
Esas No: 2013/5876
Karar No: 2013/5876
Karar Tarihi: 21/5/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
SEDEF URAL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5876) |
|
Karar Tarihi: 4/6/2015 |
R.G.Tarih- Sayı:
9/7/2015-29411 |
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Alparslan ALTAN |
Başkanvekili |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Akif YILDIRIM |
Başvurucu |
: |
Sedef URAL |
Vekili |
: |
Av. Dinçer TOMRUK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Anayasa Mahkemesince iptal edilen ancak yasama
organına süre verilmesi nedeniyle hukuken yürürlükte bulunan kanun maddesine
dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesinin adil yargılanma hakkı ile suç ve
cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru,
26/7/2013 tarihinde Bursa 1. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede, başvuruda
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm
Üçüncü Komisyonunca, 6/1/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından
21/5/2014 tarihinde yapılan toplantıda, başvurunun, niteliği itibarıyla Genel
Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca
görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
6. Ayvalık Cumhuriyet Başsavcılığının 8/5/2012 tarihli ve
E.2012/329 sayılı iddianamesiyle başvurucunun “izinsiz inşaî ve fizikî müdahale yapma veya
yaptırma” suçundan cezalandırılması için Ayvalık Asliye Ceza
Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
7. Ayvalık Asliye Ceza Mahkemesi, 26/2/2013 tarihli ve
E.2012/149, K.2013/64 sayılı kararı ile başvurucunun atılı suçtan 1 yıl 8 ay
hapis ve 80,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
8. Başvurucu Ayvalık Asliye Ceza Mahkemesinin hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesine
itiraz etmiştir.
9. Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesi, 20/5/2013 tarihli
kararında, “sanık müdafiinin
esasa yönelik (mahkumiyet hükmü kurulmaması yönündeki) itirazlarının hükmün
açıklanmasının geri bırakılması uygulanan dosyalarda itiraz merciinin CMK 231/6
maddesindeki şartların varlığı ile sınırlı bir denetim yetkisine sahip
olduğundan, katılan vekilinin CMK 231/6 maddesindeki şartların bulunmadığına
yönelik itirazlarının ise dosya kapsamına göre sanığın sabıkasız oluşu ve
lehinde takdir edilen olumlu özellikleri gözetilerek vaki itirazların reddine”
karar vermiştir.
10. Karar başvurucuya 26/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Bireysel başvuru 26/7/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
12. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu"nun 231. maddesinin (5), (6), (8), (10), (11) ve (12) numaralı fıkraları
şöyledir:
"(5) Hükmün açıklanmasının geri
bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade
eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a)
Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b)
Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları
göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c)
Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan
önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir. Sanığın
kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmez.
…
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi
tutulur.
…
Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak,
davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç
işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. .
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz edilebilir."
13. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 98. maddesinin (1) numaralı fıkraları
şöyledir:
“Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya
çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen
yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde
olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi
için hükmü veren mahkemeden karar istenir.”
14. 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu"nun 65. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen
(b) bendi şöyledir:
“ Sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma
şartlarına, koruma amaçlı imar plânlarına ve koruma bölge kurullarınca
belirlenen koruma alanlarında öngörülen şartlara aykırı izinsiz inşaî ve fizikî müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî
para cezasıyla cezalandırılır.”
15. Aynı Kanun’un, 8/10/2013 tarihli ve 6498 sayılı Kanun ile
değişik 65. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Tescil edilen sit alanları ve korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanlarının bu Kanuna
göre tebliğ veya ilan edilmiş olmasına rağmen yıkılmasına, bozulmasına,
tahribine, yok olmasına veya her ne suretle olursa olsun zarar görmesine kasten
sebebiyet verenler ile koruma bölge kurullarından izin alınmaksızın inşaî ve fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar, iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezasıyla
cezalandırılır.
…
Bünyesinde koruma, uygulama ve denetim
büroları kurulan idarelerden 57 nci
maddenin yedinci fıkrası uyarınca izin almaksızın veya izne aykırı olarak
tamirat ve tadilat yapanlar ile izinsiz inşaî ve
fiziki müdahale yapanlar veya yaptıranlar altı aydan üç yıla kadar hapis veya
adli para cezası ile cezalandırılırlar.”
16. Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/18,
K.2012/53 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…İtiraz konusu Kanun"un 65. maddesinin (a) ve
(b) bentlerinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına zarar
verenler ile sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma
şartlarına, koruma amaçlı imar plânlarına ve koruma bölge kurullarınca
belirlenen koruma alanlarında öngörülen şartlara aykırı izinsiz inşaî ve fizikî müdahale yapanlar veya yaptıranların
cezalandırılması öngörülmektedir.
Kanun"un tespit ve tescil başlıklı 7.
maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal
sit alanlarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde
yapılacağı ve bu tespitlerin koruma bölge kurulu kararı ile tescil edileceği
öngörülmüştür. Ancak bu tespit ve tescilin maliklere tebliği öngörülmemiştir.
Maddenin ilk halinde maliklere tebliğ de öngörülmüşken 17. 6. 1987 tarih ve
3386 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle tebliğ zorunluluğu ortadan
kaldırılmıştır.
…
Hem tescil kararının tebliğ edilmemesi hem de
koruma bölge kurulu kararlarının ilgililere duyurulmasını güvence altına alacak
bir yasal hükmün bulunmaması karşısında itiraz konusu kurallarda belirtilen
cezai yaptırımların bireyler açısından öngörülebilir olmadığı ve suçların
kanuniliği ilkesine uymadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa"nın 2. ve
38. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir…”
17. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 13/6/2013 tarihli ve E.2013/11049,
K.2013/16111 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…Anayasa Mahkemesi"nin 11/04/2012 tarih ve
2011/18 Esas, 2012/53 sayılı kararı ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu"nun 23/01/2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunun 408. maddesi
ile değişik 65. maddesinin (a) ve (b) fıkralarının Anayasa"ya aykırı olduğuna
ve iptaline karar verildiği, Anayasa"nın 153. maddesinin 3. fıkrası ile 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 66.
maddesinin 3. fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete"de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra
yürürlüğe girmesinin de karar altına alındığı, 13/10/2012 tarih ve 28440 sayılı
Resmi Gazete"de yayımlanan Anayasa Mahkemesi
kararının, 13/10/2013 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceği, halen yürürlükte
bulunan kanun maddesine dayanılarak tesis edilip kesinleşen mahkumiyet hükmünün
aynen infaz edilmesi gerektiği, zira Anayasa Mahkemesince iptaline karar
verilen fıkralar ile düzenlenen suçlar için kanun koyucunun ne tür bir yaklaşım
sergileyeceği, daha lehe bir uygulama getirip getirmeyeceği hususunun
öngörülmesinin bu aşamada mümkün olmadığı, dolayısıyla
mevcut durum itibariyle yürürlükte olup tatbik edilmesi gereken kanun
maddesinin, henüz iptal hükmü yürürlüğe girmediği halde yok sayılmasının ve
anılan madde uyarınca verilen mahkumiyet kararının infaz edilme kabiliyetini
haiz olmadığı sonucuna varılmasının, Anayasa Mahkemesince
gerçekleştirilen “somut norm denetimi” uygulamasının amacına aykırı olduğu
anlaşıl(mıştır.)”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 4/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 26/7/2013 tarihli ve 2013/5876 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, hakkındaki cezaya dayanak olan 2863 sayılı
Kanun’un 65. maddesinde yer alan “Sit
alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına, koruma amaçlı
imar plânlarına ve koruma bölge kurullarınca belirlenen koruma alanlarında
öngörülen şartlara aykırı izinsiz inşaî ve fizikî
müdahale yapanlar veya yaptıranlar… cezalandırılırlar.” hükmünün,
Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarihli ve E.2011/18, K.2012/53 sayılı kararı
ile iptal edildiğini; iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de
(R.G.) yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin de hüküm
altına alındığını, 13/10/2012 tarihli ve 28440 sayılı R.G.’de
yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararının, 13/10/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe
girdiğini; kanun koyucu tarafından, 8/10/2013 tarihli ve 6498 sayılı Kanun ile
madde metninin yeniden düzenlendiğini, iptal edilen maddeye göre
cezalandırıldığını ve derece mahkemelerinin bu hususu dikkate almadan karar
verdiklerini belirterek, Anayasa"nın 2., 11., 36., 38. ve 141. maddelerinde
güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve anılan cezaya
ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvurucu Anayasa’nın 2., 11., 36. ve 141. maddelerinin
de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun
iddialarının özünün, iptal edilen bir hükme dayanılarak mahkûmiyet hükmü
kurulması hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları aşağıda Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan “suç ve cezaların kanuniliği ilkesi”
çerçevesinde değerlendirilmiştir.
21. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, Anayasa ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) güvence altına alınmış temel bir
ilkedir (Karlis A. Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 28).
22. Anayasa’nın “Suç ve
cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.”
23. Sözleşme’nin “Kanunsuz
ceza olmaz” kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya
uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu
bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha
ağır bir ceza verilemez.”
24. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili
bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği
gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına
ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların “ancak
kanunla” yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve
cezaları düzenleyen 38. maddesinde de “suç
ve cezaların kanuniliği ilkesi” özel olarak güvence altına
alınmıştır. (Karlis A. Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).
25. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin
düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların
belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda
kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı
keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmektedir (Karlis A. Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).
26. Başvurucunun eylemine temas eden hükmü iptal eden Anayasa
Mahkemesi kararının, 13/10/2012 tarihli ve 28440 sayılı R.G.’de
yayımlandığı ve 13/10/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdiği görülmektedir.
Başvurucu, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bir hükme dayanılarak hakkında
mahkûmiyet kararı verilmesinin, “suç ve
cezaların kanuniliği ilkesi”ni
ihlal ettiğini iddia etmiştir.
27. Bu durumda, sözü geçen kanun hükmünü iptal eden Anayasa
Mahkemesinin kararı 13/10/2013 tarihinde, iptal edilen hükmün yerine ihdas
edilen yeni kanun hükmünün ise 8/10/2013 tarihinde yürürlüğe girdiği
görülmektedir. Başvuruya konu mahkumiyet kararı,
26/2/2013 tarihinde verilmiştir. Dolayısıyla isnat edilen eylem
gerçekleştiğinde ve ‘hükmün açıklanmasının
geri bırakılması’ kararı verildiğinde iptal edilen kanun
yürürlüktedir. Bu bakımdan İlk Derece Mahkemesi, henüz iptal hükmü yürürlüğe girmediği
için yürürlükte bulunan kanun maddesine dayanarak karar vermiştir.
28. Diğer yandan, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin (5)
numaralı fıkrasına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, kurulan
hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder. Denetim süresi
içinde kasten yeni bir suç işlenmesi halinde ise, Mahkeme hükmü
açıklayacağından, başvuru kapsamındaki iddiaların kanun yolu incelemesinde
değerlendirilmesi mümkündür. Kaldı ki, sonradan yürürlüğe giren kanun, başvurucunun
lehinde olursa 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesine göre hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı veren mahkemeden bu hususun değerlendirilmesi için
karar istenebilecektir (§ 13).
29. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında verdiği bir
kararında; 3713 sayılı Kanun’un 10. maddesinin beşinci fıkrasının Anayasa
Mahkemesi tarafından 4/7/2013 tarihinde iptal edildiği, iptal kararının derhal
uygulanmasının kamu düzenini ihlal edeceği değerlendirilerek iptal hükmünün,
kararın R. G.’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl
sonra yürürlüğe girmesine karar verildiği ve başvurucunun Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunduğu 2/8/2013 tarihi itibarıyla söz konusu iptal
hükmünün yürürlüğe girmediği gerekçeleriyle, başvurucunun
tutuklu kaldığı sürenin 3713 sayılı Kanun"un 10. maddesinin beşinci
fıkrasında öngörülen on yıllık azami süreyi
aşmadığına karar vermiştir. (Veli
Küçük, B. No: 2013/6099, 16/7/2014, § 41).
30. Sonuç olarak, İlk Derece Mahkemesince başvurucu hakkında
verilen kararın Anayasa’nın 38. maddesini ihlal etmediği açıktır.
31. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksunluk” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT’ün karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına OY BİRLİĞİYLE,
4/6/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvuru, Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir yasa kuralına
dayanarak mahkumiyet hükmü verilmesine ilişkindir.
Başvurucu, hakkındaki cezaya dayanak olan 2863 sayılı Kanun’un 65. maddesinde
yer alan “Sit alanlarında geçiş dönemi
koruma esasları ve kullanma şartlarına, koruma amaçlı imar planlarına ve koruma
bölge kurullarınca belirlenen koruma alanlarında öngörülen şartlara aykırı
izinsiz inşai ve fiziki müdahale yapanlar veya
yaptıranlar… cezalandırılırlar.” hükmünün Anayasa Mahkemesinin
11/4/2012 tarihli ve E.2011/18, K.2012/53 karar sayılı kararı ile iptal
edildiğini; ancak iptal hükmünün kararın Resmi Gazete’de
yayımlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğünü, buna göre
13/10/2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan
kararın13/10/2013 tarihinde yürürlüğe girdiğini, kendisinin iptal edilen hükme
göre cezalandırıldığını ileri sürerek Anayasa’nın 2, 11., 36., 38. ve 141.
maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğine hükmedilmesini istemiştir.
2. Anayasa Mahkemesi, konuyu Anayasa’nın, suç ve cezaların
kanuniliği ilkesine ilişkin 38. maddesi çerçevesinde değerlendirerek,
başvurucuya isnat edilen eylem gerçekleştiğinde ve “hükmün açıklanmasının geri
bırakılması” kararı verildiğinde, iptal edilen kanun hükmünün yürürlükte
bulunduğundan, verilen mahkumiyet hükmünün Anayasa’nın
38. maddesini ihlal etmediğine hükmetmiştir.
3. Anayasa Mahkemesi bu hususta 2013/6099 numaralı başvuruya
ilişkin kararını emsal olarak almışsa da, emsal karar kabul edilen dosyada 3713
sayılı kanun’un azami tutukluluk süresini 10 yıl
olarak düzenleyen hükmün iptal edilmesi nedeniyle genel hükümlere göre
tutukluluk süresi beş yılı geçen, bazı çok ağır suçların failleri de dahil
birtakım sanıkların derhal tahliye edilmesine yol açılmaması düşüncesiyle iptal
hükmünün, kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından
bir yıl sonra yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü durumla, başvurucunun durumu
arasında benzerlik bulunmamaktadır.
4. Anayasa Mahkemesi’nin, başvurucunun da cezalandırıldığı 2863
sayılı Kanun’un 6498 sayılı Kanunla değişik 65. maddesinin iptaliyle ilgili
verdiği kararda şöyle denilmiştir:
“Kanun’un
tespit ve tescil başlıklı 7. maddesinde korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespitinin Kültür ve Turizm
Bakanlığının koordinatörlüğünde yapılacağı ve bu tespitlerin koruma bölge
kurulu kararı ile tescil edileceği öngörülmüştür. Ancak bu tespit ve tescilin
maliklere tebliği öngörülmemiştir. Maddenin ilk halinde maliklere tebliğ de
öngörülmüşken 17.6.1987 tarih ve 3386 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle
tebliğ zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
…
Hem tescil kararının tebliğ edilmemesi hem de
koruma bölge kurulu kararlarının ilgililere duyurulmasını güvence altına alacak
bir yasal hükmün bulunmaması karşısında itiraz konusu kurallarda belirtilen cezai yaptırımların bireyler
açısından öngörülebilir olmadığı ve suçların kanuniliği ilkesine uymadığı
açıktır.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. ve
38. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”
5. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı karşısında, yasa koyucuya
yeni bir düzenleme yapması için verilen sürenin, başvurucuya verilen hürriyeti
bağlayıcı cezanın yapılacak her türlü yeni düzenleme karşısında da haklı ve
meşru hale gelmeyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle, fiilin işlendiği sırada öngörülemez olması nedeniyle suçların kanuniliği
ilkesine uymayan cezanın, daha sonra yapılacak yasal düzenleme ile geriye dönük
olarak “öngörülebilir” ve “kanuni” hale getirilmesi olanaksızdır.
6. Bu nedenle, iptal edilen bir yasa hükmünün yeniden
düzenlenmesi amacıyla bir yıl daha yürürlükte kalmaya devam etmesinin,
“suçların kanuniliği” ilkesine açıkça aykırı olarak cezaya çarptırılan
başvurucu ve benzerlerinin cezalarının infazına devam edilmesi için adil ve
makul bir sebep teşkil edemeyeceği anlaşılmaktadır. Emsal karar olarak
gösterilen 10 yıllık tutukluluk süresi ile ilgili kararla bu başvuru arasında
benzerlik bulunmadığından, iki konu arasında karşılaştırma da yapılamaz. Zira
10 yıllık tutukluluk süresinin çok uzun olması nedeniyle temel haklara aykırı
bulunarak iptal edilmesi halinde yasa koyucunun bu kadar uzun olmasa bile başka
bir tutukluluk süresi öngörmesi söz konusu olabilecektir. Öte yandan,
öngörülemez olması nedeniyle suçların kanuniliği ilkesine aykırı bulunan bir
cezanın, sonradan yapılacak yasal düzenleme ile kanuni hale getirilmesi söz
konusu değildir. Bu nedenle başvurucunun durumunun, Anayasa’ya aykırı yasa
hükmünün yürürlükte kalmaya devam etmesi ile sağlanmak istenen üstün kamu
yararı ile bireyin temel hakkına yönelik ihlalin sürdürülmesinin sakıncaları
arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı noktasından incelenmesi
gerekmekteydi. Ancak konu bu yönden değerlendirilmemiştir.
7. Başvurucu hakkında hükmedilen cezanın dayanağı olan
kuralların iptal gerekçesi gözetildiğinde, iptal hükmünün Resmi Gazete’de yayımından bir yıl sonra yürürlüğe gireceği
hükmünün otomatik olarak uygulanması suretiyle varılan hukuki sonuçların adil
ve hakkaniyetli olmayacağı, kamu düzenini korumak amacıyla uygulanması gereken
“iptal kararının yayımından bir süre sonra yürürlüğe girmesi” müessesesinin, Anayasaya
açıkça aykırı cezaların infazına devam edilmesi için tek başına yeterli makul
bir dayanak oluşturamayacağı, dolayısıyla başvurucunun Anayasa’nın 38.
maddesinde güvence altına alınmış temel hakkının ihlal edildiği düşüncesiyle
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
|
|
|
|
Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.