
Esas No: 2014/19931
Karar No: 2014/19931
Karar Tarihi: 24/5/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
S. T. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/19931) |
|
Karar Tarihi: 24/5/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Tuğçe TAKCI |
Başvurucu |
: |
S.T. |
Vekili |
: |
Av. Şenol
BARAN |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hâkim kararı olmadan iletişimin denetlenmesi tedbirine
başvurulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; hâkimlik görevi sırasında
işlediği iddia edilen suçlara ilişkin yargılamada isnat bildirilmeden ve
usulüne uygun elde edilmeyen delillere dayalı olarak ve yetersiz gerekçeyle mahkûmiyete karar verilmesi, tanık dinletme
talebinin kabul edilmemesi, yargılamanın görevli olmayan Yargıtay Dairesince
yapılması ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1966 doğumlu olup olayların gerçekleştiği tarihte
İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olarak görev yapmaktadır.
10. Adalet Başmüfettişliğinin 23/10/2008 tarihli yazısına
istinaden, rüşvet alma isnadıyla başlatılan soruşturma kapsamında İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) (Başsavcılık) talebiyle
İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğinin (CMK mülga 250. madde ile görevli)
23/10/2008 tarihli kararıyla başvurucunun üç ay süreyle iletişiminin tespitine,
kayda alınmasına ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verilmiştir.
11. Aynı şekilde Adalet Başmüfettişliğinin 4/11/2008 tarihli
yazısına istinaden başlatılan soruşturma kapsamında yine İzmir Nöbetçi Ağır
Ceza Mahkemesi Üyeliğinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 4/11/2008 tarihli
kararıyla 23/1/2009 tarihine kadar aynı tedbirin uygulanmasına karar verildiği
anlaşılmıştır.
12. Başvurucu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla
görevden geçici olarak el çektirilmesine dair kararı 9/2/2009 tarihinde
tebellüğ etmiştir.
13. Adalet başmüfettişinin düzenlediği rapor sonrasında Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce başvurucu hakkında iddianame
düzenlenmesi yönünde görüş bildirilmiş, bu görüş Adalet Bakanı tarafından
17/8/2009 tarihinde uygun bulunmuştur.
14. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun
bazı yargılamalardaki sanıklara menfaat sağlaması karşılığında rüşvet alma
suçunu üç kez işlediği isnadıyla 15/9/2009 tarihli iddianame düzenlenmiş ve
başvurucu hakkında son soruşturmanın açılması talebinde bulunulmuştur.
15. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/9/2010 tarihli
kararıyla başvurucu hakkında son soruşturmanın açılmasına ve başvurucunun
yargılanması için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar
verilmiştir.
16. Başvurucu, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 24/9/2014 tarihli
kararıyla zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma suçundan hapis cezasına
mahkûm edilmiş; kendisine 28/11/2012 tarihli ek savunma hakkı tanınması üzerine
verdiği dilekçesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına
dair talebi belirtilerek hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmiştir. Yargıtay kararının gerekçesinde, usulüne uygun edinilen
iletişimin dinlenmesi içerikleri de gözetilerek başvurucunun sanıkların menfaat
sağlama vaatlerini kabul ettiği fakat bu eylemlerin şarta bağlı nitelikte
olmasından rüşvet suçunu oluşturmayacağı ifade edilmiştir. Yargıtaya
göre başvurucunun soruşturma aşamasındaki tevil yoluyla ikrarı, incelenen
dosyaların safahatı, telefon görüşmelerinin içerikleri dikkate alındığında
başvurucu açısından her türlü kuşkudan arınmış mahkûmiyete yeter somut bilgi,
belge ve delile ulaşılmakla başvurucunun suçtan kurtulmaya yönelik
savunmalarına itibar edilmemiştir.
17. Yargıtay kararına karşı yapılan itiraz, Yargıtay 6. Ceza
Dairesinin 5/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
18. Karar, başvurucuya 21/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Bireysel başvuru 22/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet Hasip Şenalp, B. No: 2014/2889, 25/1/2018,§§ 25-40.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu, hâkim kararı olmadan hakkında iletişimin
denetlenmesi tedbirine başvurulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık, özel hayata saygı hakkına dair iddiaya yönelik
herhangi bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi, iletişimin denetlenmesi
tedbirinin uygulanması konusundaki başvuruları Anayasa"nın 22. maddesi kapsamında
incelemektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015 §
49; Mehmet Seyfi Oktay [GK] B.
No: 2013/6367, 10/12/2015 § 28; Rıdvan Bayram, B. No: 2013/1171, 9/9/2015,
§ 29; Veysel Demirtaş, B. No:
2013/1222, 20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner,
B. No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32). Bu bakımdan başvurucunun iddiasının
Anayasa"nın 22. maddesinde yer alan haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
26. Başvuruya konu olayda, hâkim olarak görev yapan başvurucunun
İzmir Adliyesindeki ağır ceza mahkemelerinde görülen bazı davalarda sanıklar
lehine işlemler yapılması karşılığında menfaat temin ettiği isnadıyla
soruşturmayı yürüten adalet başmüfettişi tarafından başvurucunun telefonunun
dinlenmesi için talepte bulunulması üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının
talebiyle İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğinin kararlarıyla başvurucuya
ait telefonun dinlenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 10, 11).
27. Anayasa Mahkemesince Mehmet
Hasip Şenalp (B.
No: 2014/2889, 25/1/2018) kararında, kanunlarda iletişimin denetlenmesi
tedbirlerine ilişkin kararları talep etme yetkisinin adalet müfettişlerine
verilmemiş olduğu tespit edilmişve bu nedenle adalet
müfettişinin talebi üzerine verilen mahkeme kararıyla telefon dinlemesi
yapılmasının haberleşme hürriyetini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Ancak
somut olayın koşullarının Mehmet Hasip Şenalp kararına
konu koşullardan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Zira somut olayda adalet
müfettişinin doğrudan mahkemeye ilettiği bir talebi bulunmamaktadır. Adalet
müfettişinin talebini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmesi üzerine Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından iletişimin denetlenmesi tedbiri konusunda karar verilmesi
mahkemeden talep edilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu"nun 135. maddesi uyarınca Cumhuriyet Başsavcılığının söz konusu tedbirin
uygulanmasını mahkemeden talep etmeye yetkili makam olduğu açıktır.
28. Bu itibarla somut olayda adalet müfettişinin talebi üzerine
iletişimin denetlenmesi tedbirinin bu konuda yetkili makam olan Başsavcılık
tarafından mahkemeden talep edilmiş olması nedeniyle haberleşme hürriyetine
yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
32. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
33. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
34. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 5 yıl 8 ayı aşan
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı görülmektedir.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
2. Diğer İhlal İddiaları
36. Başvurucu; isnat bildirilmeden savunma yapmak zorunda
bırakıldığını, özel yetkili Cumhuriyet savcısı tarafından usulüne uygun olarak
elde edilmeyen iletişimin tespiti kayıtlarına dayalı olarak mahkûm edildiğini,
tanık dinletme taleplerinin yerine getirilmediğini, yargılamanın görevli
olmayan Yargıtay Ceza Dairesince yapıldığını, mahkûmiyet kararının gerekçesinin
yetersiz olduğunu iddia etmiştir.
37. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suça
ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün açıklanmasının
belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına
gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın sanığın kabul
etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği
5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde
ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın yargılamanın hukuki kesinliği ifade
eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, §
19).
38. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı
hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza yargılamasını sona
erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin (10) ve
(11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim süresi içinde kasten bir
suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç
işlenmesi veya öngörülen yükümlüklere aykırı davranılması hâlinde hükmün
açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy,
§ 21).
39. 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin (12) numaralı
fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun
yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte ancak denetim süresi
içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu
süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama
nihai olarak sona erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna
başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali Gürsoy, § 22).
40. 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasına
göre sanık kabul etmediği takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararı verilmez. Bu durumda ilk derece mahkemesince istinaf/temyiz kanun yolu
açık olarak karar verilebilecektir. Başka bir deyişle haklarında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul eden sanıklar, verilen
kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep etme
hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine rıza göstermiştir
(bkz. § 16). Dolayısıyla başvurucu, söz konusu karar ile ortaya çıkan
menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan
Erkuş/Türkiye (k.k.), B. No: 61196/11,
4/12/2012, § 22).
41. Somut olayda yargılamalar sonunda verilen kararların temel
hakları ihlal ettiği iddiası -somut başvurunun özelliği de nazara alındığında-
istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardandır.
Başvurucunun kabulü üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verildiği ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar
verilmesinin tercih edilmediği anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.