
Esas No: 2013/2392
Karar No: 2013/2392
Karar Tarihi: 15/4/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
JAKOP GABRİEL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2392) |
|
Karar Tarihi: 15/4/2015 |
R.G. Tarih- Sayı: 16/07/2015-29418 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
Jakop GABRIEL |
Vekili |
: |
Av. Kemal AYYILDIZ |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kanuna aykırı olarak elde edilen delillere
dayanılarak hakkında verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle adil yargılanma,
mülkiyet ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, hakkındaki para cezalarının iptalini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013 tarihinde
Midyat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/12/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/12/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 18/12/2014
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, yazılı görüşünü 20/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 2/3/2015
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı süresi içerisinde
beyanda bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. 26/10/2008 tarihinde Midyat (Mardin) İlçe
Emniyet Müdürlüğüne yapılan ihbarda, başvurucunun Midyat ilçe merkezindeki
konutunda izinsiz şarap üretim, satış ve nakliyesinin yapıldığının bildirilmesi
üzerine Midyat Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından
verilen 26/10/2008 tarihli karara istinaden kolluk görevlilerince aynı gün saat
23:30 sıralarında yapılan, başvurucu ve mahalle muhtarının da hazır bulunduğu
konut araması sonucunda, başvurucunun evinin alt katındaki depoda 440 adet 20
litrelik bidonlara doldurulmuş 8.800 litre, 230 adet 30 litrelik bidonlara
doldurulmuş 6.600 litre, dört adet 500 litrelik tanklara doldurulmuş 2.000
litre şarap ve 165 adet markalı şişelere doldurulmuş şarap ve dokuz adet boş
şişe ele geçirilmiştir.
9. İlçe Emniyet Müdürlüğünce hazırlanan ve arama işlemini
müteakiben yapılan soruşturma işlemlerini içeren 3/11/2008
tarihli fezleke, Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmuştur.
10. Cumhuriyet Başsavcılığının 5/1/2009
tarihli ve E.2009/11 sayılı iddianamesi ile 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı
Tütün ve Alkol Düzenleme Kurum Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 8. maddesinin birinci fırkasında tanımlanan “Kurumdan tesis kurma ve faaliyet izni almadan içki
üretmek üzere fabrika, tesis veya imalathane kurmak ve işletmek”
suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
11. Yürütülen yargılama sonucunda Midyat Asliye Ceza
Mahkemesinin 27/2/2009 tarihli ve E.2009/12, K.2009/59
sayılı kararı ile başvurucunun anılan suçu işlediği kanaatine ulaşılarak bir
yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hapis
cezasının paraya çevrilmesine karar verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı
temyiz yoluna başvurmuştur.
12. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 22/1/2013 tarihli ve E.2010/11608, K.2013/1494 sayılı kararı
ile başvurucu hakkındaki mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmiştir. Bu
şekilde başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiştir.
13. Kesinleşen kararın infazı ile görevli Cumhuriyet
Başsavcılığı İlamat Bürosunca gönderilen 83.320,00 TL
ve 6.000,00 TL tutarlarındaki adli para cezası ödeme emirleri başvurucuya 20/3/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, kesinleşen
hükümden bu şekilde haberdar olmuştur.
14. Başvurucu, 4/4/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun “Şüpheli veya sanıkla ilgili
arama” kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir:
“Yakalanabileceği veya suç delillerinin elde
edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin
veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir.”
16. 5271 sayılı Kanun’un “Gece
yapılacak arama” kenar başlıklı 118. maddesi şöyledir:
“(1) Konutta, işyerinde veya diğer kapalı
yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.
(2) Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan
hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya
tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci
fıkra hükmü uygulanmaz.”
17. 5271 sayılı Kanun’un “Arama
kararı” kenar başlıklı 119. maddesi şöyledir:
“Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına
ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri
arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı
alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri
ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.
(2) Arama karar veya emrinde;
a) Aramanın nedenini oluşturan fiil,
b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut
veya diğer yerin adresi ya da eşya,
c) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman
süresi,
Açıkça gösterilir.
(3) Arama tutanağına işlemi yapanların açık
kimlikleri yazılır. (Mülga ikinci cümle: 25/5/2005 –
5353/15 md.)
(4) Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut,
işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapabilmek için o yer ihtiyar
heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulur.
(5) Askerî mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet
savcısının istem ve katılımıyla askerî makamlar tarafından yerine getirilir.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin
ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (2)
numaralı fırkası şöyledir:
“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı
hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
…”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda
tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle
serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her
türlü delille ispat edilebilir.”
20. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Adlî ve Önleme
Aramaları Yönetmeliği’nin “Aramanın zamanı”
kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:
“Arama, kararda veya yazılı emirde belirtilen süre
içerisinde yapılır. Her arama kararı, aksine bir hüküm içermiyorsa sadece bir
kez arama yapma yetkisi verir.
Aramanın amacını tehlikeye sokan acil bir durum yoksa, adlî arama gündüz yapılır.
Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde adlî arama
gece yapılamaz. Ayrıca bu yerlerde kolluk âmirinin yazılı emriyle de arama
yapılamaz. Ancak;
a) Suçüstü hâlinde,
b) Gecikmesinde sakınca bulunan hâlde,
c) Firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar
yakalanması hâlinde,
d) Geceleyin herkesin girip çıkabileceği 2559 sayılı Polis
Vazife ve Salâhiyet Kanununun 7 nci maddesinde
sayılan umuma açık istirahat ve eğlence yerlerinde,
gece adlî arama yapılabilir.
Önleme aramaları, denetimler ve kontroller her zaman
yapılabilir.”
21. 4733 sayılı Kanun’un 8. maddesi “Cezai hükümler” kenar başlıklı 8.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Ticari amaç olmaksızın, kendi ürettiği ürünleri kullanarak
elli kilogramı aşmayan sarmalık kıyılmış tütün elde eden veya üçyüzelli litreyi aşmayan fermente alkollü içki imal
edenler haricinde, Kurumdan tesis kurma ve faaliyet izni almadan; tütün
işleyenler veya tütün mamulleri, etil alkol, metanol
ya da alkollü içki üretmek üzere fabrika, tesis veya imalathane kuran ve
işletenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin
günden onbin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır. Bu Kanunun 6 ncı
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı hareket edenler ile tesislerinde
izin verilen kategori dışında faaliyette bulunanlara da aynı ceza verilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 15/4/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2013 tarihli ve 2013/2392 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, hakkında yürütülen
soruşturma kapsamında konutunda icra edilen arama işleminin gece vakti
yapıldığını, arama işlemi sırasında ihtiyar heyeti veya komşulardan iki kişinin
bulundurulmadığını, somut olayda suçüstü veya gecikmede sakınca bulunan halin
söz konusu olmadığını, arama kararı ve işleminin 5271 sayılı Kanun’un 118. ve
119. maddelerine aykırı olduğunu, bu nedenle, elde edilen delillerin de hukuka
aykırı kabul edilmesi gerektiğini, buna rağmen ilk derece yargılaması ve temyiz
aşamalarında bu durumun dikkate alınmamasının Anayasa’nın 38. maddesine
aykırılık oluşturduğunu, ayrıca bunun sonucunda toplam 89.320,00 TL tutarındaki
para cezasını ödemek zorunda kalacağını, bu durumun mülkiyet hakkını ihlal
ettiğini, ödemediği takdirde ise para cezasının hapse çevrileceğini, bu durumun
ise özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş, hakkındaki para
cezalarının iptalini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682,
2/10/2013, § 18). Başvurucu her ne kadar, kanuna aykırı
olarak elde edilen delillere dayanılarak hakkında verilen mahkûmiyet kararı
nedeniyle adil yargılanma, mülkiyet ve kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de esas itibarıyla hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamındaki delillerin değerlendirilmesine ilişkin esaslarla
ilgili olan şikâyetlerinin, yalnızca adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
25. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun ihlal iddialarının
kabul edilebilirliği hakkında görüş bildirilmemiştir.
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
27. Bakanlık görüş yazısında özetle,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme), sunulan kanıtların kabul
edilebilir olup olmadığına karar verme usulünü gösteren ve hangi kanıtların
kabul edilebilir olduğunu, hangilerinin kabul edilemez olduğunu belirleyen bir
kural olmadığı, bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) görevinin,
açıkça keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün, örneğin iç hukuk açısından
hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtların kabul edilebilir olup olmadığına
veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermekten ziyade
kanıtların elde edilme yolu dâhil, yargılamanın bir bütün olarak adil olup
olmadığını tespit etmek olduğu, iç hukukta yeterli hukuki temeli bulunmadan
veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş materyalin yargılamada
kanıt olarak kullanılmasının, başvurucuya gerekli usuli
güvencelerin sağlanmış olması ve baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı
lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması halinde, genellikle Sözleşme’nin
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirlenen adil yargılanma standartlarına
aykırılık oluşturmayacağı, Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmek suretiyle elde
edilen bilginin kanıt olarak kullanılmasının yargılamayı bir bütün olarak
Sözleşme’nin 6. maddesine aykırı bir duruma getirip getirmediği meselesinin,
başvurucunun savunma haklarına saygı gösterilmesi ve söz konusu kanıtın
kalitesi ve önemi gibi, olayın şartlarına bakılarak çözülebileceği, bir kanıtın
başka materyallerle desteklenmemiş olması halinde mutlaka adil yargılanma hakkı
bakımından sorun doğmayacağı, kanıt çok kuvvetli olduğu ve güvenilirliği
konusunda bir risk bulunmadığı takdirde destekleyici kanıta olan ihtiyacın
azalacağı, bu bağlamda AİHM’in, söz konusu kanıtın
davanın sonucu üzerinde belirleyici olup olmadığı konusuna da önem atfettiği
bildirilmiştir.
28. Somut olayla ilgili olarak ise Bakanlık görüşünde, 26/10/2008 tarihinde Cumhuriyet savcısının kararı ile 5271
sayılı Kanun’un 119. maddesine istinaden gecikmesinde sakınca bulunan hal
gereği başvurucunun imalathane olarak kullandığı yerde bir defaya mahsus
geceleyin arama yapıldığı, arama esnasında bir komiser yardımcısı, 13 polis
memuru, mahalle muhtarı ve ev sahibi başvurucunun bulunduğu, 5271 sayılı
Kanun’un 119. maddesinin (4) numaralı fırkasında gereğince Cumhuriyet
savcısının hazır bulunmadığı durumlarda o yer ihtiyar heyetinden ya da
komsulardan iki kişi bulundurulması gerektiği, somut olayda arama esnasında
sadece muhtarın bulunduğu, başvurucu aleyhine 4733 sayılı Kanun’a muhalefet
suçundan açılan kamu davasının 24/2/2009 tarihli duruşmasında, söz konusu arama
tutanağı ve dosyadaki diğer delillerin başvurucu ve vekiline okunarak
görüşlerinin sorulduğu ve bu kişilerin okunan belgelerin aleyhe olan
kısımlarını kabul etmediklerini ifade ettikleri, başvurucunun, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin değerlendirilmesinde
belirtilen hususların dikkate alınabileceği belirtilmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
30. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fırkası
şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
33. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
kişilerin, davalarının hakkaniyete uygun olarak görülmesini isteme hakları
güvence altına alınmıştır. Bu hak, 6. maddenin diğer fıkralarında yer alan suç
isnadı ile karşı karşıya bırakılmış kişilere yönelik asgari hak ve güvencelerle
doğrudan bağlantılı olduğu gibi, anılan fıkralardaki güvenceler, (1) numaralı
fıkrada ifadesini bulan, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının somut
görünümleridir. Dolayısıyla, hakkaniyete uygun yargılama hakkı, Sözleşme’nin 6.
maddesinin özellikle (3) numaralı fırkasındaki somut güvenceler bakımından
tamamlayıcı bir fonksiyon ifa etmektedir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014,
§ 59).
34. Görüldüğü üzere, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ceza muhakemesini ilgilendiren boyutu, savunma hakkı ile ilintili olup,
özellikle yargılama faaliyeti kapsamında alınan önlemlerin, savunma hakkının
gerektiği gibi kullanılmasını teminat altına alacak düzeyde olmasını gerektirmektedir.
Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın tarafının inisiyatifine
bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için
Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki hakları güvence altına
alma pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır (Aynı yönde AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 75; Kerojarvi/Finlandiya, B. No: 17506/90, 19/7/1995, § 42). Ayrıca
delillerin elde edildiği koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği
üzerinde şüphe doğurup doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60).
35. AİHM pek çok kararında, Sözleşme’nin 19. maddesi
bağlamında görevinin, sözleşmeci devletlerin Sözleşme’ye
ilişkin yükümlülüklerinin gözetilmesini sağlamak olduğunu, Sözleşme’nin
koruması altında bulunan hak ve özgürlükler ihlal edilmedikçe ulusal bir
mahkemenin olaylara ya da hukuka ilişkin yaptığı hataları inceleme görevinin
bulunmadığını, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence
altına almakla beraber bu maddenin öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında
düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin
bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir. Bu bağlamda,
Sözleşme’nin 8. maddesinde güvence altına alınan “özel ve aile hayatına saygı hakkı” kapsamındaki güvencelere
aykırı olarak elde edilen delillerin mahkûmiyete esas alınması, yargılamanın
hakkaniyete uygun olmadığı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna ulaşılması bakımından tek başına yeterli bir ölçüt değildir.
Bu çerçevede, yürütülen ceza soruşturmasının iç hukukta bir dayanağının
bulunması, delillerin sıhhati veya gerçekliği konusunda kuşkuya düşülmesini
haklı kılan sebeplerin bulunmaması veya bulunsa dahi destekleyici diğer
deliller sayesinde bu kuşkuların giderilmiş olması ve sanığa delillerin
gerçekliğine etkili bir şekilde itiraz etme fırsatının tanınmış olması gerekir
(Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46, 48; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124, Khan/Birleşik Krallık, B. No: 35394/97,
12/5/2000, §§ 36-38).
36. AİHM, bariz bir şekilde keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt
türünün –iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil
olmak üzere– kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu
olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade
etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki
bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme
konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699).
37. AİHM’e göre, iç
hukukta yeterli hukuki temeli bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar
kullanılarak elde edilmiş materyallerin yargılamada kanıt olarak kullanılması,
kural olarak, başvurucuya gerekli usuli güvencelerin
sağlanmış olması ve materyalin baskı, zorlama ve tuzak gibi yargılamayı
lekeleyebilecek nitelikli ve kaynaklı olmaması şartıyla, Sözleşme’nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil yargılanma standartlarına aykırılık
oluşturmaz (Chalkley/Birleşik Krallık [kk],
B. No: 63831/00, 26/9/2002). Başvurucuya, delillerin
gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip
verilmediği ve mahkemece bunun değerlendirmeye alınıp alınmadığı incelenmelidir
(Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 50).
38. Sözleşme’nin 6. maddesinde, delillerin kabul
edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmaması,
yargılama makamının, taraflarca ileri sürülen iddiaları ve gösterilen delilleri
gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bununla birlikte,
belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek
istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen
derece mahkemesine aittir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera, Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Mevcut yargılamada geçerli olan delil
sunma ve inceleme yöntemlerinin kanuna uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp; Mahkemenin görevi, başvuru konusu
yargılamanın, bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61).
39. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara, tanık delili de dahil olmak üzere
delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması
gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik
iddialarının da yargılamanın bütünü esas alınarak değerlendirilmesi gerekir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 62).
40. Bir delilin, diğer yan delillerle desteklenmemiş olması,
mutlak surette adil yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturmaz. Mahkemece
hükme esas alınan bir delilin çok kuvvetli olması ve güvenirliği konusunda
herhangi bir risk bulunmaması, destekleyici delillere olan ihtiyacın
yoğunluğunu azaltır. Buna karşılık, gücü ve güvenilirliği konusunda bir takım
şüpheler bulunan bir delilin, suçun sübutu konusunda ulaşılan vicdani kanaat
bakımından belirleyici olması halinde, bu durum, hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı bakımından sorun oluşturabilir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014,
§ 63).
41. Arama ve el koyma koruma
tedbirleri, 5271 sayılı Kanun’un “Koruma
tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının 116 ilâ 134. maddeleri
arasında düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun’un
116. maddesinde yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği
hususunda hükümde belirtilen nitelikteki şüphe mevcutsa şüphelinin veya sanığın
üstünün, eşyasının, konutunun, işyerinin veya ona ait diğer yerlerin
aranabileceği hükme bağlanmıştır.
42. 5271 sayılı Kanun’un 119. maddesinde, kolluk
görevlileri tarafından konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı
alanlarda arama yapılmasının hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde ise ancak Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabileceği,
Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde
arama yapılabilmesi için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişinin
bulundurulması gerektiği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar anılan Kanun maddesinin gerekçesinde “… 118 uncu
maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerde arama yapılırken de bu koşula
uymak gereği yoktur.” ifadesine yer verilerek
geceleyin konut,
işyeri veya diğer kapalı yerlerde gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde yapılan aramalarda ihtiyar heyeti veya komşulardan iki
kişinin hazır bulundurulmasının zorunlu olmadığı belirtilmiş ise de Kanun’da
karşılığı olmayan bu ifadenin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır.
43. Somut olayda
Cumhuriyet Başsavcılığının 26/10/2008 tarihli kararına
istinaden kolluk görevlilerince aynı gün saat 23:30 sıralarında yapılan,
başvurucunun da hazır bulunduğu arama sonucunda, başvurucunun
mahkumiyetine konu olan suç eşyası ele
geçirilmiştir. Ancak bu arama işlemi sırasında mahalle muhtarı haricinde,
ihtiyar heyeti veya komşulardan ikinci bir kişi hazır bulundurulmamıştır. Bu
çerçevede başvuruya konu aramanın kanuna aykırı olarak yapıldığı açıktır.
44. Bu noktada
konutta arama işlemindeki kanuna aykırılığın, bu işlem sonucunda elde edilen
delillerin sıhhatine etki edip etmediği ve elde edilen delillerin gerçekliğini
şüpheye düşürüp düşürmediğinin incelenmesi gerekir.
45. Başvuruya konu
arama işlemi sırasında ihtiyar heyeti azaları veya komşulardan iki kişi
bulundurulmamış ise de aynı zamanda ihtiyar heyeti azası olan muhtar hazır
bulundurulmuştur. Ayrıca, elde edilen deliller (§ 8) muhafaza altına alındıktan
sonra durum nöbetçi Cumhuriyet savcısına bildirilmiştir. Başvuru formu ekinde
yer alan arama tutanağının ilgili kısımları şöyledir:
“… tespit
edilen şaraplar geçici olarak muhafaza altına alınmış olup, ... 2’şer adet gerekli numune muhafaza altına alınarak günün nöbetçi
Cumhuriyet Savcısı B… Ö…’e haber verilmiş, kendisi ikamete gelerek ev sahibine
şarap imal etme ruhsatının olup olmadığını sormuş, ev sahibinin ruhsatının ve
üretim izninin olmadığını, fakat 2 ay önce ruhsat için başvurduğunu başvuru
evraklarını beyan edebileceğini belirtmesi üzerine şahsa bunun haricinde evinde
ve deposunda herhangi bir zarar ve ziyanının olup olmadığı savcı tarafından
sorulmuş olup, şahsın ZARAR ve ZİYANIM YOKTUR demesi üzerine, … iki adet
kapı savcının talimatıyla mühürlenerek deponun anahtarı ev sahibi olan Jakop GABRİEL’e teslim edilmiş,
olay ile ilgili olarak … şahsın yüzüne karşı tüm yasal
hakları okunarak gerekli yasal işlem yapılmak üzere … yakalanarak Asayiş Büro Amirliğine intikal ettirilmiş …”
46. Görüldüğü
üzere, arama işlemi sırasında hazır bulunmayan Cumhuriyet savcısı, arama
işleminin tamamlanmasını müteakiben arama mahalline gelmiş ve başvurucuya,
arama işlemi ve elde edilen suç eşyası ile ilgili sorular sormuştur. Buna
karşılık başvurucu, gerek arama kapsamındaki işlemlerin icrası sırasında,
gerekse soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki beyanlarında, arama sonucunda
elde edilen delillerin sıhhatine ve gerçekliğine yönelik somut herhangi bir
itirazda bulunmamıştır.
47. Başvurucu, her
ne kadar kolluk tarafından alınan ifadesinde ve İlk Derece Mahkemesi önündeki savunmasında,
arama sonucunda ele geçirilen şarapların bir kısmının kendisine ait olduğunu,
bir kısmının ise başka şahıslara ait olduğunu iddia etmiş ise de belirtilen suç
eşyasının zilyedi olduğunu inkâr etmemiştir. Dolayısıyla, başvurucunun bu
savunmasının, bireysel başvuru kapsamında ileri sürülen arama işlemindeki
hukuka aykırılık iddiasıyla ilgisi olmadığı gibi, arama işleminin sıhhati ve
anılan suç eşyasının gerçekliğine de bir etkisi bulunmamaktadır.
48. Arama işlemi
sırasında bulundurulması gereken kişilerden birinin eksik olmasının yol açtığı,
arama işleminin ve arama sonucunda elde edilen delillerin güvenilirliğini
şüpheye düşüren somut bir durum veya risk tespit edilemediği gibi, başvurucu
tarafından da bu kapsamda herhangi bir somut iddia ileri sürülmemiştir.
49. Dolayısıyla,
her ne kadar ihtiyar heyeti azalarından veya komşulardan bir kişinin eksik
bulundurulmuş olması bir kanuna aykırılık teşkil etmekte ise de arama işleminin
yukarıda belirtilen icra ediliş yöntemi nazara alındığında, delillerin
sıhhatini şüpheli hale getiren bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
50. Sonuç
itibarıyla, başvurucu hakkında iç hukuka uygun bir şekilde Cumhuriyet savcısı
tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, başvurucunun konutunda icra edilen
arama işlemindeki kanunda belirlenen usule ilişkin eksikliğin, bu işlemin
sıhhatini ve bu işlem sonucunda elde edilen delillerin gerçekliğini şüpheli
hale getirmediği gibi, başvurucu da bu kapsamda herhangi bir itirazda
bulunmamıştır. Bu çerçevede, başvuruya konu arama
işlemindeki anılan eksikliğin, elde edilen delillerin güvenilirliğine zarar
vermediğinin ve dolayısıyla bu deliller esas alınarak mahkûmiyetle sonuçlanan
yargılamanın adilliğini zedelemediğinin kabulü gerekir.
51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına adil yargılanma hakkını ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
Üye Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE, Üye Nuri NECİPOĞLU’nun karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY
BİRLİĞİYLE,
15/4/2015 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
1. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar”
kenar başlıklı 38. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak
kabul edilemez.”
2. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
3. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
4. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı”
kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
5. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince, Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka
ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
6. Görüldüğü
üzere, adil yargılanma hakkının norm alanının, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı çerçevesinde belirlenmesi gerekmektedir. Bu tespit yapılırken, bir
başka ifadeyle, ihlal edildiği iddia edilen bir Anayasa hükmünün Sözleşme’de karşılığının bulunup bulunmadığı
araştırılırken, Sözleşme’yi en üst seviyede yorumlama
yetkisine sahip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının da nazara
alınması gereklidir.
7. Anayasa Mahkemesinin bireysel
başvurulara ilişkin daha önceki bir çok kararında da dile getirildiği üzere,
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş
olup, Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın
kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Bir çok karar arasında bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 22).
8. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan bulguların delil
olarak hükme esas alınamayacağı ile ilgili açık bir kurala Sözleşme’de
yer verilmemiş olmasına, hatta, delillerin kabul
edilebilirliğine ilişkin ilkeleri düzenleyen açık bir kural bulunmamasına
rağmen AİHM, bu durumun ulusal mahkemelerin, taraflarca ileri sürülen iddiaları
ve gösterilen delilleri gereği gibi inceleme zorunluluğunu ortadan kaldırmadığı
görüşünde olup, davada kullanılan delillerin sanığın hazır bulunduğu duruşmada
“silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek
tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün
olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya,
B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barbera,
Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83,
6/12/1988, §§ 68, 81-89).
9. Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme’de
yer almayan, delillerin değerlendirilmesine ilişkin kuralları tamamen göz ardı
etmemiş ve sıkça tekrarladığı, Sözleşme’nin “yaşayan
bir belge” olduğu yönündeki görüşü çerçevesinde adil yargılanma
hakkının kapsamını delillerin değerlendirilmesi ile ilgili olarak da
genişletmiştir. Dolayısıyla hakkaniyete uygun yargılama ilkesine riayet edilip
edilmediğinin tespitinde dikkate edilmesi gereken bir unsur olarak delillerin
değerlendirilmesine ilişkin güvence ve ilkeler içtihat yoluyla, Sözleşme’nin 6.
maddesinin kapsamına dahil olmuştur. Buna göre
Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı
fıkrasındaki “Kanuna aykırı olarak
elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” kuralının Sözleşme’de bir karşılığının olmadığı söylenemez.
Dolayısıyla anılan Anayasa hükmünün, bireysel başvuru kapsamında, Anayasa’nın
36. maddesi bakımından destek ölçü norm olarak uygulanması mümkündür.
10. Yukarıda da belirtildiği üzere, Anayasa’nın 38.
maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil
olarak kabul edilemeyeceği, açıkça hükme bağlanmıştır. Aynı doğrultuda, ceza muhakemesi açısından 5271 sayılı
Kanun’un 206. maddesinde, ortaya konulması istenilen delilin kanuna aykırı
olarak elde edildiği hallerde reddedileceği,
217. maddesinde delilleri takdir yetkisi ile ilgili olarak yüklenen suçun,
hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği
belirtilmiştir. Ayrıca aynı Kanun’un 230. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(b) bendine göre mahkeme hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve
değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi, bu
kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen
delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekmektedir (Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, § 43).
11. Görüldüğü üzere
belirtilen Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bir delilin, mahkemece ulaşılan
mahkûmiyet yönündeki ulaşacağı vicdani kanaat bakımından etkili olabilmesi, o
delilin hukuka aykırı olarak elde edilmemiş olmasına bağlıdır.
12. Arama ve el koyma koruma
tedbirleri, 5271 sayılı Kanun’un “Koruma
tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının 116 ilâ 134. maddeleri
arasında düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanun’un
116. maddesinde yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği
hususunda hükümde belirtilen nitelikteki şüphe mevcutsa şüphelinin veya sanığın
üstünün, eşyasının, konutunun, işyerinin veya ona ait diğer yerlerin
aranabileceği hükme bağlanmıştır.
13. 5271 sayılı Kanun’un 119. maddesinde, kolluk
görevlileri tarafından konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı
alanlarda arama yapılmasının hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde ise ancak Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabileceği,
Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde
arama yapılabilmesi için o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişinin
bulundurulması gerektiği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar anılan Kanun
maddesinin gerekçesinde “Keza,
118 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerde arama yapılırken de bu
koşula uymak gereği yoktur.”
ifadesine yer verilerek geceleyin konut, işyeri veya diğer kapalı
yerlerde gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde yapılan aramalarda ihtiyar heyeti veya komşulardan iki kişinin hazır
bulundurulmasının zorunlu olmadığı belirtilmiş ise de Kanun’da karşılığı
olmayan bu ifadenin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır.
14. Diğer yandan, arama tedbiri, aynı zamanda özel hayata saygı
hakkının bir unsuru olan, konuta saygı hakkını da yakından ilgilendirmektedir.
15. AİHM’e göre, Sözleşme’nin 8. maddesinin
(2) numaralı fıkrası anlamında “müdahalenin
hukukiliği”, uyuşmazlığa konu tedbirin iç hukukta belirli bir
dayanağının olmasını gerektirir. Hukuki düzenlemenin ilgililer bakımından
erişilebilir ve –gerektiğinde bir danışmanın yardımından faydalanılarak–
belirli bir eylemin sonuçlarının makul düzeyde öngörülebilmesini sağlayacak
derecede yeterli bir açıklığa sahip olması zorunludur (Bkz. Kilyen/Romanya, B. No: 44817/04, 25/2/2014,
§ 32).
16. Mahremiyet alanını da içine alacak şekilde kişinin özel
alanına yönelmesi itibarıyla, kişinin özel hayatına ağır bir müdahale teşkil
eden “arama”ya
ilişkin usul hükümlerinin, ilgili mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlenmiş
olması, işlem öncesi ve sonrasında keyfi uygulamalara karşı, bir takım etkili
güvencelere yer verilmesi ve çizilen hukuki çerçevenin kalitesi; olası
suiistimallerin önlenmesi ve bu bağlamda devletin negatif yükümlülüğünü yerine
getirmesi bakımından hayati öneme sahiptir (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Kilyen/Romanya, B. No: 44817/04, 25/2/2014, §§ 34-35).
17. Gerçekten, konut içerisinde arama,
niteliği ve ortaya çıkardığı maddi ve manevi olumsuz sonuçları itibarıyla ağır
bir koruma tedbiri olup, bu denli ağır bir müdahalenin de katı usul kurallarına
bağlanması, tedbirin kapsam ve uygulama yöntemi ile kolluk görevlilerinin
sorumluluk sınırlarının yeterli açıklıkta belirlenmesi, müdahalenin kanuniliği
bakımından zorunludur (Benzer AİHM kararı için bkz. Kilyen/Romanya, B. No: 44817/04, 25/2/2014,
§ 34).
18. Yargılamanın
hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediği denetlenirken, soruşturma aşamasını
da içine alan muhakeme süreci kapsamında, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerine saygı gösterilmesi asıl olup, kişilerin özel hayata saygı
haklarına yönelen koruma tedbirlerinin kanuna uygun bir şekilde icra edilip
edilmediğinin bu bağlamda dikkate alınması şarttır.
19. Somut olayda
Cumhuriyet Başsavcılığının 26/10/2008 tarihli kararına
istinaden kolluk görevlilerince aynı
gün saat 23:30 sıralarında yapılan, başvurucunun da hazır bulunduğu
arama sonucunda başvurucunun mahkumiyetine konu
olan suç eşyası ele geçirilmiştir. Ancak bu arama işlemi sırasında mahalle
muhtarı haricinde, ihtiyar heyeti veya komşulardan herhangi bir ikinci şahıs
hazır bulundurulmamıştır. Bu çerçevede başvuruya konu aramanın kanuna aykırı
olarak yapıldığı açık olduğundan, Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin ihlal
edildiğine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, aksi yöndeki
çoğunluk görüşüne katılamadım.
Üye Nuri
NECİPOĞLU |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.