
Esas No: 2014/16877
Karar No: 2014/16877
Karar Tarihi: 22/3/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDULVAHAP KAÇAR VE ERCAN KAÇAR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/16877) |
|
Karar Tarihi: 22/3/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucular |
: |
1. Abdulvahap KAÇAR |
|
|
2. Ercan
KAÇAR |
Vekili |
: |
Av.
Burhanettin BEŞER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kanuna aykırı şekilde telefon sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve iletişimin tespiti tedbirlerine başvurulması nedenleriyle
haberleşme hürriyetinin, hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak
mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Iğdır ili Tuzluca ilçesinde bulunan bir kuyumcuda 10/1/2006
tarihinde hırsızlık suçu işlenmesi üzerine Tuzluca Cumhuriyet Başsavcılığı
(Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır.
10. Soruşturma kapsamında Başsavcılık tarafından tüm GSM
operatörlerine "Bir soruşturma evrakına
esas olmak üzere, 9/1/2006 tarihinde saat 06:00 ile 10/1/2006 tarihi saat 06:00
saatleri arasında ilçemizde bulunan baz istasyonunuzdan yapılan bütün arama ve
aranmaların numara, kimlik bilgisi, adres, yer ve zaman gösterecek şekilde
ayrıntılı dökümünün çıkartılarak çok acele C. Başsavcılığımıza gönderilmesi
rica olunur." şeklinde 18/1/2006 tarihli bir müzekkere
gönderilmiştir.
11. Başsavcılığa gelen kayıtlardan hırsızlık suçunun işlendiği
gece birbirlerini sıkça arayan şahıslar tespit edilmiştir. Başsavcılık, GSM
operatörlerine gönderdiği yeni bir müzekkere ile söz konusu telefon numaraları
ile IMEI numaralarını belirterek geriye dönük şekilde üç aylık iletişim
kayıtlarını talep etmiştir.
12. Başsavcılığın 24/7/2008 tarihli iddianamesiyle başvurucular
hakkında nitelikli hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal
suçlarından kamu davası açılmıştır. İddianamede, müştekinin sahibi olduğu
kuyumcu dükkânını 9/1/2006 tarihinde saat 17.30"da kapatarak işyerinden ayrıldığı,
10/1/2006 tarihinde saat 11.40"ta işyerine gelen müştekinin demir sacın
kesilmesi ve camın kırılması suretiyle işyerine girildiğini gördüğü ifade
edilmiştir. İddianamede, işyerinde bulunan çelik kasanın oksijen kaynağı ile
açıldığı ve kasa içinde bulunan toplam 8.400 TL değerindeki ziynet eşyasının
çalındığı belirtilmiştir. İddianamede, işyerinde yapılan incelemede herhangi
bir parmak izine rastlanmadığı ancak birinci başvurucunun kullandığı 05...2
numaralı telefon hattı ile ikinci başvurucunun kullandığı 05...8 numaralı
telefon hattı arasında suça konu olayın gerçekleştiği gece saatlerinde sık
aralıklarla görüşme yapıldığının tespit edildiği vurgulanmıştır. İddianamede,
Darende ilçesinde faaliyet gösteren Ö. Kuyumculuk isimli bir işyerinde
hırsızlık suçunu işledikleri iddiasıyla başvurucular hakkında Darende Asliye
Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı ve ikinci başvurucunun kuyumculuk işiyle
uğraştığı belirtilmiştir. İddianemede, bu
gerekçelerle başvurucuların üzerlerine atılı suçları işledikleri kanaatine
varıldığı ifade edilmiştir.
13. Tuzluca Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 9/12/2011 tarihli
kararıyla başvurucuların nitelikli hırsızlık suçundan 3 yıl 4 ay hapis, mala
zarar verme suçundan 1 yıl 8 ay hapis, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan 10
ay hapis cezaları ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Kararda,
işyerinde yapılan incelemede başvurucuların parmak izine rastlanmadığı,
başvurucuların suça konu olayın gerçekleştiği gece saatlerinde sık aralıklarla
telefon görüşmesi yaptıklarının tespit edildiği ve olaydan beş gün sonra
Darende ilçesinde başvurucular tarafından hırsızlık suçu işlendiği gerekçesiyle
haklarında kamu davasının açıldığı vurgulanmıştır. Kararda, tüm bu hususlar gözönüne alındığında başvurucuların söz konusu suçları
işlediklerinin sabit olduğu şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.
14. Karar, Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 22/5/2014 tarihli
kararıyla düzeltilerek onanmıştır. Kararda, anılan suçların başvurucular
tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık
bulunmadığı belirtilmiştir. Öte yandan ikinci başvurucu hakkında konut
dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükmün uygulanmasına, artırım
nedenlerine ve yargılama giderlerine ilişkin kısımlar bozulmuştur.
15. Nihai karar birinci başvurucu tarafından 25/9/2014
tarihinde, ikinci başvurucu tarafından 17/10/2014 tarihinde öğrenilmiştir.
16. Başvurucular 24/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun olay
tarihinde yürürlükte olan "Nitelikli
hırsızlık" kenar başlıklı 142. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
""(2) Suçun;
...
d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit
anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur..."
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
olay tarihinde yürürlükte olan "İletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" kenar başlıklı 135.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir
ve kayda alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar
ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde
verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek
kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra
bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için,
kullanmakta olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu
hususa ilişkin olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve
tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için
yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve
yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde hükümleri ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (Madde
79, 80),
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
3. İşkence (Madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, Madde
102),
5. Çocukların cinsel istismarı (Madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve
ticareti (Madde 188),
7. Parada sahtecilik (Madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi
ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),
9. İhaleye fesat karıştırma (Madde 235),
10. Rüşvet (Madde 252),
11. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini
aklama (Madde 282),
12. Silahlı örgüt (Madde 314) veya bu
örgütlere silah sağlama (Madde 315),
13. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk
(Madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (Madde
12) suçları.
c) Kaçakçılıkla Mücadele
Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
d) Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü Maddelerinde tanımlanan suçlar.
(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller
dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini
dinleyemez ve kayda alamaz."
19. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun"un 12. maddesiyle
5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde yapılan değişiklik şöyledir:
""...Bu Madde kapsamında dinleme, kayda alma
ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
6. Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma
(madde 148, 149),
...""
20. 5271 sayılı Kanun"un “Delillerin
ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda
yazılı hâllerde reddolunur:
a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
…”
21. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya
getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller
hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde
elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
22. 14/2/2007 tarihli ve 26434 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen
Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve
Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik"in
(Yönetmelik) "Tanımlar"
kenar başlıklı 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"e) İletişimin dinlenmesi ve kayda
alınması: Telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmaların dinlenmesi
ve kayda alınması ile diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla
dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemleri,
f)
İletişimin tespiti: İletişimin içeriğine müdahale etmeden, iletişim araçlarının
diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi
ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik işlemleri, ...
h) Sinyal bilgisi: Bir şebekede haberleşmenin
iletimi veya faturalama amacıyla işlenen her türlü veriyi,
ı) Sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi:
İletişimin içeriğine müdahale niteliğinde olmayıp yetkili makamdan alınan karar
kapsamında sinyal bilgilerinin iletişim sistemleri üzerinde bıraktığı izlerin
tespit edilerek, bunlardan anlamlandırılan sonuçlar çıkarmak üzere
gerçekleştirilen değerlendirme işlemlerini ... ifade eder."
23. Yönetmelik"in "Tedbirin
uygulanabileceği suçlar" kenar başlıklı 8. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi,
ancak Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220 nci maddesinin iki, yedi ve sekizinci fıkralarında yer alan
suçların bir terör örgütünün faaliyeti kapsamında işlenmesi hâlinde bu suçlar
için de iletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi tedbirlerine başvurulabilir."
2. İlgili Yargı Kararları
24. Yüce Divanın 19/12/2012 tarihli ve E.2011/1, K.2012/1 sayılı
kararında şu ifadelere yer verilmiştir:
"Çağdaş
hukuk sistemlerinde, hukuka aykırı delillerin ceza yargılamasında hükme esas
alınıp alınamayacağı hususunda iki ayrı görüş bulunmaktadır. Bunlardan
birincisine göre, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasındaki kamu yararı ile
kişinin hukuka aykırı olarak delil toplanması sırasında ihlal edilen hakkının
dengelenmesi, kamu yararının ağır basması hâlinde hukuka aykırı olarak
toplanmış olan delillerin hükme esas alınması, aksi hâlde bunların hükme esas
alınmaması gerekir. İkinci görüşe göre ise delillerin hukuka aykırı olarak
toplanması sırasında kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip
edilmediği, maddi gerçeğin araştırılmasındaki kamu yararının ağırlığı dikkate
alınmaksızın elde edilen hukuka aykırı deliller hükme esas alınmamalıdır.
Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında,
"Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak değerlendirilemez.";
5271 sayılı Kanun’un 217. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, "Yüklenen suç,
hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir"
denilmiştir. Aynı Kanun’un 206. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ortaya
konulması istenilen bir delilin kanuna aykırı olarak elde edilmiş olması
hâlinde reddolunacağı; 230. maddesinde (1) numaralı
fıkrasında ise mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde hükme esas alınan ve reddedilen
delillerin belirtileceği, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı
yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterileceği kurala
bağlanmıştır. Söz konusu kurallar dikkate alındığında, hukukumuzda toplanmaları
sırasında kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediğine
bakılmaksızın hukuka aykırı delillerin ceza yargılamasında kullanılması
yasaklanarak ikinci görüşün benimsendiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte
doktrinde ve kimi Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında belirtildiği üzere,
delillerin toplanması için yapılan işlemlerin geçerliliğini etkilemeyen şekle
ilişkin basit usul hatalarının bu kapsamda değerlendirilmemesi gerekir…"
25. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23/2/2016 tarihli ve
E.2014/5.MD-98, K.2016/83 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de
kararlarında istikrarlı bir biçimde; dürüst ve adil bir yargılamadan söz
edilebilmesi için, delillerin elde edilme yol ve yöntemi dahil olmak üzere
yargılamanın bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini
belirtmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu
değerlendirildiğinde;
Emniyet müdürlüğü talep yazısında, hakkında
iletişimin denetlenmesi kararı verilmesi istenilen cep telefonu numarasının,
aynı adliyede birinci sınıf hâkim olarak görev yapan sanık [C.D.nin] kullanımında
olup, açık kimlik bilgileri ve adresi bilinmeyen yabancı uyruklu Olga B. adına
kayıtlı bulunduğu açıkça bildirilmesine rağmen, Cumhuriyet savcılığınca sulh
ceza mahkemesinden talepte bulunulurken telefon numarası ve kayıtlı olduğu
kişilere ilişkin kimlik bilgileri doğru yazılmasına rağmen kullanıcı olarak
diğer sanık [M.E.nin] gösterildiği, sulh ceza mahkemesince de tedbir
uygulanacak kişi olarak kararda [M.E.nin] isminin yazıldığı anlaşılmaktadır. Sulh ceza
mahkemesi tarafından verilen 23.07.2009 tarih ve 989 değişik iş sayılı
iletişimin tespitine ilişkin bu karar, CMK’nun 135/3.
maddesine aykırı olup, hukuka aykırı bu kararla elde edilen delillerin
mahkûmiyet hükmüne esas alınması mümkün değildir.
Bu itibarla hukuka aykırı yolla elde edilen bu
deliller değerlendirme dışı bırakıldıktan sonra sanık ile ilgili bir karar
verilmesi gerekmektedir."
26. Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 31/10/2012 tarihli ve
E.2011/19838, K.2012/22352 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
""Telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi, Anayasamızın 22.
maddesinde düzenlenen haberleşme özgürlüğüne, 5271 sayılı CMK’nın
135 ve devamı maddeleri uyarınca; zorunlu hallerde hakim kararıyla getirilen
bir kısıtlama, bir ceza muhakemesi koruma tedbiri manzumesidir.
5271 sayılı CMK’nın
135. maddesinde, telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesinin üç, hatta
mobil telefonun yerinin tespitini de ayrı sayarsak dört tür denetim biçimi
düzenlenmiştir (Dinleme ve Kayda Alma - İletişimin Tespiti ve Sinyal
Bilgilerinin Değerlendirilmesi). Bütün iletişimin denetlenmesi biçimlerinde
kuvvetli suç şüphesi ve başka surette delil elde olunamaması, iletişimin
tespiti dışında da mutlaka 135. maddenin 6. fıkrasında yer alan katalog
suçlardan birinin varlığı gereklidir. ..
...
Belli bir zaman diliminde, belli bir yerde yapılan tüm görüşmelere
ilişkin detayların (Tüm GSM şirketlerinden, belli zaman diliminde ve belli bir
yerde yapılan bütün görüşmelere ilişkin arama - aranma saati ve sürelerine
ilişkin bilgiler ile arayan-aranan abonelerin tümünün kimlik ve adres
bilgileri...) temin edilip görüşme yapanlar arasında örneğin, hırsızlık
suçundan sabıkalı olan var mı, varsa bunların irtibatta bulundukları kişiler
kimlerdir ve benzeri eleme yapma ve bu kişi ya da kişiler üzerinde araştırmayı
yoğunlaştırma işlemi, iletişimin tespiti değil, tipik bir sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi işlemidir.
İletişimin (veya mobil telefonun yerinin) tespitinde, somut telefon
numarası ya da numaraları söz konusu iken sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesinde, somut bir telefon numarası yoktur. Belli bir yer ve zaman
diliminde iletişimde bulunan bütün numaralar işlemin konusudur.
Soruşturulan suç hırsızlık suçu olup, 5271 sayılı CMK’nın
135(6). maddesinde sayılan katalog suçlardan değildir, hakim kararıyla bile
olsa sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verilemez.
""Baz sorgusu” tabiri hukuki bir tabir değildir. Bu sebeple somut
olayda, yanlış nitelemeyle iletişimin tespiti ya da baz sorgusu(!) olarak
isimlendirilen ve tipik bir sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi işlemi olarak
kabul edilmesi gereken işlemle ilgili olarak verilen ilk derece mahkemesi
kararı ve buna ilişkin itirazın reddi kararı, özgürlüklere ağır bir müdahale
olmanın ötesinde, yasal koşulları bulunmadığından usul ve yasaya aykırıdır.""
27. Yargıtay 22. Ceza Dairesinin 6/7/2015 tarihli ve
E.2015/1896, K.2015/3530 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
""...suç işlemek amacıyla örgüt kurma şüphesiyle soruşturma
başlatıldığı yapılan dinleme esnasında tesadüfen farklı bir suçun (hırsızlık)
işlendiği şüphesini uyandıran sinyal bilgilerinin ve görüşme kayıtlarının elde
edildiği bu veriler ışığında eldeki dosyanın oluşturulduğu ancak bu kanıtların
5271 sayılı CMK" nın 135. maddesinde sayılan katalog
suçlar arasında sayılmayan hırsızlık suçuna ilişkin olması nedeniyle hukuka
aykırı delil niteliğinde bulunması ve soruşturma ve kovuşturma aşamasında
kullanılması mümkün olmadığının gözetilmemesi ... bozmayı
gerektirmiş[tir.]"
28. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 18/5/2017 tarihli ve
E.2014/35334, K.2017/5788 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...CMK’nın
138/2. maddesinin açıklığı karşısında katalog kapsamında yer almayan suçlara
ilişkin kayıtların delil olarak kullanılması mümkün değildir. Kanunda, kişiler
arasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi yalnızca
belirli ağırlıktaki suç tipleri bakımından meşru kabul edilmiş, bunlar
dışındaki suçlar yönünden ise özel hayatın ve haberleşmenin gizliliğinin
korunmasına ilişkin yarar üstün tutulmuştur. ..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Haberleşme Hürriyeti Yönünden
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"1. Herkes ... haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz."
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadına göre, gizli
tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari unsurlar bulunmaktadır.
Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların niteliği,
iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde
edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar,
verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin
ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi
gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007,
§§ 76, 77).
31. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinde yer alan "hukuka uygun olarak"
ifadesinden tedbirin iç hukukta bir temele dayanması gerektiğini ve kanunun
niteliğine göre uygulanmasını yükümlü kıldığının anlaşılması gerektiğini
belirtmektedir. AİHM"e göre ilgili kişiler söz konusu
tedbire erişebilmeli ve tedbirin kendisi yönünden doğuracağı sonuçların
hukukiliğini öngörebilmelidir (Bykov/Rusya
[BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, §§ 76-78; Lambert/Fransa,
B. No: 23618/94, 24/8/1998, § 23;
Murat Özdemir/Türkiye, B. No:
60225/11, 15/4/2014, § 54).
32. AİHM"e göre kamu makamları
tarafından uygulanan gizli denetlemelerde kişilerin keyfî müdahalelerden
Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında korunması için iç hukukta imkân
tanınmalıdır. Bu doğrultuda yerel mevzuatta, kötüye kullanımlara karşı uygun
koruma yöntemlerini sunabilmesinin güvence altına alınabilmesi için bu türden
bir yetkinin icra yöntemleri ve kapsamının genişliği yeterli açıklıkta
belirlenmelidir. Örneğin yerel mevzuat, ses kayıtlarının hâkim ve savunma
tarafından denetime tabi tutulabilmesi amacıyla adli dinlemeye tabi tutulması
muhtemel kişilerin kategorisini belirlemelidir ve hâkimi bu türden bir tedbir
almaya, tedbirin uygulandığı süreyi belirlemeye zorunlu kılan suçların
niteliğini, ele geçirilen konuşmaları kaydeden tutanakların düzenlendiği
koşulları, alınan kayıtları bütünüyle ve el değmemiş bir şekilde iletmek için
alınacak önlemleri belirlemelidir. Ayrıca söz konusu mevzuat, özellikle
takipsizlik veya tahliye kararları sonrasında kayıt dayanaklarının
silinebileceği, yok edilebileceği ya da silinmesi veya yok edilmesi gerektiği
koşulları belirtmelidir (Murat
Özdemir/Türkiye, § 54).
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
33. Sözleşme"nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının
ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan … bir mahkeme tarafından davasının …
hakkaniyete uygun ... görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
34. AİHM, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, ceza
muhakemesini ilgilendiren boyutunda savunma hakkı ile bağlantılı olduğunu
vurgulamaktadır. Delillerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak, somut
davada kullanılan delillerin sanığın hazır bulunduğu duruşmada “silahların
eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp
tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil
olup olmamasına etkisini değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No:10590/83, 6/12/1988, §§
67-68, 81-89). Delil sunmak veya bazı belgeleri istemek gibi davanın
taraflarının inisiyatifine bırakılan konularda dahi mahkemenin, gerçeğin ortaya
çıkarılabilmesi için Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fırkasındaki
hakları güvence altına alma pozitif yükümlülüğü bulunduğuna değinilmektedir (Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, § 76).
35. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinde güvence altına alınan “özel
hayata ve aile hayatına saygı hakkı” kapsamındaki güvencelere aykırı olarak
elde edilen delillerin mahkûmiyete esas alınmasının yargılamanın hakkaniyete
uygun olmadığı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılması bakımından tek başına yeterli bir ölçüt olmadığını vurgulamaktadır.
Bunun için yürütülen ceza soruşturmasının iç hukukta bir dayanağının var
olması, delillerin sıhhati veya gerçekliği konusunda kuşkuya düşülmesini haklı
kılan sebeplerin bulunmaması veya bulunsa dahi destekleyici diğer deliller
sayesinde bu kuşkuların giderilmiş olması ve sanığa delillerin gerçekliğine
etkili bir şekilde itiraz etme fırsatının tanınmış olması şartlarını
aramaktadır (Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§
45-48; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, §
124; Khan/Birleşik Krallık, B. No: 35394/97,
12/5/2000, §§ 36-38).
36. AİHM, bariz bir şekilde keyfî olmadıkça belirli bir kanıt
türünün -iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil
olmak üzere- kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu
olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade
etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere
yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve Sözleşme’deki
bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme
konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B. No: 54810/00,
11/07/2006, § 95; Ramanauskas/Litvanya [BD], B. No: 74420/01, 5/2/2008,
§ 52; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya,
B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699).
37. AİHM’e göre iç hukukta yeterli
hukuki temeli bulunmadan veya hukuka aykırı vasıtalar kullanılarak elde edilmiş
materyallerin yargılamada kanıt olarak kullanılması, kural olarak -başvurucuya
gerekli usule ilişkin güvencelerin sağlanmış olması ve materyalin baskı,
zorlama ve tuzak gibi yargılamayı lekeleyebilecek yöntemlerle elde edilmemiş
olması şartıyla- Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil
yargılanma standartlarına aykırılık oluşturmaz (Chalkley/Birleşik Krallık (k.k.), B. No:
63831/00, 26/9/2002).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucular, 5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde sayılı
suçlar kapsamında iletişimin tespiti ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi
koruma tedbirine başvurulabileceğini, olay tarihinde yürürlükte olan mevzuata
göre nitelikli hırsızlık suçunun söz konusu katalog suçlar listesinde yer
almadığını belirtmişlerdir. Başvurucular, kanuna aykırı şekilde haklarında
anılan tedbirlere başvurulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ihlalin tespiti ile yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
40. Bakanlık görüşünde, başvurucuların işledikleri nitelikli
hırsızlık suçunun 5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde 21/2/2014 tarihinde
yapılan değişiklikle katalog suçlar kapsamına alındığı belirtilmiştir.
41. Başvurucular tarafından Bakanlık görüşüne karşı verilen
cevap dilekçesinde başvuru dilekçesinde belirtilen hususlara yer verilmiştir.
2. Değerlendirme
42. Anayasa Mahkemesi iletişimin tespiti tedbirinin uygulanması
konusundaki başvuruları Anayasa"nın 22. maddesi kapsamında incelemektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 49;
Mehmet Seyfi Oktay [GK], B. No: 2013/6367, 10/12/2015, § 28;
Rıdvan Bayram, B. No: 2013/1171, 9/9/2015, § 29; Veysel Demirtaş, B. No: 2013/1222,
20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner, B.
No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32).
43. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar...”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
45. Anayasa’nın 22. maddesi, haberleşme özgürlüğü kapsamında
-içeriği ve biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de
güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu
olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin
sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet
aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri, haberleşme özgürlüğü ve
haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmelidir (Yasemin Çongar ve
diğerleri, §§ 49, 50; Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
46. İlgili mevzuatta, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi
kavramı açıklanmıştır. Buna göre söz konusu kavram yetkili makamdan alınan
karar kapsamında sinyal bilgilerinin iletişim sistemi üzerinde bıraktığı
izlerin tespit edilerek bunlardan anlamlandırılan sonuçlar çıkarmak üzere
gerçekleştirilen değerlendirme işlemleri olarak tanımlanmıştır (bkz. § 22).
Yargıtay içtihatlarında da açıkça belirtildiği gibi belirli bir zaman diliminde
belirli bir kapsama alanında yapılan tüm telefon görüşmelerine ilişkin
detayların (arama/aranma saati, arama süreleri, arayan/aranan abonelerin kimlik
ve adres bilgileri, hırsızlıktan sabıkalı olma durumu, irtibatta bulunulan
kişiler vs.) araştırılması ve bu suretle görüşme yapanlar arasında elemeler
yapılması sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi işlemi olarak kabul edilmiştir
(bkz. § 26).
47. Somut olayda Başsavcılığın talebi üzerine başvurucuların
sinyal bilgileri değerlendirilmiş ve devamında iletişim kayıtları tespit
edilmiştir. Buna göre başvurucular hakkında uygulanan söz konusu tedbirler,
haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
48. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
49. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesini
ihlal edecektir.
50. Başvuru konusu şikâyetin özü, haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Bu nedenle
öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi
gerekir.
(1)Genel İlkeler
51. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler
belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski
barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin uygulama alanı ve
usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme
özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve
belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması
gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı
olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü
olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 28-34; Rıdvan
Bayram, § 40; Yasemin Çongar ve
diğerleri, §§ 56, 57).
52. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak
kanunla yapılacağına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesi, bir kanun hükmü
olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici
işlemle sınırlamasına izin vermez (Tuğba
Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 87).
53. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesince temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik kanuni düzenlemelerde kanun koyucu
tarafından temel esaslar, ilkeler ve çerçeve belirlendikten sonra diğer
ayrıntıların düzenleyici işlemler ile belirlenebileceği kabul edilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa,
§ 63).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
54. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olayda
başvurucuların sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve iletişimlerinin tespit
edilmesi şeklindeki müdahalenin kanuni dayanaklarının ortaya konulması
gerekmektedir.
55. Hukukumuzda telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
denetlenmesi tedbirinin koşulları 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinde
düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre iletişimin denetlenmesi; sadece maddede tahdidi
olarak sayılan suçlar kapsamında yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda, suç
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphenin varlığı ve başka suretle delil elde
edilmesi imkânının bulunmaması durumunda başvurulabilecek bir tedbir olarak
öngörülmüştür.
56. Başvuruculara isnat edilen ve yargılama neticesinde de
işledikleri sabit görülen suç tipi nitelikli hırsızlıktır. Müdahale tarihi
itibarıyla yürürlükte olan 5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde sayılan katalog
suçlar arasında nitelikli hırsızlık suçu yer almamaktadır (bkz. § 18).
Nitelikli hırsızlık suçu 5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde 21/2/2014
tarihinde yapılan değişiklikle katalog suçlar kapsamına alınmıştır (bkz. § 19).
57. Bu nedenle bir suç soruşturması ya da kovuşturması nedeniyle
ve hâkim kararıyla gerçekleştirilmiş olsa dahi kanuni dayanağı bulunmaksızın
başvurucuların haberleşme hürriyetine müdahale edilmiş olması Anayasa"nın 13.
ve 22. maddelerinde belirlenen ilkelere aykırılık oluşturmaktadır. Bu
açıklamalar ışığında başvurucuların sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve
iletişimlerinin tespit edilmesi şeklinde gerçekleşen haberleşme hürriyetine
yönelik müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşılmaktadır.
58. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin varlığı hâlinde
bulunması gereken ve Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen meşru amaçlardan biri kapsamında olma, demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip
edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetlerinin ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
60. Başvurucular; sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve
iletişimlerinin tespit edilmesi suretiyle elde edilen hukuka aykırı delillere
dayanılarak mahkûm edildiklerini, söz konusu delillerin yargılamada esaslı ve
belirleyici delil olarak kullanıldığını belirterek adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ihlalin tespiti ile
yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
61. Bakanlık görüşünde, başvurucuların iddialarının yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu ve kanun yolu şikâyeti kapsamında değerlendirilmesi
gerektiği ifade edilmiştir.
62. Başvurucular tarafından Bakanlık görüşüne karşı verilen
cevap dilekçesinde başvuru dilekçesinde belirtilen hususlara yer verilmiştir.
2. Değerlendirme
63. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
64. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar
başlıklı 38. maddesinin altıncı fıkrası şöyledir:
“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular,
delil olarak kabul edilemez.”
65. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddiaları, içtihada uygun
olarak adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altında olan hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir (Orhan
Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, § 40).
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
66. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
67. Ceza muhakemesinin amacı maddi gerçeğin ortaya
çıkarılmasıdır. Ancak bu amacın gerçekleştirilmesi için yapılan araştırma
faaliyetleri sınırsız değildir. Maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde ortaya
çıkarılması, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gereklidir.
Bu bakımdan ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle delil elde edilmesi,
hukuk devletinin temel ilkelerinden sayılmaktadır. Bu kapsamda Anayasa"nın 38.
maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların
delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır (Orhan Kılıç, § 42).
68. Anayasa"nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye"nin tarafı olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi
de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında,
kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin
yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları -AİHM gibi-
adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı kapsamında incelemektedir. Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında bu konuda
yapılan değerlendirmelerde, Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da
dikkate alınmaktadır (Orhan Kılıç, §
43).
69. Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri
tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla
ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan
değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek
değildir. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir (Orhan
Kılıç, § 44).
70. Bununla birlikte kanuni bir temeli olmadan elde edildiği
veya elde ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta
anlaşılabilen veya derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen
delillerin, yargılamada tek veya belirleyici delil olarak kullanılmasının,
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabileceği dikkate
alınmalıdır. Ceza muhakemesinde delillerin elde ediliş şekli ve mahkûmiyete
dayanak alınma düzeyleri, yargılamanın bütününü hakkaniyete aykırı hâle
getirebilir (Orhan Kılıç, § 45).
71. Bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil
unsurlarının hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini tespit etmek
değildir. Anayasa Mahkemesinin görevi, hukuka aykırı olduğu ilk bakışta
anlaşılabilen veya derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen
delillerin yargılamada tek veya belirleyici delil olarak kullanılıp
kullanılmadığını ve bu "hukuka aykırılığın" bir bütün olarak
yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemektir (Orhan Kılıç, § 46).
72. Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde edildiği
koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup
doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 61). Hakkaniyete uygun
bir yargılama, delillerin gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların
giderilmesini ve delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatının tanınmış olmasını zorunlu kılmaktadır (Orhan Kılıç, § 47).
73. Anayasa Mahkemesi; delillere yönelik hukuka aykırılık
iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve
kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip
gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler
sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan
Kılıç, § 48).
74. Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş
yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya derece
mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen delillerin kabul
edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa"nın
36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü
içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, § 51).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
75. Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesine
ilişkin tedbirler, 5271 sayılı Kanun"un "Koruma
tedbirleri" kenar başlıklı dördüncü kısmının 135 ila 138.
maddeleri arasında düzenlenmiştir. Anılan Kanun"un 135. maddesinde, iletişimin
tespit edilmesine, kayda alınmasına, dinlenmesine ve sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesine ilişkin koruma tedbirlerinin ancak madde metninde sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabileceği ifade edilmiştir.
76. Somut başvuruda, suçun işlendiği 2006 yılında nitelikli
hırsızlık suçunun 5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde sayılan katalog suçlar
arasında olmadığı, 21/2/2014 tarihinde yapılan değişiklikle katalog suçlar
kapsamına alındığı görülmektedir. Bu husus açık olmasına rağmen olayda
başvurucuların sinyal bilgilerinin değerlendirildiği ve iletişimlerinin tespit
edildiği anlaşılmaktadır.
77. Tuzluca Asliye Ceza Mahkemesinin kararından anlaşıldığı
üzere mahkûmiyet hükmü belirleyici olarak telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin denetlenmesine ilişkin tedbirlerin icrasından sonra elde edilen
delillere dayandırılmıştır (bkz. §§ 10-13). Mahkûmiyet hükmünün esaslı ve
belirleyici delili, başvurucuların suça konu olayın gerçekleştiği gece
saatlerinde sık aralıklarla telefon görüşmesi yaptıklarının tespit edilmesidir.
Mahkeme kararında olay yerinde herhangi bir parmak izine rastlanmadığı açıkça
belirtilmektedir. Mahkemece dayanılan diğer delil ise suç tarihinden sonra
Malatya ili Darende ilçesinde başvurucular tarafından hırsızlık suçu işlendiği
gerekçesiyle haklarında kamu davası açılmasıdır. Ancak her iki suç arasında
nasıl bir illiyet bağının bulunduğu hususunda Mahkemece bir değerlendirme
yapılmamıştır.
78. Katalog suçlar kapsamında yer almayan suçlara ilişkin olarak
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbiri sonucunda elde
edilen kayıtların delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığı, bu tür
delillerin hukuka aykırı delil niteliği taşıdığı ve hükme esas alınamayacağı
hususu Yargıtay tarafından tespit edilmiştir (bkz. §§ 26-28). 21/2/2014 tarihinden
önce, nitelikli hırsızlık suçunun 5271 sayılı Kanun"un 135. maddesinde yer alan
katalog suçlar listesinde düzenlenmediği ve dolayısıyla kanuni bir temeli
olmaksızın elde edilen delillerin -Yargıtay tarafından da tespit edildiği
üzere- hukuka aykırı delil mahiyetinde olduğu açıktır. Neticede mahkûmiyette
belirleyici olarak kullanılan delillerin kanuni bir temeli olmaksızın elde
edildiği anlaşılmaktadır.
79. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme
yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olmakla birlikte somut
olayda kanuni bir temeli olmaksızın telekomünikasyon yoluyla iletişimin
denetlenmesi tedbiri sonucunda elde edilen ve Yargıtay kararlarıyla hukuka
aykırı olduğu tespit edilen delillerin mahkûmiyette belirleyici delil olarak
kullanılmasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği
görülmektedir. Söz konusu “hukuka aykırılığın” yargılamanın bütünü yönünden
adil yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
80. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
81. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
82. Başvurucular ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine
karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucular tazminat talebinde
bulunmamışlardır.
83. Başvuruda, Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyeti ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
84. Haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması yönünden -tazminat talebinin olmaması nedeniyle- bu aşamada
yalnızca ihlal tespitinde bulunulması gerekir.
85. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması yönünden ise
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere Tuzluca Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 412,20 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.392,20 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Tuzluca Asliye Ceza Mahkemesine (Tuzluca Asliye Ceza Mahkemesinin
9/12/2011 tarihli ve E.2008/123, K.2011/268 sayılı kararı ile ilişkilidir.)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 412,20 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.392,20 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 13. Ceza Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.