
Esas No: 2013/1777
Karar No: 2013/1777
Karar Tarihi: 17/11/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET SEDAT ÖZMEN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1777) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh KALELİ |
Üyeler |
: |
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Mehmet Sedat ÖZMEN |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, malulen emeklilik
talebinin kabul edilmesi istemiyle 17/8/2004 tarihinde
açtığı davanın reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/2/2013
tarihinde İstanbul 13. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 30/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve dosyanın bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 23/8/2013 tarihli görüş yazısı 20/9/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını yasal
süresi içinde Anayasa Mahkemesine sunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Böbrek yetmezliği teşhisi
nedeniyle böbrek nakli olan başvurucu, buna dayanarak malulen emekli edilmesi
istemiyle Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurmuş, 7/4/2003
tarih ve 2537 sayılı Okmeydanı Hastanesi Sağlık Kurulu raporu ve başvurucunun
bu rapora itiraz etmesi üzerine alınan 20/2/2004 tarih ve 15/661 sayılı Sosyal
Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu (SSYSK) raporu doğrultusunda, başvurucunun çalışma
gücünün 2/3’ünü kaybetmediği gerekçesiyle malulen emekli olma talebi
reddedilmiştir.
8. Emeklilik isteminin SGK
tarafından reddedilmesi üzerine başvurucu, İstanbul 8. İş Mahkemesinde 17/8/2004 tarihinde malulen emekli edilmesi istemiyle dava
açmıştır.
9. Mahkeme, Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı 3. İhtisas Kurulundan alınan 29/12/2006
tarih ve 7001 sayılı rapor doğrultusunda, başvurucunun iş gücünü 2/3 oranında
kaybettiği gerekçesiyle 9/10/2008 tarih ve E.2004/601, K.2008/423 sayılı
kararıyla davanın kabulüne hükmetmiştir.
10. SGK’nın temyizi üzerine, Yargıtay
21. Hukuk Dairesinin 25/11/2009 tarih ve E.2008/19012,
K.2009/15639 sayılı kararıyla, SSYSK’nın 20/2/2004
tarih ve 15/661 sayılı raporunda davacının çalışma gücünün 2/3’ni
kaybetmediğinden malul sayılamayacağının tespit edildiği, Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu raporu ile aralarında çelişki bulunduğu, o halde
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulundan rapor alınması gerektiği
gözetilmeden 3. İhtisas Kurulu raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle karar
bozulmuştur.
11. İstanbul 8. İş Mahkemesi,
bozma kararına uyarak aldığı, “Mehmet Sedat Özmen’in …hafif derecede sol hemiparezi
ve renal transplantasyon arızaları olduğu, …16/4/2001
tarihi itibarıyla 85/9529 sayılı Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü
hükümlerinden yararlanılmak suretiyle … E cetveline (2002) göre %42.0 oranında meslekten kazanma gücünden kaybetmiş
sayılacağı, kişiye Renal Transplantasyon
uygulandığından tüzük hükümleri gereğince daha önce dikkate alınan arazın
hesaplamada dikkate alınmadığı, beden çalışma gücünün en az 2/3 ‘ünü
kaybetmemiş olduğundan malul sayılamayacağı…” şeklinde mütalaa
sunulan 22/3/2012 tarih ve 211 sayılı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurul
raporu doğrultusunda, 21/6/2012 tarih ve E.2010/163, K.2012/544 sayılı
kararıyla, başvurucunun beden ve çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmediği
gerekçesiyle, davayı reddetmiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine,
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 29/11/2012 tarih ve
E.2012/19609, K.2012/21760 sayılı ilâmıyla, kararın bozmaya uygun olduğu,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve kanuna
uygun olduğu gerekçesiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.
13. Nihai karar başvurucuya 25/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 15/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci
fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi.
16. 17/07/1964 tarih ve 506 sayılı mülga
Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “kimlerin malul
sayılacağı” başlıklı 53. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“1-a) Kurum
hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı
tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ ünü yitirdiği,…. Kurumca tespit edilen sigortalı malullük
sigortası bakımından malul sayılır.”
17. 31/5/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sigortalının
veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti
sunucularının sağlık kurullarınca usûlüne uygun
düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü
maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için
çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma
gücünün en az % 60"ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma
gücünün en az % 60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma
gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalı, malûl
sayılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
15/2/2013 tarih ve 2013/1777 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, malulen emekli edilmesi istemiyle 17/8/2004
tarihinde açtığı davanın yargılama süresince bir çok defa sağlık raporu
alındığını, bu raporlardan lehine olanların dikkate alınmayarak aleyhine olan
sağlık raporu doğrultusunda hüküm kurulduğunu, Yargıtay aşamasında yeterince
inceleme yapılmadan ve mevzuata aykırı bir şekilde kararın onandığını,
yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
20. Başvurucu, malulen emekli edilmesi istemiyle açtığı davanın yargılama
süresince çalışma gücünün kaybı oranının tespiti için birçok defa rapor
alındığını, bu raporlardan lehine olanların dikkate alınmayarak aleyhine olan
rapor doğrultusunda hüküm kurulduğunu, Yargıtay aşamasında yeterince inceleme
yapılmadan ve 16/12/2010 tarih ve 27787 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve
Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri
dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Bu şikâyetlerin özünü yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı iddiası oluşturmaktadır.
21. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun taleplerinin derece mahkemeleri tarafından yeterince
incelenerek gerekçeli olarak reddedildiği, bu durumda başvurucunun iddialarının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara yönelik olup olmadığının
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
25. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
26. Sigortalıların hangi
hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş sayılacakları Sosyal
Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerine göre belirlenmektedir. Mahkeme
kararına esas alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı raporunda da bu Tüzük hükümleri
esas alınarak başvurucunun %42.0 oranında meslekten
kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı tespit edilmiştir. Başvurucunun kararda
dikkate alınmadığından şikâyet ettiği, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve
Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerinin,
“özürlü sağlık kurulu raporlarının alınışı,
geçerliliği, değerlendirilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek
yetkili sağlık kurumlarının tespiti ile ilgili usul ve esasları belirlemek”
amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
27. Mahkemece, başvurucunun
iddiaları ve tüm deliller birlikte değerlendirilmiş, farklı kurumlardan
başvurucunun maluliyet durumunun tespiti amacıyla raporlar alınmış, bu
raporlara yapılan itirazlar ve Yargıtay bozma kararı doğrultusunda Adli Tıp
Kurumu Başkanlığı Genel Kurulundan alınan rapor dikkate alınarak davanın
reddine karar verilmiştir. Yargıtay tarafından da Mahkemece verilen kararın
gerekçesi kabul edilerek, usul ve kanuna uygun bulunan hüküm onanmıştır.
28. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, sonuç olarak iddiaların özünün Derece
Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
29. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Derece
Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
31. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucu, 17/8/2004 tarihinde açtığı davanın makul sürede
tamamlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
33. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, dava sürecinde esasa ilişkin karar verilebilmesi için toplanması
gereken tıbbi belgelerin ve sağlık raporlarının tamamlanmasının beş yıl
sürdüğü, makul süreye ilişkin değerlendirme yapılırken bu hususun göz önüne
alınması gerektiği belirtilmiştir.
34. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, maluliyet oranının tespitine ilişkin bir davanın söz konusu olduğu
görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 49).
37. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 17/8/2004 tarihidir.
38. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, İstanbul
8. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onandığı 29/11/2012
tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
39. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği
gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
40. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
41. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü
görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 15).
42. Başvuruya konu dava süreci
incelendiğinde, yargılamanın yaklaşık sekiz yıl üç ayı süre devam ettiği,
yargılama sürecinin uzamasında büyük oranda, sağlık raporlarının tamamlanması
için geçen sürelerin etkili olduğu görülmektedir.
43. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No:
2013/3442, 20/3/2014, §§ 33-55)
44. Başvuruya konu yargılama
sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın
karmaşık nitelik taşımadığı, başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın
uzamasına önemli ölçüde sebep olmadığı da dikkate alındığında, somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu sekiz yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 50.000,00
TL maddi ve 25.00,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
47. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
48. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin sekiz yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya takdiren net 7.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun
maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.650,00 TL manevi
TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.