
Esas No: 2013/1315
Karar No: 2013/1315
Karar Tarihi: 15/4/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABİDİN AYDIN TÜFEKÇİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1315) |
|
Karar Tarihi: 15/4/2015 |
R.G. Tarih- Sayı: 20/6/2015-29392 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Yunus HEPER |
Başvurucu |
: |
Abidin Aydın TÜFEKÇİ |
Vekili |
: |
Av. Mahmut Nedim ELDEM |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, üyesi olduğu sendikanın tüm Türkiye’de yaptığı
göreve gelmeme çağrısına katıldığını ve sevk alarak görevine gelmediğini, ancak
mazeretsiz olarak göreve gelmediği gerekçesiyle ders ücretinin kesilmesi cezası
verildiğini, sendikal faaliyetlere katılması nedeniyle ceza verilmesinin
toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin anayasal haklarını ihlal ettiğini
ileri sürmüş, yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 13/2/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2014
tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 10/11/2014
tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 7/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 12/1/2015 tarihinde bildirilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 27/1/2015
tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Ankara İli Yenimahalle İlçesi Mimar Sinan
İnşaat Meslek Lisesinde öğretmen olarak görev yapmaktadır ve aynı zamanda
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) Ankara 2 No.lu Şube üyesidir.
9. Olayların geçtiği tarihte Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından bir Ek Ders Ücret Yönetmeliği çıkartılmıştır. Sendikalar çıkartılan
yönetmeliğin öğretmenlerin ek ders ücretlerinde azalmaya neden olacağını iddia
etmiştir.
10. EĞİTİM SEN Yönetim Kurulu, 10/4/2007
tarihli kararı ile 25 Nisan 2007 tarihinde tüm ülke çapında “sevk eylemi” adı altında hastaneye gitmek
için sevk alınmasına ve işe gitmeyerek Bakanlığın Ek Ders ücretlerine ilişkin
uygulamalarını protesto etmek için bazı sendikal faaliyetler düzenlenmesine
karar vermiştir.
11. Başvurucu EĞİTİM SEN tarafından 25/4/2007
tarihinde düzenlenen etkinliklere katılması sebebiyle okutmakla yükümlü olduğu
iki ders saatinde derse girmemiştir.
12. Başvurucunun okutmakla yükümlü olduğu halde derse
girmemesi sebebiyle 10/6/1930 tarih ve 1702 sayılı İlk
ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 21.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca “ders
ücretinin kesimi” cezası tesis edilmiştir.
13. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının
iptali istemiyle Ankara 10. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
14. Ankara 10. İdare Mahkemesi 17/1/2008
tarih ve E. 2007/1307, K. 2008/105 sayılı kararı ile davanın reddine karar
vermiştir. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun kendisine ayrılan ders saatinde
okulda olduğu halde derse girmediğinin sabit olduğu, kabul edilebilir bir
mazereti olmadığı halde başvurucunun derse girmemesi nedeniyle tecziyesinde
hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
15. Başvurucu tarafından karar temyiz edilmiş; Danıştay 12.
Dairesi, 2/2/2011 tarihli ilamı ile ilk derece
mahkemesi kararını onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı
Dairenin 28/11/2012 tarihli ilamı ile reddedilmiş ve
14/1/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, 13/2/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 14/7/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun “Toplu eylem ve
hareketlerde bulunma yasağı” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Devlet memurlarının kamu hizmetlerini
aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri veya
görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelipte
Devlet hizmetlerinin ve işlerinin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu
doğuracak eylem ve hareketlerde bulunmaları yasaktır”.
18. 1702 sayılı Kanun’un 21. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Ders ücretlerinin kesilmesi cezası şu
hallerde verilir.
1 - Kabule şayan mazereti olmadan derse
girmemek veyahut girdiği halde dersten başka bir şeyle meşgul olmak;
…
Derse gelmeyen veya dershanede dersten başka
bir işle meşgul olan muallimin maaşından kesilecek miktarı tayin için dört
hafta bir ay itibar olunarak muallimin maaş yekunu bir
ay zarfında girmeğe mecbur olduğu ders adedine taksim olunur ve boş geçen her
ders saati için muallimin maaşından bu miktarı ilk alacağı aylığından kesilir.
…
Mazeret sebebile
derse girmeyen muallimin mazeretini en çok üç gün zarfında ihbar ve bir hafta
içinde de ispat etmesi lazımdır.
Yoksa
ceza tatbik olunur.”
19. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/5/2013 tarih, 2009/63 Esas ve 2013/1998 Karar sayılı
ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Uyuşmazlıkta, davacının, üyesi bulunduğu
sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak 11/12/2003
tarihinde 1 gün göreve gelmeme eyleminin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"nun
125/C-b maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tespiti
önem taşımaktadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
90. maddesinin son fıkrasında; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır.” hükmü yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin “Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü”nün
düzenlendiği 11. maddesinde; herkesin asayişi bozmayan toplantılar yapmak,
dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar
kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahip olduğu, bu hakların
kullanılmasının, demokratik toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak,
ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlandırılabileceği,
bu maddenin, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları
veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar
konmasına engel olmadığı kuralına yer verilmiştir.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi 15/09/2009 tarihli, Kaya ve
Seyhan - Türkiye kararında (application no. 30946/04); Eğitim-Sen üyesi öğretmenlere, 11/12/2003
tarihinde KESK’in çağrısına uyarak, parlamentoda
tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere
düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları nedeniyle 11/12/2003 tarihinde
göreve gelmedikleri için uyarma cezası verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok
küçük olsa da, sendika üyelerinin çıkarlarını korumak için meşru grev ya da
eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere
verilen disiplin cezasının “acil bir sosyal ihtiyaca” tekâbül
etmediği ve bu nedenle “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sonucuna
varmış, bunun sonucu olarak, bu davada, başvuranların AİHS’nin 11. maddesi
anlamında gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma haklarının
orantısız olarak çiğnendiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11.
maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu durumda, davacının, sendikal faaliyet
gereği, 11/12/2003 tarihinde göreve gelmeme eyleminin
özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek fiili kapsamında
değerlendirilemeyeceği ve sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek
fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, disiplin suçu teşkil etmeyen
eylem nedeniyle davacıya 657 sayılı Kanunun 125/C-b maddesi uyarınca aylıktan
kesme cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık
bulunmamıştır.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 13/2/2013 tarih ve 2013/1315 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, üyesi olduğu sendikanın tüm Türkiye’de yaptığı
“sevk eylemine” katılarak iki
saat derse girmediğini ve Milli Eğitim Bakanlığının çıkartmayı istediği ek ders
yönetmeliğine karşı okul içerisinde ve daha sonra da okul dışında faaliyette
bulunduğunu ancak mazeretsiz olarak göreve gelmediği gerekçesiyle hakkında ders
ücreti kesme cezası verildiğini belirtmiştir. Başvurucu, sendikal faaliyetlere
katıldığı gerekçesiyle ceza verilmesinin toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne
ilişkin Anayasa’nın 51, 53 ve 90. maddelerinde yer alan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
22. Başvurucu, Anayasa’nın
51., 53. ve 90. maddeleri ile toplantı ve örgütlenme
özgürlüğüne ilişkin anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Bakanlık
görüşünde başvurucunun dile getirdiği şikayetlerin Anayasa’nın 51., 53. ve 54. maddeleri ile Sözleşme’nin 11. maddesinde
tanımlanan, toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin olduğu belirtilmiştir.
24. Başvurucunun şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini
dile getirme biçimi dikkate alınarak bu şikâyetlerin Anayasa’nın 51. maddesi
bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
25. Başvurucunun, sendikal faaliyete katıldığı gerekçesiyle
cezalandırılması nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
26. Başvurucu, olay tarihinde Milli Eğitim Bakanlığının
çıkartmayı istediği ek ders yönetmeliğine karşı okul içerisinde ve daha sonra
da okul dışında faaliyette bulunmak amacıyla, üyesi olduğu EĞİTİM SEN Yönetim
Kurulunun kararıyla alınan “sevk eylemine”
katılması nedeniyle cezalandırılmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri
sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, AİHM’in
içtihatları hatırlatılarak başvuruya konu müdahalenin demokratik bir toplumda
gerekli olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması gerektiği
belirtilmiştir.
28. Başvuruya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler 18/9/2014 tarih ve 2013/8463 sayılı bireysel başvuru
kararında ortaya konulmuştur. Mevcut başvuruda, sözü geçen kararda belirtilen
ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.
29. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini
korumak için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum meydana getirerek bir
araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. “Örgütlenme”
kavramının Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı
olarak ve eşgüdüm içerisinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme
olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu
olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 30).
30. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak
amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir
bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir “örgüt”,
devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara
sahiptir. İstihdam alanında kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını
amaçlayan örgütler olan sendikalar, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için
kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan
örgütlenme özgürlüğünün önemli bir parçasıdır (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
31. Örgütlenme özgürlüğü, bireylere topluluk hâlinde siyasal,
kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika
hakkı da çalışanların, bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya
gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız
bir hak değil, örgütlenme özgürlüğünün bir şekli veya özel bir yönü olarak
görülmektedir (Belçika Ulusal Polis
Sendikası/Belçika, B.
No: 4464/70, 27/10/1975, § 38).
32. Sendika hakkı ve sendikal faaliyetler Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler”
bölümünde, 51 ila 54. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Sendika kurma veya
sendikalara üye olma özgürlüğü hakkı ise Anayasa’nın 51. maddesinde yer
almaktadır.
33. Anayasa’nın “Sendika
kurma hakkı” başlıklı 51. maddesi şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
…
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu
alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.”
34. Anayasa’nın 51-54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak
ve özgürlükler, benzer güvenceler getiren başta Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesi
ile Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi olmak üzere ilgili
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı ile
tamamlanmaktadır. Anayasa’nın 51-54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak ve
özgürlüklerin kapsamı yorumlanırken bu belgelerde yer alan ve ilgili organlar
tarafından yorumlanan güvencelerin de göz önüne alınması gerekir.
35. Anayasa’nın 51. maddesi, devlet için hem negatif hem de
pozitif yükümlülükler getirmektedir. Devletin, 51. madde çerçevesinde,
bireylerin ve sendikanın örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmemeye yönelik
negatif yükümlülüğü, 51. maddenin ikinci ila altıncı fıkralarında yer alan
gerekçelerle müdahaleye izin veren koşullara tabi tutulmuştur. Öte yandan her
ne kadar sendika hakkının asıl amacı, “bireyi,
korunan hakkın kullanılmasında kamu makamlarının keyfi müdahalelerine karşı
korumak ise de, bundan başka, korunan haklardan etkili bir şekilde yararlanmayı
güvence altına almaya yönelik pozitif yükümlülükler de olabilir.”
(bkz. Wilson, Ulusal Gazeteciler Sendikası
ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve 30678/96, 2/10/2002, § 41).
36. Aslında, devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri
arasında kesin ayrımlar yapmak her zaman olanaklı değildir. Buna karşın
devletin bu her iki yükümlülüğüne ilişkin olarak da uygulanacak ölçütlerde de
bir değişiklik olmamaktadır. Devletin ister pozitif ve isterse de negatif
yükümlülüğü söz konusu olsun bireyin ve bir bütün olarak toplumun çatışan
menfaatleri arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (bkz. Sorensen ve Rasmussen/Danimarka, B.
No: 52562/99 ve 52620/99, 11/1/2006 § 58).
Anayasa Mahkemesi bu adil dengenin kurulup kurulmadığına karar verirken, kamu
gücünü kullanan organların bu alanda belirli bir takdir marjına
sahip olduğunu göz önünde bulunduracaktır.
37. Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı Anayasa’da yer
alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa’nın 51.
maddesinin ikinci ve izleyen fıkralarında sendika hakkına yönelik sınırlama
sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da
bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak
zorundadır. Bu sebeple sendika hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminin
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa’nın 51.
maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 38).
38. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu
olayda, sendika hakkının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde
öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı ve daha sonra da müdahalenin haklı
sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.
i. Müdahalenin
Mevcudiyeti Hakkında
39. Başvurucu, ülke çapında yapılan bir sendika eylemine
katıldığı için kendisi hakkında ders ücretinin kesilmesi cezası verilmesinin
sendika hakkına müdahale teşkil ettiğini iddia etmektedir. Bakanlık görüşünde
bu tür cezaların sendika hakkına müdahale oluşturduğu ifade edilmiştir.
Başvurucunun sendikal faaliyet kapsamında ülke çapında yapılan bir eyleme
katılması nedeniyle cezalandırılması ile başvurucunun sendika hakkına yönelik
bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması
Hakkında
40. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 51. maddesinin
ikinci ve altıncı fıkralarında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha
fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 13. ve 51. maddelerinin ihlalini teşkil
edecektir. Bu nedenle, müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze
dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
1. Müdahalenin Kanuniliği
41. Yapılan müdahalede, Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci,
üçüncü ve beşinci fıkralarında yer alan müdahalenin “kanun”la yapılması şartına
aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan
değerlendirmeler neticesinde, 1702 sayılı Kanun’un 21. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
2. Meşru Amaç
42. Sendika hakkına yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için bu müdahalenin Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık, genel
ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebebiyle ve kanunla
yapılmış olması gerekir.
43. Başvurucunun mazeretsiz derse girmemesi nedeniyle verilen
disiplin cezasının Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan meşru
amaçları hedeflemediği söylenemez.
3. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve
Ölçülülük
44. Sendika hakkı mutlak olmadığından bazı sınırlandırmalara
tabi tutulabilir. Sendika hakkına ilişkin olarak Anayasa’nın 51. maddesinin
ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların (bkz. § 41) Anayasa’nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir.
45. Anayasa’nın 13. maddesinin ilk halinin gerekçesinde hak
ve özgürlüklere getirilecek sınırlamaların demokratik rejim anlayışına aykırı
olmaması gerektiği hatırlatılmış; Anayasa’nın 3/10/2001
tarih ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile yapılan değişiklik gerekçesinde
ise Anayasa’nın 13. maddesinin Sözleşme’deki ilkeler
doğrultusunda düzenlendiği belirtilmiştir (Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 92).
46. “Demokratik toplum”
ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’in bu
ölçütün kullanıldığı 9., 10. ve 11. maddeleri
arasındaki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır
(benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976,
§ 49; Başkaya ve Okçuoğlu/Türkiye, B.
No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 61).
47. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatlarında
demokrasilerin, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence
altına alındığı rejimler olduğu vurgulanmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin
özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum
düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve
özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik
toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla
sınırlandırılabilirler (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak,
kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale
getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı
arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
48. Genel olarak örgütlenme özgürlüğü ve özel olarak da
sendika hakkı Anayasa’da benimsenen temel değerlerden biri olan siyasal
demokrasiyi somutlaştıran özgürlükler arasında yer alır ve demokratik toplumun
temel değerlerinden birini oluşturur. Demokrasinin esasını, meselelerin halka
açık olarak tartışılması ve çözümlenmesi yeteneği oluşturur. Anayasa Mahkemesi daha
önceki kararlarında demokrasinin temellerinin çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirlilik olduğunu vurgulamıştır (Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 95).
49. Buna göre sendika hakkını kullanan bireyler, çoğulculuk,
hoşgörü ve açık fikirlilik gibi, demokratik toplumun temel ilkelerinin
korumasından yararlanırlar. Başka bir deyişle şiddete teşvik etme veya
demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece, sendika hakkı
çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi
Anayasal koruma altındadır. Söz konusu görüşler veya ifade biçimi yetkili
makamlarca kabul edilemez bulunsa dahi, ifade, örgütlenme ve sendikal
özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler demokrasiye hizmet edemez ve
hatta onu tehlikeye düşürür. Hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik bir
toplumda, farklı düşüncelerin sendikal özgürlükler veya başka yollarla dile
getirilmesine imkan tanınmalıdır (Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 52).
50. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada
devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı
ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir
ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi amaç ile araç arasında makul bir
ilişki ve dengenin bulunup bulunmadığını inceler (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 96).
51. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir (Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84;
B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 97). Bu sebeple sendika hakkına yapılan
müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir.
52. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin sendika hakkını kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunun
inandırıcı bir şekilde ortaya konulup konulamadığı olacaktır (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).
53. AİHM, konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren,
Sözleşme’nin 10. ve 11. maddelerinin ikinci fıkralarında geçen “gerekli” kavramının ne anlama geldiğini
açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “zorlayıcı
toplumsal bir ihtiyacı” (pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde örgütlenme özgürlüğüne ve sendika
hakkına yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını
karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale,
meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin
haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve
yeterli olmalıdır (Stankov ve Ilinden Birleşik
Makedonyalılar Örgütü /Bulgaristan, B. No: 29221/95 29225/95, 2/10/2001, § 87).
54. Dolayısıyla, başvurucunun sendika faaliyetleri
çerçevesinde işe gelmemek şeklindeki eylemine verilen disiplin cezası nedeniyle
müdahale edilen sendika hakkı ile disiplin cezası ile ulaşılmak istenen kamu
yararı arasındaki dengenin ölçülü olduğunun kabulü halinde, disiplin cezası
verilmesine ve açılan davanın derece mahkemelerince reddedilmesine ilişkin
gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna
varılabilir (bkz. Tayfun Cengiz, B.
No: 2013/8463, 18/9/2014, § 57).
55. Dava konusu disiplin cezasının, olayların tamamı ışığında
incelenmesi gerekir. Olay tarihinde Milli Eğitim bakanlığınca çıkartılmak
istenen ek ders yönetmeliğinin geri çekilmesini sağlamak amacıyla, EĞİTİM SEN
Yönetim Kurulunun 10/4/2007 tarihli kararı ile 25
Nisan 2007 tarihlerinde tüm ülke çapında işe gelmeme eylemi yapılmasına karar
verilmiştir. Adı geçen Sendika söz konusu eylemi “sevk eylemi” olarak isimlendirmiştir. Sendika üyeleri
sendikal faaliyetleri gerçekleştirmek için işe gitmedikleri veya işe gitseler
bile görevlendirildikleri işi yapmadıkları takdirde ceza almayı engellemek
amacıyla hastaneye sevk işlemi yaptırmaktadırlar.
56. Dava konusu eylem günü, tüm ülkede, önceden
bildirilmiştir. Söz konusu eylemin yapılmasına yetkili merciler tarafından
itiraz edildiği de ileri sürülmemiştir. Başvurucu bu eyleme katılarak sendikal
hakkını kullanmıştır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 58).
57. Başvurucu, EĞİTİM SEN’in
düzenlediği söz konusu eyleme katılması nedeniyle ders ücretinin kesilmesi cezası
ile cezalandırılmıştır. Gerek idarenin olağan uygulamasında gerekse idari
yargının yerleşmiş içtihatlarında başvuru konusu olayda olduğu gibi sendikal faaliyet
çerçevesinde işe gelinmemesi halinde kişinin mazeret iznini kullandığı kabul
edilmekte ve disiplin soruşturması açılmamaktadır. Ne var ki sendika üyelerinin
sendikal faaliyet kapsamında işe gelmemeleri halinde mazeret izinli
sayılacakları yönündeki yerleşik hale gelen idari yargı içtihatlarına rağmen,
idarenin ve yargının bir bütün olarak yeknesak hareket etmesini sağlayacak
mevzuat düzenlemeleri bulunmamaktadır. Bu sebeple mevcut başvurudaki gibi
durumlarda sendikal hakkını kullanan kişilerin disiplin soruşturması tehdidi
altında kaldıklarını not etmek gerekir (Tayfun
Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 59).
58. Öte yandan bir sendikal eylemin tümüyle yasaklanması veya
gerçekleştirilmesinin ağır koşullara bağlanması hakkın özüne zarar vermesi
muhtemel olmakla birlikte mevcut başvurudaki gibi sendika üyelerinin iş bırakma
türü eylemlere katılmasına ilişkin yasal düzenlemeler ve yasal düzenlemelere
bağlı olarak genel düzenleyici işlemler yapmak, yasama ve yürütme organlarının
takdirindedir (Tayfun Cengiz, B.
No: 2013/8463, 18/9/2014, § 60).
59. Başvurucunun bir devlet okulunda öğretmen olduğu göz
önüne alındığında devlet memurlarının bu haktan bütünüyle mahrum
bırakılamayacaklarını da not etmek gerekir. Bununla birlikte, demokratik bir
toplumda gerekliliği tartışılmaz olan durumlarda ordu, emniyet veya başka bazı
sektörlerde sendikal faaliyetlere sınırlamalar getirilmesi mümkündür (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 61). Başvurucunun bu türden sınırlamalara tabi
tutulmasını gerektirecek bir görevde bulunduğu da ileri sürülmemiştir.
60. Tüm bunlara karşın verilen ceza hafif olsa da, başvurucu
gibi sendikaya üye kişileri, çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru
sendikal faaliyetlere veya eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir
niteliğe sahiptir (bkz. Tayfun Cengiz, B.
No: 2013/8463, 18/9/2014, § 62; aynı yöndeki AİHM
kararları için bkz. Kaya ve Seyhan/Türkiye, B. No: 30946/04, 15/12/2009, § 30; Karaçay/Türkiye, B. No: 6615/03, 27/6/2007, § 37; Ezelin/Fransa, B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 43).
61. Açıklanan nedenlerle, her ne kadar hafif bir ceza olsa da
şikâyet edilen ders ücretinin kesilmesi cezasının “zorlayıcı toplumsal bir ihtiyaçtan” kaynaklanmaması
nedeniyle “demokratik toplumda gerekli
olmadığı” sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucunun Anayasa’nın
51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
62. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği
belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
63. Başvurucu hakkında verilen “ders ücretinin kesimi” cezasının sendika hakkını ihlal
ettiği gözetilerek başvurucu hakkında tesis edilen disiplin cezası işleminin
iptaline ilişkin davada yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
görülmüştür. Sendika hakkına ilişkin ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
64. Başvuruda Anayasa’nın 51. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Başvurucu ayrıca, avukatlık ücretlerini ve ödenen harç
ile yapılan diğer masrafların ödenmesini de talep etmiştir.
65. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Sendika
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Sendika hakkına
yapılan müdahale nedeniyle Anayasa’nın 51. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Tespit edilen ihlal yönünden,
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35
TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
15/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.