
Esas No: 2014/2889
Karar No: 2014/2889
Karar Tarihi: 25/1/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET HASİP ŞENALP BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2889) |
|
Karar Tarihi: 25/1/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Şermin
BİRTANE |
Başvurucu |
: |
Mehmet Hasip ŞENALP |
Vekili |
: |
Av. Mehmet
Şamil ŞENALP |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adalet müfettişinin talebi üzerine avukat hakkında
iletişimin tespiti (dinleme) tedbirinin uygulanması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Konya Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık
yapmaktadır.
10. Konya İl Emniyet Müdürlüğü, KOM Şube Müdürlüğünce Adalet
Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına gönderilen 7/7/2008 tarihli yazıda; örgütlü
suç kapsamında yürütülen bir soruşturmada, başvurucunun vekilliğini yaptığı
N.A. hakkında telefon dinleme tedbiri uygulanmakta olduğu, bu suretle edinilen
bilgilere göre başvurucunun Adana Cumhuriyet Başsavcılığında görevli bazı hâkim
ve savcılarla irtibat kurarak soruşturma dosyasında takipsizlik kararı
verilmesi için faaliyetler yürüttüğü şeklindeki suç isnadına ilişkin olarak
başvurucuya ait cep telefonunun dinlenmesi için gerekli talimatın verilmesi
talep edilmiştir.
11. Bu doğrultuda adalet başmüfettişi tarafından Sincan Nöbetçi
Sulh Ceza Mahkemesine gönderilen 8/7/2008 tarihli yazı ile başvurucuya ait cep
telefonunun dinlenmesi için karar verilmesi istenmiştir.
12.Sincan 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 8/7/2008 tarihlikararı
ilebaşvurucuya ait cep telefonunun iletişiminin üç ay
süreyle tespit edilmesine, dinlenmesine, kayda alınmasına ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucu, hakkında teknik takip kararının alındığı
soruşturma kapsamında, yapılan çağrı üzerine 18/11/2008 tarihinde Konya Emniyet
Müdürlüğünde şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir.
14. Soruşturma sonucunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığının
iddianamesiyle başvurucu hakkında çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak isnadıyla
kamu davası açılmıştır.
15. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2013 tarihli kararıyla
suçu işlediğine dair mahkûmiyetini gerektirecek derecede kesin ve inandırıcı
delil elde edilemediği gerekçesiyle başvurucunun beraatına karar verilmiştir.
Bu karar, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 16/3/2017 tarihli kararıyla onanmış ve
başvurucu hakkındaki beraat hükmü aynı tarihte kesinleşmiştir.
16. Başvurucu, soruşturma safhasında, ilk aşamada verilen
gizlilik kararının kaldırılmasından sonra hakkındaki teknik takibin, adalet
başmüfettişinin talebi üzerine Sincan 1. Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği karar
kapsamında yapıldığını öğrenmiştir.
17. Başvurucu, 13/3/2009 tarihli dilekçesiyle Adalet Bakanlığına
şikâyette bulunarak hakkında iletişiminin denetlenmesi talebinde bulunan adalet
başmüfettişi için adli ve idari tahkikat yapılmasını talep etmiştir. Başvurucu
bu dilekçesinde adalet müfettişlerininavukat olan
şahsının soruşturulması hususunda yetkisi bulunmadığını, 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. ve 136. maddeleri uyarınca müdafi
sıfatında bulunan şahsının iletişiminin takibinin yapılamayacağını
belirtmiştir. Ayrıca soruşturmanın Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi
dolayısıyla yetkisiz mahkeme olan Sincan 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından
iletişiminin denetlenmesine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ifade
etmiştir.
18. Adalet Bakanlığının 15/5/2009 tarihli işlemiyle anılan
başmüfettiş hakkında "İşlem Yapılmasına Yer Olmadığına" karar verilmiştir.
19. Başvurucu, anılan kararın iptali istemiyle Ankara 16. İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
20. Mahkemenin 30/6/2011 tarihli kararıyla dava reddedilmiştir.
Karar gerekçesinde; adalet başmüfettişlerine iletişimin tespiti konusunda yetki
tanınmamış olduğu kabul edilmiş, ancak adalet başmüfettişinin telefon dinleme
tedbiri talebininyargı kararı ile uygun görülmesi
üzerine başvurucunun telefonunun dinlendiği ve dolayısıyla tesis edilen işlemde
hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
21. Temyiz başvurusu ise Danıştay 5. Dairesinin 22/11/2012
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
22. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 28/11/2013
tarihli kararıyla oyçokluğu ile reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya
4/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Muhalif kalan üyenin görüşünde, adalet müfettişlerinin iletişimin
tespiti konusunda mahkemeden talepte bulunma yetkileri olmadığı, bu nedenle
şikâyetin değerlendirilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir.
24. Başvurucu 5/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. Anayasa’nın 144. maddesinin 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı
Kanun ile değiştirilmeden önceki hâli şöyledir:
“Hakim ve savcıların görevlerini; kanun,
tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hakimler için idari nitelikteki
genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı
veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat
ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında
inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri
tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında
soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle
de yaptırabilir.”
26. 5271 sayılı Kanun’un olaylar tarihinde yürürlükte bulunduğu
hâliyle “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması” kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“(1) (Değişik birinci
cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi
tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri
değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar
ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde
verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde
tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) ...
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle:
25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim
bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar
verebilir.
…
(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve
yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi
ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
…
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235), (1)
…
(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller
dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini
dinleyemez ve kayda alamaz.”
27. 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nun "Soruşturma"
kenar başlıklı 82. maddesi şöyledir:
“Hakim ve savcıların görevden doğan veya görev
sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve
davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet
Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet
müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya
savcı eliyle yaptırılabilir.
Soruşturma ile görevlendirilen hakim ve
savcılar, adalet müfettişlerinin 101 inci maddedeki yetkilerini haizdirler. ”
28. 2802 sayılı Kanun’un "Suça
katılma" kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:
“Hakim ve savcıların suçlarına iştirak edenler
aynı soruşturma ve kovuşturma mercilerine tabidirler. ”
29. 2802 sayılı Kanun’un
"Adalet Müfettişleri" kenar başlıklı 100. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Adalet müfettişleri; hakim ve savcıların
görevlerini, kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgelere (Hakimler için idari
nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını ve adalet daireleri
ile idari yargı dairelerini denetleme; hakim ve savcıların ve adalet daireleri
personelinin görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip
işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup
uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma
işlemlerini yaparlar.”
30. 2802 sayılı Kanun’un "Yetkiler"
kenar başlıklı 101. maddesi şöyledir:
“Adalet müfettişleri lüzum gördükleri
kimseleri yeminle dinler gerektiğinde istinabe yoluna başvurabilir ve
soruşturmanın zorunlu kıldığı hallerde arama yaparlar. Sübut delillerini,
gereken bilgileri bütün daire ve kuruluşlardan doğrudan doğruya toplarlar.
Adalet müfettişlerince yapılacak denetim, inceleme ve soruşturmalarda ilgili
kuruluş ve kişiler istenecek her türlü bilgi ve belgeyi vermek zorundadırlar. ”
31. 10/3/1988 tarihli ve 19750 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğü"nün "Delillerin toplanması" kenar başlıklı 35. maddesi
şöyledir:
“Müfettişler, gerek gördükleri kimseleri
yeminle dinlemeye, istinabe yoluna başvurmaya, zaruri hallerde arama yapmaya ve
her türlü delili toplamaya yetkilidirler.”
32. 24/1/2007 tarihli ve 26413 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği"nin 98. maddesinin
birinci fıkrasının Danıştay 5. Dairesinin 29/3/2011 tarihli ve E.2009/5240,
K.2011/1619 sayılı kararıile iptal edilmeden önceki
hâliyle (ç) bendi şöyledir:
“İnceleme ve soruşturma, aşağıdaki esaslara
göre yapılır;
...
ç) İstinabe, tanık dinlenmesi, arama, el koyma,
keşif, haberleşmenin tespiti ve dinlenmesi gibi delil toplama işlemleri
sırasında Ceza Muhakemesi Kanununun hükümleri ile birlikte 2802 sayılı Kanunun
101 inci maddesindeki yetkiler kullanılır, hâkim ve Cumhuriyet savcıları lehine
2802 sayılı Kanunun 85 ve 88 inci maddelerinde yer alan kısıtlayıcı hükümler
dikkate alınır.”
33. 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu"nun 17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi
şöyledir:
“Kurul müfettişleri bu görevlerini yerine
getirirken;
...
b) Yapacakları inceleme ve soruşturmalarda bu
Kanunda verilen yetkilere ilave olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununa göre işlem yapabilir; kanunlarda kendilerine ve Cumhuriyet
savcısına, soruşturmanın yürütülmesiyle ilgili tanınan tüm yetkileri
kullanabilir. 5271 sayılı Kanunda gecikmesinde sakınca bulunan hâllere ilişkin
olmak üzere Cumhuriyet savcısına tanınan yetkiler bu hükmün dışındadır. ”
34. Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla verdiği 19/12/2012
tarihli ve E.2011/1, K.2012/1 sayılı kararında adalet müfettişlerinin hâkim ve
savcılar ile bunların suçlarına iştirak edenlerin işledikleri suçların
soruşturulması ilgili soruşturmalarda "soruşturma
işlemleri yönünden yetkileri" incelenmiştir.
35. Kararda, Anayasa’da özel hayatın gizliliği ile haberleşme
özgürlüğüne yapılacak müdahalelerin belirli nedenlere dayalı olarak ve mutlaka
“kanun” ile yapılması gerektiğinin öngörüldüğü vurgulanmıştır. Kararda, 2802
sayılı Kanun’da ve diğer kanunlarda, adalet müfettişlerine hâkim ve savcılar
ile bunların suçlarına iştirak edenlerin işledikleri suçların soruşturulması
sırasında, bu kişilerin iletişimlerinin denetlenmesi veya teknik araçlarla
izlenmesine ilişkin herhangi bir yetki verilmediği, Teftiş Kurulu Yönetmeliği
ile bu yetkilerin verilmesi ise anayasal olarak mümkün olmadığı belirtilmiştir.
36. Kararda ayrıca, adalet müfettişlerinin iletişimin
denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme kararı verilmesini mahkemeden talep
etme yetkilerinin bulunmadığı gibi gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde bu
kararları resen verme yetkilerinin de olmadığı ifade edilmiştir. Bunun yanı
sıra, adalet müfettişlerinin yaptıkları soruşturmalar sırasında başvurulan
iletişimin dinlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin yetkisiz olarak
talep edilerek alınmış hâkim kararına dayanmasının ya da yetkisiz olarak resen
verilen kararların sonradan hâkim tarafından onaylanmış olmasının yapılan
işlemleri hukuka uygun hâle getirmeyeceği vurgulanmıştır.
37. Kararın konuya ilişkin "VI.
Esasa İlişkin Tespit ve Değerlendirme" başlığının "B-Adalet Müfettişlerinin Hâkim ve Savcılarla
İlgili Olarak Soruşturma İşlemleri Yönünden Yetkileri" alt
başlığında yer alan gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
“2802 sayılı Kanun’un adalet müfettişlerinin yetkilerini
düzenleyen 101. maddesinde, .... adalet müfettişlerinin yapabilecekleri
işlemler, sadece “lüzum gördükleri kimseleri yeminle dinleme”, “istinabe yoluna
başvurma”, “soruşturmanın zorunlu kıldığı hâllerde arama yapma” ve “sübut
delillerini ve gereken bilgileri bütün daire ve kuruluşlardan toplama” olarak
sayılmıştır. Adalet müfettişlerinin soruşturmaya ilişkin bu yetkileri Kanun’da
sınırlayıcı (tahdidi) olarak sayılmış olup bunlar arasında telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ile teknik araçlarla izleme
tedbirlerine yer verilmemiştir. Buna göre, adalet müfettişlerine
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ile teknik araçlarla
izleme tedbirlerine ilişkin kararları talep etme veya gecikmesinde sakınca olan
hâllerde bu kararları resen verme yetkisi kanunla verilmemiştir.
Bununla birlikte, 24.1.2007 günlü Teftiş
Kurulu Yönetmeliği’nin “İncelemenin ve soruşturmanın yapılışı” başlığını
taşıyan 98. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, ... “haberleşmenin
tespiti ve dinlenmesi” ibarelerine yer verilerek adalet müfettişlerinin
iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurma yetkileri açıkça belirtilmiş, “…
gibi delil toplama işlemleri” ibaresine yer verilmek suretiyle de teknik
araçlarla izleme tedbiri dâhil 5271 sayılı Kanun’da düzenlenen diğer delil
toplama işlemlerine atıf yapılmıştır.
Bu noktada kanunla verilmemiş yetkinin
yönetmelikle verilip verilemeyeceği üzerinde durulmalıdır. Telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, “haberleşme özgürlüğü”ne;
teknik araçlarla izleme ise “özel hayatın gizliliği”ne
bir müdahale niteliğindedir. Çağdaş hukuk sistemlerinde ve uluslararası
antlaşmalarda, kişilerin kendilerini güvende hissetmeleri, diğer insanlarla
sağlıklı ilişki kurabilmeleri ve kişiliklerini geliştirebilmeleri için
haberleşme özgürlüğünü de kapsayacak şekilde özel hayatın gizliliği diğer
kişilere ve özellikle de devlet gücüne karşı koruma altına alınmıştır.
Anayasamızda da özel hayatın gizliliği bir temel hak ve özgürlük olarak güvence
altına alınarak 20. maddede özel hayatın gizliliğine yer verilmiştir.
Haberleşme özgürlüğü ise özel hayatın gizliliğinden ayrı olarak Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
…
Görüldüğü üzere Anayasa’da, özel hayatın gizliliği
ile haberleşme özgürlüğüne yapılacak müdahalelerin belirli nedenlere dayalı
olarak ve mutlaka “kanun” ile yapılması gerektiği kurala bağlanmıştır. Oysa
yukarıda belirtildiği üzere, Anayasa’da, 2802 sayılı Kanun’da ve diğer
kanunlarda, adalet müfettişlerine, hâkim ve savcılar ile bunların suçlarına
iştirak edenlerin işledikleri suçların soruşturulması sırasında, bu kişilerin
iletişimlerinin denetlenmesi veya teknik araçlarla izlenmesine ilişkin her
hangi bir yetki verilmemiştir. Teftiş Kurulu Yönetmeliği ile bu yetkilerin
verilmesi ise anayasal olarak mümkün değildir. Bu nedenle, adalet
müfettişlerinin iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme kararı
verilmesini mahkemeden talep etme yetkileri bulunmadığı gibi gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde bu kararları resen verme yetkileri de yoktur. Adalet
müfettişlerinin yaptıkları soruşturmalar sırasında başvurulan iletişimin
denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin yetkisiz olarak talep
edilerek alınmış hâkim kararına dayanması ya da yetkisiz olarak resen verilen
kararların sonradan hâkim tarafından onaylanmış olması yapılan işlemleri hukuka
uygun hâle getirmez.”
38. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği"nin 98.
maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi, Danıştay 5. Dairesinin 29/3/2011
tarihli ve E.2009/5240, K.2011/1619 sayılı kararıile
iptal edilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Anayasa"nın 13. maddesinde belirtildiği üzere
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir.
…
2802 sayılı Yasa"nın anılan hükümleri uyarınca
hakim ve savcıların görevden doğan ve görev sırasında işlenen suçları yönünden
soruşturma görevi Adalet Bakanlığı müfettişleri ile bu nedenle görevlendirilen
hakim ve savcılara aittir. Ancak, adalet müfettişlerinin bu soruşturmalar
sırasında kullanacakları yetkilerinin sınırları da 2802 sayılı Yasa"nın 101.
maddesinde belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre adalet müfettişlerine iletişimintespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin doğrudan kullanabilecekleri bir
yetkiye 2802 sayılı Yasa"da yer verilmediği gibi, adalet müfettişlerinin
yukarıda belirtilen konularda Cumhuriyet Savcılıklarına ve Mahkemelere başvurma
yetkisi de bulunmamaktadır. Zira,2802 sayılı Yasa"nın 89. maddesine göre hakim
ve savcılar hakkında görevden doğan veya görev sırasındaişledikleri
suçlar nedeniyle kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü taktirde Yasa
maddesinde belirtilen yetkili Cumhuriyet savcısı beş gün içinde iddianamesini
düzenleyerek evrakı son soruşturmanın açılmasına veya son soruşturmanın
açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine vermek
zorunda olup, Cumhuriyet savcılarının bu nedenle (görevden doğan veya görev
sırasında işlenen suçlar) hakim ve savcılar hakkında soruşturmaaşamasında
CMK"nın 135.maddesinde de sayılan yetkileri
kullanmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla, ortaya çıkan bu
boşluğun, sınırları belirlenmek suretiyle yasayla doldurulması gerektiği
kuşkusuzdur.
Ayrıca, Teftiş Kurulu Tüzüğü"nün 46.
maddesinde, Yönetmelikle düzenlenecek alanın çerçevesi "Tüzüğün
uygulanmasıyla ilgili hususlar" olarak çizildiğinden, ancak yasal boşluk
doldurulduktan sonra Teftiş Kurulu Tüzüğünde buna koşut yapılacak bir
değişiklik sonrasında dava konusu Yönetmelik"te bu konunun yer alabileceği
tabiidir.
Bu nedenlerle,Yönetmeliğin
dava konusu hükmünde hukuka uyarlık görülmemiştir. ”
39. Söz konusu karar Danıştayİdari
Dava Daireleri Kurulunun 19/06/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
B. Uluslararası Hukuk
40. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında gizli
tedbirlere ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari unsurlar
sıralanmıştır. Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların
niteliği, iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları,
elde edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin
esaslar, verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen
verilerin ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde
düzenlenmesi gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00,
28/6/2007, §§ 76-77).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucu avukatlık görevini yerine getirdiği sırada hiç bir
hukuki dayanak olmaksızın yetkisiz adalet müfettişinin talebi ve Sincan 1. Sulh
Ceza Mahkemesi kararıyla telefonlarının dinlendiğini, bu nedenle kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunması, özel hayatın gizliliği
hakkı, haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu
ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep
etmiştir.
43.Bakanlık görüşünde, başvurucunun iletişinin tespiti tedbirine
dair şikâyetlerinin Anayasa"nın 20. ve 22. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi"nin 8. maddesi ve AİHM, konuya ilişkin içtihadı ışığında
değerlendirilmesi gerektiği görüşü bildirilmiştir.
44. Başvurucu Bakanlık görüşüne verdiği cevap dilekçesinde,
Bakanlık görüşündeki değerlendirmelere katılmadığını beyan etmiş ve önceki
şikâyetlerini tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
45. Anayasa’nın “Haberleşme
hürriyeti” kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
...”
46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
47. Anayasa Mahkemesi iletişimin tespiti tedbirinin uygulanması
konusundaki başvuruları Anayasa"nın 22. maddesi kapsamında incelemektedir (Yasemin Çongar ve Diğerleri, § 49; Mehmet Seyfi Oktay, § 28; Rıdvan Bayram, § 29; Veysel Demirtaş, B. No: 2013/1222,
20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner, B.
No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32).
48. Her ne kadar başvurucu telefonunun dinlenmesi nedeniyle
Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrası ile 20. maddesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüşse de Anayasa Mahkemesinin belirtilen kararları
doğrultusunda başvurucunun iddiasının Anayasa"nın 22. maddesinde yer alan
haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
50. Anayasa’nın 22. maddesi haberleşme özgürlüğü kapsamında,
içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de
güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu
olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin
gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve
İnternet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri, haberleşme özgürlüğü ve
haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmelidir (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7054, 6/1/2015, §§ 49, 50; Mehmet Koray
Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §
49).
51. Somut olayda adalet müfettişinin talebi üzerine başvurucuya
ait cep telefonunun iletişimi üç ay süreyle dinlenmiştir. Buna göre başvurucu
hakkında uygulanan bu tedbirin haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale
oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
52. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
....demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
53. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
54. Bu sebeple müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının
belirlenmesinde, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun
düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma,demokratik toplum düzeninin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları yönünden inceleme
yapılması gerekir.
(1) Kanunilik
(a) Genel İlkeler
55. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler
belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski
barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve
usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme
özgürlüğüne yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin
yasal dayanağını oluşturan mevzuatın; “ulaşılabilir”, “yeterince açık” ve
belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması
gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı
olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü
olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 28-34; Rıdvan
Bayram, B. No: 2013/1171, 9/9/2015, § 40; Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 56-57).
56. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak
kanunla yapılacağına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesi, bir kanun hükmü
olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici
işlemle sınırlamasına izin vermez (Tuğba
Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 87).
57. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesince temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik kanuni düzenlemelerde, kanun koyucu tarafından
temel esaslar, ilkeler ve çerçeve belirlendikten sonra diğer ayrıntıların
düzenleyici işlemler ile belirlenebileceği kabul edilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa,
§ 63).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
58. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olayda adalet
müfettişinin talebi üzerine başvurucuya ait telefonun dinlenmesi şeklindeki
müdahalenin kanuni dayanaklarının ortaya konulması gerekmektedir.
59. Avukat olan başvurucunun, Adana Cumhuriyet Başsavcılığında
görevli bazı hâkim ve savcılarla irtibat kurarak soruşturma dosyasında
takipsizlik kararı verilmesi için faaliyetler yürüttüğü şeklindeki suç isnadı
nedeniyle şüpheli olarak dâhil edildiği soruşturma kapsamında, adalet
başmüfettişi tarafından başvurucunun telefonunun dinlenmesi için talepte
bulunulduğu, Sincan 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararıyla başvurucuya ait
telefonun üç ay süreyle dinlenmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
60. Hukukumuzda telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi
tedbirinin koşulları 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre iletişimin denetlenmesi sadece maddede belirtilen suçlar
dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi
imkânının bulunmaması durumunda başvurulabilecek bir tedbir olarak
öngörülmüştür.
61. Ayrıca mutlaka hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon
yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal
bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilmişse
bu kararın derhâl hâkimin onayına sunulması ve hâkim tarafından da en geç yirmi
dört saat içinde onaylanması gerekir. Bu maddede belirlenen esas ve usuller
dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini
dinleyemez ve kayda alamaz.
62. Anayasa"nınolay tarihinde
yürürlükteki hâliyle 144. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinden dolayı
veya görevleri sırasında suç işleyip işlemedikleri ile ilgili inceleme ve
soruşturmanın, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından
yapılacağı düzenlenmiştir. Aynı şekilde 2802 sayılı Kanun"un 82. maddesinde de
aynı yönde düzenleme yer almaktadır. 2802 sayılı Kanun"un 86. maddesinde ise
hâkim ve savcıların suçlarına iştirak edenlerin aynı soruşturma ve kovuşturma
mercilerine tabi oldukları belirtilmiştir.
63. Dolayısıyla olayda avukat olan başvurucunun Adana Cumhuriyet
Başsavcılığında görevli hâkim ve savcılarla ilgili yürütülen soruşturmada
şüpheli olarak yer alması nedeniyle 2802 sayılı Kanun"un 86. maddesi uyarınca
hâkim ve savcılar hakkındaki soruşturma ve kovuşturma kurallarına tabi olduğu,
bu doğrultuda soruşturmanın adalet başmüfettişi tarafından yürütüldüğü
anlaşılmıştır.
64. Adalet müfettişlerinin yetkilerinin 2802 sayılı Kanun"un
101. maddesinde düzenlenmiş olduğu görülmektedir. Anılan maddede adalet
müfettişlerinin yapabilecekleri işlemler, sadece “lüzum gördükleri kimseleri yeminle dinleme”, “istinabe yoluna
başvurma”, “soruşturmanın zorunlu kıldığı hâllerde arama yapma” ve “sübut
delillerini ve gereken bilgileri bütün daire ve kuruluşlardan toplama”
olarak sayılmıştır. Adalet müfettişlerinin soruşturmaya ilişkin bu yetkileri
Kanun’da sınırlayıcı (tahdidi) olarak sayılmış olup bunlar arasında
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ile teknik araçlarla
izleme tedbirlerine yer verilmemiştir.
65. 24/1/2007 tarihli Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nin
(Yönetmelik) “İncelemenin ve soruşturmanın
yapılışı” başlığını taşıyan 98. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(ç) bendinde ise “haberleşmenin tespiti ve
dinlenmesi” ibarelerine açıkça yer verilerek adalet müfettişlerinin
iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurma yetkileri düzenlenmiştir (§ 32).
Dolayısıyla kanunla verilmemiş yetkinin Yönetmelik"le verildiği görülmektedir.
66. Öte yandan olay tarihinden çok sonra kabul edilmiş olan
1/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu"nun
17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde adalet müfettişlerinin
kanunlarda Cumhuriyet savcılarına, soruşturmanın yürütülmesiyle ilgili tanınan
tüm yetkileri kullanabileceği hükmü getirilmiştir. Ancak eldeki başvuru
yönünden başvurucu hakkındaki iletişimin tespiti kararının alındığı8/7/2008
tarihinde mevcut olan yasal düzenlemelerin esas alınması bir zorunluluk olup
Anayasa Mahkemesinin olay tarihinden daha sonra kabul edilmiş kanuni
düzenlemeyi somut olayın incelenmesi bakımından dikkate alması mümkün
bulunmamaktadır.
67. Buna göre başvurucunun telefonunun dinlenmesine dair hakim
kararının verildiği 8/7/2008 tarihinde yürürlükte olan mevzuata bakıldığında,
adalet müfettişlerine telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi
ile teknik araçlarla izleme tedbirlerine ilişkin kararları talep etme veya
gecikmesinde sakınca olan hâllerde bu kararları resen verme yetkisinin kanunla
verilmediği, konunun yönetmelikle düzenlendiği anlaşılmaktadır.
68. Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa"nın 13. maddesinde temel
hak ve hürriyetlerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca bir kanun hükmü olmaksızın yürütme ve idarenin
bir temel hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici işlemle sınırlandırması mümkün
değildir (Tuğba Arslan, § 87).
69. Anayasa’da, 2802 sayılı Kanun’da ve diğer kanunlarda, adalet
müfettişlerine, hâkim ve savcılar ile bunların suçlarına iştirak edenlerin işledikleri
suçların soruşturulması sırasında bu kişilerin iletişimlerinin denetlenmesine
ilişkin her hangi bir yetki verilmemiş olup Yönetmelik ile bu yetkilerin
verilmesi anayasal olarak mümkün değildir.
70. Bu nedenle adalet müfettişlerine haberleşme hürriyetine
müdahale yetkisi veren bir kanun hükmü bulunmamasına rağmen Yönetmelik ile
getirilen düzenlemeye dayanılarak somut olayda başvurucunun haberleşme
hürriyetine müdahale edilmiş olması Anayasa"nın 13. ve 22. maddelerinde
belirlenen ilkelere aykırılık oluşturmuştur.
71. Ayrıca, somut olayın gerçekleştiği tarih itibarıyla adalet
müfettişlerinin iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme kararı
verilmesini mahkemeden talep etme yetkileri bulunmamaktadır. Dolayısıyla olayda
adalet müfettişinin yetkisiz olarak mahkemelerden iletişimin denetlenmesi
kararı talep etmesi üzerine bu yönde mahkeme kararı alınmış olması da
haberleşme hürriyeti konusunda Anayasa"yla getirilmiş olan güvencelere
aykırıdır.
72. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayda avukat olan
başvurucunun adalet müfettişinin talebi üzerine telefonunun dinlenmesi şeklinde
gerçekleşen haberleşme hürriyetine yönelik müdahalenin kanunilik şartını
sağlamadığı anlaşılmaktadır.
73. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin varlığı hâlinde
bulunması gereken ve Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen meşru amaçlardan biri kapsamında olma, demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olmama gibi kriterlere riayet edilip edilmediğinin
ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
74. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
75. 0/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucu ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi tazminata
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
77. Başvuruda Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.