4. Hukuk Dairesi 2012/3566 E. , 2012/4950 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 04/08/2008 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 06/05/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazına gelince:
Resmi nikah işlemi yapılmadan davalı ile evlilik yaşamı sürdürdüklerini belirten davacı, daha sonra birlikte yaşadıkları evden ayrılmak zorunda kaldığından kendisinin ve müşterek çocuğun uğradığı manevi zararların ödetilmesini istemiştir.
Davalı ise, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, olay gününde ergin olan davacının, kendi isteği ile davalıyla resmi nikah yapılmadan evlendiğinden ve her hangi bir tehdit, baskı ve zorlama olmadan evine döndüğünden kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu kanıtlayamadığı gibi, yasal bir evliliğin nasıl yapılması gerektiğini yaşı itibariyle bilmesi gereken davacının, resmi nikahı baştan gözardı etmesinin ağır kusur sayılması gerekip, kimsenin kusuruna dayanarak tazminat isteminde bulunamayacağından manevi tazminat istemi reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı ile davalı arasında Medeni Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirilen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik ilişkisi bulunmadığından, aralarındaki uyuşmazlığın aile hukuku kurallarına göre değil, Borçlar Yasası ve özellikle Borçlar Yasası’nın haksız eyleme ilişkin düzenlemeleri gereğince çözümlenmesi gerekir. Toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre gözetildiğinde; resmi nikah yapılacağı inancı ile davacının akrabası olan davalı ile yaklaşık 2 yıl süre ile karı koca hayatı yaşaması, resmi nikah yapılmamasını fırsat bilerek hiçbir yasal hakkı olmaksızın ailesinin evine gönderilmesi, toplumda dul damgasını taşıması, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de böyle bir durumun varlığının aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir.
Resmi nikah yapılacağı konusunda verilen söze inanarak, tarafların, ailelerinin ve yakınlarının katılımı ile gerçekleştirilen düğün töreninden sonra davalı ile birlikte olan davacı, daha sonra resmi nikah işlemi gerçekleştirilmediğinden ortak konuttan ayrılmak zorunda kaldığından, fiziksel ve ruhsal olarak zarara uğratıldığı, bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabulü gerekir. Ortaya çıkan bu olgu, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, yalnızca davacı ... yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davacının manevi tazminat isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27/03/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 27/03/2012
KARŞI OY YAZISI
Dosya içeriğine göre dairemiz çoğunluk görüşünde çocukların kişisel saldırıya uğramadığı yönünde kabul benimsenmiştir. Aşağıdaki nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
1-Tarafların resmi olmasa da "aile" olarak yaşadıkları ve çocukların (bir kısım davacıların) davalıyı "baba" olarak tanıdıkları ve bu şekilde uzun yıllar birlikte yaşadıkları sabittir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 8. m uygulamasında resmi kayıt olmasa da kan bağı oluşmasını "aile" olarak kabul etmektedir.
Şu halde taraflar kesin olarak ailedir.
2-Taraflar aile olmakla ebeveyne düşen yasal görevler de bulunmaktadır. Çocuklar da tıpkı anneleri gibi davalı tarafından terkedilmiştir. Çocukların davalı tarafından madden ve/veya manen terkedilmiş olması çocukların maneviyatına doğrudan saldırıdır. Bu ise çocuk davacılara manevi tazminat isteme hakkı verir.
3-Çocuk Hakları Sözleşmesine göre de çocukların ana ve babaya sahip olma hakları temel haklardandır. Davalı madden ve manen bu yükümlülüğünü de ihlal ve ihmal etmiştir. Kuşkusuz bu (çocuk içinde) davalı açısından manevi tazminat sorumluluğu gerektirir.
Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. 27/03/2012