
Esas No: 2013/7323
Karar No: 2013/7323
Karar Tarihi: 10/3/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ORHAN ERSOY BAŞVURUSU (7) |
(Başvuru Numarası: 2013/7323) |
|
Karar Tarihi: 10/3/2015 |
R.G. Tarih- Sayı: 9/6/2015-29381 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
Raportör |
: |
Elif KARAKAŞ |
Başvurucu |
: |
Orhan ERSOY |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hisselerini satın
aldığı anonim şirket yetkilileri tarafından kâr payı vaadiyle kandırıldığından
ve paralarını geri alamadığından bahisle zararlarının tazmini istemiyle açtığı
davada mahkemece adli yardım talebinin kabul edilmediğini ve davanın açılmamış
sayılmasına kararı verilmek suretiyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, adli yardım ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/10/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen
eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu, bireysel başvuru
harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım
isteminde bulunmuş, Bölüm tarafından 7/1/2015 tarihinde adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmiştir
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Türkiye’de
faaliyet gösteren bir anonim şirketin yetkililerinden 1997 ve 2001 yıllarında
toplam 237.627 Alman markı değerinde hisse senedi satın almıştır.
7. 2012 yılında yapmış olduğu
araştırmalarında söz konusu şirket temsilcilerinin izinsiz halka arz
faaliyetinde bulunduklarını ve kaçak yollardan kayıt yükümlülüğüne uymaksızın “hisse senedi” karşılığında kendisinden
para aldıklarını öğrenmiştir.
8. Başvurucu, şirket
yetkililerinden ödemiş olduğu paranın iadesini defalarca talep etmesine ve
yetkililerin de iade edeceklerini vaat etmelerine rağmen bugüne kadar parasını
geri alamamıştır.
9. Başvurucu, anılan şirketin
yetkili makamlardan izin almaksızın yaptığı hisse senedi satışlarını gerekli
denetim görevini yerine getirmeyerek engellemediğinden bahisle hizmet kusuru
bulunduğunu ileri sürdüğü Başbakanlık aleyhine 1.000.000,00 TL maddi,
5.000.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesi istemiyle tam yargı davası açmak
üzere İdare Mahkemesine başvurmuş ve dava harcı ile yargılama giderlerinden
muafiyete ilişkin adli yardım talebinde bulunmuştur.
10. Ankara 11. İdare Mahkemesi
7/3/2012 tarih ve E.2012/378 sayılı kararıyla ilgili mevzuat hükümlerindeki
koşulların başvurucu açısından gerçekleşmediğini belirterek başvurucunun adli
yardım talebini reddetmiştir.
11. Mahkemenin 15/3/2012 ve
19/4/2012 tarihli yazılarıyla dosyanın işleme konulabilmesi için eksik olan
dava harcı ve posta ücretinin tamamlanması hususu başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
12. Söz konusu yazıların
gereğinin yerine getirilmemesi üzerine Mahkemece 31/5/2012 tarih ve E.2012/378
sayılı yazıyla eksikliğin tamamlanması ve tamamlanmadığı takdirde ilgili Kanun
uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususu başvurucuya
bildirilmiştir.
13. Ankara 11. İdare
Mahkemesinin 17/9/2012 tarih ve E.2012/378, K.2012/1415 sayılı kararıyla, başvurucunun
verilen süre içinde bildirilen eksikliği tamamlamadığı gerekçesiyle temyiz yolu
açık olmak üzere davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
14. Bu karar başvurucuya
11/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
15. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dilekçe
üzerine uygulanacak işlem” başlıklı 6. maddesinin (4) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Herhangi bir sebeple
harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava
açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve
tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye
tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim
aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde
verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve
davacıya tebliğ olunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/10/2013 tarih ve 2013/7323 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, yurt dışında çok
zor şartlar altında çalışarak özveri ile biriktirdiği tasarruflarını Türkiye’de
faaliyet gösteren bir anonim şirketten hisse senedi satın almak suretiyle
değerlendirdiğini, ancak izinsiz halka arz faaliyetinde bulunduğunu tespit
ettiği bu şirketten daha sonra parasını geri alamadığını, anılan şirketin kayıt
dışı yaptığı işlerle ilgili denetim görevini yerine getirmemek suretiyle
sorumluluğu bulunduğundan bahisle Başbakanlık aleyhine açtığı tam yargı
davasında adli yardım talebinin reddedildiğini, her hangi bir yerde taşınır ve
taşınmaz mülkünün bulunmadığını, Almanya’dan malulen emekli olduğunu, çok cüzi
olan aylığıyla kirada oturduğunu ve dava masraflarını ödeyebilecek gücünün
olmadığını, buna karşın mahkemece adli yardım talebinin reddedilmesi ve
akabinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle açtığı tam
yargı davasının mahkemece incelenmesinin imkânsız hale geldiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve adli yardım talebi ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
19. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
20. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu
yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır.
21. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
22. Bireysel başvurunun ikincil
niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne
uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu
mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için
gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları
önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline
ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz
(B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
23. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, Başbakanlık aleyhine açtığı tam yargı davasında derece mahkemesi
tarafından adli yardım talebinin reddedilmesi ve akabinde dava harç ve posta
giderlerini yatırmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi
nedeniyle davasının esasının görülemediğini belirterek mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Başvurucu, başvuru formuna
eklediği Danıştay 10. Dairesinin 22/7/2009 tarih ve E.2009/9722, K.2009/7854
sayılı kararına atıfla adli yardım talebine ilişkin kararların temyizine
hukuken olanak bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucunun, derece mahkemesi
tarafından verilen davanın açılmamış sayılmasına dair karara karşı temyiz kanun
yolu açık olduğu halde söz konusu Danıştay kararına dayanarak hukuki yarar
görmediği için temyiz yoluna gitmediği ve bireysel başvuru hakkını kullandığı
anlaşılmaktadır.
25. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) içtihadına göre, genel bir kural olarak başvurucu, dava
konusuyla ilgili ulusal içtihada göre yapacağı bir temyiz başvurusunun
başarısız olacağını ispat ederse, başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmiş
olduğu kabul edilecektir (bkz. Kleyn ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 39343/98, 6/5/2003, § 156) (B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 29).
26. Temyiz mahkemesinin yakın
zamanda vermiş olduğu ve başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikteki bir
karar varsa ve temyiz mahkemesinin bu kararını değiştirmesi ihtimal dâhilinde
görünmüyorsa başvurucu, iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (bkz. Salah Sheek/Hollanda, B.
No: 1948/04, 23/5/2007, § 121) (B.
No: 2013/7521, 4/12/2013, § 30).
27. Somut olayda, başvurucu
tarafından Danıştay 10. Dairesinin ilgili kararı gerekçe gösterilerek başarısız
sayılacağından bahisle temyiz yoluna başvurulmamışsa da,
anılan karar, adli yardım isteminin kabulü ya da reddi yolunda verilen ara
kararların tek başına temyiz edilemeyeceğine ilişkin olup, bu ara kararların
esas hükümle birlikte temyiz aşamasında hukuki denetimlerinin yapılamayacağı
anlamına gelmemektedir (B. No: 2013/2844, § 44).
28. Zira, aynı Dairenin “uyuşmazlık hakkında verilen temyize konu olabilecek
nitelikte bir kararın temyiz mercii tarafından incelenmesi sırasında
yargılamanın seyrini değiştiren adli yardım talebinin reddine veya kabulüne
ilişkin kararın hukuka uygun bulunup bulunmadığı yönünden incelenebileceğinde
tereddüt bulunmadığı ve koşulları gerçekleşmiş bulunan adli yardım talebinin kabulü yönünde karar verilmesi
gerekirken adli yardım isteminin reddi ile sonrasında davanın
açılmamış sayılması yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuka uyarlık
bulunmadığı” gerekçesiyle vermiş olduğu birçok bozma kararı
bulunmaktadır (bkz. Danıştay 10. Dairesi, E.2007/8643, K.2007/6601, K.T.
31/12/2007; E.2008/9481, K.2009/1708, K.T. 16/3/2009).
29. Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu da adli yardım talebinin reddi sonrasında davanın açılmamış
sayılması yolundaki ilk kararında ısrar eden idare mahkemesi kararını, Danıştay
10. Dairesinin belirtilen içtihadına paralel bir gerekçeyle ve AİHM kararlarına
da atıfta bulunmak suretiyle yakın tarihli bir kararında bozmuştur (bkz.
Danıştay İ.D.D.K., E.2009/1670, K.2012/1535, K.T. 11/10/2012).
30. Somut olayda başvurucu,
Ankara 11. İdare Mahkemesinin 17/9/2012 tarih ve E.2012/378, K.2012/1415 sayılı
kararına karşı temyiz aşamasında incelenmeyeceği düşüncesiyle etkili bir yol
olarak görmediği temyiz yoluna başvurmadan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmıştır. Ancak başvurucunun açtığı tam yargı davasının temyiz incelemesi,
konusu itibarıyla Danıştay 10. Dairesinin görevine girmektedir ve anılan
Dairenin de adli yardım taleplerinin reddi yolunda verilen ara kararlarının,
davanın açılmamış sayılmasına ilişkin esas hükümle birlikte temyiz yoluna
gidildiği takdirde hukuka uygunluk denetiminden geçeceği yolunda istikrarlı bir
içtihadının olduğu, hatta adli yardım talebinin kabul edilmesi gerekirken
reddedilmesini hukuka aykırı bularak bozma kararları verdiği görülmektedir (B.
No: 2013/2844, § 47).
31. Buna göre, adli yardım
talebinin reddi sonrasında verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karara
karşı açık olan temyiz yolunun, adli yardım talebi hakkında verilen kararın
hukuksal denetimi yönünden başarısız olacağı iddiası ispat edilemediğinden
anılan karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulması, iddia edilen ihlalin
giderilmesi bakımından etkili ve öncelikli olup, bir ihlal iddiasının başvuru
yolları tüketilmeden Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği
yolundaki kuraldan ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır (B. No:
2013/2844, § 48).
32. Açıklanan nedenlerle, ihlale
neden olduğu ileri sürülen mahkeme kararı için kanunda öngörülmüş yargısal
başvuru yollarının tamamı bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmeksizin
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun, adli yardım talebinin reddedilerek davanın
açılmamış sayılmasına karar verilmesi suretiyle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş
olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun harçtan
muafiyetine,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.