Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/14740
Karar No: 2014/9253
Karar Tarihi: 12.05.2014

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/14740 Esas 2014/9253 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2013/14740 E.  ,  2014/9253 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 04/04/2013
    NUMARASI : 2011/945-2013/138

    M.. B.. ile R.. S.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 04.04.2013 gün ve 945/138 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı M.. B.. vekili, dava konusu 527 parsel sayılı taşınmazın tamamının tapuda ½ pay maliki olan vekil edeninin zilyet ve tasarrufunda olduğunu, davalıların mirasbırakanı olan diğer ½ pay maliki Ş. A.’un 13.10.1968 tarihinde öldüğünü, tapu kaydının intikal görmediğini ileri sürerek ½ tapu payının iptali ile tamamının davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar F.. A.. ve arkadaşları vekili, davacının malik sıfatıyla zilyet olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra TMK’nun 713/2. maddesinde "ölüm" nedenine dayanılarak tescil davasının açılamayacağı, diğer yandan tapu kütüğünden malikinin kim olduğunun anlaşıldığı gerekçeleriyle açılan davanın reddine karar verilmiştir.
    Hüküm, süresinde davacı vekili tarafından dilekçede belirtilen nedenlerle temyiz edilmiştir.
    6100 sayılı HMK’nun 24/1.maddesine göre; Hakim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Aynı kanunun 25/1.maddesi hükmüne göre ise; Hakim iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Somut olayda; dosyanın içeriğine, dava dilekçesine ve iddianın ileri sürülüş şekline göre dava, TMK"nun 713/2. maddesinde düzenlenen "ölüm" nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, temyize konu davada aynı kanun maddesinde düzenlenen "…maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan" nedenine dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmadığından mahkemenin açıklanan gerekçesi yerinde görülmemiştir.
    Hükmün, kanun maddesindeki "ölüm" nedeniyle açılan davanın reddine ilişkin
    .//..
    2013/14740-2014/9253 -2-

    bölümüne yönelik temyiz itirazlarına gelince; üzerinde durulması gereken husus, eldeki temyiz incelemesinin yapıldığı aşamada yerel mahkemenin kararına dayanak oluşturan (TMK"nun 713/2. fıkrasındaki; "…ölmüş…") sözcüğün Anayasa Mahkemesi"nce iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağıdır. Davaya dayanak oluşturan TMK"nun 713/2. fıkrasında yer alan "…ölmüş…" sözcüğünün, "Anayasa Mahkemesi"nin 17.03.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazete"de Yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.03.2011 gününde karar verilmiştir."
    Anayasa Mahkemesi Kararlarının Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 153/2 fıkrasında; Anayasa Mahkemesi"nin, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği vurguladıktan sonra aynı maddenin 5. fıkrasında da "iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği" açıklanmıştır.
    Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararları, İdari Yargı"da verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargı"da asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargı"daki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısı"ndaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.
    Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, devlete olan güven duygularını sarsmamak, devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
    Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 sayılı kararında, "Türk Anayasa sisteminde devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır." denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.
    Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması hukuk devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
    Bu durumda kazanılmış haklar kavramı hukuk devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
    Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasa"nın 2. maddesinde ifadesini bulan "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir" hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez. Anayasa Mahkemesi"nin 09.12.1989 gün ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında aynen; "bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun bir biçimde tüm sonuçlarıyla kesin olarak edinilmiş hakların korunması hukuk devletinin bir gereği olduğunu” vurgulamaktadır.
    Bu karara paralel olarak Danıştay’da; 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas, 1966/1642 Karar sayılı kararında; "iptal kararları geriye yürümez" kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsemiştir.
    Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, kural olarak Resmi Gazete"de yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
    Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnaları kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır. Kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
    Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince: TMK"nun 713/2. fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan "…ölmüş…" sözcüğünün Anayasa Mahkemesi"nce iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak olan davalara etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK"nun 713/1. fıkrasında; tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir, denilmiştir.
    Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; "aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir." amir hükmüne yer verilmiştir.
    Görüldüğü gibi TMK"nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması için bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşullarında gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; "aynı koşullar altında…" denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
    TMK"nun 713/5. fıkrasının son cümlesinde ise; "Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur." ilkesi getirilmiştir. Bu ilke 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
    04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından önce 743 sayılı TKM"nin 639 (TMK"nun 713.) maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse doktrinde oldukça tartışmalı idi. 04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; "kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK"nun 639/1. maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır." görüşü benimsenmişti. Daha sonra 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK"nun 713/5. fıkranın son cümlesiyle aynı maddenin 1 ve 2. fıkralarını da kapsayacak biçimde, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
    İşte TMK"nun 713/5. fıkrasında, mülkiyet, 1. fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur. İbaresi TMK"nun 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan davalar açısından "kazanılmış (müktesep) hak" olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile, 1 ve 2. fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1. fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi"nce yürütmenin durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2. fıkrada açıklanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış (müktesep) hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
    TMK"nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir. Yukarıda yapılan tüm açıklamalarda bunu doğrulamaktadır. 4721 sayılı Kanunla getirilen ve TMK.nun 713/5. fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır. “gerçekten, mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyet 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak, yani hâkimin vereceği tescil kararı geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracaktır.” denilmektedir.
    Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.03.2011 tarihinde aynı zamanda; "…kararın Resmi Gazete"de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir." Şu halde yürütmenin durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce açılmış bulunan veya lehine kazanma koşulları tamamlanmış davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür davalar bakımından kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekir. Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı; malikin ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşımaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak; Anayasa Mahkemesi"nin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.03.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.03.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
    Bu açıklamalardan sonra kazanılmış hakkın olduğu gözetilerek TMK"nun 713/2 maddesi bakımından dosya incelendiğinde; dava TMK"nun 713/2 maddesinde yazılı "ölüm" sebebine dayanılarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Davalıların miras bırakanı Ş. A., dosya içinde mevcut mirasçılık belgesine göre 13.10.1968 tarihinde ölmüştür. Mahkemece, iddia ve savunmalar doğrultusunda taraf delilleri toplanarak, kanun maddesinde belirtilen kazanma koşullarının davacı lehine gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılarak oluşacak duruma göre uyuşmazlığın esası hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, zilyetlik araştırması yapmaksızın Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı yanlış yorumlanarak yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır.
    Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle açıklanan gerekçelerle yerel mahkemenin usul ve kanuna aykırı görülen hükmünün 6100 sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollamasıyla uygulanacak olar 1086 sayılı HUMK’nun 428. Maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın sitek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 12.05.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    KARŞI OY

    Davacı, kadastro sırasında davalıların miras bırakanı adına tespit ve tescil edilen 528 parsel sayılı taşınmazın tapu maliki Şevki"nin 13.10.1968 tarihinde ölümünden sonra mirasçılarına da tapuda intikal yapılmadığı için hukuki kıymetini yitirdiğinden Dairenin bu konudaki bir kaç kararına ve HGK"nun 2005/8-645-690 esas ve karar sayılı kararına da atıfta bulunularak, davalıların miras bırakanı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılara, dava dilekçesi yöntemine uygun olarak tebliğ edilmiştir. Davalılar vekili, 04.02.2013 nhavale tarihli dilekçe ile TMK"nun 713/2 maddesindeki “ölmüş” kelimesinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini, iptal kararlarının derdest davalara uygulanacağına ilişkin İçtihadı Birleştirme Kararları ve HGK"nun karalarından söz edildikten sonra davacı yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının da gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece, 4721 sayılı TMK"nun 713/2. maddesindeki “ölmüş” sözcüğünün Anayasa Mahkemesinin 2009/58 esas 2011/52 karar sayılı ilamı ile iptal edildiği, iptal kararlarının derdest davalara uygulanacağı gerekçeleriyle davacının davasının reddine karar verilmiştir.
    Hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından dilekçesinde yazılı sebeplerle bozma istekli olarak temyiz edilmiştir.
    Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; hemen belirtmek gerekir ki 4721 sayılı TMK"nun 713/2. maddesinde 3 ayrı iptal sebebi yer almaktadır. Bunların ispat koşulları birbirinden farklı olduğu için Dairenin yerleşmiş içtihatlarına göre her bir sebep ayrı bir dava sebebidir. Birlikte bir veya birden fazla sebep incelenememektedir.
    Somut olaya gelince, dava konusu 527 parsel sayılı taşınmaz 720 m2 olarak senetsizden bahçe niteliğiyle tam mülkiyet üzere, 1933 doğumlu Demir oğlu Ahmet Derya adına tespit görmüştür. Tespite itiraz edilmiş ise de, gezici arazi kadastro mahkemesince itiraz reddi ile tespit gibi tesciline karar verilmiş; bu karar temyiz edilmeksizin 02.07.1959 tarihinde kesinleşmiştir. Kayıt malikinin ölümü üzerine 24.07.1962 tarihinde mirasçıları Nazmiye ve Rıdvan adına intikal görmüştür. 24.07.1962 tarihindeki satıştan ½ pay Ş. A. , diğer ½ pay A. A."a geçmiştir. Ahmet H. A."un ölümü ile 11.01.2011 tarihinde mirasçıları adına intikal görmüş, hisse satışı tevhit işlemlerinden sonra 30.11.2011 tarihinde ½ pay Ömer oğlu M.. B.."a geçmiştir. Getirilen son çap kaydına göre taşınmazın ½ payı 24.07.1962 tarihindeki satış ile Ş. A. adınadır. Öte ½ pay ise, satış yoluyla 30.11.2011 tarihi itibariyle M.. B.. adınadır.
    Hasımsız veraset belgeleri dosya içerisindedir. Resmi akit tablolarının onaylı suretleri dosyadadır. Pamukova Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 28.12.2011 tarih 2011/379-392 Esas, Karar sayılı hasımsız mirasçılık belgesine göre, Ahmed ve Emine"den olma 01.07.1933 doğumlu Ş. A."un 13.10.1968 tarihinde öldüğü, mirasçısı olarak F.. A.. ile diğer altı mirasçısının kaldıkları belirlenmiştir.
    Açıklanan olgular tarafların ve mahkemenin bilgisi dahilindedir. Uyuşmazlık, 4721 sayılı TMKnun 713/2. maddesindeki “ölmüş” kelimesinin Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 tarih, 2009/58 esas 2011/52 karar sayılı kararıyla iptal edildiğinden TC Anayasasının 153/2. maddesi uyarınca Yargıtay 1. Hukuk, 14. Hukuk, 20. Hukuk Daireleri ile HGK"nun emsal içtihatlarından anlaşılacağı üzere Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının derdest davalara uygulanacağı biçimindedir. Nitekim, Dairemizin kıyı kenar çizgisi ile ilgili olarak Hazine tarafından açılan dosyalarda da Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının T.C. Anayasası"nın 153/2. maddesi uyarınca derdest davalara uygulanacağı biçiminde hiç sapma göstermeden uygulanmaktadır. Yine, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarih 1960/21-9 esas ve karar sayılı tevdii içtihadı da bu yöndedir. Eş anlatımla, Kanunda davanın sebep olan ölmüş kelimesi yoktur, iptali ile kanun metninden çıkarılmıştır. Olmayan bir hukuki sebebe geçerlilik tanınarak iptal ve tescil yönünden çoğunluk tarafından karar oluşturulması da yukarıda belirtilen tüm içtihatlara, tevdii içtihada, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına ve 4721 sayılı TMK"nun 713/2. maddesinin iptalden sonra ki mevcut haline aykırıdır.
    Tüm bunlardan ayrı olarak, 4721 sayılı TMK"nun 713/1. maddesi olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyetin kazanılmasına ilişkin genel bir kuraldır. Yine, aynı Kanun"un 713/3, 4 ve 5. maddeleri genel kural olan ve olanğanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyetin kazanılmasına ilişkin öteki tamamlayıcı kuralları içermektedir. Buna karşılık 4721 sayılı TMK"nun 7713/2. maddesi kendine özgü sınırlı tapu iptali ve tescilini içeren bir düzenlemedir. Bu düzenleme kendine özgü koşullarıyla sadece 4721 sayılı Yasa"nın 713/1. maddesindeki yirmi yıllık süreyi aramaktadır. Fakat, hiç bir zaman 713/3, 4 ve 5 ile doğrudan ve dolaylı olarak bir ilgi ve ilişkisi yoktur. Yine, TMK"nun 705. maddesindeki koşullarında burada aranmasına gerek yoktur. Birbirinden farklı olan müesseselerin birbirinin tamamlayıcısı gibi algılanarak gerekçe yapılması Kanun"un metnine, ruhuna, lafzına aykırıdır.
    Açıkladığım tüm bu gerekçelerle mahalli mahkemenin davanın reddine biçiminde oluşan görüş ve kanaati yukarıda değinilen Dairelerin istikrar kazanmış içtihatlarına, HGK içtihadına, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararına, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına ve iptalden sonra ki TMK"nun 713/2. maddesine, T.C. Anayasası"nın 153/2. maddesine uygun olduğundan mahalli mahkeme kararının onanması gerekirken Dairenin çoğunluğu tarafından oyçokluğuyla verilen bozma kararındaki gerekçelere katılmam mümkün değildir. Tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının karar yerinde yazılı olan ve karşı oy kapsamında açıkladığım gerekçelerle onanması gerektiği kanaatindeyim. 12.05.2014



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi