
Esas No: 2014/15469
Karar No: 2014/15469
Karar Tarihi: 17/7/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDULKERİM ANAÇOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/15469) |
|
Karar Tarihi: 17/7/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Yılmaz ÇINAR |
Başvurucular |
: |
1. Ebubekir
GÜL |
|
|
2. Hacı
Şerif ERİKMEN |
|
|
3. Serdal KURTOĞLU |
|
|
4. Fürkan DONKAR |
|
|
5. Abdulkerim ANAÇOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Fatih
ŞAHİNLER |
Başvurucu |
: |
6. Metin
GÜNEŞ |
Vekili |
: |
Av. Ahmet
ARSLAN |
Başvurucu |
: |
7. Serkan
DURMAZ |
Vekili |
: |
Av. Ömer
TURANLI |
Başvurucu |
: |
8.
Ubeydullah ÇELİK |
Vekili |
: |
Av. Osman
YALÇIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni
bulunmaksızın doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş, tarafsız ve bağımsız
olmayan mahkeme tarafından tutuklama yasağı olan bir suçtan yeterli gerekçe
içermeyen kararla tutuklanılması, tutuklamaya itiraz
üzerine verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmaması,
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, savunmanın hazırlanması için makul
süre verilmemesi, tutuklama kararına karşı etkili başvuru yolu bulunmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; kanuna aykırı olarak elde
edilen bulguların delil olarak kullanılması, mahkeme kararlarının idari
denetime tabi tutulması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, önleme dinlemesi
ile ilgili bilgi ve belgelerin delil olarak kullanılması, ifşa suçu işlenerek
elde edilen belgelerin delil olarak kabul edilmesi nedenleriyle masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiları ve Anayasa"ya
aykırılığı ileri sürülen kanun maddelerinin iptali istemine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 25/9/2014 ve 2/10/2014 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemelerinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Yapılan incelemede 2014/15573, 2014/15753, 2014/15474,
2014/15473, 2014/15472, 2014/15471 ve 2014/15470 numaralı başvuruların konu
bakımından aynı nitelikte olmaları nedeniyle 2014/15469 sayılı başvuru ile
birleştirilmelerine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa
Mahkemesine sunmuşlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
10. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları
olarak bilinen soruşturmalar esnasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat
Şube Müdürlüğü bünyesinde yapılan -önleme amaçlı- iletişime müdahale
işlemlerinin usulsüz olduğu iddiasına ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucular ve diğer ilgililer hakkında
başlatılan 2014/69722 Soruşturma nolu dosya
kapsamında başvuruculardan Serkan Durmaz 5/8/2014 tarihinde, diğer başvurucular
ise 6/8/2014 tarihinde gözaltına alınmışlardır.
11. Anılan soruşturma kapsamında başvuruculardan Metin Güneş,
Ubeydullah Çelik, Abdulkerim Anaçoğlu
ve Serkan Durmaz İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 8/8/2014 tarihli
ve 2014/54 Sorgu sayılı kararı ile kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi
ve kayda alınması suçundan tutuklanmışlardır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...soruşturma dosyası içerisinde mevcut
deliller ile T.C. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin 4/8 sayılı tevdi
raporu ve ek tevdi raporlarından da anlaşılacağı üzere süphelilerin
İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev yaptıkları dönemde
görevin sağladığı nüfus ve güç ile 5397 sayılı Yasa ve PVSK"nın
EK - 7 maddesinin verdiği görevlerinin gereklerine aykırı bir sekilde kullanarak yasa dışı olarak oluşturulan örgütün
amaçlarına ulaşmak için toplumda tanınan ve kamu oyuna malolmuş
birçok kişinin suç örgütleri ile ilişkilendirilerek bir kısmının gerçek kimlik
bilgilerini gizlemek veya eksik yazmak, yanlış bilgi vermek suretiyle yargı
mensuplarını da aldatacak şekilde iletişimin tespiti kararlarının aldırılarak
kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları amaç dışı kaydettikleri, bu
kararları alabilmek için iletişime müdahale talep formlarını yaygın, sistemli
ve organize bir şekilde sahte olarak düzenlenip kullanmak suretiyle kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları kaydetmek suçunu işledikleri yönünde
kuvvetli suç süphesinin varlığını gösteren somut
deliller bulunduğu, bu suçun yasada öngörülen cezasının alt ve üst sınırı, bu
suçun önemli ve ciddi sayılan suçlardan olması hasebiyle tutuklama nedeninin
varsayıldığı, CMK" nun 100. ve devamı maddelerinde
belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi halin bulunmadığı, atılı
suç yönünden süphelilerin alabileceği ceza miktarı gözönünde bulundurulduğunda kaçabilecekleri yönünde şüphe
bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir sekilde ve çok yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, bu
anlamda şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde
baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, atılı suç yönünden beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde "ölçülülük" ilkesi uyarınca daha hafif
koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada ve bu suç ile
şüpheliler yönünden yetersiz kalacağı kanaatine vanlmakla..."
12. Hâkimliğin aynı tarihli ve 2014/48 Sorgu sayılı kararında da
aynı gerekçelerle başvurucular Serdal Kurtoğlu, Fürkan Donkar, Hacı Şerif Erikmen ve Ebubekir Gül"ün kişiler arasındaki konuşmaların
dinlenmesi ve kayda alınması suçunun yanısıra ayrıca
kamu görevlisinin resmî belge sahteciliği suçundan da tutuklanmalarına karar
verilmiştir.
13. Başvurucuların tutuklama kararına itirazları İstanbul 6.
Sulh Ceza Hâkimliğince 25/8/2014 tarihinde "soruşturma
evrakının incelenmesi sonunda tutuklama kararlarında usül
ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı" gerekçesiyle
reddedilmiştir.
14. Soruşturma süreci içinde, başvuruculardan Serkan Durmaz,
Metin Güneş, Abdulkerim Anaçoğlu,
Ebubekir Gül ve Hacı Şerif Erikmen İstanbul 1. Sulh
Ceza Hâkimliğinin 7/11/2014 tarihli, Serdal Kurtoğlu,
Ubeydullah Çelik ve Fürkan Donkar
İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/1/2015 tarihli kararlarıyla "suç tarihi, öngörülen cezanın alt ve üst
sınırı, tutuklu kalınan süre dikkate alındığında şüphelilerin tutuklu
kalmalarının makul ve orantılı olmadığı" gerekçeleriyle tahliye
edilmişlerdir.
15. Başvurucular hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
26/10/2015 tarihli iddianamesiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki
konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması, özel hayatın gizliliğini ihlal,
kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, resmî belgede sahtecilik,
görevi kötüye kullanma ve iftira suçlarından cezalandırılmaları talebiyle kamu
davası açılmıştır. İddianamede eylemlerin Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) faaliyeti çerçevesinde işlendiği ifade edilmiştir.
16. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/371 Esas sayılı
dosyasına kayden görülen dava bireysel başvurunun
incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 133.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kişiler arasındaki alenî olmayan
konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen
veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, (Değişik ibare:
02/07/2012-6352 S.K./80.md.) iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
18. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine İlişkin
Kanun’un 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"5237 sayılı Kanunun 133 üncü maddesinin;
a) Birinci fıkrasında yer alan "iki aydan
altı aya kadar hapis" ibaresi "iki yıldan beş yıla kadar hapis"
şeklinde değiştirilmiştir."
19. 5237 sayılı Kanun’un 204. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu
resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını
aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte
resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır"
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
…
(4)
(Değişik fıkra: 02/07/2012-6352 S.K./96.md.) Sadece adlî para cezasını
gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda
tutuklama kararı verilemez"
21. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik fıkra: 02/07/2012-6352
S.K./97.md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye
isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kanun Hükümlerinin
İptali İstemi
23. Başvurucular 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Türk Ceza
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 46., 47., 48.,
49., 71., 74., 83. ve 84. maddeleri ile yapılan düzenlemeler sonucu soruşturmaya
ilişkin esaslı savcılık işlemlerine karşı mahkeme güvencesinin ortadan
kaldırılmış olması nedeniyle anılan kanun değişikliklerinin Anayasa’nın 10.,
19. ve 37. maddelerine aykırı olduklarını belirterek söz konusu kanun
maddelerinin iptalini talep etmişlerdir.
24. Bakanlık görüşünde özetle; mevzuat gereği yasama işlemleri
ve düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel başvuru konusu yapılamayacağı
belirtilmiştir.
25. Başvurucular, Bakanlığın görüşlerine karşı başvuru
formundaki beyanlarını tekrar etmişlerdir.
26. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel
başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
27. Somut olayda başvurucular, yasama işleminin doğrudan
Anayasa’ya aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği iddiasıyla bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucular; mevzuata göre önleme dinlemesi ile ilgili
bilgi ve belgelerin delil olarak kullanılamayacağını, bunların ifşasının suç
olduğunu, ifşa suçu işlenerek elde edilen belgelerin delil olarak kabul
edilmesi, Başbakan"ın kendilerine yapılacak operasyonla ilgili 20/7/2014
tarihinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunması ve basında aleyhlerine
gerçek dışı kampanya yürütülmesi nedenleriyle masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
30. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucuların görev yaptıkları
emniyet biriminde görevli müfettişlerce yapılan usulsüz dinlemelere ilişkin
tespitlerin suç duyurusu mahiyetinde ilgili Savcılığa bildirilmesi üzerine
Savcılığın işin esasını araştırmakla görevli olduğu, müfettişlerce hazırlanan
raporların Hâkimlikçe tutuklama kararında diğer delillerle birlikte
değerlendirildiği ve yargılamanın henüz devam ettiği belirtilmiştir.
31. Başvurucular, Bakanlığın görüşlerine karşı başvuru formundaki
beyanlarını tekrar etmişlerdir.
b. Değerlendirme
32. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair
kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence
altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz.
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve
henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §§ 26, 27).
33. Anılan karine, bir kimsenin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar kamu yetkilileri tarafından suçlu ilan edilmesine karşı koruma
sağlamaktadır. Öte yandan Anayasa"nın 26. maddesinde güvence altına alınan
ifade özgürlüğü, bilgi edinme ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenle
Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesi, yürütülmekte olan bir ceza soruşturması hakkında yetkililerin
kamuoyuna bilgi vermesini engellemez. Ancak masumiyet karinesine saygı
gösterilmesi söz konusu olduğundan Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası,
bilginin gereken bütün dikkat ve ihtiyat gösterilerek verilmesini gerekli kılar
(Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 22).
34. Başvurucuların tutuklanmalarına karar verilen suçlarla ilgili
isnadın yapılmadığı aşamada, kendisinin ve aile fertlerinin dinlendiği iddiası
nedeniyle suçun mağduru konumunda olabilecek olan Başbakan, kamuoyunun da
gündeminde olan siyasi tartışmalar kapsamında başvurucuların isimlerini
zikretmeksizin genel olarak yasadışı/usulsüz dinlemelerle ilgili yargı sürecine
ilişkin beyanlarda bulunmuştur. Anılan tarihlerde gerçekleşen mahalli idareler
seçimi öncesinde yoğun siyasi tartışmaların yapıldığı ve bir kısım
telefon/ortam dinlemelerinin internet üzerinden kamuoyuna aktarıldığı
bilinmektedir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 140).
35. Bu kapsamdaki tartışmaların güncel konulara ilişkin olması
nedeniyle ortaya çıkan kamusal yarar dikkate alındığında, Başbakan"ın
beyanlarının bağlam ve şartları gözönüne alınmadan
sadece görevinden hareketle değerlendirilmesi mümkün değildir (Benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve
diğerleri, §141).
36. Başvurucuların masumiyet karinesinin ihlal edildiğine
ilişkin diğer iddiaları, tutukluluğun hukukiliği kısmında incelenmesi gereken
hususlara ilişkin olduğundan bu kısımda ayrıca değerlendirilmemiştir.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucular, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların
delil olarak kabul edildiğini ve Mahkeme kararlarının idari denetime tabi
tutulduğunu iddia etmişlerdir.
39. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucuların bu şikâyetlerinin
özü itibarıyla kuvvetli suç şüphesi
bulunmadan haklarında tutuklama kararı verildiği iddiası kapsamında
incelenebileceği belirtilmiştir.
40. Başvurucular, Bakanlığın görüşlerine karşı başvuru
formundaki beyanlarını tekrar etmişlerdir.
b. Değerlendirme
41. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
42. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
43. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
44. Somut olayda başvurucular hakkındaki yargılamanın
sonuçlanmadığı, adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürülen bu tür iddiaların
yargılama sürecinde ve kanun yolunda incelenmesi imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri, § 62).
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
46. Başvurucular; haklarındaki suç isnatları ile ilgili olarak
kuvvetli suç şüphesi ile tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklama ve
tutuklamaya itiraz sonucu verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli
olmadığını, tutuklamaya dayanak alınan suçlardan olan 5237 sayılı Kanun’un 133.
maddesinde düzenlenen suçun cezanın üst sınırı altı ay hapis cezası iken 6352
sayılı Kanun’un 80. maddesiyle artırıldığını, isnat edilen suçların tamamının
2/7/2012 tarihli kanun değişikliğinden öncesine ilişkin olduğunu, suç tarihinde
üst sınırı altı ay hapis olan bir suçla ilgili mevzuata göre mümkün olmamasına
rağmen tutuklama kararı verildiğini iddia etmişlerdir.
47. Bakanlık görüşünde özetle; 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu"nun ek 7. maddesi gereği usulsüz dinleme
yapanlar hakkında 5237 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılmasının zorunlu
olduğu, soruşturma sürecinin hâlen devam ettiği, delillerin toplanma aşamasının
henüz tamamlanmadığı ve kamu davasının açılmadığı, başvurucuların
tutuklandıkları suçlar bakımından kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin
ilgili sorgu tutanaklarında gösterildiği, somut soruşturma dosyaları kapsamında
çok sayıda şüpheli hakkında soruşturma yürütüldüğü, soruşturma dosyasının
birçok bilgi ve belge ihtiva ettiği ve isnat edilen suçların çok sayıda mağdur
ve müştekisinin olduğu, bunların bir kısmının ifadelerinin henüz alınmadığı,
başvuruculardan Serdal Kurtoğlu, Fürkan
Donkar, Hacı Şerif Erikmen
ve Ebubekir Gül"ün sadece kişiler arasında aleni olmayan konuşmaların
dinlenilmesi ve kayıt edilmesi suçundan tutuklanmayıp ayrıca kamu görevlisinin
sahteciliği suçundan da tutuklandıkları, tutuklama yasağı olduğu iddia edilen
ve belli bir süre devam etmiş suçun kanun değişikliğinden önce tamamlanmış olup
olmadığı, hangi kanunun uygulanması gerektiğinin yargılama sonucunda
anlaşılacağı belirtilmiştir.
48. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında özetle;
tutuklama kararlarının gerekçelerinde yer alan ifadelerin bir kısmının hukuka
aykırı olduğunu, soruşturmadan haberleri olmasına karşın kaçmadıklarını, bir
kısmının ise kendilerinin teslim olduğunu, görevlerinden el çektirildiklerini
ve isnat edilen suçlara ilişkin delillerin soruşturma makamlarında bulunması
nedeniyle delil karartma ihtimalinin olmadığını, atılı suç tarihine göre
tutuklanma yasağı bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
i. Genel İlkeler
49. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
50. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa"nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53-54).
51. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişiler" bakımından mümkündür. Bir başka
anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek
inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
52. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
53. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
54. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK],
B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §
76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. Başvuruculardan Serdal Kurtoğlu, Fürkan Donkar, Hacı Şerif Erikmen ve Ebubekir Gül
"resmî belgede sahtecilik, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve
kayda alınması"; Metin Güneş, Ubeydullah Çelik, Abdulkerim Anaçoğlu ve Serkan
Durmaz ise "kişiler arasındaki
konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması" suçlarından 5271
sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmışlardır.
56. 5271 Sayılı Kanun’un 100. maddesinin (4) numaralı fıkrasına
göre sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki
yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. Hapis cezasının üst
sınırından maksat, suça ilişkin kanun maddesindeki ceza düzenlemesindeki üst
sınırdır.
57. Somut olayda başvurucuların tutuklanmalarına esas gösterilen
suç 5237 sayılı Kanun’un 133. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen "kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve
kayda alınması" suçudur. Başvurucuların devam eden bir süreç
içinde çok sayıda kişinin iletişimini usulsüz olarak dinleyip kayıt altına
aldıkları iddia edilmektedir. Tutuklama yasağı olduğu iddia edilen ve belli bir
süre devam etmiş suçun kanun değişikliğinden önce tamamlanmış olup olmadığı
ancak yargılama sonunda ortaya çıkabilecektir (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri,
§ 92).
58. Öte yandan somut olayda başvuruculardan Serdal
Kurtoğlu, Fürkan Donkar,
Hacı Şerif Erikmen ve Ebubekir Gül ayrıca "kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği"
suçundan da tutuklanmışlardır. Dolayısıyla başvurucular hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
59. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
60. Başvurucular hakkındaki tutuklama kararında, soruşturma
dosyası içerisinde mevcut deliller ile T.C. İçişleri Bakanlığı Mülkiye
Müfettişliğinin tevdi raporu ve ek tevdi raporlarında başvurucuların İstanbul
Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev yaptıkları dönemde görevin
sağladığı nüfuz ve güç ile görevlerinin gereklerine aykırı bir şekilde yasa
dışı olarak oluşturulan örgütün amaçlarına ulaşmak için toplumda tanınan ve
kamuoyuna malolmuş birçok kişinin suç örgütleri ile
ilişkilendirilerek bir kısmının gerçek kimlik bilgilerini gizleme veya eksik
yazma, yanlış bilgi verme suretiyle yargı mensuplarını da aldatacak şekilde
iletişimin tespiti kararları aldırarak kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaları amaç dışı kaydettikleri, bu kararları alabilmek için iletişime
müdahale talep formlarını yaygın, sistemli ve organize bir şekilde sahte olarak
düzenlenip kullanılması suretiyle üzerlerine atılı suçu işledikleri yönünde
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu
belirtilmiştir.
61. Başvurucular hakkındaki tutuklama kararlarının gerekçeleri
dikkate alındığında, başvurucuların suç işlemiş olabileceklerinden
şüphelenilmesi için kuvvetli belirtiler bulunmadığı hâlde tutuklandıkları
iddiasının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
62. Öte yandan başvurucular tutuklama kararına karşı tutuklama
nedeni bulunmadığı ve kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu belirterek
tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olmadığını ileri sürmüşlerdir.
63. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucuların tutuklanmalarına
karar verilirken suçun yasada
öngörülen cezasının alt ve üst sınırı, suçun önemi, 5271 sayılı Kanun"un 100.
ve devamı maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi
hâlin bulunmaması, atılı suç yönünden başvurucuların alabileceği ceza miktarı gözönünde bulundurulduğunda kaçabilecekleri yönünde şüphe
bulunması, soruşturmanın henüz tamamlanmaması, çok kapsamlı bir sekilde ve çok yönlü olarak soruşturmanın devam etmesi,
başvurucuların delilleri yok etme, gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı
oluşturma şüphesinin bulunması hususlarına dayanıldığı görülmektedir.
64. Dolayısıyla somut olayın koşulları ile Hâkimlik tarafından
verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucular yönünden
tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunmadığı söylenemez.
65. Başvurucular hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Hâkimlik kararlarındaki atılı suç yönünden beklenen ceza veya güvenlik
önlemi değerlendirildiğinde "ölçülülük" ilkesi uyarınca daha hafif koruma
önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada ve bu suç ile
başvurucular yönünden yetersiz kalacağı kanaatine varıldığı
şeklindeki gerekçeler dikkate alındığında başvurucular hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı ve adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutuklanmalarının
hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğu ve
Tutukluluğun Hukukiliğine Etkili İtiraz Etme İmkânının Bulunmadığına İlişkin
İddialar
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucular; tutuklama kararı veren sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu, ayrıca haklarındaki soruşturmaların başlatılması, bu
süreçte yapılan yasal düzenlemeler, kurulan sulh ceza hâkimliklerine yapılan
hâkim atamaları ve siyasi söylemler nedeniyle bu hâkimliklerin bağımsız ve
tarafsız olmadıkları yönünde yeterli kuşkunun mevcut olduğunu iddia
etmişlerdir.
68. Başvurucular ayrıca tutuklama kararlarına karşı, belli bir
amaç için kuruldukları yönünde çok sayıda emare bulunan sulh ceza
hâkimliklerine başvurulmasına mecbur ve üst dereceli mahkeme tarafından
tutukluluk hâlinin değerlendirilmesi imkânından yoksun bırakıldıklarını iddia
etmişlerdir.
69. Bakanlık görüşünde özetle; doğal hâkim ilkesinin katı bir
şekilde yargılamaya konu olaylardan önce kurulmuş mahkeme olarak yorumlanması
durumunda her yeni kurulan mahkemenin kaçınılmaz olarak kurulduğu tarihe kadar
meydana gelen adli olayların zamanaşımı süresince tabii hâkim ilkesine aykırı
olacağı, doğal hâkim ilkesi açısından asıl önemli olanın somut olaydan sonra
salt o olaya özgü olağanüstü mahkemelerin kurulmaması ve olaydan sonra o olaya
özgü hâkimlerin atanmaması olduğu, yapılan kanun değişikliğinin gerekçesinden
tüm ülke çapında koruma tedbirleri bakımından uzmanlaşma ve standardizasyonu
sağlama maksadıyla bu hâkimliklerin kurulduğunun anlaşıldığı, atanan hâkimlerin
Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından kariyer, ehliyet ve liyakatleri
gözetilerek atandığı, somut olayda bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışılan sulh
ceza hâkimliklerinin savcılığın taleplerinin aksine şüpheliler lehine
verdikleri kararların da bulunduğu belirtilmiştir.
70. Öte yandan Bakanlık, itiraz mercii olarak sulh ceza
hâkimliklerinin görevlendirilmiş olmasının kanun koyucunun takdir yetkisi
kapsamında olduğunu belirtmiştir.
71. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında özetle;
daha önceden Adana ve Ankara illerinde yapılan başka adli soruşturmalarda
gözaltına alınan polislerin serbest bırakılmasına Başbakan’ın değişik tarihlerde
tepki gösterdiğini, bu şekilde başvuranlar lehine karar verebilecek bütün yargı
mercileri hakkında en baştan “paralel yargı” nitelendirmesi yapılarak
kamuoyunda yoğun bir propaganda süreci işletildiğini, 17 Aralık 2013 tarihli
soruşturmanın Hükümete karşı bir darbe olduğunun Başbakan tarafından sürekli
iddia edildiğini ve bu soruşturmada tutuklu sanıklar hakkında tahliye kararı
veren hâkimlerin yeni kurulan hâkimliklere atanmış olduklarını belirterek,
hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olmadığını iddia etmişler ve ayrıca başvuru
formundaki beyanlarını tekrar etmişlerdir.
b. Değerlendirme
72. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
73. Bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden sonra bu suça
ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması, yürürlüğü
müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim ilkesine
aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
74. Anayasa"nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz." Bağımsızlık; mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken
yasamaya, yürütmeye, davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına
karşı bağımsız olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir
(AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
75. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
76. Anayasa"nın 36. maddesinde, mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa"nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa"nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
77. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı
izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin
bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık
ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek
bir yapılanma oluşmamalıdır.
78. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur, hâkimlerin
görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan
hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız olması, hiçbir
telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine
göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk düzenince
disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır (AYM,
E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
79. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSK tarafından
yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin -soruşturma aşamasında tutuklama
tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak üzere- kanun ile verilen
görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve tarafsız olmadıkları iddia
edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet savcısının taleplerini reddederek
şüpheliler lehine kararlar da verdikleri bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut
varsayımlardan hareket ederek ilgili hâkimlerin bağımsız ve tarafsız
davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri,
§ 114; Mehmet Baransu
(2), B. No: 2015/7231, 17/05/2016, §§ 64-78).
80. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer
tüm hâkimler gibi HSK tarafından atandıkları ve Anayasa"nın 139. maddesinde
öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulundukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu
gibi Anayasa"nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldıkları, bunların yapılanması
ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren
herhangi bir unsur bulunmadığı ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle
hâkimin tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda davaya bakmasını
engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçeleriyle sulh ceza
hâkimliklerini ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM,
E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
81. Somut olayda genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSK
tarafından yapılan atama sonucunda ilgili hâkimlerin anılan görevleri yaptıkları
anlaşılmaktadır. Bu nedenle gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit
edilemeyen olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme ve
yorumlardan hareketle başvuruculara yönelik somut önyargılı bir işlem ve tutum
gösterilmeksizin, ilgili hâkimlerin siyasal veya kişisel nedenlerle bağımsız ve
tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (Benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hikmet Kopar ve
diğerleri, § 114).
82. Başvurucuların tutukluluğun hukukiliğine etkili itiraz etme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının da değerlendirilmesi gerekir.
83. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, her ne sebeple
olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında
süratle karar verebilecek ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine
hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa hükmü
esas olarak tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir
mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya
tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir güvence
oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).
84. Sulh ceza hâkimliklerinin kararlarına karşı itirazların
incelenmesi 5271 sayılı Kanun’un 268. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a)
bendi gereğince aynı yerde birden fazla sulh ceza hâkimliğinin bulunması
hâlinde numara olarak kendisini izleyen hâkimliğe aittir.
85. Anayasa Mahkemesi sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen
kararlara karşı itiraz merciinin yine sulh ceza hâkimlikleri olarak
belirlenmesine ilişkin kanun hükmünün iptali istemini; sulh ceza
hâkimliklerince verilen kararlara karşı yapılan itirazların yüksek görevli veya
bir diğer mahkemece incelenmesini gerektiren anayasal bir norm bulunmadığını,
bir il veya ilçenin adını taşıyan mahkemelerin, iş durumunun gerekli kıldığı
hâllerde birden fazla kurulan dairenin,
yargılama faaliyetleri ve kanun yolu başvurularının incelenmesi yönünden aynı
mahkeme olarak değerlendirilemeyeceğini, 5271 sayılı Kanun"un itiraz kanun
yoluna ilişkin 268. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca itiraz mercii
olarak belirlenen sulh ceza hâkimliklerinin itiraz edilen kararı denetleyerek
işin esası hakkında karar verme yetkilerinin bulunduğunu, dolayısıyla öngörülen
kanun yolunun etkili olduğunu gerekçe göstererek reddetmiştir (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
86. Sulh ceza hâkimliklerinin tarafsız ve bağımsız hâkim
ilkelerini ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak yukarıda yapılan açıklamalar
karşısında; başvurucuların aynı gerekçelere dayalı olarak ileri sürdükleri
tutuklama kararına karşı itiraz mercii olarak tarafsız ve bağımsız bir mahkeme
statüsünde olmayan sulh ceza hâkimliklerinin görevlendirildiği, bu kapalı devre
itiraz sistemi nedeniyle tutuklama kararlarına ilişkin etkili bir itiraz
yolunun bulunmadığı iddiası yerinde değildir (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Hikmet Kopar ve diğerleri,
§ 133).
87. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutukluluklarına
ilişkin karar veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız olmadığı ve
tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkili olarak kullanılamadığı iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
da açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına
Erişim İmkânı Verilmediğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiası
ve Bakanlık Görüşü
88. Başvurucular, soruşturma dosyasına erişim imkânı ve
savunmanın hazırlanması için makul süre verilmediğini iddia etmişlerdir.
89. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucuların vekillerine kolluk
aşamasında başvurucuların görevde oldukları dönemde tespit edilen
usulsüzlüklerle ilgili raporun taranmış hâlinin CD olarak verildiği, bu şekilde
başvurucuların sorgulama aşamasında suçlamalar hakkında bilgilendirildikleri,
haklarındaki iddiaları çürütmelerini sağlayacak imkânların kendilerine
sağlandığı, dosyadaki temel bilgilerden haberdar oldukları, tutukluluklarının
hukukiliğinin denetlenmesi bakımından önemli olan delilleri öğrendikleri ve
tutukluluğa etkili bir şekilde itiraz hakkını kullandıkları ifade edilmiştir.
90. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarında özetle;
Bakanlık görüşünde belirtilen CD"nin gözaltı işlemleri esnasında ve kolluk
ifadesi anında verildiğini, bu CD"nin, 16 klasör ve 4585 sayfadan oluştuğunu,
klasör ve sayfa sayısı gözönüne alındığında bunların
dört günlük gözaltı süresi içinde tasnif edilmesi ve ayıklanmasının mümkün
olmadığını ve soruşturma esnasında suçlamaların temelini oluşturan talep
yazılarının kendilerine gösterilmediğini belirtmişlerdir.
b. Değerlendirme
91. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
92. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
93. Anayasa"nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl; toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631,17/12/2015, § 168).
94. Diğer taraftan Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
95. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın
taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava
dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu
nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
96. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa"nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
97. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere
erişiminin olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve
bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme
imkânını elde ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi,
tutukluluğa temel teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye
sahiptir (Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,14/7/2015,§ 107).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
98. Somut olayda başvuruculara soruşturmaya ilişkin belgelerin
taranmış olarak CD içerisinde verildiği, ayrıca başvurucuların soruşturma
sürecinde alınan savunmaları incelendiğinde haklarındaki suç isnadına temel
teşkil eden belge ve bilgilere sahip olarak müdafileriyle birlikte ayrıntılı
şekilde savunma yaptıkları görülmektedir.
99. Suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten yoksun
bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile suçlamalara
dayanak olan temel unsurların başvuruculara veya müdafilerine bildirilmiş ve
başvuruculara bunlara itiraz etme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında,
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığı ve savunma için makul süre
verilmediği iddiasının dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, § 125).
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların soruşturma dosyasına
erişim imkânı ve savunmanın hazırlanması için makul süre verilmediğine ilişkin
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Metin Güneş"in kamuya açık belgelerde kimliğinin
gizli tutulması talebinin REDDİNE,
B. 1. Kanun hükümlerinin iptali istemlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer
iddialarının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim
ilkelerine aykırı olması, tutukluluğun hukukiliğine etkili itiraz etme
imkânının bulunmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmemesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.