11. Hukuk Dairesi 2015/6828 E. , 2016/882 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 08/12/2014 tarih ve 2014/50-2014/365 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin “....+Şekil” ibareli marka başvurusunun 556 sayılı KHK"nın 7/1 (b) m. uyarınca .... kararıyla davalı şirketlere ait “...”, “....” ve “....” ibareli markalar mesnet gösterilerek reddedildiğini, red gerekçesi yapılan “....” ve “....” ibareli markaların sahibi olan .... şirketinin müvekkiliyle organik bağının bulunduğunu, diğer red gerekçesi markanın ise kötüniyetle tescil edildiğini, hükümsüzlüğü talebiyle dava açtıklarını, “....” markasını müvekkilinin dünyaya tanıttığını, “...” ibaresini taşıyan 4 adet tescilli markasının bulunduğunu, “...” ibareli markanın gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu ileri sürerek, 2009-M-3029 sayılı .... kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, kurum işlem ve kararlarının yerinde olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; başvuru markasının redde mesnet markalardaki ürünlerle aynı/aynı tür olduğu, markalar arasında KHK nın 7/1 (b) m. anlamında benzerlik bulunduğu, davacı adına tescilli markaların dava konusu marka başvurusunun yapıldığı tarih itibariyle henüz 3 yıllık markalar oldukları, hükümsüzlük davası açmak için gerekli 5 yıllık süreyi doldurmadıkları, bu sebeple hükümsüz kılınma tehdidi altında oldukları, sahibi lehine müktesep hak sağlamalarının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile ... YİDK kararının iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK’nın 382 ve devamı maddelerinde gerekse yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun bulunması gerekir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki olmaması gerektiği gibi gerekçe ile hüküm fıkrası arasında da çelişki bulunmaması yasal bir zorunluluk olup, HMK"nın 298/2. maddesinde gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin 17.01.2011 tarihli kararı Dairemizce bozulmuş, bozması sonrası mahkemece Dairemiz bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiş ve ek bilirkişi raporu alınmış ve hüküm oluşturulmuş, ancak hüküm fıkrasında davanın kabulüne karar verilmiş ise de, kararın yeni gerekçesi oluşturulmamış, bozma öncesi mahkeme gerekçesinin aynısı yazılmış ve “...... .... kararının yerinde görülmesi nedeniyle davanın reddine...” denmiştir. Bu nedenle, mahkemenin gerekçesi ile hüküm arasında çelişki oluşturacak şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre de, davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.