17. Hukuk Dairesi 2014/22364 E. , 2017/3810 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalının trafik sigortacısı olduğu aracın, davacının idaresindeki motorsiklete çarpmasıyla oluşan kazada, davacının ağır biçimde yaralanıp sürekli maluliyete uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000,00 TL. maluliyet tazminatının, dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, poliçe limitiyle sınırlı olarak ve sigortalının kusuru oranında zarardan sorumlu olduklarını, davacının kusuru ve zararı ispat etmesi gerektiğini, ehliyetsiz şekilde ve kask takmadan motorsiklet kullanan davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminatta indirim yapılması ve maluliyet oranı için ATK"dan rapor alınması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın açılmasından sonra davacı tarafça davalıya verilen ibranamenin makbuz hükmünde sayılamayacağı, davalı sigortacının davaya konu tazminatı davacı tarafa ödediği gerekçesiyle, konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle, kalıcı işgöremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Davacı tarafça maddi tazminat istemiyle dava açıldıktan ve davayla ilgili öninceleme aşaması devam etmekteyken, davalı sigortacı tarafından davacıya maluliyet tazminatı ve fer"ilerine ilişkin olarak 26.793,00 TL. ödendiği; davacı tarafından da davaya konu maluliyet tazminatı konusunda varılan mutabakat gereği bu ödemenin alındığı, davalı sigortacıdan başka bir alacağın kalmadığı ve davalının ibra edildiği ifadelerini içeren, 04.04.2014 tarihli "ibraname-makbuz-feragatname" başlıklı belgenin verildiği görülmektedir. Anılan bu belgenin mahkemeye sunulması üzerine, öninceleme duruşmasında, davanın konusuz kalması nedeniyle esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir. Ancak, davacı vekili tarafından mahkemeye sunulan, 13.06.2014 tarihli dilekçede; davacının maluliyet oranı ve maluliyet tazminatı belirlenmeden kısmi ödeme teklifi yapılması üzerine, ibraname imzalanması şartıyla davalının kısmi ödeme yaptığı; davalı tarafından yapılan ödemeyi kısmi ödeme olarak kabul edip davaya devam ettikleri, davalıya verilen ibranamenin kabul edilmediği, sadece makbuz hükmünde olduğu, davacının kesin maluliyetinin tespiti için beklenmesi gereken 18 aylık sürenin sonu olan 30.11.2014 tarihinin beklenerek maluliyet raporunun alınması ve yargılamaya devam edilmesinin talep edildiği görülmektedir.
2918 sayılı ..."nun hem işletenleri, hem de onların hukuki sorumluluğunu üzerine alan zorunlu mali sorumluluk sigortalarını bağlayan emredici nitelikteki 111. maddesinin 1. fıkrasında, "bu kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmaların geçersiz olduğu" belirtilmiş; 2. fıkrasında ise "Tazminat miktarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir" hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü gibi kanun, ibranamenin iptali için zarar görene yetersizlik, zarar sorumlusuna da fahişlik iddiası ile iptal hakkı tanımış, iptal sebebi olarak da objektif bir unsur olan bu yetersizliğin veya fahişliğin açıkça belli olması halini kabul etmiştir.
Dava konusu olayda uyuşmazlık, yargılama aşamasında ibraname alınmış olması ve bu ibraname gereği davacının davasından feragat edeceğinin kararlaştırılmış olması noktasında toplanmaktadır. Anılan bu ibraname, davacının maluliyet oranının yani zararının belirlenmesi için mahkeme tarafından herhangi bir maluliyet raporu alınmadan ve davacının talep etmeye hakkı bulunan tazminat hesabı konusunda herhangi bir inceleme yapılmadan önceki tarihte verilmiştir. Bu itibarla, davacının maluliyet oranı ve hak edeceği tazminat belirlenmeden önce verilen bu ibranamenin, henüz belirli hale gelmemiş alacağa ilişkin olduğu açıktır. Zaten davacı taraf, vekili marifetiyle verdiği 13.06.2014 tarihli dilekçeyle de, ibranamenin makbuz hükmünde olduğunu ve kabul etmediklerini, maluliyet durumu tespit edilerek tazminatın hesaplanması gerektiğini bildirmiş; yukarıda anılan ..."nun 111/2. maddesi gereği ibranamenin iptali iradesini ortaya koymuştur.
Bu durumda mahkemece, davacının maluliyet oranı ve talep edebileceği tazminat belirlenmeden önce ibraname verildiği; davacı vekilinin 13.06.2014 tarihli dilekçesiyle, ibranamenin kabul edilmediği ve zararın belirlenmesi gerektiği bildirilerek ibranamenin iptali iradesinin ortaya konulduğu; ..."nun 111/2. maddesiyle getirilen anlaşma ya da uzlaşmanın iptaline ilişkin düzenlemenin, dava içinde ya da davadan önce yapılmış anlaşma şeklinde bir ayrım içermediği göz önünde bulundurularak; davacının maluliyet oranı ile talep edebileceği tazminat miktarının alınacak raporlarla saptanmasından sonra, 04.04.2014 tarihli belgenin ... 111/2. maddesine göre kesin ibra belgesi mi yoksa makbuz niteliğinde bir belge mi olduğunun belirlenmesi suretiyle, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ve eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 10.4.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.