10. Hukuk Dairesi 2015/17638 E. , 2016/2931 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, maluliyet aylığı bağlanması ve birikmiş aylıkların faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
506 sayılı Kanun ile 5434 sayılı Kanun kapsamındaki yurtiçi çalışmaları ve Almanya"da geçen yurtdışı hizmetleri değerlendirilmek suretiyle davacıya 01.05.1988 tarihinden itibaren maluliyet sözleşme aylığı bağlandığı, davalı Kurumca 20.03.1995 tarihinde gerçekleştirilen işlemle davacının 01.10.1990 tarihinden itibaren Almanya’da çalıştığı gerekçesi ile maluliyet sözleşme aylığının kesildiği ve 01.10.1990–21.04.1995 tarihleri arasındaki sürelerde ödenen aylıklar için davacıya borç tahakkuk ettirildiği, davacının iş bu dava öncesinde aylığının kesilmesi yönündeki Kurum işleminin iptali, yersiz aylık tahakkuku nedeniyle Kuruma ödediği 197.388.000 TL"nin iadesi ve maluliyet aylığı bağlanması istemleriyle açtığı davanın yapılan yargılaması sonucunda, ..... İş Mahkemesinin 09.05.2007 tarih ve 2004/147 E. 2007/182 K. sayılı kararı ile davacının 26.01.1998-01.08.2002 döneminde maluliyetinin tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 22.10.2007 tarih ve 2007/13610 E. 2007/18940 K. sayılı ilamı ile onandığı, davacıya 01.08.2002 tarihinden itibaren Alman Sigorta Merciince maluliyet aylığı, 01.04.2008 tarihinden itibaren de 506 sayılı Kanun hükümlerine göre SSK"dan yaşlılık aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Davacı, 01.08.2002 tarihinden itibaren maluliyet aylığı bağlanmasını ve birikmiş aylıkların faizi ile birlikte tahsilini istemiştir. Mahkemece, davacının çalışma gücünün 2/3"ünü kaybetmediği tespitlerini içeren Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu"nun 17.08.2011 tarihli ve Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu"nun 27.06.2014 tarihli raporları dayanak alınarak davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkeme kararı eksik araştırma ve incelemeye dayalıdır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun “Kimlerin malûl sayılacağı” başlığını taşıyan 53. maddesine göre, “…Kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği Kurumca tespit edilen sigortalı, malullük sigortası bakımından malul sayılır...Bu Kanun kapsamında ilk defa çalışmaya başladıkları tarihte mevcut hastalık veya arızası bulunanlar bu hastalık veya arızasının malûl sayılmayı gerektirecek düzeyde olmadığını Kurum veya Kurum dışındaki hastanelerden işe girmeden önce alınmış, usulüne uygun sağlık raporu ve dayanağı tıbbi belgelerle kanıtlamakla yükümlüdürler. Sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte, malûl sayılmayı gerektirecek derecede hastalık ve arızalarının bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalılar bu hastalık veya arızaları nedeni ile malûllük sigortası yardımlarından yararlanamazlar.”
Sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş sayılacakları, 506 sayılı Kanuna istinaden çıkarılan Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğündeki esaslara göre tespit olunur. 506 sayılı Kanunun 109. maddesinde ise, “... belirtilen raporlar üzerinde Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilirse, Sosyal Sigortalar Kurumu Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.” hükmü öngörülmüştür.
Bakanlar Kurulu’nca kabul edilip 22.06.1972 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nde, sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş ve hangi hallerde başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda sayılacakları belirlenmiştir. 5510 sayılı Kanunun 107. maddesine dayanılarak çıkartılıp 01.10.2008 gününden geçerli olmak üzere 11.10.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nin "Yönetmeliğin yürürlük tarihinden önceki talepler" başlıklı geçici 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma gücü kaybı sonucu meslekte kazanma gücü kaybı durumlarının belirlenmesi isteminde bulunan sigortalılar için, yürürlükten kaldırılan ilgili sosyal güvenlik mevzuatının Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıştır.
Öte yandan, 01.05.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu"nun; 1. maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak, adlî tıp uzmanlığı ve yan dal uzmanlığı programları ile görev alanına giren konularda diğer adlî bilimler alanlarında sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve bunlara ilişkin eğitim programları uygulamak üzere Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2. maddesinde, Kurumun, mahkemeler ile hâkimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adlî tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirme görevinin bulunduğu; 15. maddesinde, Adlî Tıp Genel Kurulu’nun, adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adlî tıp ihtisas kurulları ile adlî tıp ihtisas dairelerinin ve adlî tıp şube müdürlüklerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyip kesin olarak karara bağlayacağı; 16. maddesinde, Üçüncü Adlî Tıp İhtisas Kurulu’nun, İkinci Adlî Tıp İhtisas Kurulunun görevine girmeyen Sosyal Sigortalar ve İş Kanunları ile ilgili olaylar, malûliyetler, meslekte kazanma gücü kaybı, meslek hastalıkları ve meslekî kusurlara ilişkin işlemler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek görevinin bulunduğu belirtilmiş olup; değinilen yasal düzenlemelere göre Adlî Tıp Genel Kurulu’na verilen inceleme ve kesin olarak karara bağlama görev ve yetkisi, kuşkusuz, eldeki gibi uyuşmazlıklarda sürekli itiraz yolu kullanılarak sürüp gitmesini önleme ve bir an önce en geniş katılımlı bir kurul kararı ile çekişmeyi sona erdirme amacını taşımakta olup, bu kapsamda, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın ilgili ihtisas kurulu ile Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu veya üniversitelerin tıp fakülteleri ilgili bilim dalı başkanlıklarınca düzenlenen raporlar arasında beliren çelişkinin Adlî Tıp Kurumu Başkanlığı Adli Tıp Genel Kurulu tarafından giderilip kesin olarak karar bağlanması da zorunludur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.02.2010 gün ve 2010/21-60 Esas, 2010/90 Karar sayılı ilamı ile 06.10.2010 gün ve 2010/10-390 Esas, 2010/448 Karar sayılı ilamında da aynı yaklaşım ve görüşler benimsenmiştir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu davada; Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 22.10.2007 tarih ve 2007/13610 E. 2007/18940 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleşen ..... İş Mahkemesinin 09.05.2007 tarih ve 2004/147 E. 2007/182 K. sayılı kararı ile davacının 26.01.1998-01.08.2002 tarihleri arasındaki dönemde çalışma gücünün 2/3"ünü kaybetmediğinin tespitine karar verilmiş ise de, anılan kararın 01.08.2002 tarihi öncesindeki döneme ilişkin olduğu, buna karşın ..... İş Mahkemesinin 2004/147 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama kapsamında alınan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu"nun 06.01.2006 gün ve 91 sayılı kararında, davacının halihazırda beden çalışma gücünün 2/3"ünü kaybetmiş sayılacağı değerlendirmesinin yapıldığı gözetilerek, mahkemece, öncelikle, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’ndan rapor alınmak suretiyle, davacının maluliyetinin başladığı ve sona erdiği tarihler kesin biçimde belirlenmeli, Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu raporu arasında çelişki ortaya çıkması durumunda, Adli Tıp Genel Kurulu"ndan alınacak raporla bu çelişki giderilip, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.