
Esas No: 2015/19043
Karar No: 2015/19043
Karar Tarihi: 24/5/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KEMAL ÖZELMACI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/19043) |
|
Karar Tarihi: 24/5/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Gülbin AYNUR |
Başvurucu |
: |
Kemal
ÖZELMACI |
Vekili |
: |
Av. Cavit
ÇALIŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde uzman erbaş
olarak görev yapmaktayken 25/7/2011 tarihinde, bağlı olduğu birlik komutanlığı
tarafından yürütülen spor ve eğitim faaliyetleri sırasında kolunda ağrı meydana
gelmesi üzerine faaliyetten ayrılmıştır.
9. Kayseri Asker Hastanesinde 26/7/2011 tarihinde yapılan
muayenesi sonucunda başvurucuya sağ omuz
ağrısı, sol omuz yumuşak doku travması tanısıyla üç gün yatak, yedi
gün spor istirahati verilmiştir. Aynı Hastanenin 9/8/2011 tarihli raporu ile
başvurucunun sağ omuz bankart
lezyonu, hill-sachs lezyonu tanısı
nedeniyle yirmi gün belirli faaliyetlerden muaf tutulması uygun görülmüştür.
10. Kolundaki ağrı şikâyeti artarak devam eden başvurucu, Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilmiştir. Burada yapılan
muayenesi neticesinde başvurucuya sağ habitüel omuz çıkığı tanısı konulmuş ve
18/8/2011 tarihinde artroskopik bankart omuz onarımı
ameliyatı yapılmıştır. Başvurucuya, anılan Hastanenin sağlık kurulu
tarafından düzenlenen23/8/2011 tarihli raporla kırk beş gün; 11/10/2011 tarihli
raporla otuz gün istirahat verilmiştir.
11. İstirahatinin bitmesini müteakiben Kayseri Asker Hastanesi
tarafından yapılan muayenesi neticesinde düzenlenen 22/11/2011 tarihli sağlık
kurulu raporunda başvurucunun sağ
omuz eklem çıkığı tanısıyla sınıfı görevine devam edeceğine, altı ay süreyle
bazı sportif faaliyetlerden muaf tutulması gerektiğine karar verilmiştir.
12. Başvurucu, söz konusu rapora istinaden aynı sınıfta TSK
emrindeki görevine devam etmiştir.
13. Görevine devam eden başvurucuya Etimesgut Asker Hastanesi
Sağlık Kurulunun 19/9/2012 tarihli raporu ile aynı rahatsızlık nedeniyle kırk
beş gün hava değişimi verilmiştir.
14. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi (GATA) Haydarpaşa
Eğitim Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen 14/11/2012 tarihli raporla
başvurucu hakkında, sağ omuz eklem hareket kısıtlılığı teşhisine istinaden
"TSK"da görev yapamaz" kararı verilmiştir.
15. Söz konusu raporun Millî Savunma Bakanlığınca (MSB)
onaylanıp kesinleşmesinin ardından 27/12/2012 tarihinde başvurucunun sağlık
nedeniyle TSK"dan ilişiği kesilmiştir.
16. Başvurucu, TSK"da görev yapma niteliğini kaybetmesine ve
ilişiğinin kesilmesine sebep olan rahatsızlığın görev sırasında ve görev
nedeniyle meydana geldiğini belirterek bu sebeple uğradığı maddi ve manevi
zararların karşılanması talebiyle 7/10/2013 tarihinde idareye yaptığı
başvurunun zımnen reddi üzerine 17/12/2013 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
17. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 4/11/2015 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde başvurucunun eylemi ve eylemden doğan zararı 22/11/2011 tarihli
sağlık kurulu raporu ile öğrendiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren 4/7/1972
tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43.
maddesi uyarınca bir yıl ve her hâlükârda beş yıl içinde zorunlu idari
başvuruda bulunması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun ise bu süreleri
geçirdikten sonra 7/10/2013 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddi
üzerine 17/12/2013 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade
edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucu hakkında 2012 ve 2013 yıllarında
düzenlenen sağlık kurulu raporlarının zararın öğrenilmesine ve dava açma
süresine bir etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
18. Karşıoy gerekçesinde ise 2011
yılında düzenlenen raporda başvurucu hakkında sınıfı görevine devam edeceğine
karar verildiğinden bu tarih itibarıyla TSK"dan ilişiğin kesilmesinden
kaynaklanan zararların oluşmasının ve dolayısıyla öğrenilmesinin söz konusu
olamayacağı ifade edilmiştir. Başvurucunun TSK"da görev yapamayacağının
14/11/2012 tarihli sağlık raporu ile tespit edilmesi nedeniyle dava açma
süresinin bu rapor esas alınarak hesaplanması gerektiği belirtilmiştir.
19. Nihai karar başvurucuya 8/12/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 11/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
21. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa"ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
22. 1602 sayılı mülga Kanun’un43. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan
önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu"nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri
gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki
işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde
cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi
içinde dava açılabilir."
2. Danıştay İçtihadı
24. Danıştay Onuncu Dairesinin 4/11/2011 tarihli ve E.2008/7182,
K.2011/4711 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Bir eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazı durumlarda eylemin
gerçekleşmesiyle, kimi zaman da değişik araştırma ve incelemelerden, hatta ceza
davalarından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta
bulunurken uyulması zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine
izafe edilebilecek nitelikte olmakla birlikte, resmî yetkilerin kullanımı
sırasında gerçekleştiği için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından
doğan zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan
mı, görev kusurundan mı kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda
belirlenmesiyle ortaya çıkabilmektedir.
Bu nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 13.
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin eylemin idariliğinin
ve doğurduğu zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur.
Aksi yorumun, dava açma yolunun kullanımını güçleştirerek hak arama hürriyetini
olumsuz etkileyeceğini belirtmek gerekir. Anılan Yasa hükmünde öngörülen tam
yargı davalarının, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik
olması sebebiyle davanın açılabilmesi için eylemin idariliğinin
ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur."
25. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
31/5/2016 tarihli ve E.2016/4241, K.2016/3896 sayılıkararının
ilgili kısımları şöyledir:
"[2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu"nun 13. maddesinde], idareye başvuru
için öngörülen en geç beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı
zaman zaman duraksamalara yol açtığından, bu hususun irdelenmesi gerekmektedir.
Tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle
uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının
açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı
zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir
hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle
ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya
işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla
birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve
hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
...
Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun"un 13"üncü
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin
ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara
yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla
kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama
özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır."
B. Uluslararası Hukuk
26. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017,§§ 19-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, TSK"da görev yapma niteliğini kaybettiği yönünde
düzenlenen sağlık raporu üzerine TSK"dan ilişiğinin kesilmesi dolayısıyla
uğradığı zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun şikâyetlerinin özü, idari
eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açtığı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu
itibarla belirtilen ihlal iddiası da adil yargılanma hakkının güvencelerinden
biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
32. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ni (Sözleşme)
yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§
34).
33. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
35. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii.Müdahalenin İhlal Oluşturup
Oluşturmadığı
36. Anayasa"nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz."
37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir.
38. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
39. Başvurucunun idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle
açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
1602 sayılı mülga Kanun"un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
40. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defalar incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari
işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en
genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı
bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No:
2014/12354, 9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
41. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,§ 52).
42. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken
yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan
kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka
açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması
nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını
kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
43.Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da
mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,derece mahkemelerinin, dava
açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında
incelemektir (Ahmet Yıldırım, §
46). Bu kapsamda dava açma süresinin, henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak
sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar
çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir
dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden
ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıcında 22/11/2011
tarihli sağlık kurulu raporunun esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiğinden şikâyet etmektedir.
45. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 24, 25) Danıştay içtihadında
ortaya konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini
istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi
için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin
veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.
46. Bu bağlamda somut olayda öncelikle tam yargı davası
açılmasına sebep olan, bir başka ifadeyle zararı doğuran olgunun ne olduğunun,
başvurucunun davanın temelini teşkil eden bu olgudan ne zaman haberdar olduğu
ya da haberdar olması gerektiğinin ortaya konulması mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem arz etmektedir.
47. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebinin TSK"da yürüttüğü görev sırasında katıldığı eğitim
faaliyetleri esnasında meydana gelen sakatlanma sonucunda"TSK"da
görev yapabilme niteliğini kaybedecek şekilde" bir maluliyete uğraması
olduğu görülmektedir. Başvurucunun bu sebeple oluşan zararlarının karşılanması
için dava açtığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle somut başvuruda, salt olay
nedeniyle bedensel bütünlüğün bozulmasından doğan zararların tazmininin talep
edildiği bir dava söz konusu değildir. Nitekim başvurucunun 17/12/2013 tarihli
dava dilekçesinde bu hususu açıkça vurguladığı görülmektedir. Dolayısıyla somut
olayda tazmini talep edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden olgu,
spor ve eğitim faaliyeti sırasında meydana gelen sakatlanma sonucunda TSK"da
görev yapabilme niteliğinin kaybedilmiş olmasıdır.
48. Bu itibarla öncelikle AYİM tarafından dava açma süresinin
başlangıcına esas alınan 22/11/2011 tarihli sağlık raporunun, tazmini talep
edilen zararı doğuran/davanın temelini teşkil eden bu olgunun öğrenilmesine
imkân sağlayan bir mahiyet taşıyıp taşımadığının açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir. Anılan raporun böyle bir niteliği haiz olduğu yönünde sonuca
ulaşıldığı takdirde ise bu kez, raporun düzenlendiği tarih itibarıyla söz
konusu olgunun başvurucu tarafından bilinip bilinmediğinin ya da bilinmesi
gerekip gerekmediğinin ortaya konulması da başvurucunun mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespiti açısından önem arz etmektedir.
49. Olayda başvurucunun, 25/7/2011 tarihinde katıldığı spor ve
eğitim faaliyeti sırasında sakatlandığı ve sağ omuzunda meydana gelen hareket kısıtlılığındandolayı uzun bir süre tedavi gördüğü, bu
tedaviler sonucunda vücudunda belirli düzeyde bir maluliyet oluşmuş olsa da TSK
emrinde ve aynı sınıfta 27/12/2012 tarihine kadar görev yapmaya devam ettiği
anlaşılmaktadır.
50. Bu zaman zarfında başvurucu hakkında düzenlenen ve Mahkeme tarafından
dava açma süresinin başlangıcına esas alınan 22/11/2011 tarihli sağlık kurulu
raporunda başvurucunun sağ omuzundaki eklem çıkığı nedeniyle hareket
kısıtlılığı bulunduğu, bu durumun sınıfı görevini yapmasına engel teşkil
etmediği, ancak altı ay süreyle bazı sportif faaliyetlerden muaf tutulması
gerektiği yönünde tespitlere yer verildiği görülmektedir. Başvurucunun söz
konusu rahatsızlığa bağlı olarak oluşan mevcut sağlık durumu itibarıyla TSK"da
görev yapamayacağının ise ilk kez GATA tarafından düzenlenen 14/11/2012 tarihli
sağlık kurulu raporu ile tespit edildiği ve bu rapora istinaden başvurucunun
TSK"dan ilişiğinin kesildiği anlaşılmaktadır.
51. Buna göre başvurucunun eğitim faaliyeti sırasında
sakatlanması nedeniyle TSK"da görev yapma niteliğini kaybettiğine dair herhangi
bir tespit içermediği açık olan 22/11/2011 tarihli sağlık raporunun, bireysel
başvuruya konu tam yargı davasının temelini teşkil eden olgunun ve dolayısıyla
bu olgudan kaynaklı zararın öğrenilmesine imkân sağlayan bir mahiyet taşıdığından
söz edilemez.
52. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, Mahkemenin zararın
öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkân tanımayan nitelikteki sağlık
raporunun düzenlendiği 22/11/2011 tarihini esas alarak dava açma sürelerini
belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede
zorlaştırdığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın
süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
54. Başvurucu, bireysel başvuru dilekçesinde AYİM’in
kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığından
şikâyet etmiş; bireysel başvuruda bulunduktan sonra Anayasa Mahkemesine verdiği
9/8/2016 tarihli dilekçesinde ise bireysel başvuruya dayanak davasını süre
aşımından reddeden askerî hâkimlerin bir kısmı hakkında FETÖ/PDY üyeliği
nedeniyle işlem yapıldığına dikkat çekerek adil yargılanmadığını ileri
sürmüştür.
55. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna
varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca
değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
57. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
58. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
59. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
60. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa"nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 4/11/2015 tarihli ve
E.2014/54, K.2015/1718 sayılı kararıyla ilgilidir),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.