
Esas No: 2013/4662
Karar No: 2013/4662
Karar Tarihi: 10/3/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BERNA BERKTAŞ BAYAR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/4662) |
|
Karar Tarihi: 10/3/2015 |
R.G. Tarih- Sayı: 6/6/2015-29378 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Serruh
KALELİ |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Berna BERKTAŞ BAYAR |
Vekili |
: |
Av. Onur KARADAĞ |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, işçi
alacaklarının tahsili istemiyle 2/10/2007 tarihinde açtığı davanın Yargıtay
kararlarına aykırı olarak kısmen reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede
tamamlanmaması nedenleriyle, Anayasa"nın 10., 36., 51., 53. ve 55. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılanmanın yenilenmesi ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/6/2013 tarihinde
İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede dosyanın Komisyona sunulmasına
engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 30/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve
bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının
24/2/2014 tarihli görüş yazısı 6/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 17/3/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. 25/5/1992 tarihinde Orman
Bakanlığında (Bakanlık) iş sözleşmesine dayalı olarak işçi mühendis statüsüyle
çalışmaya başlayan başvurucunun da üyesi olduğu Türkiye Orman İşçileri
Sendikası ile Bakanlık arasında 1/1/1997-31/12/1998, 1/1/1999-31/12/2000,
1/1/2001-31/12/2002 ve 1/1/2003-31/12/2004 tarihleri için geçerli olmak üzere
sırasıyla 11., 12., 13. ve 14. dönem Toplu İş Sözleşmeleri (TİS) imzalanmıştır.
8. Başvurucu, temininde güçlük
çekilen personel olması sebebi ile Bakanlık oluruyla ücretlerine ek bir yevmiye
aldığı gerekçe gösterilerek Toplu İş Sözleşmeleri ile getirilen ücret
artışlarının ve iyileştirilmelerin kendisine uygulanmadığını belirterek Ankara
16. İş Mahkemesinde 2/10/2007 tarihinde Bakanlık aleyhine alacak davası
açmıştır.
9. Mahkeme 6/5/2008 tarih ve
E.2007/836, K.2008/216 sayılı kararıyla, 12/2/2008 tarihli bilirkişi raporu ve
toplu iş sözleşmeleri hükümleri doğrultusunda fark ücret, fark ilave tediye ve
ikramiyelerin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
10. Davalı Bakanlığın temyizi
üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 18/5/2010 tarih ve E.2008/25156,
K.2010/13856 sayılı ilâmıyla, toplu iş sözleşmesi ücret artışlarının Bakanlık
oluru ile belirlenen yüksek ücretlere uygulanıp uygulanmayacağı hususunun
tartışma konusu olduğu ve konunun daha önce başka işçilerin açtığı davalarda
incelendiği ve ücret artışlarının Bakanlık tarafından belirlenen yüksek
ücretler yerine toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılması gerektiği sonucuna
varıldığı, ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporunda bazı yıllar her ay için
enflasyon oranında ücret artışına gidilirken bazı yıllar için altı ayda bir
ücret artışı yapıldığı, gözetilen enflasyon oranlarının dayanaklarının da dosya
içinde bulunmadığı, Mahkemece istek konusu döneme ait Toplu İş Sözleşmelerinde
ücret artışının öngörüldüğü dönemlere ait enflasyon oranlarının belirlenerek
buna göre bilirkişi raporu aldırılması gerektiği, Mahkemece, iki hukukçu ve
Türkiye İstatistik Kurumu uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden denetime
elverişli şekilde belirlenen hususlara uygun olarak rapor alınması gerektiğini
belirterek, Ankara 16. İş Mahkemesinin kararını bozmuştur.
11. Mahkeme bozma ilamına uyarak
yeniden yaptığı inceleme ve aldığı bilirkişi raporları doğrultusunda, 11/1/2012
tarih ve E.2010/610, K.2012/4 sayılı kararıyla, başvurucunun alacak davasının
kısmen kabulüne karar vermiştir.
12. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28/2/2013 tarih ve E.2012/12411,
K.2013/7270 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
13. Onama kararı başvurucuya
27/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 24/6/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi (Bkz. B.No: 2013/6792, 18/6/2014, §§
16–20).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/6/2013 tarih ve 2013/4662
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, temininde güçlük çekilen personel olması nedeniyle ücretine ek
bir yevmiye aldığı gerekçe gösterilerek 1/1/1997-31/12/2004 tarihleri arasında
yapılan toplu iş sözleşmeleri ile getirilen ücret artışlarının ve
iyileştirilmelerin kendisine uygulanmadığını, bu durumun eşitsizliğe yol
açtığını, bunun giderilmesi için açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını,
kendisiyle aynı durumda olan ve aynı şekilde dava açan altmış üç personelden
kırkının davasının lehe sonuçlandığını, emsalleri hakkında net 17.617,82 TL
alacağa hükmedilirken kendisine 313,49 TL ücret farkı verildiğini, 2013 yılı
Şubat ayında emekli olduğunu bu durumun emekli maaşına da yansıdığını
belirterek, Anayasa"nın 10., 36., 51., 53. ve 55. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, açtığı alacak davasının kısmen reddedilmesi
nedeniyle, sendikaya üye olma hakkı, TİS yapma hakkı, eşit ücret hakkı ve adil
yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Başvurucunun anılan iddiaları yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına
yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
19. Başvurucu, temininde güçlük
çekilen personel olması nedeniyle ücretine ek bir yevmiye aldığı gerekçe
gösterilerek 1/1/1997-31/12/2004 tarihleri arasında yapılan toplu iş
sözleşmeleri ile getirilen ücret artışlarının ve iyileştirilmelerin kendisine
uygulanmadığını, bu durumun eşitsizliğe yol açtığını, kendisiyle aynı durumda
olan ve aynı şekilde dava açan altmış üç personelden kırkının davasının lehe
sonuçlandığını, emsallerine göre çok daha az ücret farkı verildiğini
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Adalet Bakanlığı görüşünde;
delillerin kabul edilmesi ve değerlendirmesinin derece mahkemelerinin
takdirinde olduğu, aynı hukuki metne ya da duruma ilişkin olarak, aynı
derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat
farklılıklarının tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul
edilemeyeceği belirtilmiştir.
21. Başvurucu Bakanlık görüşüne
karşı beyanında; konusu, delilleri ve talepleri aynı olan, yalnızca davacıları
farklı olan kırk ayrı davada verilen kararlara aykırı olarak, açtığı davanın
reddedilmesinin adil yargılanma hakkının açık ihlali olduğunu belirtmiştir.
22. Anayasa"nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz."
23. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
24. 6216 sayılı Kanun"un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa"nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan
sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu
olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Başvuruya konu alacak
davasında başvurucu, tabi olduğu Toplu İş Sözleşmeleri hükümleri ile getirilen
ücret artışlarının kendisine yansıtılması gerektiğini belirterek fark ücret,
fark ilave tediye ve ikramiyelerin ödenmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkeme
davanın kabulüne karar vermiş, davalının temyizi üzerine karar Yargıtay
tarafından eksik incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur (bkz.
§10). Mahkeme, bozma kararına uyarak yeniden yapılan yargılama sonucunda,
yargılamada celp edilen belgeler, bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi
heyeti raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kısmen kabul kısmen reddine
karar vermiş, söz konusu karar Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir
27. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
29. Başvurucu ayrıca, Yargıtay
onamasından geçerek kesinleşen benzer kararlarda kendisiyle aynı statüde olan
davacılar lehine daha büyük alacak miktarlarına hükmedildiğini, bu kararların
emsal teşkil etmesi gerektiğini belirterek, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Başvurucunun anılan ihlal iddiası da adil yargılanma hakkının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
30. Başvurucunun, kendisiyle
aynı statüde olan davacılar lehine daha büyük alacak miktarlarına hükmedildiği
iddiasının incelenmesinde; farklı İş Mahkemelerince yapılan yargılamalarda,
Toplu İş Sözleşmesinden kaynaklanan ücret farkı alacaklarının, Bakanlık
tarafından belirlenen yevmiye üzerinden hesaplanarak hüküm kurulduğu ve
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından 2009 yılına kadar bu kararların onandığı
anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra ise Yargıtay 9. Hukuk Dairesi içtihat
değişikliğine giderek, ücret farkı alacaklarının Bakanlık tarafından belirlenen
yevmiye üzerinden değil Toplu İş Sözleşmesi gereği ödenmesi gereken yevmiye
üzerinden hesaplanması gerektiği
şeklinde bozma kararı vermiş, İş Mahkemesinin direnme kararı üzerine Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu (YHGK) tarafından ele alınan husus, Yargıtay 9. Hukuk
Dairesinin son bozma kararı doğrultusunda hükme bağlanmıştır (YHGK, 11/11/2009
tarih ve E.2009/9-348, K.2009/500).
31. Somut başvuru açısından,
başvurucunun Ankara 16. İş Mahkemesinde açtığı davada Mahkemenin, Toplu İş
Sözleşmesinden kaynaklanan ücret farkı alacaklarını Bakanlık tarafından belirlenen
yevmiye üzerinden hesaplayarak hüküm kurduğu, söz konusu kararın Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi tarafından söz konusu içtihat değişikliğinden sonraki bir tarih
olan 2010 yılında bozulduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun dosyaya çelişkili
karar örnekleri olarak sunduğu kararların tamamının 2009 yılındaki içtihat
değişikliğinden önce Yargıtay tarafından onanan kararlar olduğu görülmekle, söz
konusu kararlar ile başvurucunun açtığı davada kurulan hüküm arasındaki
farklılıkların Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin içtihat değişikliğinden
kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
32. Yazılı hukuk sistemine tabi
ülkelerde içtihat değişmez bir olgu olmadığından, mahkeme içtihatlarındaki
değişme yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Böyle bir
değişiklik özü itibarıyla, önceki çözümün tatminkar bulunmaması anlamına
gelmektedir (bkz. S.S.Balıklıçeşme Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve Diğerleri/Türkiye, B.
No: 3573/05 … 17293/05, 30/11/2010, § 28).
33. Aynı hukuki metne ilişkin
olarak, aynı derecedeki bağımsız yargı mercileri arasındaki yorum ve içtihat
farklılıkları ile temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların
talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları, tek başına adil
yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi (B. No:
2013/3351, 17/9/2013, § 45), Mahkemelerce, hukuk kurallarının yorumlanması ve
delillerin değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki
çözümün tatminkar bulunmaması gibi çeşitli nedenlerle içtihat değişikliğine
gidilmesi de tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul
edilemez.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
35. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucu, 2/10/2007
tarihinde açtığı alacak davasının makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Adalet Bakanlığı görüşünde,
makul sürede yargılanma hakkına ilişkin görüş sunulmasına gerek görülmediği
belirtilmiştir.
38. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
39. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
40. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, işçi alacaklarının tahsili istemli bir davanın söz konusu olduğu
görülmekle, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
41. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 2/10/2007
tarihidir.
42. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
52). Somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, Ankara
16. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onandığı 28/2/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
43. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri
çerçevesinde, bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz
ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi
hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu
nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş
davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü
yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş
davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz
bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §
59).
44. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
45. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü
görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 15).
46. Başvuruya konu dava süreci
incelendiğinde, yargılamanın beş yıl beş aylık bir sürece yayıldığı, Mahkemece
tarafların delilleri ile Toplu İş Sözleşmelerinin değerlendirildiği ve
bilirkişi raporlarının alındığı anlaşılmış olup yargılama süreci üzerinde büyük
oranda bilirkişi raporlarının tamamlanması ve temyiz aşamasında geçen sürelerin
etkili olduğu görülmektedir. İş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
de dikkate alındığında sonuç olarak, yargılamanın makul görülemeyecek derecede
uzun bir sürede tamamlandığı görülmektedir.
47. 5521 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, §§ 35-51).
48. Başvuruya konu yargılama
sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık nitelik taşımadığı,
başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli
haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın uzamasına önemli ölçüde
sebep olmadığı da dikkate alınarak, somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu beş yıl beş aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 150.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin beş yıl beş aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 4.400,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.