8. Hukuk Dairesi 2013/9733 E. , 2014/8770 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve terkin
Hazine ve ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve terkin davasının reddine dair ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 09.03.2011 gün ve 722/154 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Hazine vekili, mülkiyeti davalılara ait olan ... ada ... parselde kayıtlı taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanunu"na göre ... Gölü kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, keşifte belirlenecek kısmının tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan ..., ..., ..., ..., ...; davanın reddini savunmuşlar; diğer davalılara dava dilekçesi ve duruşma günü yöntemine uygun biçimde tebliğ edildiği halde, yargılama oturumlarına katılmamış ve davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında; davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine Hüküm; davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davaya konu ... ada ... parselde, teknik bilirkişi heyeti tarafından sunulan 15.2.2007 günlü rapor ekinde bulunan krokide kırmızı ile taralı (B) harfi ile gösterilen 668,91 m21ik kısmın kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı açıklanarak davanın kabulüne dair önceki hüküm, davalılar ..., ..., ..., ..."ın temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 12.01.2009 tarih 2008/12127 Esas sayılı ilamı ile özet olarak “ ...eksiğin tamamlanması yoluyla dosyaya getirtilen Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 4.3.1968 tarih ve 1967/449 E. 1968/77 K. Sayılı tescil ilamında Hâzine"nin taraf olduğu, buna göre HUMK."nun 237. maddesinde öngörülen kesin hüküm kamu düzeni ile ilgili olup çekişmeli taşınmaza ait olduğunun saptanması halinde kesin delil teşkil edeceği ve taraflarını bağlayacağı, hal böyle olunca; tescil ilamı ve eki krokisinin dava konusu taşınmaza uygulanması, dava konusu taşınmazı kapsayıp kapsamadığının uzman bilirkişiler aracılığıyla saptanması ondan sonra değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması” gereğine işaret edilmek suretiyle bozulmuştur. Hazine vekili tarafından
karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.7.2009 tarih 2009/7121 Esas sayılı ilamı ile özet olarak "...Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren davanın açıldığı 31.3.2006 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği açık olduğu, hak düşürücü sürenin kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece davanın her aşamasında öncelikle ve res"en dikkate alınması gerekli olumsuz dava şartlarından oldğu, hal böyle olunca, 5841 Sayılı Yasa ile getirilen düzenlemeler gözetilmek suretiyle bir karar verilebilmesi için hüküm bozulması" gereğine işaret ederek davacının karar düzeltme isteği yerinde bulunmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak, davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmiş, davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 14.10.2010 tarih 2010/3030 Esas sayılı ilamı ile özet olarak "davanın açıldığı 31.03.2006 tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden, davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, ancak; kadastro tespitindeki dayanak tapu kaydının tesisini oluşturan 1967/449 esas, 1968/77 karar sayılı davanın tescil ilamı ve krokisinin uzman bilirkişiler aracılığıyla keşfen mahalline uygulanması, taşınmazın tamamını kapsayıp kapsamadığının saptanması, tamamını kapsamaması halinde kapsam dışında kalan bölümünün kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kalıp kalmadığının belirlenmesi ve ortaya çıkacak sonuçlar gözetilmek suretiyle tarafların haklılık durumları dikkate alınarak yargılama giderleri ile avukatlık ücretine 492 Sayılı Yasanın 13/j hükmüde gözönüne alınarak harca hükmedilmesi" gereğine işaret edilerek hüküm bozulmuş, mahkemece yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3.maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hâzine"nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan
hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa"nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa"nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa"nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilerek inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Somut olayda; dava konusu ... ada ... parselde kayıtlı taşınmazın kadastro tespitindeki dayanak tapu kaydının tesisini oluşturan ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 4.3.1968 tarih ve 1967/449 E. 1968/77 K. Sayılı tescil ilamında Hazine hasımdır. Dosya arasında tescil ilamının krokisi mevcut olup miktarı 4647m2 dir. Revizyon gördüğü ... ada ... parselin miktarı da 4647 m2 dir. 29.09.2006 tarihinde mahallinde yapılan keşifte taşınmazın 668,91 m2 sinin kıyı kenar çizgisinin göl tarafında kaldığı belirlenmiştir. Tescil ilamının miktarı ile parselin miktarı aynı olduğundan bu yere uyduğuna tereddüt yoktur. Bahsi geçen ilamın, HUMK."nun 237. maddesinde öngörülen kesin hüküm nedeni ile Hazine"yi bağlayacağı kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; her ne kadar yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş ise de; hüküm redde ilişkin olup sonucu itibari ile doğru görüldüğünden, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, hükümün yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA; taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 05.05.2014 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
15.02.2007 tarihli harita fen bilirkişi krokisinde (B) harfi ile gösterilen 668.91 m2"lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı belirlenmiştir. Ne var ki ; parselin tamamı TMK 639. maddesi uayrınca Maliye Hâzinesi hasım gösterilmek suretiyle oluşmuş hükmen tescil kararıyla tapuya tescil edilmiştir. Kesin hüküm durumu vardır. Bu nedenle "usul ekonomi ilkesi (HMK.m. 30 gözönüne alınarak taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümü yönünden
fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi de gözetilerek, taşınmaza tayin edilecek değerin usulünce belirlenerek, davacı Hazine"ye bu miktarı ödemesi için süre verilmesi, yatırıldığı takdirde bu bölüme ilişkin iptal, terkin kararı verilmesi, aksi halde davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmek üzere bozulmasına karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum. 05.05.2014