8. Hukuk Dairesi 2014/182 E. , 2014/2488 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Beykoz Aile Mahkemesi
TARİHİ : 29/04/2013
NUMARASI : 2013/195-2013/390
Ü.. S.. ile E.. S.. aralarındaki tespit davasının reddine dair Beykoz Aile Mahkemesi"nden verilen 29.04.2013 gün ve 195/390 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, tarafların 1973 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde edinilen 219 ada parsel üzerindeki nolu dairenin vekil edenin gelir ve birikimleriyle alındığını, taşınmazın her an için elden çıkarılabileceğini ileri sürerek söz konusu dairenin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiş, harcını yatırmak suretiyle verdiği 27.03.2013 tarihli ıslah dilekçesinde, mal rejiminin tasfiyesi hükümleri uyarınca taşınmazın tapu kaydının 1/2 oranında iptaliyle müvekkili adına tapuya tesciline, olmadığı takdirde tasfiye hükümleri uyarınca mal rejiminin tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, taşınmazın müvekkilinin kişisel malı olduğunu, davacının katkısı bulunmadığını ileri sürerek yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın davalı adına tescili işleminin “gizli bağış” niteliğinde olduğu ve bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmediği görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından dilekçesinde yazılı nedenlerle bozma istekli olarak temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; Taraflar 10.09.1973 tarihinde evlenmişler, Uyap üzerinden alınan nüfus kaydına göre 29.04.2013 tarihinde boşanmışlardır. 4721 sayılı TMK"nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra bir yıl içinde başka mal rejimi seçilmediğinden, taraflar arasında bu tarihe kadar 743 Sayılı TKM"nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, bu tarihten sonra ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK"nun 202, 4722 SK.10 m.).Yanlar arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir (TMK"nun 225/2). Dava konusu 219 ada parsel üzerindeki nolu dubleks daire 01.10.2009 tarihinde ferdileştirme yoluyla davalı E.. S.. adına tescil edilmiş, kooperatif üyeliği ise 28.01.1999 tarihinde davalı tarafça devralınmıştır.
Toplanan deliller ve dosya kapsamından, dava; 1999 yılında devralınan kooperatif üyeliği yoluyla edinilen taşınmazdan kaynaklanan mal rejiminin tasfiyesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, yapılan katkının bağış niteliğinde olduğu, bağıştan dönüldüğünün kanıtlanamadığı açıklanarak davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar usul ve yasa ile toplanan delillere uygun düşmemektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki; davacı vekili, dava konusu taşınmazın müvekkilinin kendi gayreti ve çalışmasından elde ettiği gelirle alındığını ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği, eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edinilmeleri mümkündür. Bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak oldukça güçtür. Dava dilekçesindeki açıklamalar gereği taşınmazın davalı adına tescil edilmiş olması Dairemiz ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre, tek başına davacının gizli bağış iradesini ortaya koyduğunu göstermez. Mahkemece, kooperatif üyeliği ve ödemelere ilişkin kayıt, belge ve ödeme makbuzlarının getirtilmesi, taraf delillerinin eksiksiz olarak toplanması, 743 sayılı TKM"nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin ödemeler ile 4721 sayılı TMK"nun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemeler gözönünde bulundurularak davacı alacağının belirlenmesi, kooperatiften edinilen dairenin tamamlanmış ya da eksik haliyle teslim edilip edilmediğinin ve teslim tarihinin ilgili kooperatiften sorulması veya bu konuda taraflara süre ve imkan tanınması ve işin esasına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bağış nedeniyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 17.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili 27.06.2012 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalının resmi nikahla evli oldukları dönemde dava konusu 219 ada nolu parseldeki gayrimenkulün vekil edeni tarafından bedeli ödenerek üçüncü kişiden davalı eş üzerine satın alındığını, taraflar arasında şiddetli geçimsizlik cereyan etmekte olduğundan ve davalının her an bu taşınmazı başka birisine satması ihtimal dahilinde bulunduğundan taşınmaz kaydı üzerine tedbir konulmasına ve buradaki dairenin vekil edeni tarafından yapıldığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 27.03.2013 tarihli dilekçesi ile ıslah talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili 29.08.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; öncelikle görev itirazında bulunmuş, ayrıca noksan harcın tamamlanması istenmiş, bundan başka 6100 sayılı HMK"nun 119. maddesi gereğince davanın usulden reddi istenmiş, tüm bunlardan ayrı, tedbir talebinin %20"den aşağı olmamak üzere teminatlı olarak konulmasını ileri sürmüş ve tarafların 1973 yılında evlendiklerini, Beykoz Aile Mahkemesi"nin 2011/401 Esas, 2012/567 Karar sayılı ilamı ile tarafların 24.05.2012 tarihinde boşandıklarını ve dosyanın halen Yargıtay inceleme aşamasında olduğunu, söz konusu evin ve arsanın alınmasında davacının herhangi bir katkısının bulunmadığını vs. açıklayarak davanın reddine karar verilmesini, tedbirin kaldırılmasını istemiştir.
Mahkemece, dava konusu ve ıslahla yapılan açıklamalara göre, davacının davasının gizli bağış olduğu ve gizli bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından dilekçesinde yazılı gerekçelerle bozma istekli olarak temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; tarafların resmi nikahla evlendikleri, yukarıda esas ve karar numarası yazılı mahkeme kararıyla boşandıkları ve dava konusu taşınmazın davalı adına tesciline ilişkin tapu kaydı ile sair bilgi ve belgelerin dosya kapsamında bulunduğu mahkemenin ve tarafların kabulündedir. Uyuşmazlık, bedeli eşlerden birisi tarafından ödenen ve diğer eş adına üçüncü kişiden satın alınarak tapuda satış işlemi nedeniyle tescili yapılan temliklerin gizli bağış olup olmadığında toplanmaktadır. Gerçekten de, mal rejiminden kaynaklanan tasfiye ve alacak davaları 2010 yılından itibaren Dairemize bu görev verilmekle 2010 yılından itibaren 2012 yılı ortalarına kadar hiç tartışmasız olarak bu tür temliklerin gizli bağış olduğu 8. HD"nce kabul edilmiş ve yerel mahkemelerin gizli bağış nitelemeleri oybirliğiyle onanmış, gizli bağışı çağrıştıracak talep olduğu halde, bu istekler ve gizli bağış müessesesi göz ardı edilerek bu konuyla ilgili tasfiye davalarının kabulüne ilişkin yerel mahkeme kararları Dairece oybirliğiyle gizli bağıştır, denilerek bozulmuştur. Bununla ilgili Dairemizin 2010 yılından itibaren 2012 yılı ortalarına kadar en az tespit edilebildiği kadarıyla 60 – 70 adet kararı bulunmaktadır. Ne var ki, 2012 yılı ortalarından itibaren Dairede bu konuda görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamış, açıkça gizli bağış olan işlemler ve nitelemelerle ilgili olarak bazen oyçokluğuyla, bazen araştırma bozması olarak, bazı hallerde kesin bozma yapılarak gizli bağış müessesesinde sapmalar olmaya başlamıştır. Bu konuyla ilgili Dairemizde 2012 yılı ortalarından itibaren bu güne kadar belirlenebildiği kadarıyla 20 – 30 civarında karar bulunmaktadır. Ancak, yinede eylemli olarak ve çoğunlukla gizli bağış müessesesi kabul edilmektedir. Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacı vekilinin açıklamaları, olayın oluş şekli, dosyadaki deliller ve tapu kaydının oluşumundan anlaşılacağı üzere mahalli mahkeme kararının gizli bağış yönündeki belirlemesi son derece hukuka ve dosya kapsamına uygundur. Nitekim, Yargıtay 1. H.D"nin emsal içtihatları da, hiç sapma göstermeksizin bu yöndedir.
Hal böyle olunca, açıkladığım tüm bu nedenlerle mahalli mahkeme kararının onanması görüşündeyim. Bu sebeplerle sayın çoğunluğun bozma yönünde tecelli eden görüşlerine yukarıda açıkladığım sebeplerle ve karar kapsamlarıyla katılamıyorum.17.02.2014