12. Ceza Dairesi 2016/12104 E. , 2018/9046 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK"nın 86/2 ve 22/2. maddeleri delaletiyle aynı kanunun 85/1, 62/1, 50/1, 52/4 ve 63. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Ceza hukukunda, suç genel teorisinin kabul ettiği sorumluluk hali "kusur" sorumluluğudur. Modern suç politikasının temel ilkelerinden birisi "kusur" ilkesidir. Bu ilkeye göre, gerçekleşen neticeden failin sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusurun tipik şekli kasttır. 5237 sayılı TCK ceza sorumluluğunu "kast" ve "taksir" olarak belirlemiş, kastı kendi içinde "doğrudan kast" ve "olası kast"; taksiri de "basit taksir" ve "bilinçli taksir" olarak ikiye ayırmak suretiyle farklı düzenlemiştir.
Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de, olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)
Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2.Bası, s.349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s.597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt.2, s. 293 vd, Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, s.139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.312 vd.)
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmasının, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e) Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,
Şeklinde belirtilmiştir.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza ... arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.
Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.
Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.
Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün ya da muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle ya da böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.
Olası kast, netice ile oluşur. Bu netice gerçekleşmesi muhtemel neticedir. Fail bunların, deneyimlere göre beklenen bir sonuç olduğunu öngörmesine veya tahmin etmesine rağmen yine de hareketini gerçekleştiriyorsa, neticeyi önceden kabul etmiş demektir. Olası kast durumunda, neticenin meydana gelmesi ve suçun oluşması, kasten başlatılan olayın gelişimine bırakılmıştır.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya gelince; olay tarihinde sanık ..."nın, arkadaşı olan dosya tanıklarından .... ...."nın çağırması üzerine beraberce Niğde Kalesi"ne gittiği, ölen ..."ın da diğer dosya tanıklarından .... ve ...."un çağırması üzerine kendileri ile aynı yere gittiği, belirtilen buluşmanın akraba olan dosya tanıkları .... .... ve ...."nun aralarındaki ailevi sorun hakkında konuşmak üzere olaydan bir gün önce tanıklar .... .... ve .... tarafından planlandığı, buluşma noktasına gelindiğinde iki ayrı grup olarak olay yerinde bulunan tarafların yerden 6.70 metre yüksekliğindeki, kenarlarında koruyucu bulunmayan, çimle kaplı ve nemli sur duvarı üzerine çıktıkları ve konuşmaya başladıkları, tanıklar ...., .... ve .... ...."nın kendi aralarında konuşmak için sur üzerinde bulunan diğer arkadaşlarından bir miktar uzaklaştıktan sonra kavga etmeye başladıkları, bunun üzerine kavgaya tutuşan tanıklardan .... ve ...."un arkadaşı .... ile .... ...."nın arkadaşı sanık ..."nın da aralarında itişmeye başladıkları ve takiben beraberce sur zeminine düştükleri, sur zemini üzerinde ve yatar vaziyette devam eden kavganın devamında .... ve ...."nın beraberce sur kenarına gelerek yere doğru düşmeye başladıkları, önce surun kenarında park halinde bulunan bir minibüsün üstüne, takiben de yere düştükleri, düşme neticesinde ...."ın dosya kapsamında bulunan Adli Tıp Kurumu raporunda belirtildiği üzere genel beden travmasına bağlı beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ kanamasından kaynaklı iç kanama nedenlerine bağlı olarak öldüğü, sanık ..."nın da düşme neticesinde hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı, ölen ve sanığın beraberce surdan aşağı düştükleri anda sur üzerinde bulunan dosya tanıklarının bu esnada kendi aralarında kavgaya tutuştukları için düşme anını net olarak görmediklerini beyan ettikleri, ancak tanıklardan ...."nun beyanında ölen ... ile sanık ... arasında zemin üzerinde devam eden boğuşma esnasında sanık ..."nın ölen ..."ın üzerinde olduğunu gördüğünü ve sanık ..."nın ölen ..."dan daha iri yapılı olduğunu belirttiği olayda, olay tarihi itibari ile yirmi yaşında ve tanık beyanına göre ölenden daha iri yapılı ve beş yaş büyük olan sanığın, sur zemini üzerindeki boğuşma esnasında kendisi ile birlikte ölenin de 6,70 metre yükseklikten yere düşmesine sebebiyet verdiği, sanığın kavga halinde olduğu ...."ın yukarıda belirtilen fiziki özelliklere sahip kale surundan aşağı düşmesinin her an mümkün olabileceğini ve düşmesi halinde ölebileceğini öngörmesine veya tahmin etmesine rağmen eylemine devam edip meydana gelecek neticeyi kabullendiği, neticenin meydana gelmemesi için önlem almadığı anlaşılmakla, sanığın eylemini olası kast ile işlediği ve olası kast hükümleri uygulanmak suretiyle cezalandırılması yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de
Sanık hakkında belirlenen 2 yıl 1 ay süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilirken paraya çevirmeye dayanak kanun maddelerinin ve gün tam sayısının yazılmaması suretiyle 5271 sayılı CMK"nın 232/6. maddesi ile TCK"nın 52/3. maddelerine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülüp, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 02/10/2018 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ:
Dinlenen Tanık beyanları, olayın oluş şekli ve dosya kapsamına göre;
Sanık ... ve ölen ..."in kavga ettiği surların üzerindeki alanın dar oluşu, surların aşağıya doğru eğimli, zeminin ıslak ve çimle kaplı olması, ölen ile sanık aşağıya doğru meyilli alanda sanık geri geri giderken ölenin sanığı iteklemesi, sanığın spor ayakkabısının kayması sonucu sırtüstü yere düşmesi, ölenin sanığın üzerine atlaması, baş ve boyun bölgesi surlardan aşağıya doğru taşacak vaziyette sırt üstü yatmakta olan sanığın ölene tutunarak onu kendine çekmesi sonucu ölen ve sanığın birlikte surlardan aşağıya düşmeleri ve bu düşme sonucunda ..."in ölmesi sanık ..."in hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması şeklindeki olayda;
Kendisi de hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanan sanığın meydana gelen neticeyi hem öngördüğü hem de istediğinin dolayısıyla olası kast ile hareket ettiğinin değerlendirilemeyeceği ancak, sanığın sırtüstü düşmüş ve baş ve boyun bölgesi surlardan taşacak şekilde iken elleriyle ölene, ayağa kalkabilmek için tutunması, öleni bu niyetle kendine doğru çekmesi ve bırakmaması şeklindeki davranışı ile, ölen ile birlikte duvardan düşebileceklerini öngörmesine rağmen meydana gelen neticeyi istemediği değerlendirildiğinden, sanığın, ..."in ölmesinde bilinçli taksir haliyle hareket ettiğinin kabulü gerektiğinden,
Sanık ..."in TCK"nın 23/1 ve 22/2. maddeleri yollamasıyla TCK"nın 85/1, TCK"nın 22/3. maddesi uyarınca cezalandırılması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.