
Esas No: 2013/2694
Karar No: 2013/2694
Karar Tarihi: 18/9/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BEKİR BİROL ÖZDEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2694) |
|
Karar Tarihi: 18/9/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
Raportör |
: |
Selami ER |
Başvurucu |
: |
Bekir Birol ÖZDEMİR |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, açtığı işçi
alacaklarına ilişkin davasının yaklaşık 6 yıl 4 aylık makul olmayan bir sürede
tamamlandığını, yargılama sürecinin gereksiz yere uzatılarak kendisi için
eziyete dönüştürüldüğünü, davanın makul bir sürede bitirilmemesi ve ihtiyati
tedbir talebinin görmezden gelinmesi dolayısıyla emeğinin karşılığını alma
şansının ortadan kaldırıldığını belirterek adil yargılanma hakkının, eziyet ve
angarya yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 4/4/2013
tarihinde İstanbul Anadolu 3. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 12/6/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 26/6/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 27/8/2013 tarihli görüş yazısı,
19/9/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili Adalet
Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 1/10/2013 tarihinde
ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 16/10/1999 tarihinden itibaren makine mühendisi olarak
çalıştığı işveren şirket ile olan iş akdini 5/7/2006 tarihinde işverenin
ücretini ödememesi üzerine tek taraflı olarak feshetmiştir.
8. Başvurucu, taleplerinin
işveren şirketçe karşılanmaması üzerine, 20/7/2006
tarihinde Kadıköy 1. İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde fazlaya dair haklarını
saklı tutarak kıdem tazminatı için 2.000,00 TL, ücret alacağı nedeniyle
3.000,00 TL, ücretli izin alacağı nedeniyle 1.000,00 TL olmak üzere toplam
6.000,00 TL talepli alacak davası açmış ve bu taleplerine mevduata uygulanan en
yüksek faizin uygulanması isteğini dava dilekçesinde belirtmiştir.
9. Mahkemece, 7/8/2006 tarihli duruşmada taraflar arasında ücret
anlaşmazlığı bulunduğu gerekçesiyle “davacının
yaptığı iş ile ilgili olarak ilgili meslek kuruluşundan alabileceği aylık brüt
ücretin sorulmasına” dair ara kararı verilmiştir.
10. Mahkemece, 22/12/2009 tarihli 8. celsede, ticaret ve makine
mühendisleri odalarına tezkere yazılarak başvurucunun çalıştığı dönemlerde
şantiye şefi ve ayrıca makine mühendisi olarak görev yapan bir kişinin ne kadar
ücret alabileceğinin araştırılarak bildirilmesine karar verilmiştir.
11. Mahkeme 2/2/2009
tarihli celsede dosyanın bilirkişiye tevdiine karar vermiş ve 16/4/2009 tarihli
duruşmada taraflara Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunu inceleyip görüşlerini
sunmaları için süre vermiştir.
12. Başvurucu, 17/7/2009 tarihli dilekçesi ile davalı işverenin “İstanbul Çevreyolları Bakım İşletme Tesisleri ve
İdari Binaların Kalorifer Sistemleri Bakımı, Onarımı ve İşletilmesi”
ihalesi için yatırdığı teminata ihtiyati tedbir konulması ve davasının
miktarının ıslah edilerek 13.050,53 TL kıdem tazminatı, 23.516,65 TL ücret
alacağı ve 10.208,88 TL ücretli izin alacağı talebinde bulunmuş, fakat ıslah
dilekçesinde faiz talebinde bulunmamıştır.
13. Mahkeme 13/5/2010
tarih ve E.2006/932, K.2010/210 sayılı kararıyla davayı kabul etmiş ve ilk dava
dilekçesinde talep edilen kısmın yasal faizi ile ıslah dilekçesinde faiz
talebinde bulunulmadığından ıslah edilen kısmın ise faizsiz olarak tahsiline
karar vermiştir.
14. İlk derece mahkemesinin
kararını, başvurucu faiz isteminin karar altına alınması, davalı ise kararın
bozulması istemiyle temyiz etmiştir.
15. Temyiz süreci devam ederken,
başvurucunun, davalı işveren şirkette çalıştığı günlerinin ve buna ait sosyal
güvenlik primlerinin eksik hesaplandığı ve primlerin eksik yatırıldığı tespit
edilmiştir. Başvurucu başvuru dilekçesinde, bu eksikliklerin giderilmesi
amacıyla “hizmet tespit davası”
açmak istediğini, ancak bu davada Yargıtay
tarafından alacak davasının bekletici mesele yapılacağı düşüncesiyle davayı
açmayarak, Yargıtay’da temyiz davasının sonuçlanmasını beklediğini, 5 yıllık
hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle de hizmet tespit davası açamadığını
ifade etmiştir.
16. Temyiz talebini inceleyen
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 19.11.2012 tarih ve E.2010/29489, K.2012/38205 sayılı
kararıyla ilk derece mahkemesi hükmünü onamıştır. Karar aynı tarihte
kesinleşmiş ve başvurucuya 7/3/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 4/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. Başvurucu, alacaklarını
tahsil amacıyla 15/3/2013 tarihinde İstanbul 11. İcra
Dairesinde 2013/6024 numaralı dosya ile icra sürecini başlatmış olup, bu süreç
devam etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
19. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
20. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
21. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinin 3. ve 4. fıkraları şu şekildedir:
“Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve
Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır.
Yargıtayın kararlarına karşı karar düzeltme yoluna
başvurulamaz.”
22. 5521 sayılı Kanunu’nun
Geçici 1. maddesi şu şekildedir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235
sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce
verilen kararlar hakkında yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar
Yargıtay tarafından sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri
Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 18/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
4/4/2013 tarih ve 2013/2694 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, açtığı alacak
davasının yaklaşık 6 yıl 4 aylık makul olmayan bir sürede tamamlandığını,
yargılama sürecinin gereksiz yere uzatılarak kendisi için eziyete
dönüştürüldüğünü, davanın makul bir sürede bitirilmemesi ve ihtiyati tedbir
talebinin görmezden gelinmesi dolayısıyla emeğinin karşılığını alma şansının
ortadan kaldırıldığını, Yargıtay kararlarında hizmet tespit davasının alacak
davası için bekletici mesele yapılması nedeniyle bu davayı açmayı ertelediğini
ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, Yargıtay temyiz incelemesinin 5521
sayılı Kanunda geçen 2 ayın çok üzerinde yaklaşık 3 yıl sürdüğünü belirterek
adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile zorla çalıştırma yasağı ve hukuk
devleti ilkesi ile Anayasa’nın 5. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Ayrıca mahkeme tarafından karar altına alınan 52.969,86 TL’nin yasal faiziyle
kendisine ödenmesinin sağlanması, uzun süren yargılama sebebiyle dava konusu
yapamadığı eksik sosyal güvenlik gün ve primlerinin tespiti ve kayıplarının
karşılanması ile 100.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi ve yargılama için
yapmış olduğu tüm masrafların kendisine ödenmesi taleplerinde bulunmuştur
B. Değerlendirme
25. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun işçi alacaklarına ilişkin açtığı davada ıslah
ettiği kısma faiz uygulanmaması ve yargılamanın uzun sürmesi ile hizmet tespit
davası zaman aşımı süresinin geçmesi nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet
hakları, zorla çalıştırma yasağı ve hukuk devleti ilkesi ile Anayasa’nın 5.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucunun şikâyetlerinin özü yargılama sürecine
ve verilen kararın sonucu itibarıyla adil olup olmadığına yönelik olup, bu
iddialar yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında
değerlendirilmiş, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
iddiaları ise ayrıca incelenmiştir.
26. Öte yandan başvurucu
Yargıtay’ca bekletici mesele yapılıyor olması nedeniyle hizmet tespit davası
açmayı ertelediğini ileri sürse de bu davayı açmayı ertelemek avukatla temsil
edilen başvurucunun kendi kararı olduğundan bu konuda herhangi bir kamu gücü
kullanımı bulunmadığı açıktır. Başvurucunun sözleşme karşılığı çalıştırıldığı
ve ücretlerini alamaması üzerine alacak davası açtığı, yine davanın özel
kişiler arasında bir alacak davası olduğu, dava sonunda başvurucu lehine karar
verildiği ve icra takibinin devam ettiği anlaşılmaktadır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
28. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
30. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 26).
31. Başvuru konusu olayda
başvurucunun, işçi alacakları için 20/7/2006 tarihinde
Kadıköy 1. İş Mahkemesinde açtığı davada, Mahkeme başvurucunun 17/7/2009
tarihli dilekçesi ile ıslah talebiyle birlikte davasını haklı bularak
başvurucunun ödenmeyen kıdem tazminatı, ücret alacağı ve yıllık izin ücret
alacağının başvurucuya ödenmesine karar vermiş ancak, aynı dilekçede faiz
talebinde bulunulmadığından ıslah edilen kısım için faize hükmetmemiş ve yine
aynı dilekçede ileri sürülen ihtiyati tedbir talebini ise zımnen reddetmiştir.
Temyiz incelemesi yapan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi “kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle
delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesi” gerekçesiyle temyiz
itirazlarını reddederek ilk derece mahkemesi hükmünü onanmıştır.
32. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
33. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
34. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
35. Başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiası açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi
biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak
kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
36. Başvurucu, işçi alacaklarına
ilişkin açtığı davanın makul süreyi aşarak yaklaşık 7 yılda tamamlanması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
37. Adalet Bakanlığı görüşünde,
yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken her olayın kendine özgü
koşullarının, davanın karmaşık olup olmadığının, yargılama süresince tarafların
gösterdiği davranışlar ve yetkili makamların tutumlarının, davanın başvurucu
açısından taşıdığı önem gibi hususların dikkate alınması gerektiği belirtilmiş,
somut başvuruya konu Kadıköy 1. İş Mahkemesinde görülen davanın iki dereceli
yargılamada toplam 6 yıl 4 ay sürdüğü ve İş Kanunu’nun 20. maddesinin 3.
fıkrasında geçen sürenin düzenleyici nitelikte olduğu ifade edilerek,
başvurucunun yargılama süresinin makul olmadığına yönelik şikâyetleri
incelenirken bu hususların da göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde
beyanda bulunulmuştur.
38. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı beyanında, ilk derece mahkemesindeki yargılamada 46
ayda 8 duruşma yapıldığını belirterek başvuru dilekçesindeki görüşlerini
tekrarlamıştır.
39. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18)
40. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
41. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
42. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
43. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin
lâfzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
44. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
45. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
46. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
47. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek
başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının
ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle,
hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır
(B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
48. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
49. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, işçi alacağının tahsili için açılan bir alacak davasının söz konusu
olduğu görülmekle, 5521 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
50. Medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı
kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye
başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru
açısından bu tarih 20/7/2006 tarihidir.
51. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş
tarihinin, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19/11/2012 tarihli onama kararı olduğu anlaşılmaktadır.
52. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil,
uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
53. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği
gerek çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının,
konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 59).
54. Kanun koyucu, iş davalarının
önemini dikkate alarak diğer davalardan farklı olarak temyiz incelemesinin daha
hızlı bir şekilde karara bağlanması için 5521 sayılı Kanunu’nun 8. maddesinin
3. fıkrasında özel hükümlere yer vermiştir. Bu düzenleme uyarınca, iş
davalarının temyiz incelemesinin iki ay içinde sonuçlandırılması gerekmektedir.
Belirtilen bu süreler düzenleyici nitelikte olmakla beraber, iş hukukundan
kaynaklanan uyuşmazlıkların en kısa sürede kesin hükme bağlanması noktasındaki
menfaate işaret ettiği açıktır (B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 61-62).
55. Belirtilen hususun yanı sıra
6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda
yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku
uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit
yargılama usulü yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha
kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64-65).
56. Başvuruya konu yargılama
sürecindeki gecikme periyotları ayrı ayrı değerlendirildiğinde, Kadıköy 1. İş
Mahkemesinde 20/7/2006 tarihinde açılan davada
yaklaşık 3 yıl 10 ay sonra 13/5/2010 tarihinde karar verildiği, temyiz
incelemesinin yaklaşık 2 yıl 6 ay sürdüğü ve 19/11/2012 tarihli onama kararıyla
kararın kesinleştiği, derece mahkemesinin 24/6/2008 ve 27/11/2008 tarihlerinde
yaptığı duruşmalarda tanıkların dinlendiği, başvurucu vekili davayı takip
etmediğinden, mahkemenin 17/9/2009 tarihli duruşmada, dosyanın, yenileninceye
kadar işlemden kaldırılmasına karar verdiği, ancak başvurucu vekilinin aynı
tarihli yenileme dilekçesinin mahkemece kabulüyle davanın 22/12/2009 tarihli
duruşma ile kaldığı yerden devam ettiği, 16/4/2009 tarihli duruşmada, mahkemede
1560 derdest dava bulunmasına ve HSYK’nın 24/2/2009
tarih ve 74 sayılı kararına istinaden sonraki duruşma için 17/9/2009 tarihinin
belirlendiği, yargılamadaki gecikmelerin esas olarak ilk derece mahkemesindeki
iş yükü nedeniyle duruşma aralıklarının uzun olmasından ve temyiz incelemesinin
uzun zaman almasından kaynaklandığı, yargılamanın uzaması üzerinde başvurucunun
davranışlarının esaslı bir etkisinin olmadığı anlaşılmıştır.
57. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde sürdüğü
görülmekle, 5521 sayılı Kanunda yer alan özel usul hükümleri ile medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 5521 Kanun’un 8.
maddesinin 3. fıkrasında yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un
30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır.
58. 5521 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No:
2013/772, 7/11/2013, § 59-82), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve söz konusu yaklaşık 6 yıl 4 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
60. Başvurucu, mahkeme
tarafından karar altına alınan 52.969,86 TL’nin yasal faiziyle kendisine
ödenmesinin sağlanması, uzun süren yargılama sebebiyle dava konusu yapamadığı
eksik sosyal güvenlik gün ve primlerinin tespiti ve kayıplarının karşılanması
ile 100.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuştur..
61. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
62. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 6 yıl 4 aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
5.400,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı ve başvurucunun makul süre
dışındaki şikâyetleri hakkında kabul edilemezlik kararı verildiği göz önünde
bulundurulduğunda başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
64. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1.
Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle, KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun
tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.