
Esas No: 2014/10800
Karar No: 2014/10800
Karar Tarihi: 25/3/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ERCAN ALTINOK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/10800) |
|
Karar Tarihi: 25/3/2015 |
R.G. Tarih- Sayı: 17/6/2015-29389 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
Raportör |
: |
Okan TAŞDELEN |
Başvurucu |
: |
Ercan ALTINOK |
Vekili |
: |
Av. Hüseyin Gültekin DURGUN |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, aynı suçlamalara
ilişkin daha önce verilmiş beraat kararları bulunmasına rağmen, dolandırıcılık
suçundan cezalandırılmasının adil yargılanma hakkına, suç ve cezaların
kanuniliği ile aynı suçtan iki kez yargılanmama ilkelerine aykırı olduğunu
ileri sürmüş, infazın tedbiren durdurulmasını ve
manevi tazminat ile yargılama giderlerine hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/7/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 20/10/2014 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm
tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu olaylar zamanında,
Ankara Barosuna bağlı olarak avukatlık yapmakta olup, bir dönem International Forex Ltd. Şti.’nin hukuk
müşavirliğini yapmıştır.
6. Sincan 1. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından 25/12/2009 tarihinde, başvurucu hakkında görevi kötüye
kullanma suçundan soruşturma açılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, müvekkili
müteveffa Ay.K.’nin alacaklı olduğu Ah.K.’yle aynı ismi taşıyan ve yurt dışında yaşayan bir kişi
aleyhine icra takibi başlatmak ve böylelikle anılan kişinin bankadaki
hesabından haksız şekilde para kesilmesine neden olmakla suçlanmıştır.
7. Ankara 7. Ağır Ceza
Mahkemesindeki yargılama sırasında, başvurucu, Ah.K.’nin
borçlu kişi olduğundan emin olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, başvurucunun ismini
verdiği bir kişiyi tanık olarak dinlemiş, ancak konuyla ilgisinin
bulunmadığının anlaşılması üzerine, başvurucudan kastettiği kişinin bilgilerini
vermesini talep etmiştir. Başvurucunun, bu konuda gerekli bilgileri Mahkemeye
iletmediği anlaşılmaktadır. Başvurucu ayrıca, müteveffa müvekkiline gelen
ödemelerin bir Hollanda Bankasının İstanbul’daki şubesinden istenebileceğini
beyan etmiştir. Yapılan araştırma sonucunda anılan Bankanın böyle bir şubesinin
bulunmadığı tespit edilmiştir. Mahkeme, suçlamaya konu icra dosyalarını
incelemiş ve gerekli belgeleri dosyaya getirtmiştir.
8. Ankara 7. Ağır Ceza
Mahkemesi, 21/4/2011 tarih ve E.2010/56, K.2011/100 sayılı kararı ile görevi
kötüye kullanma suçunun unsurlarının gerçekleşmediğine hükmetmiştir. Mahkeme
diğer yandan, başvurucuyu nitelikli dolandırıcılık suçundan 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendi uyarınca sonuç
itibarıyla 3 yıl 1 ay 15 gün hapse ve adli para cezasına mahkûm etmiştir. Ağır
Ceza Mahkemesi, başvurucunun öldüğünü bildiği müvekkili adına, borçlu olmayan Ah.K. hakkında iki adet icra takibi başlattığı, kendisinin
ve temsil ettiği şirketin Ankara’da büro olarak kullandığı yeri veya
Ankara’daki başka bir yeri borçlu adresi olarak göstermek suretiyle takipleri
kesinleştirdiği, her iki takipteki alacaklı adresi olarak farklı yerlerin
gösterildiğini, beyanında belirttiği gibi bir banka şubesinin bulunmadığı,
dosyadaki bilgi ve belgeler ile başvurucunun savunmasının örtüşmediği, ölmüş
kişi adına icra takibi başlatıldığından, tahsil edilen paranın da başvurucunun
uhdesinde kaldığı ve paraların başkasına verildiğine dair bir savunma ya da
bilgi bulunmadığı sonucuna varmıştır.
9. Yargıtay 4. Ceza Dairesi,
4/6/2014 tarih ve E.2013/42188, K.2014/2028 sayılı ilamı ile İlk Derece
Mahkemesi kararını onamıştır.
10. Bireysel başvuru, 3/7/2014
tarihinde yapılmıştır.
Başvurucu Hakkındaki Diğer Suçlamalar
11. Müteveffa Ay.K.’nin eşinin, başvurucunun müteveffa adına üçüncü kişi G.G.’ye karşı icra takibi başlattığı, bu kişiden para
tahsil ettiği, böyle bir alacaklarının bulunmadığı yönündeki şikâyeti üzerine
başvurucu aleyhine görevi kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarından dava
açılmıştır. Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 25/5/2012 tarih ve E.2011/125,
K.2012/257 sayılı kararıyla görevi kötüye kullanma suçundan başvurucunun
cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme kararında, müvekkilin ölümü
halinde, vekilin ivedilikle mirasçıları haberdar etmesi gerektiği, davaya konu
takibin ise vekâlet veren kişinin ölümünden bir yıl sonra başlatıldığı ve
takibe gerekçe olan alacağa dair başvurucunun bir belge sunamadığı
belirtilmiştir. Dolandırıcılık suçu bakımından, üçüncü kişiye karşı yapılmış
bir hile unsurunun bulunmadığı ve bu kişinin itiraz yoluyla takibi
durdurabileceği gerekçeleriyle başvurucunun beraatına hükmedilmiştir.
Belirtilen kararın temyiz incelemesi devam etmektedir.
12. Başvurucu hakkında ayrıca,
bankada işlem görmeyen paralarının icra dosyasına yatırılmasını sağlamak için
üçüncü kişi E.O. aleyhine ve diğer bir müvekkilinin talimatı haricinde bir icra
takibi başlattığı iddiasıyla başka bir ceza davası açılmıştır. İstanbul 7. Ağır
Ceza Mahkemesi 4/12/2012 tarih ve E.2011/94, K.2012/301 sayılı kararıyla,
başvurucunun muvazaalı icra takibi başlattığına ve haksız menfaat edinmeye
çalıştığına dair kesin, yasal ve inandırıcı delil elde edilemediğini
belirterek, başvurucunun sahte özel belge tanzimi ve dolandırıcılık suçlarından
beraatine karar vermiştir. Bahse konu karar da henüz
kesinleşmemiştir.
13. Başvurucuya yönelik, haksız
yere icra takibi yapıp kesinleştirmek ve üçüncü kişilerin banka hesaplarındaki
bir miktar parayı tahsil etmek suçlamasıyla ayrı bir ceza soruşturması daha
bulunmaktadır. Bu soruşturmada, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından kovuşturma yapılmasına gerek olmadığı kararının Bakan oluruna arz
edildiği anlaşılmakla birlikte, soruşturmanın akıbetine dair başkaca bir bilgi
sunulmamıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu"nun 158. ve 257. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 25/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/7/2014 tarih ve 2014/10800
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, benzer olaylarda
dolandırıcılık veya göreve kötüye kullanma suçlarına ilişkin verilen beraat
kararlarının Mahkemelerce dikkate alınmadığını, bir kişinin aynı fiilden dolayı
hem masum hem mahkûm olamayacağını belirterek, adil yargılanma hakkı ile suç ve
cezaların kanuniliği, aynı suçtan dolayı iki kez yargılanmama haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, Anayasa’nın 2., 15., 36., 38., 90., 138.
ve 142. maddelerine dayanarak, infazın tedbiren
durdurulmasını ve manevi tazminat ile yargılama giderlerine hükmedilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir
eder. Bu sebeple, başvurucunun iddiaları bir bütün olarak adil
yargılanma hakkıyla ilişkili görülmüş ve bu kapsamda incelenmiştir.
18. Anayasa"nın 148. maddesinin
(4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun"un 48.
maddesinin ikinci fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa"nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Bkz. B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Başvurucu, benzer
konulardaki suçlamalarla ilgili beraat kararları dikkate alınmaksızın Ankara 7.
Ağır Ceza Mahkemesince mahkûm edildiğini ve cezasının Yargıtay tarafından onandığını
ileri sürmüştür.
23. Somut başvuruya konu
yargılama esnasında Mahkeme’nin gerekli tüm belgeleri topladığı ve başvurucuya
kendini savunabilmesi için yeterli imkânı sağladığı anlaşılmaktadır.
Başvurucunun, savunma haklarının kısıtlandığına yönelik herhangi bir iddiası da
bulunmamaktadır.
24. İlk Derece Mahkemesi,
başvurucunun savunmasına dayanak yaptığı bir tanığını dinlemiştir. Bu kişinin
hatalı olarak gösterildiğinin ve olaya ilişkin bir bilgisinin olmadığının
ortaya çıkmasının sonrasında ise Mahkemeye yeni bir bilgi sunulmamıştır.
Ayrıca, başvurucunun belirttiği gibi bir banka şubesinin mevcut olmadığı
görülmüştür (Bkz. § 7).
25. Başvurucu bu itibarla,
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
26. Benzer konulardaki beraat
kararlarının değerlendirilmediği iddiasıyla ilgili olarak ise her şeyden önce
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin kararları
henüz kesinleşmemiştir ve başvurucu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel
Müdürlüğünün yazısına konu soruşturmanın akıbetine ilişkin bir bilgi
sunmamıştır. Diğer yandan, belirtilen yargılamaların ve soruşturmanın
içeriklerinin somut olaya konu davadan farklı olduğu ve emsal teşkil
edemeyecekleri değerlendirilmiştir (Bkz. §§ 11-13).
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu,
Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul
edilemez bulunmasına karar verilmesi gerekir.
Celal
Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,
25/3/2015
tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Başvurucu,
aynı suçlamalara ilişkin daha önce verilmiş beraat kararları olmasına rağmen,
dolandırıcılık suçundan cezalandırılmasının adil yargılanma hakkına, suç ve
cezaların kanuniliği ile aynı suçtan iki kez yargılanmama ilkelerine aykırı
olduğunu ileri sürmüş, infazın durdurulması ile manevi tazminat talep etmiştir.
Başvurucu
avukat olarak görev yapmaktadır. Bu görevi sırasında vefat etmiş müvekkilinin
vekaletnamesi ile ilamsız icra takipleri yapmıştır. Vefat etmiş müvekkilinin
vekaletnamesini kullanarak yaptığı icra takiplerinden dolayı icra dosyalarında
tahsilatlar yapılmış ve icra dosyası borçluları başvurucu avukat hakkında
şikayetlerde bulunmuşlardır.
İcra
dosyalarında borçlu görünenlerin şikayetleri üzerine 2008 yılında işlendiği
iddia olunan Görevi Kötüye Kullanma ve Dolandırıcılık suçlarından dolayı Ankara
3. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada, başvurucunun (sanığın) müsnet dolandırıcılık suçundan beraatına, görevi kötüye
kullanma suçundan, 3600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, İstanbul 7.
Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ise dolandırıcılık ve sahte
özel evrak tanzimi suçlarından beraatına karar verilmiştir.
Başvuruya
konu Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda ise
avukatlığın serbest meslek olduğu vurgusu yapılarak icra dosyasında yapılan
tahsilat miktarınca sanık avukatın yarar sağladığı belirtilerek, “nitelikli
dolandırıcılık” suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 31.250 TL adli para cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Ankara’da
yapılan her iki yargılamada da suçlama, vefat etmiş müvekkil adına yapılan icra
takipleri sonucu “dolandırıcılık ve görevi
kötüye kullanma”dır.
Başvuruya konu Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, “(sanık) borçla hiçbir ilgisi bulunmayan sadece borçlu ile ad
ve soyad benzerliği bulunup yurt dışında yaşayan
şikayetçinin hesabından toplam 22.304,74 TL nin
haksız kesilmesine sebebiyet vermiş (tir)... Dolandırıcılık suçunun
oluşabilmesi için failin bir kişiyi kandırabilecek nitelikli hileli hareketler
ile hataya düşürüp onun ve başkasının zararına kendisinin veya başkasının
yararına haksız çıkar sağlaması gerekmektedir…..icra takibi esnasında borçlu
adresi olarak kendi büro adresini göstermek suretiyle takibin kesinleşmesinin
sağlanması…tahsil edilen paranın sanığın uhdesinde kalması..” gerekçesiyle,
eylemin zincirleme olarak işlenmesini de göz önüne alarak, sonuç olarak
başvurucunun, 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 31.250 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
Ankara
3. Ağır Ceza ve İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu (sanığa) isnat
edilen suçlar benzerdir. Bu her iki dosyada da sanığın “dolandırıcılık” suçlamalarından “şüphe
sanık lehinedir” karinesine göre beraatına karar verilmiştir. Ankara 7. Ağır
Ceza Mahkemesi ise özetle, icra dosyasındaki tebligat usulsüzlüğünü ve tahsil
olunan paranın sanık uhdesinde kalmasını dolandırıcılık unsuru olarak kabul
ederek hüküm kurmuştur. Mahkeme kararında, icra takibinde borçlu
görünen A.K.’nın asıl borçlu olmadığı ve isim
benzerliği bulunduğu kabul edildiğine göre mağdurun “hileli hareketler ile hataya düşürülmesi” olgusu
gerekçesi yerine oturmamaktadır. A.K. icra dosyasının borçlusu değilse ortada
isim benzerliğinden kaynaklanan bir yanlışlık varsa, hataen
gerçek borçlu dışında birisinden para tahsil edilmişse bunun istirdadı
mümkündür. Bu yüzden kast unsurunun bulunmaması nedeniyle, dolandırıcılık
suçunun oluşması açısından ortada vahim bir şüphe var demektir.
Öte
yandan, sanığın vefat etmiş müvekkili adına yaptığı icra takibinde, tahsil
olunan paranın sanık uhdesinde bulunması, paranın tamamını sanığın zimmetine
geçirmiş olduğu, gerekçesinin yeterli olmadığı ve mahkemenin bu yöndeki
kabulünde isabet bulunmadığı kanısındayım. Çünkü, isim benzerliğinden
kaynaklanan bir hata olmadan para gerçek borçludan tahsil edilmiş olsaydı dahi,
hukuken dosyadaki asıl alacak ve faizleri ölen müvekkilin mirasçılarına ait
olacaktı. Mirasçılar, sanık avukattan bu parayı her zaman geri isteme hakkını
haizdir. Avukat, müteveffa müvekkili adına tahsil ettiği parayı makul olmayan
bir süre zimmetinde tutmuş ise bu durum mirasçıların şikayeti
halinde, kamu görevi yapan avukat açısından “görevi kötüye kullanma suçu”
oluşturur. Yargıtay’ın yerleşik kararları da bu yöndedir.
Açıklanan nedenlerle, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince
yapılan yargılamada, şüphe sanık lehinedir kuralına dolayısıyla masumiyet
karinesine uygun davranılmadığı, “dolandırıcılık” suçunun oluşup oluşmadığı
yönünden gerekçenin yeterli olmadığı; sonuç olarak kararda bariz taktir hatası
bulunduğu kanaatinde olduğumdan, başvurunun “adil yargılanma” ilkesine
aykırılıktan dolayı kabul edilebilir olduğunu düşündüğümden çoğunluk görüşüne
katılmadım.
|
|
|
|
Üye Celal
Mümtaz AKINCI |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.