17. Ceza Dairesi 2015/27141 E. , 2016/1296 K.
"İçtihat Metni"
Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında.. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesiyle hırsızlık ve suç eşyasını kabul etmek suçlamasıyla açılan kamu davası sonucunda aynı yer 14. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 22/10/2009 tarih, 2008/457 Esas ve 2009/984 Karar sayılı hükmüyle sanıkların mahkumiyetine karar verilip bu mahkumiyet hükmü sanıklar ve müdafii müdafileri tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiş, Yargıtay 6. Ceza Dairesi"nin 08/02/2012 tarihli, 2011/18336 Esas ve 2012/1709 Karar sayılı ilamıyla bu hüküm sanıklar lehine bozulmuş ve hükmün son kısmında bu bozmadan CMK"nın 325. maddesi uyarınca temyiz istemleri reddedilen sanıklar ... ve ..."un da yararlandırılmasına karar verilmiştir. Ayrıca bozmaya ilişkin ilamın giriş kısmında mala zarar verme suçundan da zamanaşımı süresinde işlem yapılmasına işaret edilmiştir. Bu bozmadan sonra mala zarar verme suçundan da iddianame tanzim edilerek yapılan yargılama üzerine sanıkların tekrar mahkumiyetine karar verilmiş ve bu mahkumiyet hükmü bu kez de diğer sanıklar ve daha önceki temyiz istemi reddedilen sanık ... tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 23/06/2015 gün, 2015/17394 Esas ve 2015/4343 Karar sayılı ilamıyla özetle sanık ... hakkındaki hırsızlık suçundan kurulan hükmün adı geçenin önceki hükmü temyiz etmeyip suç arkadaşlarının temyizi üzerine 1412 sayılı CMUK"nun 325. maddesi uyarınca bozmadan yararlanması sebebi ile temyiz hakkı bulunmadığından reddine, mala zarar verme suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede ise lehe bozmadan ..."un da yararlanmasına “şeklindeki kararına karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12.11.2013 tarih ve 2014/139684 sayılı yazıları ile “hırsızlık suçundan kurulan hükmün esastan incelenmesi ve ONANMASI ile mala zarar verme suçundan kurulan hükümden sirayete ilişkin bölümün çıkarılması talebiyle Dairemiz Başkanlığına itiraz talebinde bulunulması üzerine, 6352 sayılı Yasa"nın 99 ve 101. maddeleri uyarınca itirazla ilgili değerlendirme yapılmak üzere dosya dairemize gönderilmekle okundu.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
1-Mala zarar verme suçundaki sirayete ilişkin itiraz yönünden yapılan incelemede;
Sanık ... hakkında mala zarar verme suçu ile ilgili yargılamanın 6. Ceza Dairesi"nin bozma kararındaki zamanışımı süresinde işlem yapılmasına işaret etmesi üzerine düzenlenen iddianameye istinaden yapıldığı, bu durumda adı geçen hakkında mala zarar verme suçundan ilk kez hüküm kurulduğu, hırsızlık suçundan kurulan hükmü temyiz etmemesinin bu suç yönünden de temyiz hakkını kullanmasına engel olmayacağı değerlendirildiğinden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.11.2013 tarih ve 2014/139684 sayılı itiraz istemi mala zarar verme suçu yönünden yerinde görülmüş olduğundan İTİRAZIN KABULÜNE, esasen Dairemizin 23.06.2015 gün ve 2015/17394-4343 sayılı kararında mala zarar verme suçunun temyizine ilişkin bir red kararı olmadığı adı geçen sanık
yönünden de esastan incelendiği ancak sirayet ile ilgili ifadenin kararda yer almasına gerek bulunmadığı gözetilerek anılan kararımızın “III-Tüm sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümlerin incelenmesine gelince” başlıklı bölümündeki “lehe olan bozmadan temyizi geçerli olmayan ..."un da yararlandırılmasına" ifadesinin KALDIRILMASINA,
2-Hırsızlık suçundaki hükmün esastan incelenmesi ve onanmasına ilişkin itiraz yönünden yapılan incelemede;
Kısmen özetlendiği üzere Yerel Mahkemece sanık ve suç arkadaşları hakkında yerel mahkemece verilen 22.10.2009 gün ve 2008/457-2009/984 sayılı hükmün sanığın suç arkadaşları tarafından temyiz edildiği, Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından hükmün lehe bozulduğu ve bu bozmadan temyiz etmeyen ..."un da 1412 sayılı CMUK"nun 25. maddesi uyarınca yararlandırılmasına karar verildiği, ..."ın bu bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda verilen 17.02.2014 günlü hükmü temyiz ettiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi;“Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler” şeklinde düzenlenmiştir.
Benzer düzenleme 5271 sayılı CMK"nın “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. maddesi ise; “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar” biçiminde düzenlenmiştir.
Kural olarak temyiz incelemesinin yapılabilmesi için süre ve istek koşullarına uygun açılmış bir temyiz davasının varlığı gerekir. Sanıklardan birinin talebi, diğer sanıkların isteği yerine geçmez. İlgililer tarafından yasa yoluna başvurulmadığı takdirde hüküm kesinleşecektir. Ancak yasakoyucu, temyiz etmeyen sanıkların, hükmü temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını önlemek, adli yanılgılara engel olmak ve adaleti sağlamak için genel kuraldan ayrılmış, temyiz isteminde bulunulmuş gibi inceleme yapılmasında yarar görmüş ve “bozmanın sirayeti”ni kabul etmiştir. CMUK’nun 325. maddesi uyarınca, cezanın uygulanmasında kanuna aykırılık nedeniyle hüküm bozulduğu takdirde, temyiz etmeyen sanıklar dahi temyiz isteminde bulunmuş gibi hükmün bozulmasından yararlanacaklardır.
Her ne kadar CYUY’nun 325. maddesinde “cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı” denilmekte ise de, bu ifadenin “ceza yasasının uygulanmasında yasaya aykırı davranılmış olması” biçiminde anlaşılması daha isabetli olacaktır. Çünkü yasakoyucunun amacı sadece cezanın uygulanmasında yasaya aykırı davranılmış olması hali olmayıp, daha geniş olarak maddi ceza hukukuna ilişkin kurallara yani, genel ya da özel ceza hükmü taşıyan yasalardaki yazılı bir hükme aykırı davranılmış olmasındaki aykırılıkları gidermektir.
1412 sayılı CMUK’nun 325. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş bulunan ve yasalaşma sürecinde ... Komisyonunca, “cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılıktan dolayı” ibaresi metinden çıkartılmak suretiyle kabul edilen, 5271 sayılı CYY’nın 306. maddesinin uygulanma koşulları gerekçesinde şu şekilde ifade edilmiştir; “Mahkemece verilen hüküm, temyiz etmeyen sanık yönünden kesinleşir ve infaz edilebilir hâle gelir. Kural bu olmakla beraber aynı mahkemece aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbiriyle çelişen sonuçların doğmasının önlenmesi, adalet düşüncesiyle ve bazı koşullarda Yargıtay’ın bozma kararından temyiz etmeyen sanıkların da yararlandırılması uygun görülmüştür.
Bunun için;
1-Aynı mahkemece aynı kararla birden çok sanığın hükümlendirilmesi,
2-Sanıkların fiilinde 8 inci maddede tanımlanan nitelikte bağlantı bulunması,
3-Hükmün Cumhuriyet savcısı, katılan veya sanıklardan bir veya birkaçınca ve sanıkların tümünü kapsamayacak şekilde temyiz edilmiş olması,
4-Hükmün cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılık nedeniyle sanık yararına bozulması,
5-Bu bozmanın hükmü temyiz etmeyen veya kendileriyle ilgili temyiz bulunmayan sanıklara da uygulanma olanağına sahip olması gerekecektir.
Görüldüğü gibi, 1412 sayılı CYUY’nun 325 ve 5271 sayılı CYY’nın 306. maddesinde düzenlenen sirayet kurumunun; “aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbirileriyle çelişen hükümlerin verilmesinin önlenmesi ve temyiz yoluna başvurmamış bulunanlar aleyhine doğabilecek adaletsizliklerin önlenmesi” olmak üzere başlıca iki amacı bulunmaktadır.
Dolayısıyla bozma sonrası yapılacak yargılamanın da bu iki husus ile sınırlı olması beklenmektedir. Sirayet ettirilen sanık ile ilgili değerlendirme yalnızca lehine olan husus ile ilgili olmalıdır.
Aksi durumun yani sirayet ettirilen sanığın da bozmadan diğer sanıklar gibi yararlandırılmasının mümkün olduğunun kabülü temyiz davasının açılmasında süre ve istek koşulunun yok sayılması sonucu doğurur. Temyiz sanığın bir hakkı olup bu hak temyiz etmemeyi de kapsar. Başka sanığın temyiz talebinin diğer sanıklar yönünden temyiz istemi kabul edilmesi mümkün olmadığına göre başka sanığın temyizi üzerine verilen bozma kararına da sanki diğerleri de temyiz etmiş gibi sonuç bağlanması yerinde olmayacaktır. Belirtildiği gibi bu durumun adaletsizliğe yol açmaması için de yalnızca lehe bozmadan sınırlı bir şekilde sanığın yararlandırılması uygun görülmüştür. Sınırlı yararlandırmanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin savunma hakkını düzenleyen 6. maddesi ile 7 numaralı ek protokolun “cezai konularda iki dereceli yargılama hakkı “ başlıklı 2. maddesine aykırılığı da söz konusu değildir. İki dereceli yargılama hakkında aykırılık için bu hakkın sanığa hiç tanınmamış olması gerekmektedir. Oysa bu hak sanığa tanınmış ancak o bu haktan yararlanmamıştır. Buna rağmen sözleşme ile uyumlu bir şekilde sanığın durumu güvenceye alınarak lehine bir durum olması halinde karar yine de bozulmaktadır.
Sanığın temyiz hakkını kullanmaması halinde hakkındaki hüküm kesinleşir. Cezanın infazına başlanması ile de artık hükümlü sıfatını alarak cezası henüz kesinleşmeyen ile farklı hukuki statüye sahip olur. Kararı temyiz etmeyerek bu durumu ortaya çıkarır. Lehe bozmanın sirayeti halinde istisnai olarak bir yargılama yapılır. Yapılan yargılama bozmada gösterilen veya gösterilmese dahi mahkemece dikkate alınacak lehe kısımdan ibarettir. Bunu genişletmek önceki hükmü temyiz etmeyen sanığın iradesinin de dışına çıkmak olur. Bir hakkı kullanmamayı seçen sanığa bu hakkı kullanmayı seçenlerin iradesi ile tüm hüküm bozulmuş gibi yargılama yapılması mümkün olmamalıdır.
Yukarıda Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 03.12.1990 gün ve 1990/6-218-822 sayılı kararları ve benzer yöndeki diğer kararları ışığında açıklanan gerekçeler ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 12.11.2013 tarih ve 2014/139684 sayılı itiraz istemi hırsızlık suçu yönünden yerinde görülmemiş olduğundan İTİRAZIN REDDİNE, hırsızlık suçu ile ilgili kısım yönünden dosyanın itiraz incelemesi yapılmak üzere Yüksek Ceza Genel Kurulu Başkanlığına TEVDİİNE, 09.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.