
Esas No: 2014/7838
Karar No: 2014/7838
Karar Tarihi: 19/12/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ELİF CEYDA ÖZDAMAR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/7838) |
|
Karar Tarihi: 19/12/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Elif Ceyda
ÖZDAMAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 24/11/1994 tarihli 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanun uyarınca diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakil
işlemi yapılması yönündeki talebin reddine ilişkin işleme karşı açılan davada
hakkaniyete aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2/4/2004 tarihli kararı
uyarınca Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) özelleştirme kapsamına
alınmıştır.
9. Başvurucu TEDAŞ"a bağlı Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.de
3/4/2007 tarihinde elektrik elektronik mühendisi olarak göreve başlamıştır.
10. Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş. 31/8/2010 tarihinde Çamlı
Enerji Dağıtım ve Parekende Satış Hizmetleri A.Ş.ye
satılarak özelleştirilmiştir. Başvurucu, özelleşen Şirkette çalışmaya devam
etmekte iken 2/2/2011 tarihinde iş sözleşmesinin feshedilmesi neticesinde diğer
kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilecek personel olarak isminin Devlet
Personel Başkanlığına bildirilmesi talebiyle müracaat etmiştir.
11.Başvurucunun talebi, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün 24/8/2011
tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
12. Başvurucu, anılan işleme karşı Sivas İdare Mahkemesinde
iptal davası açmış; Mahkeme 28/11/2012 tarihinde dava konusu işlemin iptaline
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 4046 sayılı Kanun"a 2005 yılında yapılan
değişikle geçici 21. maddenin eklendiğini ve anılan madde de kapsam dışı
personelin nakil haklarının saklı tutulmasıyla ilgili iki koşul öngörüldüğünü
ifade etmiştir. Bunlardan ilkinin kapsam dışı personelin görev yaptığı
kuruluşun 2005 yılında Kanun"da yapılan değişiklikten önce özelleştirme
kapsamına alınması, diğeri ise kapsam dışı kadro ve pozisyonlarda görev yapan
iş kanunlarına tabi personelin aynı kadro ve pozisyonda çalışmaya devam ediyor
olması olduğunu belirtmiştir. Olayda başvurucunun görev yaptığı TEDAŞ"ın
dolayısıyla bağlı olan Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.nin
Kanun"da yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 21/7/2005 tarihinden önce
özelleştirme kapsamına alındığı belirtilerek başvurucunun aynı kadroda ve
pozisyonda yani değişiklikten önce nakil hakkı tanınmış kapsam dışı kadro ve
pozisyonda görev yapmaya değişiklikten sonra da devam ettiği ifade edilmiştir.
Başvurucunun TEDAŞ"ın özelleştirme kapsam ve programına alındığı tarihten sonra
işe başlamış olması nedeniyle Kanun"un geçici 21. maddesi hükmünden
yararlandırılmamasının hukuken olanaklı olmadığı belirtilerek ne Kanun"da
yapılan değişiklikten önce ne de bu değişiklikten sonra çalışmaya başlama
tarihi ile ilgili böyle bir koşul öngörülmediği vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu
şartları taşıyan başvurucuya kamu kurum ve kuruluşlarına nakil hakkı verilmesi
gerekirken bu yöndeki başvurusunun reddine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı,
İç Denetim Koordinasyon Kurulunun (İDDK) 16/06/2011 tarihli ve E.2001/644,
K.2011/675 sayılı kararının da aynı doğrultuda olduğu ifade edilmiştir.
13. Davalı Kurumun temyizi üzerine Danıştay Beşinci Dairesi
5/12/2013 tarihli kararı ile idare mahkemesi kararının bozulmasına karar
vermiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun geçici 21. madde de belirtilen
şartları taşımadığı, kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten
(21/7/2005) önce özelleştirme programında bulunan kuruluşlarda nakil hakkı
tanınmış kapsam dışı kadro ile pozisyonlarda görev yapan ve aynı kadro ya da
pozisyonlarda görev yapmaya devam eden kişi konumunda olmadığı ifade edilmiştir.
Kararda başvurucunun 21/7/2005"ten sonra 3/4/2007 tarihinde TEDAŞ bünyesinde
görev yapmaya başladığı vurgulanmış ayrıca başvuru tarihinde özel bir şirket
olan Çamlı Enerji Dağıtım ve Parekende Satış
Hizmetleri A.Ş. personeli olduğu hususu gözönüne alındığında
idare mahkemesi kararında hukuki isabet olmadığı ifade edilmiştir.
14. Bozma kararı üzerine yeniden yargılama yapan Mahkeme
20/3/2014 tarihli kararı ile bozmaya uyarak davayı reddetmiştir.
15. İdare Mahkemesinin kararı, başvurucuya 28/4/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Başvurucu, temyiz yoluna başvurmaksızın 26/5/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
16. 4046 sayılıKanun"un 22. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(Değişik:
3/7/2005-5398/8md.) Özelleştirme programına alınan kuruluşlarda (iştirakler
hariç) ilgili kuruluş veya idare tarafından istihdam fazlası personel
belirlenmesi ya da bu kuruluşların kısmen veya tamamen satışı nedeniyle kamu
tüzel kişiliğinin sona ermesi, devredilmesi, küçültülmesi, faaliyetlerinin
durdurulması, kapatılması, tasfiye edilmesi halinde; bu kuruluşlarda programa
alınma tarihi itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi olarak veya
sözleşmeli statüde çalışmakta olanlar ile iş kanunlarına tâbi olarak görev
yapmakla birlikte toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanmayan genel müdür,
genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, kurul başkanı, daire başkanı,
müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürü, müfettiş ve müfettiş
yardımcısı, müşavir ve başuzman unvanlı kadrolara atanmak suretiyle görev yapan
personel, kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere yukarıda belirtilen
işlemlerin tamamlanmasından itibaren onbeş gün
içerisinde İdare tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir."
17. 4046 sayılı Kanun’un geçici 21. maddesi şöyledir:
"(Ek: 3/7/2005 - 5398/29 md.) Bu
Kanunun 22 nci maddesinde
yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce özelleştirme programında
bulunan kuruluşlarda nakil hakkı tanınmış kapsam dışı kadro ve pozisyonlarda
görev yapan iş kanunlarına tâbi personelin, aynı kadro veya pozisyonlarda görev
yapmaya devam etmeleri halinde nakil hakları saklıdır."
18. 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu"nun 38.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. İdari Dava Daireleri Kurulu;
a) İdare mahkemelerinden verilen ısrar
kararlarını,
b)
İdari dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararları,
temyizen inceler.
..."
19. 2575 sayılı Kanun"un 39.maddesi şöyledir:
"İçtihatları
Birleştirme Kurulu, dava dairelerinin veya idari ve vergi dava daireleri
kurullarının kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında
aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü veyahut birleştirilmiş içtihatların
değiştirilmesi gerekli görüldüğü takdirde, Danıştay Başkanının havalesi
üzerine, Başsavcının düşüncesi alındıktan sonra işi inceler ve lüzumlu görürse,
içtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkında karar verir."
2. Danıştay İçtihatları
20. 22/9/2010 tarihli ve E.2010/2076, K.2010/5416 sayılı
Danıştay Beşinci Dairesinin kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...4046 sayılı Yasa"nın 5398 sayılı Yasa ile eklenen geçici 21.
maddesinde yer alan; "Bu Kanunun 22. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe
girdiği tarihten önce özelleştirme programında bulunan kuruluşlarda nakil hakkı
tanınmış, kapsam dışı kadro ve pozisyonlarda görev yapan iş kanunlarına tabi personelin,
aynı kadro veya pozisyonlarda görev yapmaya devam etmeleri halinde nakil
hakları saklıdır." yolundaki hükmün de, özelleştirilen kuruluşun özelleştirme
programına alındığı tarih itibariyle kuruluşta iş kanuna tâbi olarak nakil
hakkı tanınan bir görevde çalışmakta olanlar yönünden uygulanabileceği sonucuna
varılmıştır..."
21. Danıştay Beşinci Dairesinin 15/12/2010 tarihli ve
E.2010/7074 sayılı, 15/12/2010 tarihli ve E.2010/7103 sayılı, 19/1/2011 tarihli
ve 2010/7584 sayılı yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararları da benzer
niteliktedir.
22. 16/06/2011 tarihli ve E.2011/644, K.2011/675 sayılı Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...4046
sayılı Yasa"ya, 5398 sayılı Yasa ile eklenen geçici 21. madde hükmü ile
3/7/2005 tarihli Yasa değişikliğinden önce özelleştirme kapsamına alınan
kuruluşlarda kapsam dışıkadro ve pozisyonlarda görev
yapan personelin Yasa değişikliğinden etkilenmeyeceği, diğer bir ifade ile 5398
sayılı Yasa"da sayılan kadrolarda çalışmayan kapsamdışı
personelin nakil haklarının saklı tutulacağı düzenlenmiştir.
Söz konusu geçici 21. maddede kapsamdışı
personelin nakil haklarının saklı tutulması için iki koşul öngörülmüştür.
Bunlardan ilki, kapsamdışı personelin görev yaptığı
kuruluşun 4046 sayılı Yasa"nın 22. maddesinde 5398 sayılı Yasa ile yapılan
değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce özelleştirme kapsamına alınmış
olması, diğeri ise kapsamdışı kadro ve pozisyonlarda
görev yapan iş yasalarına tabi personelin aynı kadro ve pozisyonlarda görev
yapmaya devam etmeleridir.
...
Öte
yandan, davacının TEDAŞ"ın özelleştirme kapsam ve programına alındığı tarihten
sonra işe başlamış olmasından dolayı geçici 21. madde hükmünden
yararlandırılmaması da hukuken olanaklı değildir. Çünkü, ne 4046 sayılı
Yasa"nın 22. maddesinde yapılan değişiklikten önce ne de bu değişiklikten sonra
çalışmaya başlama tarihi ile ilgili böyle bir koşul öngörülmüş değildir.
Aksine geçici 21. madde ile kapsamdışı personelin
nakil haklarının saklı tutulması için Kuruluşun Yasa değişikliğinden önce
özelleştirme programına alınması yeterli görülmüştür. ..."
23. 3/4/2013 tarihli ve E.2012/6890, K.2013/2673 sayılı Danıştay
Beşinci Dairesinin kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Olayda,
4046 sayılı Yasa"nın 5398 sayılı Yasa ile eklenen geçici 21. maddesinde yer
alan hükmün, özelleştirilen kuruluşun özelleştirme programına alındığı tarih
itibarıyla kuruluşta iş kanuna tâbi olarak nakil hakkı tanınan bir görevde 21/7/2005
tarihinden önce çalışmakta olanlar yönünden uygulanabileceği sonucuna
varılmıştır.
Bu durumda, 4046 sayılı Yasa"nın 22 nci
maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 21/7/2005 tarihinden önce,
2/4/2004 tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulu"nun 2004/22 sayılı kararı ile
özelleştirme kapsam ve programına alınan TEDAŞ Genel Müdürlüğü bağlı
şirketlerinde 3/4/2006 tarihinden itibaren görev yapan davacının 4046 sayılı
Yasaya 5398 sayılı Yasa ile eklenen Geçici 21. madde uyarınca nakil hakkı
korunan personel olmadığı anlaşılmakta olup, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakil hakkı verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu
işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir..."
24.Danıştay Beşinci Dairesinin 11/11/2011 tarihli ve E.2011/4132
sayılı; 10/10/2011 tarihli ve E.2011/5965 sayılı yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararları ile 16/12/2015 tarihli ve E.2015/6323, K.2015/10590,
13/6/2016 tarihli ve E.2014/5303, K.2016/3810 sayılı kararları da benzer
niteliktedir.
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin
birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
“Herkes, medeni hak ve yükümlülükleri hakkında
karar verilmesi için ... bir yargı merciinde ... adil ... bir şekilde
yargılanma hakkına sahiptir. "
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hukuk devletinin
temel ilkelerinden biri olan hukuki belirliliğin Sözleşme"nin bütün maddelerine
içkin olduğunu belirtmektedir. (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009,
§ 47). AİHM"e göre hukuk devletinin asli unsurları
arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda
belirli bir istikrarı temin etmekte ve kişilerin mahkemelere güvenine katkıda
bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı
sistemine itimadı azaltarak yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye [BD], B.
No: 13279/05, 20/10/2011, § 57). Ancak bireylerin makul güvenlerinin korunması
ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak
bahşetmemektedir (Unédic/Fransa, B. No: 20153/04, 18/12/2008, §
74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 58).
AİHM, içtihat farklılıklarının farklı coğrafi bölgelerde yetkili birden fazla
yargısal otoritenin var olduğu yargısal sistemlerde doğal olduğunu
vurgulamaktadır (Iordan Iordanov/Bulgaristan,
§ 47; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51).
Hatta içtihat farklılığı aynı mahkeme içinde de söz konusu olabilir. Bu durum
kendi başına Sözleşme"ye aykırılık teşkil etmez (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 51).
Fakat AİHM yüksek mahkemelerin, bu yargısal otoriteler arasındaki içtihat
farklılıklarını giderme rolünün bulunduğunu ifade etmektedir (Iordan Iordanov/Bulgaristan,
§ 47).
27. AİHM -açık keyfîliğin bulunması
hâli hariç- ulusal mahkemelerin iç hukuk kurallarına ilişkin yorumlarını
sorgulama rolünün bulunmadığını belirtmektedir. AİHM, aynı şekilde ulusal
mahkemelerce açıkça verilen farklı kararları -açıkça benzer olan davalara
ilişkin olsa bile- kıyaslama gibi bir işlevinin bulunmadığını, ulusal
mahkemelerin hukuk kurallarını yorumlama hususundaki bağımsızlığına saygı
gösterilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 50).
28. AİHM, dinamik ve evrimsel bir yaklaşımın sürdürülememesinin
hukukun gelişimini ve hukukta reformu engelleyeceğini, bu nedenle içtihat
değişikliğinin tek başına etkin adalet yönetimine aykırı olmadığının altını
çizmektedir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 36815/03, 14/1/2010, § 38). AİHM"e göre, mahkeme
içtihatlarındaki değişim yargı organlarının takdir yetkisi kapsamında kalmakta
olup böyle bir değişiklik özü itibarıyla önceki çözümün tatminkâr bulunmaması
anlamına gelir (S.S. Balıklıçeşme
Beldesi Tarım Kalkınma Kooperatifi ve diğerleri/Türkiye, B. No:
3573/05 ... 17293/05, 30/11/2010, § 28). Ancak yerleşmiş yargısal pratiğin de
içtihat değişikliğinin gerekçelendirildiği kararda dikkate alınması gerekir (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, §
38). Bu bağlamda aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm
kurulması hâlinde mahkemelerce bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama
getirilmesi gerekmektedir (Stoilkovska/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B.
No: 29784/07, 18/7/2013, § 49).
29. AİHM, hukuki belirlilik şartının ve meşru beklentilerin
korunması gereğinin yerleşik içtihadın sürdürülmesini içermediğinin altını
çizmekte, ancak iyi temellere oturmuş yerleşik içtihadın varlığının yüksek
mahkemeye içtihattan ayrılmayı haklılaştıran daha
sağlam gerekçeler açıklama görevi yüklediğini ifade etmektedir. AİHM"e göre, yüksek mahkemenin yerleşik içtihattan farklı
karar verilmesinin sebebi hakkında başvurucuya detaylı açıklama yapma
sorumluluğu bulunmaktadır (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, §
38).
30. AİHM, birçok kararında "esaslı ve uzun süreli içtihat farklılıkları"nın adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğine hükmetmiştir. AİHM, esaslı ve uzun süreli içtihat farklılığının
varlığının tespitinde yargısal pratikteki istikrarsızlığı giderecek
mekanizmaların bulunup bulunmadığının ve gerekmesi durumunda bu mekanizmaların
etkili bir şekilde işletilip işletilmediğinin önem taşıdığına işaret etmektedir
(Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 53).
AİHM, yargısal uygulamalardaki istikrarsızlığın yol açtığı hukuki
belirsizliklerin ve kararlar arasındaki farklılığı giderecek mekanizmaların
bulunmamasının adil yargılama hakkını zedeleyeceğinin altını çizmektedir (Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 54). AİHM"e göre, devletin, hukuk sistemini uyumsuz yargısal
kararlar verilmesini önleyecek şekilde biçimlendirme yükümlülüğü bulunmaktadır
(Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, § 55).
31. AİHM; 2575 sayılı Danıştay Kanunu uyarınca, Danıştayın bir dairesi ile İDDK"nın
bir karar konusunda tutarsızlığa düştüğü durumlarda İçtihatları Birleştirme
Kurulunun içtihattaki çelişkiyi gideren ve hukuki bağlayıcılığı olan bir karar
verdiğini belirtmektedir. AİHM, benzer davalarda bile olsa ulusal mahkemelerin
farklı kararlarını karşılaştırma yükümlülüğü olmadığını gözönünde
bulundurarak Daire ve İDDK arasındaki yorum farklılığının kendi içinde
Sözleşme"nin 6. maddesini ihlal etmediği görüşündedir (Emel Boyraz/Türkiye,
B. No: 61960/08, 2/12/2014, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
33. Başvurucu; kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilebilecek
personel statüsününşartlarını taşıdığını, benzer bir
olaya ilişkin İDDK tarafından karar verildiğini, Danıştay dairesinin bozma
kararının İDDK kararıyla çelişkili olduğunu, derece mahkemesince İDDK kararına
uygun hüküm verilmişken temyiz incelemesinde Daire tarafından kararın
bozulmasının hakkaniyete uygun olmadığını belirterek Anayasa"nın 2., 5., 10. ve
49. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
34. Bakanlık görüşünde, temyizde kararın bozulması üzerine
derece mahkemesinin bozmaya uyarak davanın reddine karar vermesi neticesinde
tekrar temyize gidilmeden bireysel başvuruda bulunulmasının başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında dikkate alınması gerektiği; ayrıca başvurucunun durumda
emsal gösterdiği İDDK kararında geçen somut olayın koşullarına göre farklı
yönlerin olduğunu belirtilerek bu durumun adil yargılanma hakkı yönünden
yapılan incelemede Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa"nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ileri sürdüğü şikâyetlerinin
ileri sürülüş tarzı ve mahiyeti gözetilerek belirtilen ihlal iddiaları adil
yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma
hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı ve 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrasıuyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru "ikincil
nitelikte bir kanun yolu"
olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.
38. Temyiz mahkemesinin yakın zamanda vermiş olduğu ve
başvurucunun davasına da uygulanacak nitelikteki bir karar varsa ve temyiz
mahkemesinin bu kararını değiştirmesi ihtimal dâhilinde görünmüyorsa başvurucu,
iç hukuk yollarını tüketmiş sayılacaktır (Deniz
Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 30; Şahin Tosun, B. No: 2014/10857, 11/1/2017,
§§ 34-36).
39. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulması için
olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak somut olayda başvurucu
açısından temyiz yoluna başvurulması, tüketilmesi gerekli bir yol olarak
değerlendirilmemiştir. Başvurucu tarafından açılan davada ilk derece mahkemesi
dava konusu işlemin iptaline karar vermiş; temyiz üzerine Danıştay Beşinci
Dairesi, ilk derece mahkemesi kararını bozmuş ve yazılı gerekçelerle dava
konusu işlemin iptaline karar verilmesinin doğru görülmediğini belirtmiştir.
İlk derece mahkemesince anılan bozma kararına uyularak davanın reddine karar
verilmiştir. Bu durumda verilen karara yönelik olarak temyiz mercii kararını
vermiş ve ilk derece mahkemesince de temyiz merciinin verdiği karar
doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Bu aşamadan sonra başvurucudan ilk derece
mahkemesince verilen son karara yönelik olarak da temyiz yoluna başvurmasını
beklemenin bireysel başvuru hakkının kullanılması önünde orantısız bir engel
oluşturabileceği değerlendirilerek bu yönüyle ilk derece mahkemesince verilen
son karara karşı temyiz yoluna başvurulmadan yapılan bu başvuru, olağan kanun
yoluna başvurulmadığı için başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul
edilemez nitelikte görülmemiştir.
40. Diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun"un, Anayasa"nın 36. maddesinin birinci
fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14.
maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dâhil"
edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa"nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma
hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme"de
düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu
anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, B.
No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53).
42. Adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Anayasa"nın 2. maddesinde
Cumhuriyet"in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa"nın tüm
maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde
bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir (Özlem
Terzioğlu, B. No: 2014/19341, 27/11/2017, § 39).
43. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk
güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve
E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı
amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de
idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık,
net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM,
E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).
44. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı ve birden fazla
yorumunun mümkün olduğu durumlarda da bu yorumlardan hangisinin benimseneceği
derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin,
bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük
tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını
yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin
kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun
hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir(Mehmet Arif
Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).
45. Yargısal kararlardaki değişiklikler, hukukun dinamizmini ve
mahkemelerin yaklaşımlarını yaşanan gelişmelere uyarlama kabiliyetlerini
yansıtması yönüyle olumludur. Ancak uygulamadaki birlikteliği sağlamaları beklenen
yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir
gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları; bir kararın belirli bir
daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı
takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya
çıkartır. Bu ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters
düşecektir. Ayrıca böyle bir algının toplumda yerleşmesi hâlinde bireylerin
yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güven zarar görebilir
(Türkan Bal, B. No: 2013/6932,
6/1/2015 § 64).
46. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan bu
güveni sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı yargı koluna dâhil
mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan
kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir
şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlüdür.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
47. Somut başvurunun konusu; benzer konulara ilişkin davalarda
yargısal anlamda aralarında hiyerarşi ilişkisi bulunan aynı yargı koluna dâhil
mahkemelerin kararları arasında çelişki bulunduğu iddiasıdır.
48. Özelleştirilen kuruluşun özelleştirme programına alındığı
tarih itibarıyla iş kanuna tabi olarak nakil hakkı tanınan bir görevde
çalışmakta olanlar açısından 4046 sayılı Kanun"un geçici 21. maddesinin
uygulanacağı Danıştay Beşinci Dairesinin içtihadıdır (bkz. § 20).
49. Danıştay Beşinci Dairesinin içtihatları bu yönde iken İDDK
başvuruya konu olaya benzer bir davada 16/6/2011 tarihli ve E.2011/644,
K.2011/675 sayılı karar ile Özel Dairenin uygulamasından ayrılarak farklı bir
sonuca varmıştır (bkz. § 22). Özel Daire, daha sonra benzer konudaki
uyuşmazlıklarda içtihadını (bkz. § 23) İDDK kararını da dikkate alarak özelleştirilen
kuruluşun özelleştirme programına alındığı tarih itibarıyla iş kanuna tabi
olarak nakil hakkı tanınan bir görevde 21/7/2005 tarihinden önce çalışmakta
olanlar yönünden uygulanabileceği şeklinde genişletmiştir.
50. Başvuruya konu içtihat farklılığı, yargı sistemimizin
teşkilat yapısı ile doğrudan bağlantılı olup 2575 sayılı Kanun"un 39. maddesi
uyarınca içtihat farklılığının içtihadı birleştirme kararı yoluyla giderilmesi
mümkün olduğundan sistem içinde içtihat farklılığını giderecek yeterli
mekanizmalar mevcuttur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bu noktadaki görevi,
bizzat Anayasa"da düzenlenen bir yargı sisteminin yerindeliğini tartışmak değil
bu sistemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan içtihat farklılığının yine
Anayasa"da güvence altına alınan adil yargılanma hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında değerlendirmektir.
51. Somut olayda başvurucu Özel Daire kararının İDDK kararından
farklı olduğunu iddia etmiş ise de bu durum İDDK"nın
Özel Dairenin kökleşmiş içtihadından ayrılarak yeni bir yaklaşımı
benimsemesinden kaynaklanmıştır. Kaldı ki Özel Daire sonradan önüne gelen
uyuşmazlıklarda İDDK kararını dikkate alarak önceki içtihadını genişletmiştir
(bkz. § 23). Bu itibarla başvurucu aleyhine sonuçlanan somut başvuruya ilişkin
kararın tatmin edici gerekçe içerdiği ayrıca kararlar arasındaki farklılığın
hukuki güvenliği sarsacak nitelikte olmadığı ve bu farklılığı giderecek yeterli
mekanizmaların bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde hukuki
belirsizliğin bulunduğundan söz edilemez.
52. Öte yandan davanın açıldığı tarihteki içtihatlara uygun olan
Danıştay Beşinci Dairesinin başvurucunun aleyhine olarak vermiş olduğu nihai
kararın başvurucu için öngörülemez nitelikte olduğu da söylenmez.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.