
Esas No: 2015/19041
Karar No: 2015/19041
Karar Tarihi: 24/5/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İLKER YILMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/19041) |
|
Karar Tarihi: 24/5/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Gülbin AYNUR |
Başvurucu |
: |
İlker YILMAZ |
Vekili |
: |
Av. Cavit
ÇALIŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde uzman erbaş
olarak görev yapmaktadır.
9. Başvurucu, Tunceli 4. Komando Tugay Komutanlığında görevli
olduğu sırada anılan birlik tarafından terörle mücadele faaliyetleri kapsamında
kırsalda yürütülen operasyona katılmış ve 7/7/2011 tarihinde teröristlerle
girdiği çatışma esnasında arazinin dik ve kayalık olması sebebiyle sağ ayak
bileğinin burkulması sonucunda yaralanmıştır.
10. Başvurucunun olay mahallinde sağlık personeli tarafından
gerçekleştirilen ilk müdahalesinin ardından Tunceli Devlet Hastanesinde yapılan
muayenesi neticesinde 11/7/2011 tarihli sağlık kurulu raporu ile ayak
bileğindeki zedelenme nedeniyle otuz gün istirahati uygun görülmüştür.
11. Aynı şikâyeti nedeniyle 18/10/2011 tarihinde Elazığ Asker Hastanesine (Hastane) yatışı yapılan
başvurucuya 19/10/2011 tarihinde mozaikoplasty ameliyatı yapılmıştır. Başvurucu,
anılan Hastane tarafından düzenlenen 25/10/2011 tarihli sağlık kurulu raporu
ile iki ay hava değişimi verilmek suretiyle 26/10/2011 tarihindetaburcu
edilmiştir.
12. Başvurucuya istirahatinin bitiminden sonra aynı Hastanede
fizik tedavi uygulanmış, bu tedavinin ardından 2/2/2012 tarihinde düzenlenen
sağlık kurulu raporu ile "...şikâyetleri
tam olarak iyileşmeyen hastanın şifası zaman ister"
değerlendirmesiyle bir buçuk ay hava değişimi verilmiştir.
13. Aynı Hastane tarafından düzenlenen 3/4/2012 tarihli raporda
başvurucu hakkında "Sınıfı görevine
devam eder" kararı verilmiştir. Söz konusu raporda ayrıca,
başvurucunun üç ay süreyle uzun koşu, yürüyüş, engebeli arazi yürüyüşü,
pentatlon, şınav, uzun-yüksek atlamadan muafiyetinin
uygun olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucu sağ ayak bileğindeki ağrı ve hareket kısıtlılığı
şikâyetlerinin artarak devam etmesi üzerine Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Hastanesine (GATA) sevk edilmiştir. GATA"da 24/11/2014 tarihinde artroskopi
ameliyatı yapılan başvurucu 27/11/2014 tarihli sağlık kurulu raporu ile bir
buçuk ay istirahat verilmek suretiyle taburcu edilmiştir.
15. Ameliyatı sonrasında 19/1/2015 tarihinde GATA"da ilk kontrol
muayenesi yapılan başvurucuya 22/1/2015 tarihli sağlık kurulu raporu ile bir ay
hava değişimi verilmiştir. Söz konusu raporda ayrıca "Şifası için zaman ister" değerlendirmesinde
bulunulmuştur.
16. 20/2/2015 tarihinde GATA"da ikinci kontrol muayenesi yapılan
başvurucunun 25/2/2015 tarihli sağlık kurulu raporu ile altı ay süreyle 500
metre üzeri koşulardan, yürüyüşlerden, uzun atlama, yüksek atlama, pentatlon,
halata tırmanma, teçhizatlı-teçhizatsız koşu, paraşütle atlama, bedenî
yeterlilik testleri, eğitim gibi sportif faaliyetlerden muafiyetinin uygun
olduğu belirtilmiştir. Aynı raporda "Şifası
için zaman ister" değerlendirmesine de yer verilmiştir.
17. Başvurucunun müracaatı üzerine Tunceli Devlet Hastanesi
tarafından engellilik durumunun tespiti için düzenlenen4/6/2015 tarihli sağlık
kurulu raporunda ayak bileği artriti teşhisine istinaden başvurucunun
engellilik oranının % 8 olduğu belirtilmiştir. Raporun
geçerlilik süresi "sürekli" olarakbelirlenmiştir.
18. Başvurucu, engellilik durumunu tespit eden söz konusu sağlık
raporundan sonra daTSK emrinde ve aynı sınıfta görev
yapmaya devam etmiştir.
19. Görevine devam eden başvurucu 3/8/2015 tarihinde Millî
Savunma Bakanlığına (MSB) başvurmuştur. Başvuru dilekçesinde kalıcı olarak %8
oranında engellihâle gelmesine sebep olan yaralanma
olayının görevi sırasında ve görevi nedeniyle meydana geldiğini belirten
başvurucu, mesleğini eskisine göre ve emsallerine nazaran daha fazla efor sarf
ederek yerine getirebilecek olması sebebiyle efor kaybından doğan maddi
zararının ve ayağında kalıcı sakatlık oluşmasından duyduğu üzüntü nedeniyle
uğradığı manevi zararınınkarşılanmasını talep
etmiştir. Başvurucu, söz konusu başvurusunun cevap verilmemek suretiyle reddi
üzerine 8/10/2015 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) tam yargı
davası açmıştır.
20. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 21/10/2015 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde Elazığ Asker Hastanesi tarafından
düzenlenen ve "Sınıfı görevini yapar" tespitini içeren 3/4/2012
tarihli sağlık kurulu raporunun başvurucunun yaralanması sonucu verilen kati
nitelikte bir rapor olduğu yönünde değerlendirmede bulunulmuştur. Bu kabulden
hareket eden Mahkeme, efor tazminatı talebinde bulunan başvurucunun eylemi ve
eylemden doğan zararı 3/4/2012 tarihli sağlık kurulu raporu ile öğrendiği,
dolayısıyla bu tarihten itibaren 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesi uyarınca bir yıliçinde
zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun ise bu
süreyi geçirdikten sonra 3/8/2015 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen
reddi üzerine 8/10/2015 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade
edilmiştir. Kararda ayrıca, efor tazminatı talebinde bulunan başvurucunun 2014
yılı ve sonrasında muayene edilmesinin ve hakkında raporlar düzenlenmesinin
rapor sonuçları ve engellilik oranı dikkate alındığında zararınöğrenilmesine
ve dava açma süresine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
21. Karşıoy gerekçesinde ise
başvurucunun dava açma süresinin başlangıcına esas alınan 2012 tarihli raporun
düzenlenmesinden sonra 2014 yılında yeniden muayene ve ameliyat edildiğine
dikkat çekilmiştir. Bu itibarla başvurucunun yeniden hastaneye sevk edilip
rapor aldırılarak ya da tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılarak rahatsızlığının
ne olduğu, hangi sebeple oluştuğu, hangi tarihte ortaya çıktığı ya da
çıkabileceği, 2012 yılındaki rahatsızlıkla 2014 yılındaki rahatsızlık arasında
ne tür bir ilişkinin bulunduğu, tedavi sürecinin ve zararın devam edip
etmediği, zararın artıp artmadığı gibi hususların açıklığa kavuşturulmasından
sonra zararın ortaya çıktığı tarihin ve zararı öğrenme tarihinin, dolayısıyla
davada süre aşımı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
22. Nihai karar başvurucuya 3/12/2015tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 11/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
24. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa"ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
25. İlgili Kanunlar için bkz.
Kemal Özelmacı, B. No: 2015/19043,
24/5/2018, §§ 22, 23.
2. Danıştay İçtihadı
26. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
31/5/2016 tarihli ve E.2016/4241, K.2016/3896 sayılıkararının
ilgili kısımları şöyledir:
"Tam yargı davaları,
idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle,
tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin
ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir
hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle
ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya
işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla
birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve
hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
...
Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun"un 13"üncü
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin
ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara
yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla
kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama
özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır."
27. Danıştay Onuncu Dairesinin 11/10/2000 tarihli ve
E.1998/4016, K.2000/5130 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava; davacının çocuğunun, 10.11.1993
tarihinde Diyarbakır"da bulunan bir gıda marketine atılan bomba sonucuyaralanmasındanveolayıtakibenyapılan tedavilersonrasındavücudunda daimi
sakatlık oluştuğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın
yasal faiziyle birlikte tazminiistemiyle açılmıştır.
...
İdarenin faaliyet alanı içinde yer alan
eylemlerin neden olduğubedensel zararların kesin
sağlık raporunun alındığı tarihte öğrenilmiş sayılacağı, Yasada öngörülensüreninuğranılanbedenselzararailişkinkesin sağlık
raporunun ilgili tarafından öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı
Danıştay"ın yerleşik kararlarında kabul edilmiş bulunmaktadır.
...
Buitibarla, davacının çocuğunun vücudunda oluştuğu ileri
sürülen kalıcı zararınhangi tarihte öğrenildiği
belirlenmeden 2577 sayılı Yasa"nın 13/1. maddesinde öngörülen idareye başvuru
süresi hesaplanamaz.
...
Sonuç olarak, davacının çocuğunun vücudunda
oluştuğu ileri sürülen kalıcı zarara ilişkin kesin sağlık kurulu rapor tarihi
araştırılmadan, eksik incelemeye dayalı olarak verilen kararda hukuka uygunluk
bulunmamaktadır."
28. Aynı Dairenin 10/3/2006 tarihli ve E.2004/8082, K.2006/1835 sayılıkararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacının9.9.2001 tarihinde Bingöl
ili, Karlıova ilçesi, Yiğitler köyünde hayvan otlatırken, yerde bulunan
patlayıcı maddenin patlaması sonucu yaralanması nedeniyle bazı organlarının
işlevini yapamaz hale gelmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen ... TL maddi,... TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyleaçılmıştır.
...
[2577 sayılı Kanun"un 13. maddesi] hükmüne görebaşvurmasüresininişlemeyebaşlayabilmesiiçin
ilgililerin sadece eylemi öğrenmesi yeterli olmayıp, eylemnedeniyleuğranılan
zararın da tam olarak ortaya çıkması gerekmektedir.
Öte yandanidarieylemlerinnedenolabileceğibedenselzararların,
ancak kesin sağlık raporlarıyla öğrenilmesi mümkündür.
...olayda davacı hakkında düzenlenmiş kesin
sağlık kurulu raporlarının incelenmesi suretiyle 2577 sayılı Yasa"nın 13.
maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin başlangıç tarihinin belirlenmesi
yönünde davacının tetkikleri ve tedavisinin ne zaman sona erdiğinin tespit
edilerek bu tarih itibariyle davalı idareye bir yıl içerisinde başvurup
başvurmadığı, Sağlık Bakanlığı"na karşı açılmış bir davasının bulunup
bulunmadığının araştırılmasıgerekirken, bu hususlar
araştırılmaksızın davanın süre yönünden reddi yolunda verilen Mahkeme kararı
hukuka uygun bulunmamaktadır."
29. Aynı Dairenin 5/5/2008 tarihli ve E.2006/4636, K.2008/3154 sayılıkararının ilgili kısımları şöyledir:
"Dava, davacının 23.11.2002 tarihinde
geçirmiş olduğu kaza nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü ...TL maddi ve ...TL
manevi zararınyasal faiziyle ödenmesi istemiyle
açılmıştır.
...
Davacının oluşan bedensel zararı 20.12.2002
tarihli rapor ile öğrendiği, bu tarihten itibaren 2577 sayılı Yasanın 13.
maddesi uyarınca bir yıl içinde bu davanın açılmasıgerektiğinden
bahisle bir yıllık süre geçirildikten sonra açılan davanın esasının
incelenemeyeceği gerekçesiyle temyize konu karar verilmiş ise de; dosyada
mevcut belgelerden, davacının kaza sonrası tedavisinin devam ettiği, 20.12.2002
tarihinde düzenlenen raporun kesin rapor olmadığı, bu rapor sonrası da
hastaneye yatış yapıldığı, ancak davacı hakkında düzenlenen 21.4.2004 tarihli
rapor ile hastaya konulan tanı belirtilmek ve çalışma gücü kaybına ilişkin oran
belirlenmek suretiyle zararın kesin olarak ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu durumda, idarieylemlerden
doğan bedenselzararlarda, hastalıkveyasakatlığın
tespit edildiği kesinleşmiş sağlık kurulu raporununverildiğitarihtenitibarenbiryıliçerisinde
ilgili idareye başvurulması gerektiğinin kabulü gerekmekte olup, davacının
geçirdiği kaza sonucu uğradığı zararın 21.4.2004 tarihli rapor ile saptandığı
dikkate alındığında, bu tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde 24.6.2004
tarihinde açılan bu dava süresinde bulunmaktadır."
B. Uluslararası Hukuk
30. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017,§§ 19-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, görevi sırasında ve görevi sebebiyle yaralanması
sonucunda vücudunda kalıcı sakatlık meydana geldiği yönünde düzenlenen sağlık
raporu üzerine süresinde dava açtığını belirtmektedir. Başvurucu, davanın süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun şikâyetlerinin özü, idari
eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu
itibarla belirtilen ihlal iddiası da adil yargılanma hakkının güvencelerinden
biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
36. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No:2014/13156, 20/4/2017,§
34).
37. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer
bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
38. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
39. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa"nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil
edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
1602 sayılı mülga Kanun"un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2)Meşru Amaç
44. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48,49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No:
2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
45. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
46. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
47.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
derece mahkemelerinin, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması
gerektiğiyle ilgiliyorumlarının mahkemeye erişim
hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, § 46). Bu kapsamda dava
açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı
ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan
nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını
anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 3/4/2012
tarihli sağlık kurulu raporunun esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiğinden şikâyet etmektedir.
49. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 26-29) Danıştay içtihadında
ortaya konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini
istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi
için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin
veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı; öte yandanidarieylemlerinnedenolabileceğibedenselzararların
ancak kesin sağlık raporlarıyla öğrenilmesinin mümkün olduğu kabul
edilmektedir.
50. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası
açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle tazmini istenilen zararın ne
olduğunun, bu zararın ne zaman doğduğunun, başvurucunun söz konusu zarardan ne
zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz
etmektedir.
51. Somut başvuruda, salt operasyon sırasında sakatlanmaktan
doğan zararların tazmininin talep edildiği bir davanın söz konusu olmadığı
anlaşılmaktadır. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebinin terörle mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı
operasyon esnasında sakatlanması neticesinde vücudunda "kalıcı"
nitelikte bir maluliyet oluşması ve bu sebeple çalışma gücü kaybına uğraması
olduğu görülmektedir. Hâlihazırda TSK"daki görevine devam eden başvurucunun
mesleğini eskisine göre ve emsallerine nazaran daha fazla efor sarf ederek
yerine getirebilecek olması sebebiyle efor kaybından doğan maddi zararının ve
ayağında kalıcı sakatlık oluşmasından duyduğu acı ve üzüntü nedeniyle uğradığı
manevi zararınınkarşılanması için dava açtığıanlaşılmaktadır.Nitekim başvurucunun gerek 3/8/2015
tarihli idareye başvuru dilekçesinde gerekse 8/10/2015 tarihli dava
dilekçesinde bu hususu açıkça vurguladığı görülmektedir.
52. Buna göre somut olayda tazmini talep edilen zarar, askerî
operasyon sırasında meydana gelen sakatlanma sonucunda çalışma gücünün kısmen
ve kalıcı olarak kaybedilmiş olmasından doğan zarardır. Bu zararın ise çalışma
gücünün kısmen ve kalıcı olarak kaybedildiğini ortaya koyan kesin nitelikteki
sağlık raporuyla öğrenileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
53. Bu itibarla öncelikle Mahkeme tarafından dava açma süresinin
başlangıcına esas alınan 3/4/2012 tarihli sağlık raporunun, tazmini talep
edilen zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının
açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
54. Mahkeme gerekçeli kararında 3/4/2012 tarihli sağlık
raporunun başvurucunun yaralanması sonucu verilen ve sınıfı görevini yapacağını
tespit eden kesin nitelikte bir rapor olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte
söz konusu raporda başvurucunun kalıcı nitelikte maluliyete/çalışma gücü
kaybına uğradığına ilişkin herhangi bir tespit ve değerlendirmeye yer
verilmediği, bilakis rahatsızlığın etkilerinin geçici olduğu kanaatine
ulaşılmasını sağlayacak şekilde başvurucunun sportif faaliyetlerden geçici
olarak (üç ay süreyle) muafiyetinin uygun olduğunun belirtildiği görülmektedir.
Öte yandan söz konusu sağlık raporunun düzenlenmesinden sonraki süreçte de
başvurucunun aynı rahatsızlığa yönelik tedavisinin devam ettiği, hatta
şikâyetlerinin artmasınedeniyle 24/11/2014 tarihinde
ikinci kez ameliyat edildiği, bu ameliyat sonrasında düzenlenen sağlık kurulu
raporlarında rahatsızlığın iyileşmesinin zaman alacağı yönünde
değerlendirmelere yer verildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun söz konusu
rahatsızlığa bağlı olarak oluşan mevcut sağlık durumu itibarıyla kalıcı olarak
çalışma gücü kaybına uğradığının ise ilk kez Tunceli Devlet Hastanesi
tarafından düzenlenen 4/6/2015 tarihli sağlık kurulu raporu ile tespit edildiği
görülmektedir.
55. Bu tespitlere göre başvurucunun askerî operasyon sırasında
sakatlanması nedeniyle kalıcı nitelikte çalışma gücü kaybına uğradığına dair
herhangi bir tespit içermediği açık olan 3/4/2012 tarihli sağlık raporunun
tazminat istemine konu edilen zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet
taşıdığından söz edilemez.
56. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, Mahkemenin zararın
öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki sağlık
raporunun düzenlendiği 3/4/2012 tarihini esas alarak dava açma sürelerini
belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede
zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın
süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
58. Başvurucu bireysel başvuru dilekçesinde, AYİM’in
kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığından
şikâyet etmiş; bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa Mahkemesine verdiği
9/8/2016 tarihli dilekçesinde ise bireysel başvuruya dayanak davasını süre aşımından
reddeden askerî hâkimlerin bir kısmı hakkında FETÖ/PDY üyeliği nedeniyle işlem
yapıldığına dikkat çekerek adil yargılanmadığını ileri sürmüştür.
59. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna
varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
61. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
62. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa"nın geçici 21. maddesinin birinci
fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine
GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 21/10/2015 tarihli ve
E.2015/1622, K.2015/1644 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme
olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.