
Esas No: 2014/3889
Karar No: 2014/10586
Karar Tarihi: 30.06.2014
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/3889 Esas 2014/10586 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/09/2013
NUMARASI : 2009/272-2013/311
Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin tenfizi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davada, muris E.. Ç.. tarafından Akçaabat Noterliğince düzenlenen 16.06.1988 tarih ve 5833 sayılı vasiyetnamenin tenfizi istenilmiştir.
Davalılardan Osman, ıslah dilekçesi ile zamanaşımı def"inde bulunmuştur.
Mahkemece; davanın TMK"nun 602. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre dolduktan sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4722 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun"un 17. maddesi uyarınca; mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.
Yanların ortak murisi 18.01.1990 tarihinde vefat etmiştir. Bu durumda olayın çözümünde uygulanacak yasa hükmü 4721 sayılı Yasa hükümleri olmayıp, murisin ölüm tarihinde yürürlükte olan 743 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleridir. Bu Kanunun 580.maddesinde düzenlenen süre hak düşürücü süre değil, zamanaşımı süresidir.
O halde mahkemece, davalılardan Osman dışındakilerin herhangi bir zamanaşımı definde bulunmadıkları da gözetilerek bu davalılar yönünden davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de, dahili davalılardan Asiye ve Fatma"ya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.
Anılan davalılar duruşmaya çağırılmadan; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasasının 36.maddesi ile HUMK’nun 73, 6100 sayılı HMK 27 ve A.İ.H. Sözleşmesinin 6.maddelerinde açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan; dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe ve Hukuki Dinlenilme Hakkı"nın kullanılmasına imkan verilmeden hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır, aksi halde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı, gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Prof. Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt II sh.1876 vd).
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.