
Esas No: 2014/11014
Karar No: 2014/11014
Karar Tarihi: 16/4/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
K.A. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/11014) |
|
Karar Tarihi: 16/4/2015 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
Raportör |
: |
Okan TAŞDELEN |
Başvurucu |
: |
K. A. |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakaret suçunu
işlediğinden bahisle hakkında açılan kamu davası neticesinde adli para cezasına
hükmedilmesi sebebiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
ilgili hükmün Anayasaya aykırılığının tespit edilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/6/2014 tarihinde
İstanbul 37. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm
tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Kendisi de avukat olan
başvurucu hakkında, diğer bir avukata telefonda hakaret ettiği iddiasıyla
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı genel usullere göre soruşturmayı yapmış ve
6/11/2013 tarih ve E.2013/42931 sayılı iddianamesi ile kamu davası açmıştır.
6. Bakırköy 15. Sulh Ceza
Mahkemesi yargılama esnasında, müştekiyi, bir tanığı ve başvurucuyu
dinlemiştir. Tanık hakaret içeren sözleri duyduğu yönünde beyanda bulunmuştur.
Mahkeme tutanaklarına göre başvurucu, suçlamayı kabul etmemiş ve 4/12/2004
tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin beşinci fıkrası
uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin
uygulanmasını istemediğini belirtmiştir.
7. Bakırköy 15. Sulh Ceza
Mahkemesi 30/5/2014 tarih ve E.2013/1324, K.2014/693 sayılı kararıyla, dosya
kapsamı itibarıyla başvurucunun diğer avukata hakaret ettiği sonucuna varmış ve
başvurucu hakkında 1.500 TL adli para cezasına hükmetmiştir. Temyiz sınırının
altında kaldığından, mahkûmiyet kararı kesindir.
8. Başvurucu, 30/6/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
9. 19/03/1969 tarihli ve 1136
sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Soruşturmaya
yetkili Cumhuriyet savcısı” kenar başlıklı 58. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların
organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan
dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun
işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. ...”
10. 1136 sayılı Kanun’un “Kovuşturma izni, son soruşturmanın açılması kararı ve
duruşmanın yapılacağı mahkeme” kenar başlıklı 59. maddesinin (1),
(2) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“58 inci maddeye göre yapılan soruşturmaya ait dosya Adalet Bakanlığı
Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne tevdi olunur. İnceleme sonunda kovuşturma
yapılması gerekli görüldüğü takdirde dosya, suçun işlendiği yer ağır ceza
mahkemesine en yakın bulunan ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Savcılığına
gönderilir.
Cumhuriyet Savcısı beş gün içinde, iddianamesini düzenliyerek
dosyayı son soruşturmanın açılmasına veya açılmasına yer olmadığına karar
verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.
…
Haklarında son soruşturmanın açılmasına karar verilen avukatların
duruşmaları, suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesinde yapılır. (Ek cümle:
02/05/2001 - 4667/38. md.) Durum
avukatın kayıtlı olduğu baroya bildirilir.”
11. 26/09/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Haksız fiil
nedeniyle veya karşılıklı hakaret” kenar başlıklı 129. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza
vermekten de vazgeçilebilir.”
12. 23/3/2005 tarih ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un
Geçici 2. maddesi şöyledir:
“(Ek madde: 31/03/2011-6217
S.K 26 mad.)
(1) Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından
çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin
Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna
başvurulamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 16/4/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/6/2014 tarih ve 2014/11014
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu, 1136 sayılı Kanun
uyarınca ağır ceza mahkemesinde yargılanması gerekirken davasının sulh ceza
mahkemesinde görüldüğünü, yargılamanın hâkimin odasında yapıldığını ve önünde
monitör olmadığı için savunmaları tutanağın verilmesiyle gördüğünü, kendini
adil bir şekilde savunamadığını, tanık ifadesinin inandırıcı olmadığının
Mahkemece dikkate alınmadığını, yargılamaya konu fiili, haksız bir fiile tepki
olarak işlediği için 5237 sayılı Kanun’un 129. maddesi uyarınca
cezalandırılmaması gerektiğini, temyiz hakkını kullanmak istediği yönündeki
beyanının hükmün açıklanmasının geriye bırakılması (HAGB) hükmünün
uygulanmasını istemediği şeklinde tutanağa geçirildiğini, hâkimin kesin hüküm
verebileceği hususunda bilgilendirmediği için HAGB hakkını kullanamadığını,
temyiz sınırının altında kalacak biçimde karar verildiğini, istinaf
mahkemelerinin halen kurulamamasının bireyin savunma hakkını elinden almasına
yol açmaması gerektiğini belirterek, adil yargılanma ve hak arama özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, daha ağır suç işleyenler
temyiz hakkını kullanabilirken daha basit suç işleyenlerin bu hakkı
kullanamamasının Anayasa’nın eşitlik ilkesine, 31/3/2011 tarih ve 6217 sayılı
Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun’un ise Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
15. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin,
“doğal hâkim ilkesinin ihlali” ve
“yargılamanın sonucu itibariyle adil
olmadığı” başlıkları altında incelenmesi gerektiğini değerlendirmektedir.
a. Doğal Hâkim
İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
16. Başvurucu, görevsiz
mahkemede yargılandığını ileri sürmektedir.
17. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası"nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
18. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru usulü" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
19. Anılan
Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak
ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu
makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır
(Bkz. Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
20. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bkz. Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
21. Bununla
birlikte başvurucu, Bakırköy 15. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılama
süresince, 1136 sayılı Kanun’un 58. ve 59. maddeleri uyarınca hakkındaki
soruşturmanın, avukatların tabi olduğu usule uygun yapılmadığı ve ağır ceza
mahkemesinde yargılanması gerektiğine ilişkin herhangi bir itirazda
bulunmamıştır.
22. Bu nedenle, başvurucunun
doğal hâkim ilkesine uyulmadığına yönelik şikâyetinin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın
Sonucu İtibariyle Adil Olmadığı İddiası
23. Başvurucu, kendisini adil
bir şekilde savunamadığından, Mahkeme tutanaklarının gerçeği yansıtmadığından,
hâkimin temyizi kabil olmayacak biçimde hüküm kuracağını belirtmemesi nedeniyle
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep hakkını kullanmaktan mahrum kaldığından ve haksız bir şekilde mahkûm
edildiğinden şikâyet etmektedir.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un
48. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir”
26. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa"nın
148. maddesinin (4) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
27. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Bkz. Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
28. Başvurucunun, kendisini adil
bir şekilde savunamadığı, ifadelerinin tutanağa yanlış geçirildiği, “temyiz hakkımı kullanmak ve kendimi tüm yasal
imkânlarla savunmak istiyorum” demesine rağmen, bunun HAGB’nin uygulanmasını istemediği biçiminde yazıldığı
iddialarını destekleyen herhangi bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi; dosya
muhteviyatında, Mahkeme tutanaklarının gerçeği yansıtmadığını düşünmeye sevk
edecek bir hususa da rastlanmamıştır.
29. Başvurucu ayrıca, temyiz
sınırının altında kalabilecek bir mahkûmiyet kararı verilebileceği hususunda
hâkim tarafından bilgilendirilmediğini ve bu nedenle temyiz hakkını
kullanamamasının yanı sıra hükmün açıklanmasının önüne geçme hakkından da
faydalanamadığını iddia etmiştir. Ancak, bizatihi hâkimin henüz yargılamanın
başında ne şekilde karar vereceğini açıklaması, adil yargılanma hakkına
aykırılık oluşturacaktır. Mevcut olayda, başvurucu 5271 sayılı Kanun"un 231.
maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geriye
bırakılması ile yargılamaya devam edilerek mahkûmiyet ya da beraat hükmü
kurulması arasında bir tercih yapmış ve hükmün açıklanmasının geriye
bırakılmasına ilişkin hakkından feragat etmiştir. Görüldüğü üzere belirtilen
hakkın kullanılmaması, avukat olan başvurucunun kendi tercihinin sonucu
gerçekleşmiştir.
30. Hükmedilen para cezasının
miktarının belirlenmesi ise hâkimin takdir hakkı kapsamında kalmaktadır.
31. Son olarak, istinaf
mahkemelerinin kurulmamasının savunma hakkının elinden alınması biçimde
uygulanamayacağı yönündeki iddia, soyut ve genel bir şikâyet niteliğinde
bulunduğundan, ayrı bir inceleme yapılmasına ihtiyaç duyulmamıştır.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesinin kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurucunun şikâyetlerinin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Eşitlik
İlkesinin İhlal Edildiği İddiası Yönünden
33. Başvurucu, hükmedilen para
cezasının miktarı itibarıyla kararın temyize kapalı olmasının eşitlik ilkesine
ve buna ilişkin hükmün getirildiği 6217 sayılı Kanun’un Anayasaya aykırı
olduğundan şikâyet etmiştir.
34. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10.
maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
35. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Ayırımcılık
yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak
ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet,
doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık
gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
36. Başvurucunun, Anayasa’nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik
ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate
alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve
Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı
şekilde ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle, ayrımcılık yasağının ihlal
edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi
temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap
verebilmelidir (Bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
37. Başvurucu, eşitlik ilkesine
dayanan şikâyetini, adil yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak ileri sürmüş ve
bu haktan faydalandırma hususunda ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmiştir.
Dolayısıyla, başvurucunun iddiası, Sözleşme’nin 14. maddesi de dikkate alınarak
Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında incelenmelidir.
38. “Eşitlik”
kavramı, herhangi bir nesnel ve makul dayanağı olmaksızın aynı durumdaki
bireylere farklı muamelede bulunulmamasına ilişkin gerekliliği ifade eder. Bu
kavramın somutlaştığı Anayasa’nın 10. maddesi “dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle”; Sözleşme’nin 14. maddesi ise “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet,
doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma” dayalı olan
farklı muamele şekillerini yasaklamaktadır (Bkz. İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 49).
39. Anayasa’nın 10. maddesinde
yer verilen eşitlik ilkesi
hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil,
hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda
bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak,
ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Aynı durumda bulunan
kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin
ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara
bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da
topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa"da öngörülen eşitlik
ilkesi zedelenmez (Pek çok karar arasında bkz. AYM, E.1998/10,
K.1998/18, K.T. 20/5/1998; AYM, E.2004/54, K.2005/24, K.T. 4/5/2005; AYM, E.2014/99,
K.2014/181, K.T. 4/12/2014).
40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) de her türlü farklı muamelenin değil; ancak, kişilerin veya grupların
bir diğerinden ayrılabildiği, kişisel bir nitelik (ırk, dil, din, siyasal veya
başka bir görüş, ulusal veya toplumsal köken gibi) temeline veya bu şekilde bir
sebebe dayanan farklı muamelelerin ayrımcılık olarak değerlendirileceğini
belirtmektedir (Bkz. Gerger/Türkiye, B. No: 24919/94, 8/7/1999, § 69; ve Halis/Türkiye, B. No: 30007/96, 23/5/2002).
41. Başvurucunun eşitlik
ilkesine aykırı olduğunu iddia ettiği uygulama, 5320 sayılı Kanun’a Geçici 2.
madde eklenmesini öngören 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesinden
kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesi bu hükmü incelemiş ve Anayasa’nın 2. ve
36. maddelerinde korunan hukuk devleti ilkesine ve adil yargılama hakkına
aykırılık oluşturmayacağı sonucuna varmıştır (Bkz. AYM, E.2011/64, K.2012/168,
K.T. 1/11/2012). Anayasa Mahkemesi gerekçesinde, benzer durumlarda istinaf
kanun yoluna başvurulamayacağı düzenlemesindeki değerlendirmesine atıfta
bulunmuştur.
42. Bahse konu kararın ilgili
kısmında şu hususların altı çizilmiştir:
“Anayasa’nın tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup,
aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada bunlardan birine
öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman zorunlu olarak
birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin sınırını oluşturabilmektedir.
Anayasa’nın adil yargılanma hakkını düzenleyen 36. maddesinde herhangi bir
sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa’nın
142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden
Anayasa’nın 141. maddelerinin, adil yargılanma hakkının kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
Kanun koyucunun belli miktara kadar olan adli para cezasına
mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yolunu kapatmaktaki amacının, bölge adliye
mahkemelerinin [Yargıtayın] iş yükünün artmasını ve sonuçta yargılamanın
yavaşlamasını engellemek olduğu anlaşılmaktadır. Ceza adalet sisteminde “az
önemli suçlar” kategorisi içerisinde kabul edilebilmeleri mümkün olan doğrudan
para cezası verilmesini gerektiren suçlar nedeniyle verilen mahkûmiyet
hükümlerine karşı temyiz ve istinaf yolunun kapatılması, belirlenen sınırın,
paranın satın alma gücü karşısında adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk
devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması
nedeniyle, hukuk devleti ilkesini ve hak arama özgürlüğünü zedelememektedir.”
43. Eldeki başvuruya konu olayda
başvurucu, daha yüksek miktardaki para cezalarının aksine olarak, Sulh Ceza
Mahkemesinin hükmettiği 1.500,00 TL tutarındaki miktarın temyiz edilememesinin
eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ve Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmiştir.
44. Bununla birlikte, yukarıdaki
açıklamalar dikkate alındığında, temyiz edilebilme kabiliyetine dair ayrımın,
kişisel bir temelde değil; kanun koyucunun tercihi doğrultusunda, verilen
cezanın miktarı gözetilerek yapıldığı görülmektedir ve ayrımcılık olarak
yorumlanamaz. Nitekim başvurucu da kendisinin hangi kişisel nedenle ayrımcılığa
tabi tutulduğuna dair bir açıklamada bulunamamıştır.
45. Bu itibarla, başvurucunun
eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Doğal hâkim ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”,
2. Yargılamanın sonucu itibariyle adil olmadığı yönündeki
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun
olması”,
3. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/4/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.