
Esas No: 2015/7325
Karar No: 2015/7325
Karar Tarihi: 10/5/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EROL BALCI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/7325) |
|
Karar Tarihi: 10/5/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Recep KAPLAN |
Başvurucu |
: |
Erol BALCI |
Vekili |
: |
Av. Murat
BOZKURT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasetçiye yönelik eleştirilerden dolayı
verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ifade özgürlüğünü
ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1963 doğumlu olup olaylar tarihinde İstanbul"da
ikamet etmektedir.
10. Başvurucu 30/12/2013 tarihinde sosyal paylaşım sitesi Twitter
üzerinden, olay tarihinde Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak"ın
(müşteki) Başbakan"a yönelik bazı sözleri sonrasında yazıldığı anlaşılan şu
paylaşımları yapmıştır:
"Saadet Partisi Kamalaktan
kurtulmalı"
"Mustafa Kamalak başörtülü öğrencileri
dersten atan ödlek! Sen Başbakan hakkında ağzını açacak son şeysin!..."
"Mustafa Kamalak başörtülü öğrencileri
dersten atan ödlek! Sen Başbakan hakkında ağzını açacak son şeysin. Sus!"
"Mustafa Kamalak başörtülü öğrencileri
dersten atan ödlek! Sen Başbakan hakkında ağzını açacak son şeysin. Utanmadın
mı?"
"Mustafa Kamalak "şer ittifak üyesi
mi oldu? Oluuur! O zaten başörtülü öğrencileri
sınıftan atmasıyla meşhur idi."
"Mustafa Kamalak benim Atatürk
Üniversitesinde hocamdı ve başörtülü kızları dersten atardı. Beni de onlar adına
protesto yaptığım için atmıştı!"
"Madem bana müfteri dediniz internette bu
hususu paylaşayımo da itiraz etsin bende ispat edeyim
o sınıftaki arkadaşlarım şahit"
"Saadet Partisinin Genel Başkanı
başörtülü kızları dersten attığı günleri unutmuş. Hocam ben Erol
...Hatırladınız mı ?
"Bu olay benim sınıfımda ve ben oradayken
oldu. Bilmeden konuşuyorsunuz"
"Ben itiraz edip namaz kılan bir insanın
böyle bir tutum içinde olmasını kınıyorum dedim beni de dışarı çıkarmak
istedi."
"Ben de siz beni atamazsınız fakat ben
sizi protesto ediyor ve çıkıyorum dedim..Arkamdan
bir çok arkadaş da çıktı."
"Sonra beni odasına çağırdı konuşmak için
ben de bayanlardan özür dilemez ise benim konuşacak bir şeyim yok dedim."
11. Müşteki bu paylaşımlara karşı, kişilik haklarına saldırıda
bulunulduğu gerekçesiyle ve başvurucunun hakaret ve iftira suçlarından
cezalandırılması istemiyle şikâyette bulunmuştur. Şikâyet sonucunda düzenenlenen iddianamede paylaşımlarda geçen "ödlek" ve "şer ittifakı üyesi" ifadelerinin
müştekiye yönelik hakaret teşkil ettiği gerekçesiyle başvurucunun hakaret
suçundan cezalandırılması istenmiştir.
12. Yargılamayı yapan Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesi 26/2/2015
tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 1.500 TL para cezası ile cezalandırılması
ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı vermiştir. Karar
gerekçesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
"... sanığın müştekiye karşı twetter hesabı üzerinden; "şer ittifakı üyesi" ve
"ödlek" şeklinde paylaşımda bulunmak suretiyle; müştekinin şeref ve
saygınlığına saldırdığı kanaatine ulaşılmıştır.
Sanık ve müdafisince; müştekinin siyasetçi
olması sebebiyle eleştirilere daha fazla tahammül etmesi gerektiği hususu
savunulmuştur. Bu husus genel olarak doğru ise de;
eleştiriye tahammül edilmesi gerektiği hususu tüm hakaretlerin sineye çekilmesi
gibi genel bir sonuç doğurmamaktadır. Diğer yandan müştekinin iddianameye konu
olan kelimeleri twetter içeriklerinin tümü dikkate
alındığında da yine; sanıktaki hakaret kastını ortaya koyucu mahiyette
görülmüştür."
13. Başvurucunun bu karara itirazı Ankara 7. Ağır Ceza
Mahkemesince 10/4/2015 tarihinde reddedilmiştir. Red
kararı 22/4/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 28/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun
"Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir::
“(1) Bir kimseye onur, şeref
ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat
eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına
saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile
cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir
iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.”
B. Uluslararası Hukuk
16. İlgili uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu
verildiği bir karar için Koray Çalışkan
(B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23) kararına bakılabilir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; bir siyasetçiye yönelik eleştiri mahiyetindeki
paylaşımlarından dolayı verilen HAGB kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini
ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, eksik inceleme yapılması, lehe olan
delillerin dikkate alınmaması, kullandığı ifadelerin cımbızlama yöntemiyle
seçilmesi ve iddianamede yer verilmeyen hususların derece mahkemelerince
değerlendirme konusu yapılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının;emsal nitelikteki kararlara aykırı karar
verilmesi nedeniyle de eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
19. Bakanlık görüşünde;
i. Anayasa Mahkemesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) konuya ilişkin içtihatlarından
hareketle somut başvuruda değerlendirilmesi gereken hususun başvurucunun ifade
özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibar hakkı arasında adilbir
dengenin gözetilip gözetilmediği olduğunu,
ii. Öte yandan kişinin
“belli bir olay temelinde, somut argümanlar kullanılarak ve belli bir disiplin
çerçevesinde” eleştirilmesi ile “hiçbir somut argüman ve illiyet unsuru
bulunmaksızın hakaret içeren söz ve eylemlere muhatap olması” arasındaki
ayırımı sağlıklı oluşturmak gerektiğini, bu ayırım oluşturulurken
uygulayıcıların kullanacakları temel ölçütlerin “somut, rasyonel, ölçülebilir
ve denetlenebilir” olmasına özen göstermek gerektiğini, toplumda hâkim olan
örf, gelenek, ahlak, estetik gibi değer yargılarının da bu ölçme ve
değerlendirme mekanizmasında dikkate alınması gerektiğini,
iii. Bir söz veya
davranışın “bağlamı” önemli olmakla birlikte “toplumdaki karşılığı”nın
da hukuki yorum ve değerlendirmelerde gözönünde
bulundurulması gerektiğini, bu ayırım doğru bir şekilde yapılmaz ise sosyal ve
siyasal hayatta hiçbir karşılığı bulunmayan, kabul edilebilir eleştiri
sınırlarını aşan, hakarete varan ifadelerin hukuki koruma şemsiyesi altında
meşruiyet kazanma tehlikesi bulunduğunu,
iv. Siyasal hayatta rol
alan kişilere yöneltilen eleştiri daha geniş olmakla birlikte bu durumun
eleştiri sınırlarını aşarak hakaret içeren söz ve ifadelerin kullanılabileceği
şeklinde asla yorumlanamayacağını, dolayısıyla siyasetçilerin veya kamuoyu
önünde daha fazla olan tanınmış ve meşhur kişilerin kişisel şeref ve itibar
haklarını yok edecek veya anlamsız kılacak söz veya davranışların adil denge
kurulurken ifade özgürlüğü bağlamında daha fazla korumayı hak edeceği şeklinde
kesin bir kanaatin önyargılı bir değerlendirme olacağını,
v. Bununla birlikte somut
başvuru kapsamında derece mahkemelerince başvurucu tarafından sarf edilen
sözlerin bir değer yargısı mı yoksa somut bir vaka mı olduğu konusunda
değerlendirme yapılmadığını, hâlbuki başvurucunun somut bir olayla ilgili bazı
hususlar ileri sürerek bir siyasi parti genel başkanı olan müşteki hakkında
bazı değerlendirmelerde bulunduğunu, sarf edilen sözler nedeniyle uygulanan
müeyyidenin demokratik toplumda gerekliliği değerlendirilirken söylenen
sözlerin dile getirildiği ortam, söyleniş gayesi, söylenmesine sebep olan
vakıalar, bir siyasetçi olan müştekinin siyasi görüşleri doğrultusunda dile
getirdiği politik duruşu ve bu kapsamda kendi yaptığı fiiller gibi hususların
tamamının dikkate alınması gerektiğini,
vi. Ayrıca mevcut
başvuruda şikâyete konu yaptırım kararının orantılılık açısından da incelenmesi
gerektiğini ifade etmiştir.
20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bireysel
başvuru formundaki beyanlarını yinelemiş ve Bakanlığın kendi aleyhindeki
değerlendirmelerini kabul etmediğini belirtmiştir. İlave olarak; Ankara 13.
Asliye Hukuk Mahkemesinin, başvuru konusu sosyal medya paylaşımları hakkında
müşteki tarafından açılmış olan tazminat davasını, anılan paylaşımların ifade
özgürlüğü kapsamında kaldığı gerekçesiyle reddettiğini ve bu karara karşı
müşteki tarafından yapılan istinaf başvurusunun da reddedildiğini ifade
etmiştir.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkı ve eşitlik
ilkesi kapsamındaki iddialarının bir bütün olarak Anayasa"nın 26. maddesi
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
24. Başvurucu hakkında bir siyasetçiye yönelik paylaşımları
nedeniyle 1.500 TL para cezasına hükmedilmiş ve HAGB kararı verilmiştir. Söz
konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale
yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
25. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
27. 5237 sayılı Kanun"un 125. maddesinin “kanunla sınırlama”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
28. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
kararın "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri
Kavramı
29. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal
bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır.
Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın
bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır.
Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
(b) Ölçülülük
30. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir(AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK],
B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir
Coşkun, §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için
ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§
54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§
70-72). Bu sebeple mevcut başvuruda hükmedilen tazminatın davacının maruz
kaldığı düşünülen zararıyla makul bir ölçülülük ilişkisi içinde olması gerekir.
(c) İfade Özgürlüğünün
Kapsamı
31. Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü;
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015,
§ 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017; § 40).
(d)Temel Hak ve
Özgürlüklerin Kullanımında Ödev ve Sorumluluklar
32. Demokratik bir toplumda siyasetçileri eleştirme ve onlar
hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte Anayasa"nın 26. maddesi
tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Somut başvuruyla
bağlantılı olarak söylenecek olursa siyasetçilere yönelik eleştirilerin
kişilerin itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir. Bu, kişilerin
temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara
gönderme yapan "Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki Anayasa"nın 12.
maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Anayasa"nın 26. maddenin
ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına herkes için geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar"
getirmektedir (Örnek kararlar için bkz. Erdem
Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, §
35; Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67;Önder Balıkçı, § 43). Söz konusu
sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü
kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir cezanın
"demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığını incelerken
meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.
(e) Başkalarının Şöhret veya Haklarının
Korunması
33. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü
kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının
şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel
kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B.
No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44)
Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, § 44). Bununla beraber
elbette siyasetçilerin de şöhretlerini koruma hakları vardır.
34. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle
ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet
başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete
hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
(f) İfade Özgürlüğü ile İtibarın Korunmasını
İsteme Hakkı Arasında Adil Denge
35. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında başvurucunun müdahale
edilen ifade özgürlüğü ile başvurucunun ifadeleri nedeniyle davacının müdahale
edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip
gözetilmediğini değerlendirmiştir. (Nilgün Halloran, § 27; İlhan
Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir
değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için
başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma
kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının,
ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların
ünlülük derecelerinin ile ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu
ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların
ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün
Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§
66-73). Bunun için başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin bağlamından
kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, §
52; Önder Balıkçı, § 45).
36. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli
bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir “kısıtlama”nın
ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi
olan iç hukuktaki son mercidir.
37. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil fakat söz konusu yargı mercilerinin
takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa"nın 26. maddesi ile
uyumlu olup olmadığını denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan
müdahalenin “gözetilen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı
göstermek için ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin “ilgili ve
yeterli” görünüp görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi
davanın bütününe bakarak değerlendirecektir.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Başvuru konusu olayda sade bir vatandaş olan başvurucu, bir
siyasi parti genel başkanı olan müştekiye yönelik ifadeleri nedeniyle adli para
cezası ile cezalandırılmış ve başvurucunun hakkında HAGB kararı verilmiştir.
39. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde
tutulması gereken ilk hususmüştekinin toplumsal
konumudur. Müşteki, kamuoyu tarafından yakından tanınan ve takip edilen bir
siyasetçi olup aynı zamanda olay tarihinde Saadet Partisi genel başkanı
konumundadır. Başvurucu da, başvuruya konu
paylaşımlarını ülkeyi yönetmeye talip olan müştekiyi eleştirmek amacıyla
yaptığını ileri sürmektedir.
40. Bu sebeple eldeki başvuruya konu olayın taraflarından biri
olan müştekinin kendisine yönelik eleştirilere sade vatandaşlara göre daha
fazla hoşgörü göstermesi gerekir.
41. Öte yandan başvuruya konu olay, tarafların yaşamının diğer
bireylere kapalı ve mahrem alanına ilişkin değildir. Başvuruya konu paylaşım,
müştekinin siyasi duruşuna yönelik eleştiriler kapsamında yapılmıştır.
Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan paylaşımlarında müştekinin
-Başbakan"dan farklı yönde olduğu anlaşılan- siyasi tutumunu eleştirmiştir.
Başvurucu; müştekinin siyasi pozisyonunu, geçmişte kendisiyle müşteki arasında
yaşandığını ileri sürdüğü bir olaya dayanarak "ödlek"
kelimesiyle nitelendirmiş, ayrıca eleştirilerini yaparken "şer ittifakı üyesi" ifadesini
de kullanmıştır.
42. Başka bir ifadeyle yapılan paylaşımın tamamı ve olayın
koşulları da gözönünde bulundurulduğunda
başvurucunun, müştekinin, Atatürk Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev
yaptığı dönemde yaşandığı ileri sürülen başörtülü öğrencilerin sınıftan
çıkarılması olayında olduğu gibi, hâlihazırda da iktidar partisi karşıtı
partilerle birlikte hareket etmek suretiyle cesur davranmadığını ifade etmek
için "ödlek" kelimesini
kullandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca farklı politik gruplar ve toplumsal kesimler
arasında iktidar partisine karşı oluşan birlikteliği ülkenin menfaatlerine
aykırı gördüğü için bu birlikteliği şer ittifakı olarak, bu oluşumda bulunmayı
da şer ittifakı üyeliği olarak nitelemiştir. Bu bağlamda başvurucunun "şer ittifakı üyesi" ifadesiyle
kendi bakış açısından şer ittifakı olarak değerlendirdiği birlikteliğe
müştekinin katılımını eleştirmeyi amaçladığı görülmektedir.
43. Yukarıdaki tespitlere karşın ilk derece mahkemesi,
başvurucunun paylaşımının yapıldığı koşullara ve paylaşımda yer verilen diğer
ifadelere temas etmeksizin başvurucunun paylaşımında geçen "şer ittifakı üyesi" ve "ödlek" sözcüklerinin
hakaret suçunu oluşturduğu sonucuna varmış ve başvurucuyu mahkûm etmiştir. İlk
derece mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelerde başvurucunun paylaşımı
olayın koşulları gözetilmeksizin ve bağlamından koparılarak değerlendirme
konusu yapılmıştır.
44. İlk derece mahkemesi kararında, müştekinin siyasetçi
olmasının tüm hakaretlerin sineye çekilmesi gibi genel bir sonuç doğurmadığı ve
paylaşım içeriklerinin tümü dikkate alındığında da yine başvurucunun hakaret
kastının görüldüğü yönünde değerlendirmelere yer verilmiştir (bkz. § 12). Ancak
Anayasa Mahkemesinin yukarıdaki tespitleri (bkz. §§ 39-42) dikkate alındığında
ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü
gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yapılan müdahale için ilgili
ve yeterli bir gerekçelendirme sayılamaz.
45. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında derece mahkemelerinin
müştekinin şeref ve itibar hakkını koruma amacının başvurucunun Anayasa"nın 26.
maddesi kapsamındaki ifade özgürlüğü hakkına uygulanan sınırlamaların haklı
çıkarılması için yeterli olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Başvurucu hakkında
HAGB kararı verilmesi suretiyle, derece mahkemelerince ifade özgürlüğünün
korunması ile özel hayatın bir unsuru olan şeref ve itibar hakkının korunması
arasında adil bir denge kurulamamıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
48. Başvurucu; ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama
yapılmasını istemiştir.
49. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
50. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. Asliye Ceza
Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. Asliye Ceza
Mahkemesine (E.2014/782, K.2015/162) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.