığından, bu alacaklar yönünden zamanaşımı süresinin bitmiş olduğundan söz edilemez. Bu durumda itiraz konusu kuralın, 26.12.2003 tarihinden önce on yılını dolduran alacaklara ilişkin zamanaşımı süresini yeniden canlandırarak yirmi yıla uzattığı söylenebilir.
Diğer taraftan itiraz konusu kuralın zamanaşımını uzatabilmesi için, kuralın yürürlüğe girdiği 01.11.2005 tarihi itibarıyla ihtilaf konusu Fon alacağının henüz yirmi yılını doldurmamış olması gerektiği de açıktır. Zira Fon alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak belirlenmiş olup şayet geçici 16. maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yirmi yıl dolmuş ise zamanaşımının uzamasından söz edilemeyecektir.
Şu hâlde sözkonusu kural nedeniyle yirmi yıla uzayan zamanaşımı, 26.12.2003 tarihinden önce on yılını doldurup, 01.11.2005 tarihinde ise henüz yirmi yılını doldurmayan alacaklara ilişkin olanlardır. Diğer bir ifadeyle, itiraz konusu kural gereğince, 26.12.2003 tarihinden önce on yılını doldurup, 01.11.2005 tarihinde ise henüz yirmi yılını doldurmayan alacaklara ilişkin zamanaşımı süreleri yirmi yıla uzamaktadır.
Somut olayda ise davaya konu edilen zararın kaynağı olan olay 2001 yılı Temmuz ayında yani 4389 sayılı Yasanın yürürlükte olduğu bir sırada gerçekleşmiş olup ayrık bir düzenleme bulunmadığından 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 125.maddesine göre 10 yıllık genel zaman aşımı süresine tabi iken ve henüz 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı bir sırada yani 23.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5020 sayılı Kanun"un 27.maddesi ile 4389 sayılı Yasa ile eklenen Ek 3.madde ile zaman aşımı süresi uzatıldığından tabi olduğu zaman aşımı süresi 20 yıla çıkmıştır. 4389 sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran 5411 sayılı Bankacılık Kanun"unda da zaman aşımı süresi 20 olarak korunduğundan dava konusu olayda 20 yıllık zaman aşımının 2021 yılında dolacağı da açıktır. Bu itibarla 5411 sayılı Yasanın Geçici 16.maddesinde yeralan zaman aşımı süresini geçmişe yürüten Anayasa Mahkemesince iptal edilen hüküm, 23.12.2003 tarihinde 10 yıllık zaman aşımı süresini dolduran olaylara ilişkin olup iptal kararının somut olaya etkisi yoktur. Başka bir anlatımla somut olay açısından zaman aşımı süresinin 10 olarak kabulüne bu karara atıfla imkan yoktur. Bu nedenle mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın zaman aşımından reddi hatalı olmuştur.
Kabule göre de, 5411 sayılı Kanun"un 133/3.maddesine göre davacılar yararına takdir edilen avukatlık ücretinin maktu olması gerekirken, nispi avukatlık ücreti takdiri doğru olmamıştır.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, Yargıtay duruşmasında kendini vekille temsil ettiren davacı yararına takdir olunan 1.350,00 TL avukatlık ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 19.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.