
Esas No: 2014/16285
Karar No: 2014/16285
Karar Tarihi: 22/3/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RAMAZAN DEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/16285) |
|
Karar Tarihi: 22/3/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör Yrd. |
: |
Hikmet Murat
AKKAYA |
|
|
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Ramazan
DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; taksirle yaralama suçlamasıyla fail hakkında açılan
ceza davasında caydırıcı bir ceza verilmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkının, itirazı karara bağlayan heyette yer alan bir üyenin
aynı zamanda hükmü veren hâkim olması ve koşulları oluşmamasına rağmen hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmesi nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Ceza Yargılamasına
İlişkin Süreç
7. Başvurucunun çocuğu olan 2003 doğumlu B.D.ye 24/9/2013
tarihinde saat 13.20 sıralarında Çanakkale"deki bir ilköğretim okulunun önünde
otomobil çarpmıştır. Aynı gün saat 14.15"te tutulan olay ve görgü tespit
tutanağına göre mağdur B.D., acil servis ambulansıyla hastaneye sevk
edilmiştir. Aracı kullanan şüpheli N.B.nin saat
16.42"de ifadesi alınmış ve şüpheli N.B. uzlaşma teklifini kabul etmiştir.
8. Ertesi gün başvurucunun da ifadesi alınmış ve başvurucu
şikâyetçi olduğunu bildirir tutanağı imzalamıştır. Başvurucu uzlaşma teklifini
kabul etmemiştir.
9. 25/9/2013 tarihinde B.D.nin eğitim
gördüğü ilköğretim okulundan olaya ilişkin güvenlik kamera görüntüleri
istenmiştir. Olaya ilişkin MOBESE görüntüleri de Muhabere ve Elektronik Şube
Müdürlüğünden istenmiştir. 7/10/2013 ve 22/10/2013 tarihlerinde ilgili
kurumlardan gönderilen yazılarda, kaza anı ile ilgili herhangi bir güvenlik
kamerası yahut MOBESE görüntüsünün bulunmadığı bildirilmiştir.
10. 1/10/2013 tarihinde mağdurun ilgili poliklinikte düzenlenen
raporu Çanakkale Devlet Hastanesi Başhekimliğinden istenmiştir. 10/10/2013
tarihli yazının ekinde bulunan ve ortopedi uzman hekimi tarafından hazırlanan
sağlık raporunda B.D.nin sağ kaval kemiğinde parçalı
kırık bulunduğu belirtilmiştir. Raporda, yaralamanın basit tıbbi müdahale ile
giderilemeyeceği, hayati tehlikenin bulunmadığı ve söz konusu kırığın hayati
fonksiyonlarına etki derecesinin dört (ağır) olduğu ifade edilmiştir.
11. 24/10/2013 tarihli yazıyla eldeki tahkikat evrakları
Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilmiştir. Başsavcılık tarafından
6/11/2013 tarihinde olaya ilişkin bilirkişi görevlendirilmiştir. 11/11/2013
tarihli raporda olay anında yaya olan B.D.nin kusurlu
olmadığı, araç sürücüsü olan şüphelinin asli kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bu
doğrultuda Başsavcılıkça taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma
suçlamasıyla şüpheli N.B. hakkında 11/11/2013 tarihli iddianame düzenlenmiştir.
12. Çanakkale (kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından
14/2/2014 tarihinde yapılan ilk duruşmada müşteki olarak kabul edilen
başvurucunun katılan sıfatıyla duruşmalara katılımının devamına, tanıkların
bildirilmesine ve sanık N.B.nin zorla getirilmesine
karar verilmiştir. Başvurucu 27/3/2014 tarihinde tanıklarını Mahkemeye
bildirmiştir.
13. 30/4/2014 tarihinde yapılan duruşmada savunma alındıktan
sonra başvurucunun vekili aracılığıyla sanığa sorular sorulmuştur. Duruşma
sonunda verilen ara kararla olay anını gösteren MOBESE görüntülerinin
istenmesine, tanıklara tebligat çıkarılmasına ve mağdurun hazır edilmesi için
gerekli işlemlerin yapılmasına karar verilmiştir.
14. 3/7/2014 tarihli son duruşmada tanıklar ve mağdur hazır
edilmiş, MOBESE görüntülerinin olmadığına ilişkin cevap yazısı okunmuştur.
Mahkemenin 3/7/2014 tarihli kararıyla sanık hakkında takdiren
doksan gün adli para cezasına hükmedilmiş, mağdurun vücudunda kemik kırığı
meydana gelmesi nedeniyle söz konu ceza yarı oranında artırılmıştır. Mahkemece
sanığın duruşmalardaki tavırları dikkate alınarak cezada takdiri indirimde
bulunulmuş ve 112 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Sanığa verilen cezanın bir gün karşılığı 20 TL"den olmak üzere adli para
cezasının 2.240 TL olarak tespitine, 4/11/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesinde yer alan şartların oluştuğu dikkate
alınarak sanık hakkında verilen HAGB kararı ve sanığın beş yıl süreyle denetime
tabi tutulmasına hükmedilmiştir.
15. Mahkemenin karar gerekçesinde özetle tanık beyanlarından ve
dosyada mevcut raporlardan anlaşıldığı üzere sanığın üzerine atılı suçun
işlendiğinin sabit olduğu belirtilmiştir. Gerekçede, sabıkasının olmaması ve
maddi bir zarardan söz edilmemesi nedenleriyle yasal koşulları oluştuğundan
sanık hakkında 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesi gereğince HAGB kararı
verildiği belirtilmiştir.
16. Başvurucu, anılan karara karşı 9/7/2014 tarihinde itirazda
bulunmuştur. Bu arada 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un geçici 6. maddesinin
yürürlüğe girmesi nedeniyle başvurucunun itirazı Çanakkale 5. Asliye Ceza
Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve 8/8/2014 tarihinde kararda
düzeltilmesi gereken bir husus olmadığından dosyanın Çanakkale Nöbetçi Ağır
Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
17. Başvurucunun itirazı Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
25/8/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai kararı veren Ağır Ceza
Mahkemesi heyetinde, Çanakkale (kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/7/2014
tarihli kararıyla hüküm kuran hâkim de yer almıştır.
18. Nihai karar 9/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 1/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Hukuk Yargılamasına
İlişkin Süreç
20. Başvurucu, eşi ve çocuğu tarafından başvuruya konu edilen
trafik kazasından kaynaklanan nedenlerle oluşan zararların tazmini talebiyle
Çanakkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 20/11/2013 tarihinde manevi tazminat
davası açılmıştır. Söz konusu dava Yargıtay aşamasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya
sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir
yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
...
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
...
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında
artırılır.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.)
Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.
Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle
işlenmesi halinde şikâyet aranmaz."
22. 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesinin ilgili kısımları şu
şekildedir:
"(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa
yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya
daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler
saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda
kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen
iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7 md.)
Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmez.
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl
süreyle denetim süresine tâbi tutulur. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/72 md.) Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç
nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez...
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim
süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan
hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim
süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak
mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz
edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının
ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir
mahkûmiyet hükmü kurabilir."
23. HAGB uygulaması hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında
3/7/2015 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesi ile kabul
edilmiş, 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 23.
maddesiyle 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile
büyükler için de uygulamaya koyulmuş, aynı Kanun"un 40. maddesiyle de 5395
sayılı Kanun"un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki
farklılık hariç olmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular HAGB
açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır. Başlangıçta yetişkin sanıklar
yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az
süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu uygulama bazı suçlar
istisna olmak üzere hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para
cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir (Yargıtay Ceza
Genel Kurulunun 7/5/2013 tarihli ve E.2012/12-1497, K.2013/238 sayılı kararı).
24. HAGB"nin objektif şartlarından
birisi de suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade
edilme, suçtan önceki hâle getirme veya zararın tamamen giderilmesidir. Burada
uğranılan zarardan kast edilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda
değerlendirilmemelidir. Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine
getirilmesi gerekmeyip sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler
tarafından tazmin, aynen iade edilme veya eski hâle getirme suretiyle
giderilmesi de mümkündür. Ancak herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar
doğurmaya elverişli olmayan suçlar yönünden bu şart aranmayacaktır. Zararın
belirlenmesinde hâkim, ceza muhakemesinde şahsi hak davasına yer verilmediği
gerçeğini de gözönünde bulundurmak şartıyla kanaat
verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam
anlamıyla tespite çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesindeki
düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve
giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının kalan kısmına da hükmedilmesini
isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun
7/5/2013 tarihli ve E.2012/12-1497, K.2013/238 sayılı kararı).
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve
aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişinin
yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelen ancak ihmal suretiyle meydana gelen olaylara
ilişkin“etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki
pozitif yükümlülük mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara tek
başına ya da bir ceza soruşturmasıyla birlikte hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, §
90; Mastromatteo/İtalya [BD], B. No: 37703/97, 24/10/2002, §§ 90, 94, 95; Calvelli ve Ciglio/İtalya, B. No:
32967/96, 17/1/2002, § 51; Anna Todorova/Bulgaristan,
B. No: 23302/03, 24/5/2011, § 73; Ercan
Bozkurt/Türkiye, B. No: 20620/10, 23/6/2015, § 59; Cavit Tınarlıoğlu/Türkiye,
B. No: 3648/04, 2/2/2016, § 114).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, söz konusu trafik kazasının basit bir kaza olarak
nitelendirilemeyeceğini, adli tıptan bir rapor alınmaksızın alt sınırdan
caydırıcı olmayan bir ceza verildiğini ve mağduriyetlerinin giderilmediğini
ileri sürmüştür. Başvurucu, sanığın yeniden yargılanmasına karar verilmesini
talep etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün kişinin
maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa"nın 17.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
30. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir."
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar"
kenar başlıklı 46. maddesinde bireysel başvuru hakkına sahip olabilecek süjeler
açıkça belirtilmiş olup bireysel başvuruda bulunulabilmesi için başvuruya konu
edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun güncel bir hakkının ihlal edilmesi ve bu
ihlalden dolayı başvurucunun kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması
koşullarının mevcudiyeti aranmaktadır (Muhammed
Ali Bayram, B. No: 2014/4077, 29/6/2016, § 39).
32. Başvurucu soruşturma aşamasında müşteki, kovuşturma
sırasında katılan olarak yargılamalara katılmıştır. Trafik kazasında yaralanan
ve başvurucunun çocuğu olan B.D. ise on sekiz yaşından küçüktür. Dolayısıyla
başvurucunun söz konusu eylem ve işlemler nedeniyle güncel ve kişisel bir
hakkının doğrudan etkilendiği, dolayısıyla başvuruya konu ihlal iddiasının
Anayasa Mahkemesinin kişi bakımından yetkisi kapsamında olduğu kabul
edilmektedir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 41).
34. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını
tüketme kuralı ne mutlak ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, § 42).
35. Trafik kazaları, yaya ve/veya sürücülerin dikkatsizliğinden
yahut ihmallerinden kaynaklandığı gibi araç ya da yol hatalarından
kaynaklanabilmektedir. Trafik kazaları neticesinde meydana gelen yaralanma
olayları, kişinin vücut bütünlüğüne bir zarar gelmesi nedeniyle aynı zamanda
ceza hukukunun ilgi alanına da girmektedir. Bu durumda üçüncü kişilerin
taksirli eylemleri neticesinde kişinin maddi varlığını koruma hakkına yönelik
gerçekleşen olaylarda, anılan hakkın güvencelerinin usul yükümlülüğü bağlamında
bir ceza soruşturması açılmasını gerektirip gerektirmediği hususunun tespit
edilmesi gerekir.
36. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere
yaşam hakkının veya bedensel bütünlüğün ihlaline kasten ya da ağır ihmalle
sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki
pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını
gerektirmemektedir. Failin belirsiz olmadığı ve kişinin kendisine zarar
verilmek kastıyla hareket edildiği yönünde bir iddiasının bulunmadığı
durumlarda Anayasa"nın 17. maddesi kapsamında etkili bir yargısal sistem kurma
yönündeki pozitif yükümlülük mağdura adli ya da idari yargı mercileri önünde
açabileceği bir tazminat ya da tam yargı davası yoluyla yerine getirilmiş
sayılır (Yaprak Yüksek, B. No:
2013/9116, 14/10/2015, §§ 32, 33, 35).
37. Ceza yargılamasında objektif sorumluluğa yer verilmezken
tazminat davalarında objektif sorumluluk ilkesinin etkin şekilde uygulandığı ve
aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanıldığı
görülmektedir. Bu bağlamda ceza hukukunda taksire dayalı sorumluluk istisnai
nitelik taşımasına rağmen taksirle başkalarına verilen zarar nedeniyle tazminat
sorumluluğu kapsamında giderim imkânının daha yüksek olduğu
değerlendirilmektedir. Tazminat sorumluluğunda asıl gayenin zarar görenin zararının
telafi edilmesi olduğu, bu yolun daha yüksek başarı şansı sunabilecek etkili
bir yol olduğu hususu dikkate alınmalıdır (Yaprak
Yüksek, § 37).
38. Bu bağlamda kişinin vücut bütünlüğüne yönelen eylemlerde
kasıt ya da ağır ihmalin bulunmadığı ve aydınlatma yükümlülüğü kapsamında
olayın ve failin belirli olduğu durumlarda hukuki tazmin yolunun -daha yüksek
başarı şansı sunabilecek- kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu
değerlendirilmektedir. Somut olaydaki gibi ihmali bir eylemden kaynaklanan trafik
kazası olayına ilişkin uyuşmazlıklarda tüketilmesi gereken etkili yol hukuki
tazmin yoludur.
39. Somut başvuru yönünden de başvurucu, eşi ve çocuğu
tarafından Çanakkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 20/11/2013 tarihinde manevi
tazminat davasının açıldığı ancak yargılamanın devam ettiği görülmektedir.
40. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde beden
bütünlüğüne yönelik üçüncü kişilerce ihmal suretiyle yapılan müdahaleyle ilgili
olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulduğu, tazminat davasının ise
devam ettiği gözönüne alındığında Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili olan başvuru yolunun tüketilmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu; HAGB şartlarının oluşmadığını, sanığın cezalandırılması
gerektiğini ve kararı veren hâkimin itiraz incelemesinde de görev aldığını
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
43. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme"ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren
başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
44. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir
suç isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller
dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular,
Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu
olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında, haklarında suç isnadı bulunmayan
mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).
45. Somut olayda suç isnadına ilişkin olmayan ve üçüncü kişinin
cezalandırılmasına yönelik ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına
girmediği anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.