
Esas No: 2014/546
Karar No: 2014/546
Karar Tarihi: 19/12/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A.Z.Ö. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/546) |
|
Karar Tarihi:19/12/2017 |
R.G. Tarih ve Sayı: 28/2/2018 - 30346 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
A.Z.Ö. |
Vekili |
: |
Av. Ayşenur
DEMİRKALE |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kimlik bilgilerinin değiştirilmesi ve geçici maddi
yardım yapılmasına ilişkin tedbirlerin uygulanmasında ortaya çıkan aksaklık ve
gecikmeler nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının; yaşanan
intihar olayı nedeniyle ise yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını ibraz
etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucunun Yer
Değişikliklerine ve Boşanma Davasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu; önceki evliliğinden olan biri 1994 doğumlu, diğeri
1992 doğumlu serabral palsi (beyin
felci) hastası iki oğlu ve eşi S.K.dan olan 2008
doğumlu oğlu ile birlikte 2009 yılında Bursa"dan İstanbul"a taşınmıştır.
10. Başvurucu, İstanbul"da bir süre kız kardeşinin yanında
kalmıştır. Ancak başvurucu bir süre sonra, eşinden gördüğü şiddet nedeniyle il
değiştirdiğini ve kız kardeşinin yanında daha fazla oturamayacaklarını belirterek
başvuru yapması üzerine kirası ve taşınma masrafları İstanbul Valiliği Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (İstanbul Valiliği SYDV) tarafından karşılanarak
2010 yılında İstanbul ili Tuzla ilçesinde kiralık bir eve taşınmıştır.
Başvurucunun burada bir işe yerleşmesi de sağlanmıştır.
11. Başvurucu 23/8/2010 tarihinde eşi S.K. aleyhine boşanma
davası açmıştır.
12. Başvurucunun 17/9/2010 tarihinde işinden evine dönerken
eşinin kendisini darp ve tehdit ettiği iddiasıyla şikâyette bulunması üzerine
14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı mülga Ailenin Korunmasına Dair Kanun hükümleri
uyarınca başvurucu hakkında altı ay süreyle koruma kararı verilmiştir.
13. 2010 yılı sonunda başvurucunun kira ve taşınma masrafları
İstanbul Valiliği SYDV tarafından karşılanmak üzere başka bir adrese taşınması
sağlanmış ve burada yine kendisine işe girmesi konusunda aracılık yapılmıştır.
Başvurucuya, ikamet bilgilerini açıklamadan resmî işlemlerini yürütebilmesi
amacıyla İstanbul Valiliği tarafından bir yazı verilmiş; başvurucunun ikamet
bilgileri gizli tutulmuştur.
14. Başvurucuya yapılacak bir tebligat için emniyet tarafından
adres araştırması yaptırılması ve başvurucunun adres bilgilerinin dava
dosyasına girmesi nedeniyle eşi tarafından erişilebilir hâle gelmesi üzerine
İstanbul Valiliği SYDV tarafından başvurucunun adresi 2012 yılında yeniden
değiştirilmiştir.
15. Bakırköy 7. Aile Mahkemesinin 23/12/2011 tarihli kararıyla
başvurucunun açtığı boşanma davasının kabulüne, müşterek çocuk ile annenin
Valilik tarafından korunma altına alındığı ve can güvenliklerinin bulunmadığı
dikkate alınarak müşterek çocuk ile baba arasında şahsi ilişki kurulmasına yer
olmadığına karar verilmiştir. Babanın temyiz süresi geçtikten sonra yaptığı
temyiz isteminin reddi üzerine karar 21/5/2012 tarihinde kesinleşmiştir.
16. Başvurucu, bu tarihten sonraki mevcut adresinin de eski eşi
tarafından tespit edildiğini belirterek yeniden adres değişikliği talep
ettiğini ancak talebinin reddedildiğini beyan etmektedir. Adres değişikliği
talebine ve bu talebin reddine ilişkin dosyada bilgi ve belge yer almamaktadır.
17. Başvurucu; adres değişikliği talebinin reddi üzerine
yaşadığı korku nedeniyle işten ayrıldığını, çocuklarıyla birlikte eve
kapandığını, çalışmadığı için yaşadıkları maddi sıkıntı ve şiddet korkusu
nedeniyle hem çocuklarının hem kendisinin psikolojik olarak zarar gördüğünü,
beyin felci hastası olan 1992 doğumlu büyük oğlu F.B.K.nın bu süreçte depresyona girdiğini ve girdiği
depresyon sonucu intihar ettiğini ileri sürmektedir.
18. Başvurucu, oğlunun ölümünden sonra adresinin İstanbul
Valiliği SYDV tarafından yeniden değiştirildiğini bildirmektedir.
B. F.B.K.nın
İntiharına İlişkin Süreç
19. F.B.K. 17/1/2013 tarihinde şehir hatları vapurundan denize
atlayarak intihar etmiş, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
soruşturmada 16/1/2014 tarihinde "olayda
başka bir kimseye atfı kabil bir kusurun bulunmadığı anlaşıldığı" gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
C. Eski Eş S.K. Hakkında
Yürütülen Adli Süreç
20. Başvurucunun 17/9/2010 tarihinde işinden evine dönerken eşi
tarafından darp ve tehdit edildiği iddiasıyla yaptığı şikâyet üzerine Tuzla
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından konuya ilişkin başlatılan soruşturma
kapsamında 24/9/2010 tarihinde alınan sağlık raporunda, sağ bacakta femur iç arka kısımda 3 cm ekimoz,
sağ tibia arka kısımda 3 cm ekimoz,
sol bacakta femur ön yüzde 3 cm ekimoz,
her iki kolda ön kolda ikişer adet ekimoz bulunduğu
tespit edilmiştir.
21. Anılan olaya ilişkin Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığının
24/3/2011 tarihli iddianamesiyle S.K. hakkında basit yaralama, hakaret ve
tehdit suçlarından dava açılmıştır.
22. Başvurucu; 2011 yılı içinde işyerine gitmek için servisin
gelmesini beklerken S.K.nın
elindeki taşları kendisine attığı, bu tarihten sonra kendisini takip etmeye
başladığı, telefonla arayarak “O camdan
düşme, ben seni camdan atacağım. Kimse seni elimden kurtaramaz. Ben burdayım. Buradan ev tutacağım. Polis seni elimden
kurtaramaz.”, “Ölümlerden ölüm beğen.”, “Çocuğunu kaçıracağım.”
sözleri ile tehdit ettiği, 24/4/2011 tarihinde aradığı telefonu açan büyük oğlu
F.B.K.ya “Ben sizi buldum. Annenizi döveceğim, onu
öldüreceğim. Yüzüne kezzap atacağım.” diyerek, kendisine ise “Seni camdan atacağım.” diyerek tehditte
bulunduğu iddiasıyla şikâyetçi olmuştur.
23. Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığının 24/5/2011 tarihli
iddianamesiyle S.K.nın
tehdit suçundan cezalandırılması istemiyle dava açılmıştır.
24. Başvurucu; S.K.nın
kendisini takip ettiği, öldüreceğini ve müşterek oğlu H.yi
kaçırıp kötü insanların eline vereceğini söyleyerek sürekli tehdit ettiği
iddiasıyla şikâyetçi olmuş; Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığının 18/9/2011 tarihli
iddianamesiyle ölümle tehdit suçundan cezalandırılması istemiyle S.K. hakkında
dava açılmıştır.
25. Açılan üç ayrı davanın birleştirilmesine karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/5/2013 tarihli kararıyla, S.K.nın 17/9/2010 günü başvurucuyu
yaraladığının sağlık raporundan anlaşıldığı gerekçesiyle basit yaralama suçundan
adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar verilmiştir. Sanığın
telefonla başvurucuyu arayarak "O
camdan düşme, ben seni camdan atacağım, kimse seni benim elimden kurtaramaz,
ben buradayım, buradan ev tutacağım, polis seni elimden kurtaramaz, ölümlerden
ölüm beğen, çocuğunu kaçıracağım." sözleriyle tehdit ettiğinin
tanık beyanları ve dosya kapsamından anlaşıldığı gerekçesiyle S.K.nın tehdit suçundan 6 ay hapis
cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. S.K.ya isnat edilen diğer suçlar yönünden ise atılı
suçların işlendiğine dair delil bulunmaması nedeniyle beraat kararı
verilmiştir. Anılan kararın beraat ve hapis cezasına ilişkin hükümler yönünden
temyiz incelemesi devam etmektedir.
26. Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 9/2/2012 tarihli
iddianamesiyle boşanma davası devam ederken S.K.nın
başvurucuya hakaret içerikli mesaj gönderdiğinden bahisle hakaret suçundan
cezalandırılması istemiyle dava açılmış; Küçükçekmece 5. Sulh Ceza Mahkemesince
4/6/2013 tarihinde, S.K.nın kendisini aldattığını
düşündüğü eşine telefonla mesaj göndermek suretiyle ve yapılan görüşmelerde
hakaret ettiği, sanığın atılı suçu kendisine yönelik haksız eyleme karşı
işlediği anlaşıldığından hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar
verilmiştir.
D. BaşvurucuyaYapılan Ekonomik Destekler
27. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü (İl Müdürlüğü)
tarafından 1/8/2012 tarihinden geçerli olmak üzere başvurucuya en küçük oğlu
için bir yıl süreli ekonomik destek verilmiş olup bu kapsamda 4.150 TL ödeme
yapıldığı anlaşılmaktadır.
28. Başvurucuya, Bursa ve İstanbul Valilikleri Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları tarafından 2009 yılından 2014 yılına kadar
barınma yardımı ve nakdî yardım yapıldığı; başvurucunun ayrıca üç farklı
kaymakamlıktan farklı tarihlerde nakdî yardım aldığı anlaşılmaktadır.
E. Başvurucu ve Küçük
Oğlunun Kimlik Bilgilerinin Değiştirilmesi Süreci
29. Başvurucu 6/7/2012 tarihinde, 8/3/2012 tarihli ve 6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun"un 4.
maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi uyarınca kendisinin ve eski eşiyle
müşterek çocukları H.K.nın
kimlik bilgilerinin değiştirilmesi talebinde bulunmuştur.
30. Bakırköy 3. Aile Mahkemesi 10/8/2012 tarihli kararıyla
başvurucu ve oğlu hakkında altı ay süreli önleyici tedbir kararına
hükmetmiştir. Kimlik bilgilerinin değiştirilmesi talebi ise alınan diğer
önleyici tedbir kararlarının uygulanmasında başvurucu açısından yarar bulunduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı
itiraz, Bakırköy 4. Aile Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve 5/9/2012
tarihinde 6284 sayılı Kanun"un 4. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi
uyarınca başvurucu ve oğlu H.K.nın
kimlik bilgilerinin değiştirilmesi tedbirinin uygulanmasına karar verilmiştir.
31. 24/9/2012 tarihinde anılan karar, gereği ve kararın infazı
için İl Müdürlüğüne gönderilmiştir. 18/1/2013 tarihli ve 28532 sayılı 6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna
İlişkin Uygulama Yönetmeliği"nin (Yönetmelik) yürürlüğe girmesi üzerine
13/2/2013 tarihinde anılan karar, Yönetmelik"in 16. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca İçişleri Bakanlığına gönderilmiştir.
32. 28/3/2013 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazıyla tedbir kararlarının ilk defada en çok
altı ay süre için verilebileceği dikkate alındığında kimlik bilgilerinin
değiştirilmesine ilişkin tedbirin geçerlik tarihinin 5/3/2013 tarihinde sona
erdiğinin anlaşıldığı belirtilmiş; tedbir kararının süresinin uzatılmasına
ilişkin olarak Mahkemece yeniden değerlendirilme yapılması talep edilmiştir.
33. Bakırköy 3. Aile Mahkemesinin 19/6/2013 tarihli ek
kararıyla, anılan tedbir kararının mahiyeti gereği süreye tabi olmadığı
belirtilmiş, tedbir kararı gereği ve kararın infazı için yeniden İçişleri
Bakanlığına gönderilmiştir.
34. Başvurucu ve oğlunun yeni kimlik belgeleri 25/7/2013
tarihinde kendilerine teslim edilmiştir.
F. Geçici Maddi Yardım
Yapılmasına İlişkin Karar
35. Başvurucunun 13/12/2012 tarihli talebi üzerine Bakırköy 4.
Aile Mahkemesinin 18/12/2012 tarihli kararıyla başvurucu ve en küçük oğlu için
6284 sayılı Kanun"un 17. maddesi kapsamında geçici maddi yardım yapılmasına,
gereği için kararın, İstanbul Valiliği Aile ve Sosyal Politikalar İl
Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir.
36. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü Koza Şiddet Önleme
ve İzleme Merkezi Müdürlüğü (ŞÖNİM) tarafından 19/2/2013 tarihinde, yapılacak
geçici maddi yardımın süresinin kararda belirtilmemiş olması nedeniyle
Mahkemeden, ödenecek yardımın başlangıç ve bitiş sürelerinin belirtilmesi
istenmiştir.
37. Bakırköy 4. Aile Mahkemesinin 19/2/2013 tarihli ek
kararıyla, geçici maddi yardımın ilk karar tarihinden başlayarak altı ay
süreyle geçerli olduğuna karar verilmiştir.
38. Başvurucu 16/7/2013 tarihinde, yapılacak maddi yardımı toplu
olarak almak istediğine dair dilekçe vermiştir. Yapılacak ödeme için ŞÖNİM
tarafından 29/7/2013 tarihinde ödenek talep edilmiş ve başvurucuya 4/9/2013
tarihinde toplu olarak ödeme yapılmıştır.
G. Başvurucunun Şikâyeti
Üzerine Kamu Görevlileri Hakkında Yürütülen Adli Süreç
39. Başvurucu, kimlik bilgilerinin değiştirilmesi ve geçici
maddi yardım yapılmasına ilişkin kararların uygulanmamasında İstanbul Valiliği
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü bünyesinde görevli kamu görevlilerinin
ihmali bulunduğu iddiasıyla şikâyetçi olmuştur.
40. İstanbul Valiliği tarafından 9/9/2013 tarihinde, şikâyet
edilen kamu görevlilerinin görevlerini ihmal ettiklerine ya da kötüye
kullandıklarına ilişkin bilgi ve bulguya rastlanmadığı gerekçesiyle soruşturma
izni verilmemesi yönünde karar alınmıştır.
41. Soruşturma izni verilmemesine yönelik karara karşı başvurucu
tarafından yapılan itiraz, İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 12/11/2013 tarihli
kararı ile reddedilmiştir.
42. İtirazın reddine ilişkin kararın 11/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmesi üzerine başvurucu 9/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
43. 6284 sayılı Kanun’un “Amaç,
kapsam, temel ilkeler” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"(1)
Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru
olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla
alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında
aşağıdaki temel ilkelere uyulur:
a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu
uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve
yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.
b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında
temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet
ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir.
c) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları
insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir.
ç)
Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve
kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak
yorumlanamaz."
44. 6284 sayılı Kanun’un “Mülkî
amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları” kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"(1)
Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden
birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından
karar verilebilir:
a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki
çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak
yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.
c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal
bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.
ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya
resen geçici koruma altına alınması.
d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin
çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin
çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı
yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının
yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili
tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde
birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk
amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi
takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırksekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden
kalkar."
45. 6284 sayılı Kanun’un “Hâkim
tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları” kenar başlıklı 4.
maddesi şöyledir:
"(1)
Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu
tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim
tarafından karar verilebilir:
a) İşyerinin değiştirilmesi.
b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim
yeri belirlenmesi.
c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların
varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu
şerhi konulması.
ç)
Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi
için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin
aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık
Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin
değiştirilmesi."
46. 6284 sayılı Kanun’un “Hâkim
tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” kenar başlıklı 5.
maddesi şöyledir:
"(1)
Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına
veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama
veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve
müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve
işyerine yaklaşmaması.
ç)
Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa,
kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması
ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa
bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller
saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız
etmemesi.
g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları
kolluğa teslim etmesi.
ğ)
Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle
zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.
h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya
uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere
ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde,
hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.
ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve
tedavisinin sağlanması.
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b),
(c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de
alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk
işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört
saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
(3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli
ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici
tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve
kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.
(4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda
bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş
olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak
talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir."
47. 6284 sayılı Kanun’un “Tedbir
kararlarının bildirimi ve uygulanması” kenar başlıklı 10. maddesi
şöyledir:
"(1)
Bu Kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe
müdürlükleri ile verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına veya
kolluğa en seri vasıtalarla bildirilir.
(2) Bu Kanun kapsamında ilgili mercilere
yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar,
başvuru yapılan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine
derhâl bildirilir.
(3) Korunan kişinin geçici koruma altına
alınmasına ilişkin koruyucu tedbir kararı ile şiddet uygulayan hakkında verilen
önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, hakkında koruyucu veya
önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da
tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir.
(4) Tedbir kararının, kolluk amirince verilip
uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu hâllerde, kolluk birimleri
tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle
ulaştırılır; bunun mümkün olmaması hâlinde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili
tertibinden karşılanmak üzere kendisine ve beraberindekilere geçici olarak
barınma imkânı sağlanır.
(5) Tedbir kararının ilgililere tefhim veya
tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.
(6) Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar
verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında
bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde
korunan kişiler; mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi
üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri
yerlerde geçici olarak barındırılabilir.
(7) İşyerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir
kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine göre yetkili merci veya
kişi tarafından yerine getirilir."
48. 6284 sayılı Kanun’un “Tedbir
kararlarına aykırılık” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında
tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket
etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine
ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama
hapsine tabi tutulur.
(2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın
her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre
zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne
kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.
(3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar,
Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il
ve ilçe müdürlüklerine bildirilir."
49. 6284 sayılı Kanun’un “Geçici
maddi yardım yapılması” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanun hükümlerine göre geçici
maddi yardım yapılmasına karar verilmesi hâlinde, onaltı
yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının
otuzda birine kadar günlük ödeme yapılır. Korunan kişinin birden fazla olması
hâlinde, ilave her bir kişi için bu tutarın yüzde yirmisi oranında ayrıca ödeme
yapılır. Ancak, ödenecek tutar hiçbir şekilde belirlenen günlük ödeme tutarının
bir buçuk katını geçemez. Korunan kişilere barınma yeri sağlanması hâlinde bu
fıkrada belirlenen tutarlar yüzde elli oranında azaltılarak uygulanır.
(2) Bu ödemeler, Bakanlık bütçesine, geçici
maddi yardımlar için konulan ödenekten karşılanır. Yapılan ödemeler, şiddet
uygulayandan tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde tahsil edilir. Bu şekilde
tahsil edilemeyenler 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ilgili vergi dairesi tarafından takip ve
tahsil edilir.
(3) Korunan kişinin gerçeğe aykırı beyanda
bulunduğunun tespiti hâlinde yapılan yardımlar, bu kişiden 6183 sayılı Kanun
hükümlerine göre tahsil edilir."
50. Yönetmelik"in “Geçici maddi yardım yapılması” kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Korunan kişi hakkında Kanunun 17 nci maddesi uyarınca geçici
maddi yardım yapılır.
(2) Tedbir kararı, ilgiliye tefhim veya tebliğ
edilir ve yerine getirilmek üzere ŞÖNİM’e gönderilir.
(3) Geçici maddi yardım kararı ile on altı
yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının
otuzda birine kadar günlük ödeme yapılır. Korunan kişinin birden fazla olması
hâlinde, ilave her bir kişi için bu tutarın yüzde yirmisi oranında ayrıca ödeme
yapılır. Ancak, ödenecek tutar hiçbir şekilde belirlenen günlük ödeme tutarının
bir buçuk katını geçemez. Korunan kişilere barınma yeri sağlanması hâlinde bu
fıkrada belirlenen tutarlar yüzde elli oranında azaltılarak uygulanır.
(4) Geçici maddi yardım, korunan kişinin
kimlik numarası ve banka hesap numarası beyanına istinaden, kararın ŞÖNİM’e tebliğ edilmesini müteakiben hazırlanan bordro ile
ödenir. Bordro, her ayın onbeşinde ve otuzunda
düzenlenerek tahakkuk eden meblağ ilgililerin banka hesabına yatırılır. Aynı
tedbir kararında birden fazla kişi hakkında geçici maddi yardım yapılmasına
dair karar verilmesi halinde bu kişiler aynı bordroda gösterilir ve ödemeler
aynı banka hesap numarasına yapılır. Ödeme evrakına karar örneği eklenir.
Geçici maddi yardıma dair ödemelere kararın geçerliliği süresince devam edilir.
Geçici maddi yardım yapılmasının kaldırılmasına ya da değiştirilmesine karar
verilmesi halinde kararın geçerli olduğu gün üzerinden hesaplanarak ödeme yapılır.
Korunan kişiye elden ödeme yapılmaz.
(5) Geçici maddi yardımlar için yapılan
ödemeler, Bakanlık bütçesine, geçici maddi yardımlar için konulan ödenekten
karşılanır. Geçici maddi yardıma ilişkin ödemelerin geri alımı 42 nci maddede belirtilen esaslara
göre yapılır.
(6) Diğer Kanunlara göre yapılan yardımlar,
geçici maddi yardım yapılması tedbirine karar verilmesine engel olmaz.
(7) Bu madde kapsamında yapılan ödemeler,
gelir vergisi ile veraset ve intikal vergisinden, bu ödemeler için düzenlenen
kâğıtlar ise damga vergisinden istisnadır."
51. Yönetmelik"in “Kimlik ve
diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi” kenar başlıklı 8. maddesi
şöyledir:
"(1) Kimlik ve diğer bilgi ve belgelerin
değiştirilmesi tedbiri, hâkim tarafından, korunan kişinin hayati tehlikesinin
bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli
olmayacağının anlaşılması hâlinde, ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayanılarak
Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre verilen tedbir kararıdır.
(2) Karar, İçişleri Bakanlığınca gereği yerine
getirilmek üzere hâkim tarafından Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
(3) Cumhuriyet başsavcılığınca bu karar
İçişleri Bakanlığına ivedilikle gönderilir. Karar üzerine yapılan işlemin
sonucu, İçişleri Bakanlığı tarafından Cumhuriyet başsavcılığına
bildirilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
52. Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi
Yönünden
53. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama
imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler
dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
B. Maddi ve Manevi
Varlığın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
55. Başvurucu; kimlik bilgilerinin değiştirilmesi kararının
zamanında uygulanmaması nedeniyle çocuklarıyla birlikte şiddet korkusu içinde
yaşamak zorunda kaldıklarını, geçici maddi yardım yapılmasına ilişkin kararın
geç uygulanması, kimlik bilgilerinin değiştirilmesi tedbirinin uygulanmasından
sonra ilgili kayıtların gereği gibi düzenlenmemesi neticesinde iş bulamaması
gibi nedenlerle ekonomik sıkıntılar yaşadığını,çocuklarıyla
birlikte kurmaya çalıştıkları aile hayatının korunması yönünde devletin üzerine
düşen pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte yetersiz kaldığını belirterek
kötü muamele yasağı, özel hayat ve aile hayatının korunması hakkı, adil
yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
56. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun iddialarının
Anayasa"nın 17. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği, somut olayda
başvurucu ve çocuklarının güvenliklerinin sağlanması ve hayatlarını idame
ettirebilmeleri konusunda yargısal ve idari makamların eylemsiz kalmadıkları
belirtilmiştir.
57. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyan
dilekçesinde yargısal ve idari makamların eylemsiz kalmadıklarının doğru
olduğunu ancak uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle süreçlerden sonuç alabilmek
için çaba sarf ettiğini, idari ve yargısal makamlara defalarca başvuru yapmak
zorunda kaldığını, hızlı ve etkili önlemler alınmadığını, koruma yükümünün
gereği gibi yerine getirilmediğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
58. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
59. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Devletin
temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
60. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları kişinin maddi ve
manevi varlığının korunması hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
61. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi
ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
62. Anayasa"nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin maddi
ve manevi varlığının koruması hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
63. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler
alanında olsa da belirtilen haklara saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin
alınmasını zorunlu kılar (Marcus Frank Cerny
[GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§ 36, 40). Alınması gereken tedbirlerin
neler olduğu her somut olayın kendi koşulları çerçevesinde
değerlendirilmelidir.
64. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin sahip olduğu
koruma yükümlülüğü, hem hukuki hem de fiilî tedbirler
alınmasını gerektirmektedir. Bu tedbirler korumasız kişilerin etkili bir
şekilde korunmalarını sağlamalı, yetkililerin bilgi sahibi oldukları veya
olmaları gerektiği durumlarda makul adımlar atmalarını içermelidir (R.K., B. No: 2013/6950, 20/4/2016, § 75).
65. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği,
öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek
faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı
yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
66. Devletin maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında
sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin “etkili bir yargısal sistem kurma”ya ilişkin bir yönü de bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
67. Diğer taraftan bu yöndeki pozitif yükümlülüğün sonuç
yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her davada
başarılı olunması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir
sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Bununla beraber kural olarak
dava, olayın gerçekleştiği koşulları belirleyecek ve iddiaların doğruluğunun
kanıtlanması hâlinde sorumlularının tespit edilerek uygun telafi imkânlarını
sağlayacak nitelikte olmalıdır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 45).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
68. Başvurucu, geçici maddi yardım yapılmasına ve kimlik
bilgilerinin gizlenmesine yönelik verilen kararların geç uygulanması nedeni ile
pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
69. Somut olayın incelenmesinde öncelikle Anayasa"nın 17.
maddesi kapsamında devletin sahip olduğu koruma yükümlülüğü kapsamında koruyucu
bir hukuk sistemi kurulması gerekliliği yönündeki pozitif yükümlülüğün yerine
getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
70. 4320 sayılı mülga Kanun kapsamında, aile içi şiddete maruz
kalan bireylerin korunmasına yönelik olarak başvurulabilecek tedbirler
düzenlenmiştir. 8/3/2012 tarihinde ise ailenin korunması ve kadına karşı
şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz
kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması
amacıyla Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur.
71. 6284 sayılı Kanun kapsamında, şiddete uğrayan veya şiddete
uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması ve
bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin
usul ve esaslar düzenlenmektedir.
72. Anılan Kanun kapsamında ilgilinin talebi, kolluk görevlileri
ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine mülki amir tarafından
verilebilecek koruyucu tedbir kararları, hâkim tarafından verilebilecek
koruyucu tedbir kararları ve hâkim tarafından verilebilecek önleyici tedbir
kararları düzenlenmektedir. Anılan Kanun kapsamında ayrıca korunan kişiye
geçici maddi yardım yapılmasına ilişkin hükümler yer almaktadır. Anılan
kararlar ilk seferinde en çok altı ay geçerli olmakla birlikte bu süre; resen
veya korunan kişi, kolluk görevlileri ya da Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının talebi üzerine uzatılabilmektedir.
73. Aynı Kanun"un 13. maddesine göre anılan tedbir kararlarının
gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde şiddet uygulayana toplam süresi altı
ayı geçmeyecek şekildeCumhuriyet başsavcılıklarınca
zorlama hapsi uygulanabilmektedir.
74. Önleyici ve koruyucu tedbir kararlarının yeterli olmadığı
durumlarda ayrıca kimlik bilgilerinin ve diğer ilgili belgelerin değiştirilmesi
tedbiri de 6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmektedir.
75. 6284 sayılı Kanun"un 17. maddesinde ayrıca Kanun kapsamında
korunan kişilere geçici maddi yardım yapılması düzenlenmiş olup anılan yardım
ile belli bir süre için korunan kişilerin geçimlerinin sağlanabilmesi amaçlanmaktadır.
76. Buna göre devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli
yasal altyapının oluşturulduğu ve şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi
bulunanların korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı
anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki karar için bkz. Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 39).
77. İkinci olarak incelenmesi gereken husus, mevcut idari ve
yasal mevzuat kapsamında somut olayın gerektirdiği ölçüde makul pratik
tedbirler alınıp alınmadığıdır.
78. Başvurucunun 17/9/2010 tarihinde eşi tarafından darp ve
tehdit edildiğine ilişkin iddiasının adli makamlar önüne taşınmasının ardından
29/9/2010 tarihinde başvurucu hakkında 4320 sayılı mülga Kanun"un 1. maddesi
kapsamında koruma kararı verildiği anlaşılmaktadır. 29/4/2011 tarihinde ise
başvurucu hakkında çağrı üzerine koruma kararı verilmiş ve anılan tedbir
kararı, süresi uzatılarak devam ettirilmiştir.
79. Başvurucu 6/7/2012 tarihinde kendisi ve küçük oğlu H.K.
hakkında kimlik bilgilerinin değiştirilmesi tedbiri uygulanması talebinde
bulunmuştur. Başvurucu hakkında önleyici tedbirlere hükmedilmesinin yeterli
olduğu değerlendirilmiş ve 10/8/2012 tarihinde, altı ay süreyle geçerli olmak
üzere S.K.nın başvurucuya yönelik olarak şiddet
tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda
bulunmamasına, başvurucunun ikamet ettiği adreste bulunan konuta 100 metreden
fazla yaklaşmamasına, başvurucunun şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar
vermemesine, başvurucuyu iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız
etmemesine karar verilmiştir.
80. Başvurucunun itirazı üzerine ise 5/9/2012 tarihinde, anılan
önleyici tedbir kararlarına başvurucunun ve S.K. ile müşterek oğlu H.K.nın kimlik bilgilerinin ve
diğer ilgili belgelerinin değiştirilmesi tedbirinin eklenmesine karar
verilmiştir. Başvurucu ve oğlunun yeni kimlik belgeleri 25/7/2013 tarihinde
kendilerine teslim edilmiştir.
81. Başvurucu ve oğlunun kimlik bilgilerinin değiştirilmesi
yönünde verilen kararın, karar tarihinden yaklaşık on ay sonra uygulandığı
anlaşılmaktadır. Anılan gecikme, karar tarihinde henüz Yönetmelik"in yürürlüğe
girmemiş olması ile adli ve idari makamlar arasındaki koordinasyon ve
organizasyon eksikliğinden kaynaklanmaktadır (bkz. §§ 31-33).
82. Başvurucuya ödenmesine karar verilen altı aylık süreli
geçici maddi yardımın ise karar tarihinden yaklaşık dokuz ay sonra ödendiği
anlaşılmaktadır. Geçici maddi yardım kararının uygulanmasında ise Mahkeme
kararında tedbirin geçerlilik süresinin yer almaması ve ödenek beklenmesi nedenleriyle
gecikme olduğu görülmektedir.
83. 6284 sayılı Kanun"un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(b) bendi uyarınca, anılan Kanun kapsamında verilecek destek ve hizmetlerin
sunulmasında süratli bir usul izlenmesi esastır (bkz. § 43). Bu durumda, ilgili
Kanun kapsamında alınması gereken tedbirlere ilişkin yetkili mercilerce karar
alınmasının yanı sıra bu kararların makul bir süre içinde yerine getirilmesi de
ayrıca önem taşımaktadır. Somut olayda, yetkili mercilerce alınan tedbir
kararlarının yerine getirilmesinde meydana gelen sırasıyla on aylık ve dokuz
aylık gecikmenin adli ve idari süreçlerdeki aksaklıklardan meydana geldiği ve
bu gecikmenin makul olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
84. Sonuç olarak, başvurucu ve çocuklarının maddi ve manevi
bütünlüklerinin korunması ile geçimlerinin sağlanması noktasında kamu makamları
tarafından alınan tedbirlerin gerekli hız ve özende gerçekleştirilmediği,
kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı kapsamında devlete ait
pozitif yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
85. Başvurucu ayrıca kimlik bilgilerinin değiştirilmesi
tedbirinin uygulanmasının ardından iş tecrübesi gibi ilgili kayıtların
değiştirilmemesi nedeniyle iş bulamadığını ileri sürmekte ise de başvurucunun
eğitim ve iş tecrübesi durumu ile hangi kayıtların değiştirilmesini istediği ve
bu konuda yetkili makamlara yaptığı bir başvuru bulunup bulunmadığı konusunda
bilgi ve belge sunmamış olması nedeniyle anılan hususa ilişkin değerlendirme
yapılmamıştır.
86. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde koruma
altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.
C. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
87. Başvurucu; maruz kaldıkları şiddet tehdidi ve yaşadıkları
korku nedeniyle oğlunun depresyona girerek intihar ettiğini, yaşam hakkı
kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
88. Anayasa’nın"Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
89. Yaşam ve vücut bütünlüğü üzerindeki temel hak, devletlere
pozitif ve negatif ödev yükleyen haklardandır (AYM, E.2007/78, K.2010/120,
30/12/2010). Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa"nın 5.
maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler
yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 50).
90. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
91. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin
bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda
makul ölçüler çerçevesinde kamu makamlarının bu tehlikenin gerçekleşmesini
önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan
davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve
kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi
dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).
92. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi
gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili
bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
93. İçinde bulundukları ruhsal durum ve depresyon nedeniyle
intihar eğilimi taşıyan bireylerin -özellikle devletin hüküm ve gözetimi
altında bulundukları koşullarda- yaşam haklarının korunması noktasında gerekli
tedbirlerin alınması devletin pozitif yükümlülükleri arasında yer almaktadır.
94. Ayrıca kamu makamları, zihinsel ve ruhsal rahatsızlığı olan
kişiler ile engelli bireylerin temel hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını
sağlamak ve bu bireyleri korumak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.
95. Ancak bu kapsamda beklenen gerekli tedbirleri alma
yükümlülüğü bireylere karşı kendilerinden ya da dışarıdan gelebilecek
tehlikelerin kamu makamları tarafından bilindiği ya da bilinmesi gerektiği
durumlarda söz konusu olmaktadır.
96. Başvurucunun büyük oğluna yönelik doğrudan bir tehdit ya da
şiddet eyleminden söz edilmediği, F.B.K.nın
tehditten dolaylı olarak etkilendiğinin ileri sürüldüğü somut olayda F.B.K.nın yaşamına ilişkin kendisinden gelebilecek bir
riskin varlığının kamu makamları tarafından bilindiğine ya da bilinmesi
gerektiğine ilişkin bir bulguya rastlanmamaktadır. Bu doğrultuda yaşam hakkının
korunması yönünde bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna
varılmaktadır.
97. Ölüm olayının meydana gelmesinin ardından olaya ilişkin
derhâl soruşturma başlatıldığı, tanık beyanları, kamera kaydı görüntüleri ile
otopsi raporunun temin edildiği ve başka bir kişiye atfedilebilir bir kusur
bulunmadığının anlaşılması üzerine kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği dikkate alındığında etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğüne yönelik
bir ihlalin bulunmadığının da açık olduğu sonucuna varılmaktadır.
98. Yaşam hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
99. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
100. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
101. Başvuruda, maddi ve manevi varlığın korunması hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
102. Yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
103. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
104. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE OYBİRLİĞİYLE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığın
korunması hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE M. Emin KUZ"un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
E. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE
OYBİRLİĞİYLE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/12/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Kimlik bilgilerinin değiştirilmesine ve geçici maddî yardım
yapılmasına ilişkin tedbirlerin uygulanmasında ortaya çıkan aksaklık ve gecikmeler
sebebiyle başvurucunun maddî ve manevî varlığın korunması hakkının ihlal
edildiğine karar verilmiştir.
Çoğunluğun kararında, başvurucu ile oğlunun kimlik bilgilerinin
değiştirilmesi yönünde verilen kararın yaklaşık on ay sonra uygulandığı, bu
gecikmede ilgili yönetmeliğin henüz yürürlüğe girmemesinin ve adlî ve idarî
makamların arasındaki koordinasyon noksanlığının etkili olduğu; başvurucuya
ödenmesine karar verilen geçici maddî yardımın da karar tarihinden dokuz ay
sonra ödendiği, bu gecikmeye ise mahkeme kararında tedbirin geçerlilik
süresinin yer almaması ile ödenek beklenmesinin yol açtığı belirtilerek anılan
aksaklıklar sebebiyle kişinin maddî ve manevî varlığının korunması hakkı
kapsamında Devlete ait pozitif yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmediği
belirtilmektedir (§§ 81-85).
Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan temel hakkın
Devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin, her somut olayın kendi şartları
içinde değerlendirilmesi gereken tedbirlerin alınmasını zorunlu kıldığı ve bu
tedbirlerin alınmamasının Devletin sorumluluğunu ortaya çıkarabileceği
bilinmektedir. Ancak insan davranışlarının öngörülemezliği
ile öncelikler ve kaynaklar değerlendirilmek suretiyle tercih edilecek
tedbirlerin belirlenmesinde, pozitif yükümlülüğün yetkililer üzerinde aşırı yük
oluşturacak şekilde yorumlanmaması gerektiği, ilgili bütün kararlarımızda
olduğu gibi bu kararımızda da tekrarlanmaktadır (bkz. § 65 vebu
paragrafda belirtilen referans kararımız).
Devletin önleme yükümlülüğünden kaynaklanan sorumluluğunun
ortaya çıkması için, yetkililerin makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları
yetkiler kapsamında kişinin maddî ve manevî varlığına yönelik gerçek ve yakın
tehlikenin gerçekleşmesini önleyecek şekilde tedbir almakta başarısız
olduklarının tespit edilmesi ve bu konunun her davanın kendi şartlarında
değerlendirilmesi gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B.No: 2012/752, 17/9/2013, § 53).
Ayrıca söz konusu pozitif yükümlülüğün etkili bir yargısal
sistem kurmaya ilişkin bir yönü bulunsa da bunun sonuç yükümlülüğü olmayıp
uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğu ve her davada başarılı olunması
veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması
anlamına gelmediği kabul edilmektedir (§§ 66-67).
Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında önce 4320 sayılı Ailenin
Korunmasına Dair Kanunun yürürlüğe konularak koruyucu bir hukuk sisteminin
kurulduğu ve aile içi şiddete maruz kalan bireylerin korunmasına yönelik
tedbirlerin düzenlendiği, daha sonra çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve
Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun da daha ayrıntılı düzenlemeler
öngördüğü, böylece Devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli yasal
altyapının oluşturulduğu ve şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunanların
korunması yönünden, kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı çoğunluğun
kararında da belirtilmektedir (§§ 12, 29, 70-76).
Diğer taraftan, somut olayda başvurucunun eşi tarafından darp ve
tehdit edildiği iddiasının adlî makamların önüne taşınmasından oniki gün sonra 4320 sayılı Kanuna göre koruma kararı, bu
karardan da yaklaşık yedi ay sonra çağrı üzerine koruma kararı verildiği ve bu
kararın süresinin uzatılarak devam ettirildiği (§ 78); başvurucunun küçük oğlu
ile birlikte kimlik bilgilerinin değiştirilmesi talebinde bulunmasından sonradiğer önleyici tedbir kararlarına ilave olarak bu
tedbire de karar verildiği ve yaklaşık on aysonra
yeni kimlik belgelerinin teslim edildiği anlaşılmaktadır (§§ 79-80).
Kararda yapılan bu tespitlerden de anlaşılacağı üzere, anılan
süreçte kamu makamları hareketsiz kalmadığı gibi bu süreçte başvurucunun ikamet
ettiği yerin idare tarafından dört defa değiştirildiği, ikamet bilgilerinin
gizli tutulmasına ilişkin tedbirlerin alındığı, eski eşinin uyması gereken hususlara
dair tedbir kararlarının verildiği, hükmedilen önleyici ve koruyucu tedbirlere
uyulmadığı gerekçesiyle eski eş hakkında bir zorlama hapsi kararı verilmesinin
talep edilmediği ve anılan kişinin bu tedbir kararlarını ihlal ettiğine ilişkin
olarak adlî makamlara yapılmış bir şikâyetin de olmadığı görülmektedir.
Kimlik kayıtlarının güvenilir ve tereddütsüz bir şekilde
tutulmasının, kamu düzeninin korunması açısından zorunlu olduğu da gözönünde bulundurulduğunda kimlik bilgilerine ilişkin
değişikliklerin gerçekleştirilme sürecinin zaman almasının doğal karşılanması
gerekmektedir. Uygulamada bu işlemlerin tamamlanması için ortalama olarak ne
kadar beklenmesi gerektiği konusunda bir kanaatimiz bulunmamakla birlikte
çoğunluğun kararında da somut olayda diğer örneklere göre normal olmayan bir
gecikme olduğu belirtilmemektedir.
Şiddet tehdidine karşı kademeli olarak alınan söz konusu
koruyucu ve önleyici tedbirlerden sonra başvurucunun maruz kaldığı bir eylemden
de bahsedilmediği dikkate alındığında, bu tedbirlerin yetersiz kalmadığı; bu
durumda da kimlik bilgilerinin değiştirilmesi kararının geç uygulandığı
iddiasının, Devletin pozitif yükümlülüklerinin gereği gibi yerine getirilmediği
sonucuna ulaşılması için yeterli olmadığı düşünülmektedir.
6284 sayılı Kanunun 17. maddesine göre verilen “başvurucuya
geçici yardım yapılmasına dair kararın” uygulanması için geçenyaklaşık
dokuz aylık sürenin de, bu süre içinde başvurucuya çeşitli kaynaklardan maddî
yardım yapılmaya devam edilmesi, başvurucu ile çocuklarının sağlık
hizmetlerinden yararlanması için kamu makamlarınca gerekli işlemlerin
yapılması, iş bulması konusunda başvurucuya aracılık edilmesi ve anılan sürenin
sonunda geçici yardım miktarının toplu olarak ödenmesi sebebiyle, ihlal
sonucuna varmak için yeterli olmadığı değerlendirilmektedir.
Günümüzde kadına şiddetin ulaştığı boyutlar dikkate alındığında
başvurucunun yaşadığı şiddet korkusu ve buna bağlı olarak yaşadığı sıkıntılar
anlaşılabilir olmakla birlikte, kararlarımızda benimsenen ve burada da
tekrarlanan genel ilkeler somut olaya uygulandığında pozitif yükümlülükler
kapsamında kamu makamlarının hareketsiz kalmadıkları ve gerekli hukukî ve fiilî
tedbirleri aldıkları, esasen başvurucunun da koruma tedbirlerinin
uygulanmasındaki gecikmelerden dolayı korku içinde yaşadığı iddiası dışında bir
iddiada bulunmadığı anlaşıldığından, bu tedbirlerin somut olayın koşullarında
yeterli olduğu sonucuna varılması gerektiği düşünülmektedir.
Bu sebeplerle, Anayasanın 17. maddesinde koruma altına alınan
maddî ve manevî varlığın korunması hakkının ihlal edilmediği düşüncesiyle
çoğunluğun ihlal yönündeki kararına katılmıyorum.
Üye M. Emin KUZ |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.