8. Hukuk Dairesi 2013/8621 E. , 2014/4201 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/11/2011
NUMARASI : 2010/619-2011/1260
H.. Y.. ile K.. İletişim Hizmetleri Turizm Nakliyat Gıda Sanayi Ticaret ve Limited Şirketi aralarındaki zilyetliğin korunması davasının kabulüne dair Şanlıurfa 2. Sulh Hukuk Mahkemesi"nden verilen 01.11.2011 gün ve 619/1260 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, 08.06.2010 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; mülkiyeti Vakıflar İdaresine ait 331 ada 48 parsel sayılı taşınmazı dilekçe ekinde sunmuş olduğu sözleşmeler gereği uzun yıllardan beri malikinden kiraladığını ne var ki çocuğunun rahatsızlanması nedeniyle taşınmazı güvendiği personele bıraktığını, fakat bu yerin davalı tarafından işgal edildiğini, 20 gün kadar önce öğrendiğini açıklayarak davalının zilyetliğe vaki tecavüzünün giderilmesi, taşınmazın davacıya teslimi ve tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı taraf dava konusu taşınmazı davacıdan kiraladığını, işgalci olmadığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, son oturumda müdahalenin önlenmesi talebinin dışındaki öteki taleplerin tefrik edilerek yeni bir esasa kaydedilmesine, iş bu davanın kabulü ile davalının müdahalesinin men’ine karar verilmiştir
Hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından dilekçesinde yazılı sebeplerle bozma istekli olarak temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; dava konusu taşınmazın dava dışı idareye ait olduğu ve davacının bu yeri Vakıflar Genel Müdürlüğü, Şanlıurfa Bölge Müdürlüğü"nden kiraladığı tartışmasızdır. Dosyada mevcut 18.12.2008 ve 31.03.2010 tarihli “kira taahhütnamesi başlıklı belge kapsamına göre davalının bu yeri asıl kiracıdan kiraladığı ileri sürülmüş ise de söz konusu taahhütnamenin kapsamındaki imzaların H.. Y..’e ait olmadığına ilişkin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şube Müdürlüğü"nün 08.08.2011 tarih 5154 sayılı dosyada mevcut kararından anlaşılmaktadır. Açıklanan olgular tarafların ve mahkemenin bilgisi dahilindedir. Uyuşmazlık TMK’nun 973 ve devamı maddeleri uyarınca zilyetliğin korunmasına ilişkin işbu davada Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu"nun 09.10.1946 tarih, 1946/6-12 Esas ve Karar sayılı kararında aynen “…MK’nun 896 (TMK’nun 983) maddesi uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şey’e malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde, hakim, yalnız davacının gerçek ise zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar, zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz…” denilmektedir.
Davacı taraf, Vakıflar İdaresi’nin taraf olmadığı eldeki işbu davada herhangi bir hakka değil, sadece, mukaddem (önceki) zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus: davacının somut olayda, davalıya karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından biri de fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni, böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda değinilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar; sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar diğer tarafın mülkiyet yahut hak iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup; mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler. (HGK"nun 12.05.1982 gün, 1979/8-589 Esas, 1982/482 Karar)
Somut olaya gelince; işbu dava zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Vakıflar Genel Müdürlüğü taraf bulunmadığına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. Eş anlatımla bu tür davalarda taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerekir. Tüm bu hukuki ve yasal bilgilerin ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre nizalı taşınmazın davalı şirketin zilyetliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca davacının davasının reddine karar verilmesi gerekirken somut olay, niteleme ve delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere kabul kararı verilmesi uygun olmamıştır.
Davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerindedir kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, HUMK"nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 13.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.