
Esas No: 2017/3032
Karar No: 2018/779
Karar Tarihi: 25.01.2018
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2017/3032 Esas 2018/779 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
...Gazetesinin 23/09/2013 tarihli nüshasının 8. sayfasında yayınlanan “Otoparkın kontrolü ...’ta” başlıklı yazı sebebiyle ilgilisi .... ve...Holding A.Ş. vekilinin cevap ve düzeltme isteminin reddine dair İstanbul Anadolu 28. Sulh Ceza Mahkemesinin 04/13/2013 tarihli ve 2013/1014 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulüne ilişkin İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/01/2014 tarihli ve 2014/49 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı"nın 18/03/2017 gün ve 1037 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/03/2017 gün ve KYB. 2017/ 19017 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/02/2007 tarihli ve 2007/7-28 esas, 2007/34 sayılı kararında yer alan, “Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır. Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir. … Yargılama konusu haber ve yorum metnindeki eleştiri ve değer yargılarının bir kısmı sert ve çarpıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere esasen, eleştirinin sert bir üslûpla gerçekleştirilmesi, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin amacına, psikolojisine, eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgudur. Ancak kabul edilmelidir ki, basın özgürlüğü, belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir. Gazetecilerin yazılarında kullandıkları deyimler “polemik” niteliğinde olsa da, nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez.” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, somut olayda ... Gazetesinin 23/09/2013 tarihli nüshasının 8. sayfasında yayınlanan “Otoparkın kontrolü...’ta” başlıklı yazıların basın özgürlüğü kapsamında kaldığı nazara alındığında, itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5187 sayılı Kanun kapsamında düzeltme ve cevap metninin yayınlanmasına karar verilebilmesi için, bu kanunda yazılı şartların yanı sıra haberin "basın özgürlüğü" kapsamında kalıp kalmadığının tespiti de gerekmektedir. Basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle görülen davalarda göz önünde bulundurulması gereken "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 E. - 2007/34 K. sayılı kararında da belirtilmiştir. İfade ve basın özgürlüğü kapsamında basına, görevini yapması sırasında ihtiyaç duyacağı bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma gibi haklar tanınmıştır. Haber içeriğinde ilk bakışta suçun unsurlarının oluştuğuna dair bir izlenim olsa dahi, yukarıda belirtilen basın özgürlüğüne dair hak ve yetkilerin, haber yoluyla işlenen suçlar bakımından birer hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için;
- Habere, açıklama ve eleştiriye konu olan bilginin gerçek olması,
- Haberin güncel ve toplumun ilgisi bakımından taze olması,
- Haberin yapılması ve bu bilginin açıklanması bakımından kamunun yararının bulunması,
- Haberin konusu, haberle amaçlanan hedef ile kullanılan ifadeler arasında bağ bulunması,
- Her hal ve şartta haberin konusu, haberde yer alan kişilerin eylemleriyle ilgisi olmayan derecede "küçültücü, rencide edici, aşağılayıcı" ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Yukarıda izah edilen hukuka uygunluk nedenlerinin hep birlikte bir haberin yapılması ve yayınlanması sırasında bulunması, basın yoluyla işlenen suçlarda, haberi yapanların cezalandırılmamasında, dolayısıyla toplumun habere ulaşmasında daha yüksek bir kamu yararı olduğunu göstermektedir. Haberin yayınlanması eyleminin, suç olup olmadığı veya suç unsuru oluştursa dahi haberde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğundan bahisle haberi yapanların cezalandırılıp cezalandırılmaması, kuşkusuz bir yargılama sürecinden geçildikten sonra anlaşılacaktır. Ancak 5187 sayılı kanunda yazılı düzeltme ve cevap metni yayınlanması hakkı, zarar görenin acil olarak haberi düzeltmesi ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Suç unsuru içeren bir haber yapılması halinde, bu eylemin cezalandırılmamasına yol açan "basın özgürlüğü" ve "hukuka uygunluk nedenleri" kavramlarının, Basın Kanunu"nda yer alan "düzeltme ve tekzip metni yayınlanması kararı"nda veya internet yoluyla yapılan yayınların düzenlenmesi sırasında verilen "erişimin engellenmesi kararı"nda mutlak suretle gözetilmesi gerekmektedir. Çünkü söz konusu olan sadece basının değil, tüm toplumun temel hak ve özgürlükleridir. Dolayısıyla, düzeltme ve tekzip metni ile zarar gördüğü iddia edilen kişinin kişilik haklarının korunması amaçlanırken, tüm toplumun gerçeklere dair bilgiye, zamanında ulaşması hakkının ve genel kamu yararının engellenmemesi gerekmektedir.
Hal böyleyken, kendisinden düzeltme ve tekzip metni talep edilen mahkemece yapılması gereken, öncelikle tekzip metni yayınlanması talebiyle gelen dosyada mevcut haberin, (içeriğinde hakaret, iftira veya tehdit gibi başkaca atıflarda bulunulmasa, suç unsuru içermese bile) 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesi kapsamında "...kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılıp yapılmadığı.."nın tespit edilmesi, bu yönde ifadeler yoksa talebin reddi, bu yönde bir ihlal varsa o halde haberde ikincil inceleme konusu olan hukuka uygunluk nedeninin olup olmadığıyla, haberin "ifade ve basın özgürlüğü" kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesidir.
5187 sayılı Basın Kanunu"na göre, tekzip metni kararının alınması ve tekzibin yayınlanmasının sıkı şekil şartları ve kurallarına bağlanmasının amacı, kişinin haklarını ihlal ettiği okunduğu anda belli olan haberlerin acele biçimde haberi veren kişi tarafından geri alınması, düzeltilmesi ve saldırının daha fazla mağduriyete neden olmamasıdır.
Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal eden deyiminden; haberde, üstü örtülü de olsa toplumun geneli tarafından açıkça anlaşılabilen bir muhatabı olan bir kişi hakkında, hakaret, sövme gibi bir ifade, habere konu olan kişiden beklenmeyen ve toplumun değerleri karşısında kınanan bir eylem isnadı veya kişinin toplum içinde sahip olduğu şöhreti sarsacak, kişiyi açıkça küçük düşürücü ifadeler kullanılması, gerçeğe aykırı yayım deyiminden ise; okunduğu anda toplumun geneli tarafından bilinen, maddi gerçeklerle ilgisi olmadığı açıkça anlaşılabilen olgu ve eylemlerin habere konu olan kişi tarafından gerçekleştirildiğine dair haberler anlaşılmalıdır. Haberin gerçekliği, sadece haberin yapıldığı anda bilinen ve görünen maddi gerçekliğe göre değil, toplumun bilgi birikimi, duyarlılık düzeyi ve ilgi alanlarına, toplum hafızasındaki yanılgılı veya yönlendirilmiş algıya göre de değişir. Toplumun genelinin hafızasında, haberin yapıldığı sırada dünya ve ülke genelinde gerçek olduğu bilinen, yaşandığı varsayılan maddi olgulara ve konjonktüre bağlı olarak haberin gerçekliği de değişebilir. Basın özgürlüğü, kişilerin zaten bildiği gerçeklerle değil, henüz öğrenmediği, öğrenilmesinde kamu yararı olan gerçekleri kişilere sunmakla eşdeğer bir görev görür.
"İfade ve basın özgürlüğü" kavramının, uluslararası sözleşme metinlerindeki ve AİHM kararlarındaki görünümüne dair aşağıdaki açıklamaları yapmakta fayda görülmektedir;
4 Kasım 1950 tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddesinin 1. fıkrasında; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.”
Adı geçen Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında; "Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.", 17. maddesinde ise; "Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz" şeklinde düzenlemeler yapılarak devletlere kendi toplumlarını düzenlemeleri, bu açıdan da ifade özgürlüğünün sınırlarını Sözleşmenin 10. maddesinde yer alan kriterleri gözeterek çizebilmeleri konusunda takdir yetkisi tanınmıştır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ulusal makamların bu takdir yetkisini Sözleşmenin 10. maddesiyle bağdaşır şekilde kullanıp kullanmadıklarını önüne gelen davalar aracılığıyla denetlemektedir. O halde, ulusal makamlar, ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili takdir yetkilerini kullanırken;
- Sınırlama için önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması (kamu yararı gibi),
- Sınırlamada aşırıya gidilmemesi (orantılı ve ölçülü olunması),
- Sınırlamanın meşru (hukuka uygun) bir amacı gerçekleştirmek için yapılması,
- Sınırlamanın yasayla getirilmesi, hususlarını gözetmek zorundadırlar.
Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği savunulmakta ise de değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.
Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (... 7 S.R.L. ve ..., § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise, bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme"nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (..., § 39; ..., § 83-86; ..., § 65).
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesinin 07/02/2012 tarihli Von Hannover-Almanya (no.2) ( BD, no.40660/08 ve 60641/08 ) kararında;
"... 108. İfade özgürlüğü hakkı ile özel hayata saygı hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak içtihattan çıkan ve mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler aşağıda sayılmıştır.
i.) Genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı
109. Birinci temel unsur makale veya fotoğrafların basında çıkmasının genel yarar nitelikli bir tartışmaya yapacağı katkıdır (..., yukarıda geçen, § 60; ... & ..., yukarıda geçen, § 68; ve ..., yukarıda geçen, § 46). Genel yarar konusu olan şeylerin belirlenmesi davanın şartlarına bağlıdır. Ancak Mahkeme sadece yayımın siyasi konular ya da işlenen suçlarla ilgili olduğu durumlarda (White, yukarıda geçen, § 29;..., no 34438/04, § 58, 16 Nisan 2009; ..., yukarıda geçen, § 72) değil, ama aynı zamanda yayımın sporu ya da ekran artistlerini ilgilendirdiği durumlarda da (..., no 5266/03, § 25, 22 Şubat 2007; ... ve SIC – ..., nos 11182/03 ve 11319/03, § 28, 26 Nisan 2007; ve ..., no 44102/04, § 34, 8 Haziran 2010) böyle bir yararın varlığını kabul ettiğini hatırlatmanın faydalı olduğu kanaatindedir. Buna karşın bir Cumhurbaşkanının evlilikle ilgili olası problemleri ya da ünlü bir şarkıcının mali sorunlarının genel yarar nitelikli bir tartışma kapsamında kaldığı kabul edilmemiştir (..., yukarıda geçen, § 52, ve ... (...), yukarıda geçen, § 43).
ii.) Hedef alınan kişinin ünlülük derecesi ve röportajın konusu
110. Hedef alınan kişinin rol ve fonksiyonu ve röportaj ve/veya fotoğrafa konu faaliyetin niteliği bir önceki kriterle bağlantılı önemli başka bir kriter oluşturmaktadır. Burada normal bireyler ile kamusal şahıs ya da siyasi kişilik olarak kamusal alanda hareket eden bireyleri ayırmak yerinde olur. Kamu tarafından tanınmayan bir kişi özel hayat hakkına ilişkin özel bir korumadan yararlanmayı talep edebilirken, kamu tarafından tanınan bireyler için böyle bir şey söz konusu değildir (... (kabuledilebilirlik üzerine karar), no 14991/02, 14 Haziran 2005, ve ..., yukarıda geçen, § 55). Mesela resmi bir görev yerine getiren siyasi kişilikler hakkında demokratik toplumdaki bir tartışmaya katkı sunabilecek olaylardan bahseden bir röportajı, böyle bir görev yerine getirmeyen bir kişinin özel hayatıyla ilgili detaylar üzerine yapılan bir röportajla bir tutamayız (..., yukarıda geçen, § 63, ve ..., yukarıda geçen, § 47).” şeklinde yapılan tespitlerle, ifade özgürlüğü bakımından değerlendirilmeye alınan haberin mahiyeti ve habere konu olan kişinin özellikleri bakımından ayrıntılı değerlendirmeler yapılmış ve bu konuda habere ve kişiye özgü birtakım kriterler de belirlenmiştir.
Son olarak, AİHM"nin 2/2/2016 tarihli Erdener & Türkiye kararında;
"... Bir kişinin kişilik haklarını zedeleyebilecek sözlerin niteliğine ilişkin olarak, Mahkeme, olgular ile değer yargıları arasında geleneksel olarak bir ayrım yapmaktadır. Olguların gerçekliği ispat edilebilse de, değer yargılarının doğruluğunu kanıtlamak mümkün değildir. Bir açıklama, değer yargısı olarak değerlendirildiğinde, müdahalenin orantılılığı yeterli bir olgusal dayanağın varlığına bağlı olabilmektedir, zira bu türden bir dayanak bulunmadığında, değer yargısının abartılı/aşırı olduğu da ortaya çıkabilmektedir. (bk., örnek olarak, ..., §§ 75-76, AİHM 2001-VIII, I ... 15909/06, § 26, 5 Haziran 2008, ... ve diğerleri/Türkiye, No. 346/04 ve 39779/04, § 36, 27 Mayıs 2014, ve ..., No. 25217/06, § 59, 7 Temmuz 2015)..Mahkeme, ifade özgürlüğünün, "yalnızca hoş karşılanan veya zararsız ya da önemsenmez olarak görülen "bilgiler" veya "düşünceler" için değil, aynı zamanda "hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici" olanlar için de geçerli olduğunu hatırlatmaktadır. (yukarıda anılan Morice kararı, § 161)..Mahkeme, ihtilaf konusu sözler bağlamında okunan, yukarıda anılan cümlenin, büyük tartışmalara yol açmasına rağmen, Başbakan"ın ... Üniversitesi Hastanesi"nde tedavi edilme şeklini eleştiren kişisel bir görüş kapsamına girdiğini tespit etmektedir. Başvuran tarafından yerel mahkemeler önünde sunulan belgeleri dikkate alarak, Mahkeme, bu görüşün yeterli bir olgusal dayanağa dayandığı ve davaya ilişkin koşullarla yakından ilişkili olduğu kanısına varmaktadır...Bununla birlikte, Mahkeme, tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler ile gerçek kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler arasında bir farklılık olduğunu hatırlatmaktadır. Mahkeme bu bağlamda, tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatlerin ahlaki boyuttan yoksun olduğunu tekrarlamaktadır (yukarıda anılan Kharlamov kararı, § 25)..." şeklinde değer yargısı ile maddi olguların birbirinden ayrılması gerektiğinden, şayet sınırlamaya konu edilen haberde, sırf kişiden kişiye değişen ve ispatlanması mümkün olmayan değer yargılarından hareketle birtakım sözler sarf edilmişse bunun düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği, ancak maddi gerçeklerle desteklenemeyen ve ispatlanamayan somut olgular niteliğinde suçlamalar varsa bu kez diğer kriterlerin söz konusu olayda birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerektiğinden bahsetmiştir. Ayrıca tüzel kişilerin menfaatleri bakımından ahlak dışında bir takım manevi değerlerin (müşteri çevresinde tercih edilebilirlik, güvenilirlik, şöhret, itibar v.b.) göz önünde bulundurulabileceği, tüzel kişinin menfaatiyle gerçek kişilerin menfaatleri arasında da fark bulunduğu ifade edilmektedir.
Somut olayda; tekzip talebine konu olan haber nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden kişinin bir tüzel kişi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Gezi Olayları sırasında düzeltme talep eden tüzel kişinin sahibi olduğu otelin, polisten kaçan göstericileri sakladığı, bu sırada Belediyeye ait otoparkın da işgaline göz yumduğu, ayrıca otoparkın kontrolünü elinde tuttuğu yönünde gerçek dışı haberler yapıldığından bahisle tekzip metni yayınlanmasını talep ettiği görülmektedir.
Düzeltme ve cevap talep edilen haberde, göstericilerin saklandığı iddia edilen otoparka olaylardan çok sonra gidildiğinde otelin güvenlik görevlilerinin gazete muhabirini otele ve otoparka yaklaştırmadığı, sanki otoparkın da sahibi gibi davrandıkları, halbuki gazetecilerin amacının olayların yaşandığı yerin görüntülenmesi olduğu ve o sırada yaşananların haber yapıldığı, dolayısıyla haberin basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığı anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/01/2014 tarihli ve 2014/49 değişik iş sayılı kararının CMK"nın 309/4-d. maddesi uyarınca BOZULMASINA, düzeltme ve cevap metninin yayınlanmamasına, 25/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.