
Esas No: 2010/1431
Karar No: 2010/2412
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2010/1431 Esas 2010/2412 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SİLİVRİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/12/2009
NUMARASI : 2009/610-2009/589
Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden davalılara ait bulunan 301 ada 29 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu iptali ve terkin isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, çekişmeli taşınmazın geldi kaydının tescil ilamı ile oluştuğunu, imar mevzuatına uygun olarak bina yapıldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne dair karar, Dairece; “…dava esnasında yürürlüğe giren 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesini değiştiren 5841 Sayılı Yasa hükümleri gereğince davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi gerektiği …” gerekçesiyle bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalan taşınmazın tapusunun iptali ile kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Hükmüne uyulan bozma kararı uyarınca davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Ancak, bozmadan önce mahkemece yapılan araştırma ve inceleme neticesinde taşınmazın tamamının kıyıda kaldığı belirlenmiştir.
Çekişme konusu taşınmaza kadastro tespiti esnasında uygulanan tapu kaydı hazinenin de taraf olduğu tescil ilamı ile oluştuğuna göre öncelikle tescil ilamının dayanağı haritanın uygulanmasıyla kapsamının belirlenmesi, harita dışında kalan bir yer olduğunun saptanması ve kıyıda kaldığı tesbit edilirse davacının davasında haklı olduğu sonucu ortaya çıkar.
Hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.
Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.
Taşınmazın tescil ilamı kapsamı dışında ve kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kalması halinde davacı hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olacağı dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilke ve olgular dikkate alınarak inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı hazineye yükletilmesi doğru değildir.
Davacı hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.