
Esas No: 2013/2196
Karar No: 2013/2196
Karar Tarihi: 17/11/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SEVİM DABAĞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2196) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh KALELİ |
Üyeler |
: |
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal
TERCAN |
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem
Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Sevim
DABAĞ |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, işçilik
alacaklarının tahsili amacıyla 5/7/2006 tarihinde
İstanbul 7. İş Mahkemesinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/3/2013
tarihinde İstanbul Anadolu 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 22/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvurunun bir örneğinin görüş için
Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 25/10/2013 tarihli görüş yazısı, 6/11/2013 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı
beyanlarını 19/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 11/11/2004 tarihinde iş akdinin feshedilmesi üzerine
5/7/2006 tarihinde İstanbul 7. İş Mahkemesinde açtığı davada; 1/6/1997-11/11/2004
tarihleri arasında Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. adlı şirkette
gazeteci olarak çalıştığını ve iş akdinin davalı işveren tarafından haksız
olarak feshedildiğini ileri sürmüş, çalıştığı döneme ait eksik ödenen ve haksız
fesihten doğan işçilik alacaklarının ödenmesini talep etmiştir.
8. Mahkeme, 6/11/2008
tarih ve E.2006/598, K.2008/559 sayılı kararıyla; başvurucunun 1/5/1998 –
30/11/1999 ve 1/8/2003 – 11/11/2004 tarihleri arasında davalı işverenin yanında
çalıştığının anlaşıldığını ve davalı işverenin haklı nedenle feshi
kanıtlayamadığını belirterek davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Mahkeme,
başvurucuya ödenecek kıdem tazminatını, başvurucunun 13/6/1952
tarih ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki
Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’a tabi olarak çalışmaya başladığı
1/1/1996 tarihinden başlayarak iş akdinin feshedildiği tarihe kadar olan dönem
için hesaplayarak hüküm kurmuştur.
9. Tarafların temyizi üzerine,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 1/4/2010 tarih ve
E.2009/10954, K.2010/9139 sayılı ilamıyla; fazla çalışma saatleri ve
ödemelerinin hesaplanmasında tanık ifadesinin dikkate alınmadığı, ayrıca kıdem
tazminatının başvurucunun davalı yanında fiilen çalıştığı sürenin dikkate
alınarak hesaplanması gerektiği belirtilerek ilk derece Mahkemesinin kararı
bozulmuştur.
10. Bozma kararı sonrasında
Mahkeme, 12/10/2010 tarih ve E.2010/608, K.2010/625
sayılı kararıyla; kıdem tazminatına yönelik bozma gerekçesine iştirak
edilmediğinden önceki kararda direnilmesine, fazla mesai alacağına ilişkin
bozma kararına uyularak talebin reddine, bu iki husus dışında hüküm altına
alınan alacak kalemleri yönünden bozma bulunmadığından bu alacak kalemlerinin
bozma dışı kaldığının belirlenerek aynen kabul edilmelerine karar vermiştir.
11. Davalı şirketin temyizi
üzerine, direnme kararı nedeniyle Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun önüne giden
dosyada, 9/2/2011 tarih ve E.2010/9–713, K.2011/51
sayılı ilamla; kıdem tazminatının başvurucunun 5953 sayılı Kanun’a tabi olarak
çalışmaya başladığı tarihten itibaren hesaplanması gereğine işaret eden direnme
kararının gerekçesinin uygun olduğu ancak bu tarihten feshe kadar geçen süreden
mahsup edilmesi gereken, 5953 sayılı Kanun’a tabi olarak çalışılmayan
dönemlerin bulunup bulunmadığının belirlenerek varsa kıdem tazminatı hesabından
düşülmesi gerektiği belirtilerek, bu hususun incelenmesi için dosyanın Yargıtay
9. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
12. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 7/7/2011 tarih ve E.2011/20720, K.2011/23212 sayılı
ilamıyla, davacının yüksek öğrenimi nedeniyle çalışmasına ara verdiğinin dosya
içeriğinden anlaşıldığı, bu ara verme sürelerinin tespiti ile bu miktarın
toplam süreden indirilerek kıdem tazminatının hesaplanması gerektiğini belirterek
bozma kararı vermiştir.
13. İstanbul 7. İş Mahkemesi,
bozma kararına uyarak, 9/10/2012 tarih ve E.2011/870,
K.2012/588 sayılı kararıyla; alınan yeni bilirkişi raporu doğrultusunda, kıdem
tazminatını yeniden hesaplayarak davanın kısmen kabulüne hükmetmiştir.
14. Kararın taraflarca temyizi
üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17/1/2013 tarih
ve E.2012/39607, K.2013/1775 sayılı ilamıyla hüküm onanarak aynı tarihte
kesinleşmiştir.
15. Bu karar başvurucuya 20/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, 19/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci
fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 5953 sayılı Kanun’un 6.
maddesi, 14. maddesinin ikinci fıkrası ve ek 4. maddesinin birinci fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
19/3/2013 tarih ve 2013/2196 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, işçilik
alacaklarının tahsili amacıyla 5/7/2006 tarihinde
İstanbul 7. İş Mahkemesinde açtığı davanın, basit yargılama usulünün
uygulandığı iş mahkemelerinde görülmesine karşın makul sürede tamamlanmaması
nedeniyle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Başvurucu, işçilik
alacaklarının tahsiline ilişkin 5/7/2006 tarihinde
açtığı davanın basit yargılama usulünün uygulandığı iş mahkemelerinde
görülmesine karşın, yaklaşık yedi yılda tamamlandığını, uzun süren yargılama
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvuruya konu yargılamanın yaklaşık 6 yıl 6 ayda tamamlandığı ve
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılama sürecinin
de dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
23. Başvurucu Adalet Bakanlığı
görüş yazısına karşı beyanında, başvuru dilekçesindeki hususları tekrar
etmiştir.
24. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan
ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir.
Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
25. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
26. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, 5953 sayılı Kanun’dan doğan işçilik alacaklarının tahsili istemiyle
açılan bir davanın söz konusu olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ve 6100
sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku yoktur (B. No: 2013/8613, 28/5/2014, § 59).
27. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin
işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup,
somut başvuru açısından bu tarih 5/7/2006 tarihidir.
28. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 52). Somut yargılama faaliyeti
açısından sürenin bitiş tarihinin, İstanbul
7. İş Mahkemesi kararının Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği 17/1/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
29. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği
gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas
ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı,
basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
30. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 64-65).
31. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü
görülmekle, 5521 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 sayılı
Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinin,
uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu
anlaşılmaktadır (§ 17).
32. 5953 sayılı Kanun’dan doğan
ve 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler önünde
süren uyuşmazlıkların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2013/8613, 28/5/2014,
§§ 60-84).
33. Başvuruya konu yargılama
sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller,
taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında
davanın karmaşık nitelik taşımadığı, başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya
da usuli haklarını kullanırken özensiz davranarak
yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olmadığı da dikkate alınarak, somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve söz konusu altı yıl altı ayı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
35. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 15.000,00
TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
36. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
37. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin altı yıl altı ayı aşkın yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 6.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
38. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL bireysel başvuru
harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 6.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL bireysel başvuru
harcından oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.