
Esas No: 2013/3170
Karar No: 2013/3170
Karar Tarihi: 18/9/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HASAN KARA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3170) |
|
Karar Tarihi: 18/9/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 4/12/2014-29195 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan
ALTAN |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin
YILDIRIM |
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
Raportör |
: |
Bahadır
YALÇINÖZ |
Başvurucu |
: |
Hasan
KARA |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Millî Savunma
Bakanlığı ile yapılan sözleşmeli er ön sözleşmesinin ardından hakkında yapılan
güvenlik soruşturmasının olumsuz çıktığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesi
işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle anayasal
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/5/2013 tarihinde
Espiye Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 28/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/12/2013
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş,
Bakanlık, yazılı görüşünü 20/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı,
başvurucuya 4/3/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne
cevaplarını içeren dilekçesini 17/3/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 25/11/2011
tarihinde ön sözleşme imzalayarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) sözleşmeli
er adayı olarak göreve başlamıştır.
9. Başvurucu hakkında yapılan
güvenlik soruşturmasında başvurucunun Espiye Ceza Mahkemesinde “elektrik enerjisi hakkında hırsızlık” suçlamasıyla
yargılandığı tespit edilmiş, bu sebeple 30/1/2012 tarihi itibarıyla başvurucu
ile yapılan sözleşmeli er ön sözleşmesi fesh edilmiş
ve başvurucunun 31/1/2012 tarihinde TSK’den ilişiği kesilmiştir.
10. Başvurucu hakkında açılan
ceza davasında Espiye Asliye Ceza Mahkemesi 8/2/2012 tarih ve E.2011/65,
K.2012/40 sayılı kararı ile beraat kararı vermiştir. Kararın hüküm kısmı
şöyledir:
“Her ne kadar sanık Hasan Kara’nın elektrik enerjisi
hakkında hırsızlık suçunu işlediği iddiası ve tecziyesi talebi ile aleyhine
kamu davası ikame edilmişse de; sanığın savunmasının
aksine delalet eden, cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin
ve inandırıcı delil elde edilemediğinden 5271 sayılı CMK.M.223/2-e gereği
BERAATINA…”
11. Mahkemenin bu kararı temyiz
edilmemiş ve karar 1/3/2012 tarihinde kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, sözleşmesinin fesh edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinde dava açmıştır.
13. AYİM Birinci Dairesi 29/11/2012
tarih ve E.2012/640, K.2012/1348 sayılı kararı ile davayı oy çokluğuyla
reddetmiştir. Daire kararının gerekçe kısmı şöyledir:
“…
Kişinin bir suçtan mahkûm veya yargılanıyor olması nedeniyle
güvenlik soruşturmasının olumsuz kabul edileceği haller de 13’üncü maddenin (ı)
fıkrasının (7) numaralı bendinde sayılmış olup, bu bentte “hırsızlık” suçundan
hüküm giymek veya “yargılanıyor” olmak güvenlik soruşturmasının olumsuz kabul
edileceği haller arasında sayılmıştır.
Bu kapsamda: yaptırılan güvenlik soruşturması esnasında
Espiye Asliye Ceza Mahkemesinin 03.01.2012 tarih ve 2011/65 sayılı yazısı ile
davacı hakkında “Elektrik Hırsızlığı” suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası
açılmış ve dava dosyasının derdest olduğunun bildirildiği, davacının yargılanmakta
olduğu suçun “hırsızlık” suçu olması nedeniyle güvenlik soruşturmasının Silahlı
Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi (MY
114-1C)’nin 13’üncü maddesi kapsamında olumsuz
sonuçlandığının kabulünü gerektiği göz önüne alınarak bu kabule dayanılarak
sözleşmeli er olma niteliklerini taşımadığının sonradan anlaşıldığı
gerekçesiyle 30.01.2012 tarihi itibariyle tesis edilen sözleşmeli er adayı ön
sözleşmesinin fesh edilmesi işleminde hukuka
aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
… dava konusu işlemin tesis edildiği 30.01.2012 tarihi
itibariyle yargılamanın devam etmekte olduğu nazara alındığında bilahare beraat
kararı verilmiş olmasının dava konusu işlemi hukuka aykırı hale getirmeyeceği
sonucuna da varılmıştır.
…”
14. Karara karşı yapılan karar
düzeltme talebi de aynı Dairenin 2/4/2013 tarih ve E.2013/391, K.2013/350
sayılı kararı ile reddedilmiştir.
15. Karar, başvurucuya 16/4/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 8/5/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 10/3/2011 tarih ve 6191
sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun “Kaynak”
kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
“(1) (Değişik: 26/6/2012-6336/ 22 md.)
Sözleşmeli er kaynaklarını; en az ilköğretim veya yurt dışındaki dengi okul
mezunu olup askerlik hizmetini erbaş ve er olarak tamamlamış ve terhislerinin
üzerinden üç yıldan fazla süre geçmemiş ve düzeltilmemiş nüfus kaydına göre
müracaat yapılan yılın ocak ayının ilk günü itibarıyla yirmibeş
yaşını bitirmemiş olanlar teşkil eder.
…
(3) Sözleşmeli erlik için aşağıdaki nitelikler aranır:
…
f) Güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış olmak.
...”
18. Aynı Kanun’un “Sözleşmenin idarece feshi” kenar başlıklı
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“(1) Sözleşmeli er adaylarının ön sözleşmeleri, aşağıdaki
nedenlerle süresinin bitiminden önce feshedilir:
…
c) Sözleşmeli er adayı olma şartlarından herhangi birini
taşımadığı sonradan anlaşılmak veya sözleşme süresi içinde bu şartlardan
herhangi birini kaybetmek
…. ”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 18/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/5/2013 tarih ve 2013/3170
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, sözleşmesinin
feshi işlemi nedeniyle çalışma ve işe girme hakkının zedelendiğini, işe
alınırken asker kişi ve sivil ayrımı yapılarak eşitliğe aykırı hareket
edildiğini, hakkında açılan ceza davası sonuçlanmadan sözleşmesinin
feshedilmesinin ceza hukukunun genel ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, AYİM
kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek anayasal haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukukitavsifini kendisi takdir eder. Bu
kapsamda başvurucunun şikâyetleri, çalışma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlali ile
masumiyet karinesinin ihlali şeklinde iki başlık halinde değerlendirilmiştir.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları
uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesive buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden
kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 6216 sayılı Kanun’un“Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”kenar başlıklı 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un“Esas hakkındaki inceleme”kenar
başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Çalışma
Hakkı ve Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği Şikâyeti Yönünden
26. Başvurucu, sözleşmesinin feshi
işlemi nedeniyle çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
28. 30/3/2011 tarih ve6216sayılıAnayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
29. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.”
30. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir(B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Bireyin dilediği alanda
çalışma özgürlüğü ve çalışma hakkı Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence
altına alınmış olmakla birlikte AİHS’de düzenlenen haklardan değildir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kamu hizmetine girme ya da dilediği kamu
görevinde çalışma hakkının Sözleşme’de ya da
protokollerinde korunan bir hak olmadığını açıkça ifade etmektedir.(B.
No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24).
32. Diğer yandan başvurucu,
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa’nın “Kanun
önünde eşitlik”kenar
başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
33. Sözleşme’nin “Ayırımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet,
doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık
gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
34. Başvurucunun, Anayasa’nın
10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde
düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi
geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak
ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle
ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal
iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz
kaldığı sorularına cevap verebilmesi gerekmektedir (B. No: 2012/1049, § 33,
26/3/2013).
35. Başvuru konusu olayda
başvurucu, işe alınmada asker kişi ve sivil ayrımı yapılarak eşitliğe aykırı
hareket edildiğini, dolayısıyla ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmekte ise de söz konusu ayrımcılığın hangi temel hak ve özgürlüğün
kullanımına yönelik olarak gerçekleştiğini belirtmemiştir. Başvuru dilekçesinin
içeriğinden de, başvuru konusu olayın Anayasa ve
Sözleşme kapsamındaki hak ve hürriyetlerden herhangi biri ile bağlantısının
kurulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle, başvurunun
bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet
Karinesinin İhlal Edildiği Şikâyeti Yönünden
37. Başvurucu, hakkında açılan
ceza davası devam ederken sözleşmesinin feshedilmesinin ve fesih işlemine karşı
açtığı davanın reddedilmesinin Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenen
masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucunun bu şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucu, masumiyet
karinesinin başvuru konusu olayda ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüş yazısında,
masumiyet karinesinin kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz
mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilke olduğunu, AİHM’in, ceza yargılamasına paralel olarak veya ceza
yargılamasının bitmesinden sonra devam eden adli ve idari süreçler bakımından
da masumiyet karinesinin uygulanabileceğini birçok kararında kabul ettiğini,
ceza yargılamasının niteliği ile disiplin yargılamasının niteliğinin
birbirinden farklı olduğunun unutulmaması gerektiğini, masumiyet karinesinin
ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken, özellikle hukuk yargılamaları
bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan birinin, durum
tespitinin ötesinde, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip
etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığı hususu olduğunu, somut
olayda, başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı kabulüne
dayanılarak sözleşmeli er olma niteliklerini taşımadığının sonradan anlaşıldığı
gerekçesiyle sözleşmeli er adayı ön sözleşmesinin feshedilmesi işleminde hukuka
aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığını belirterek, masumiyet karinesinin
ihlal edilip edilmediğine ilişkin yapılacak değerlendirmede bu hususların
dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir.
41. Başvurucu cevap
dilekçesinde, başvuru formunda yer alan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine
yönelik iddialarını tekrar etmiştir.
42. Bireysel başvuru incelemesi,
anayasal hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin tespiti ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması ile sınırlı bir inceleme olduğunun ve Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasındaki kural gereğince, kanun yolu incelemesinde olduğu gibi
kararın tüm yönleri ile ele alınarak eksiksiz bir hukuki denetim imkânı
sağlamadığının hatırlanmasında yarar vardır (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §
26). Bu çerçevede, başvurucu hakkında tesis edilen fesih işleminin ve ardından
başvurucunun açtığı iptal davasına ilişkin yargılama sonucunda AYİM tarafından
ulaşılan sonucun hukuka uygun olup olmadığı meselesi, Mahkeme kararının tespit
ve sonuçları bariz bir takdir hatası içermedikçe ve bu durum kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmadıkça
bireysel başvuru incelemesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Bu açıklamalar
çerçevesinde, somut başvurunun, sözleşmenin feshine ilişkin işlemde ve AYİM
kararının gerekçesinde, masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencenin ihlal
edilip edilmediği ile sınırlı olarak incelenmesi gerekmektedir (B. No:
2012/574, 6/2/2014, § 70).
43. Bireysel başvuru
incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki
alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı esas alınmaktadır (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
44. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu olan masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin
ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir.
45. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
46. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
47. Masumiyet karinesi, kişinin
suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
48. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle
mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için
masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza
davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu
işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında
beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam
ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin
suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (B. No: 2012/574,
6/2/2014, § 76).
49. Masumiyet karinesi, suç
isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6.
maddesinde ifade edilen “medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen
idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında
kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde
idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce
verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. X/Avusturya, B. No:
9295/81, 6/10/1982, k.k.; C/Birleşik Krallık, B. No: 11882/85, 7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı
sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı
kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi
tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, §
38).
50. Bu çerçevede, ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, bu
karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat
kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari
uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa
dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi,
kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın
gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin
yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının
incelenmesi gerekir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 29).
51. Öte yandan, Ceza ve Ceza
Muhakemesi Hukuku ile Disiplin Hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi
disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin
davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da
gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı
ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi
işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 30). Ancak
bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile
kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı
yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.
52. Masumiyet karinesinin ihlal
edilip edilmediği değerlendirilirken, ceza yargılamaları dışında yapılan
yargılamalar bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri,
yargılamayı yapan makamın ilgili kişiyi suçlu sayıp saymadığı ve beraat
kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır.
53. Disiplin gerekleri dikkate
alındığında masumiyet karinesinin disiplin hukukunun uygulanabilmesi için
mutlaka ceza davalarının sonucunun beklenmesini gerektirdiği söylenemez.
Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça,
sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin
başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998,
7/11/2013, § 65).
54. Başvuru konusu olay
incelendiğinde, başvurucu ile akdedilen ön sözleşmenin ardından güvenlik soruşturması
işlemlerine başlanıldığı, soruşturma kapsamında başvurucu hakkında elektrik
hırsızlığından dolayı açılan bir ceza davasının bulunduğunun tespit edildiği ve
bu durumun güvenlik soruşturmasının olumsuz çıktığı anlamına geldiği
gerekçesiyle 6191 sayılı Kanun’un 3. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (f)
bendine göre başvurucunun sözleşmesinin feshedildiği, bu işleme karşı açılan
davayı AYİM, tesis edildiği tarih itibarıyla işlemin hukuka uygun olduğu,
hırsızlık suçundan yargılanıyor olma halinin sözleşme feshi için yeterli
olduğu, başvurucunun daha sonra bu suçtan beraat etmesinin idari işlemi hukuka
aykırı hale getirmeyeceği gerekçeleriyle reddetmiştir.
55. AYİM kararının gerekçesinde,
başvurucu hakkında yürütülen ve beraatla sonuçlanan yargılamaya değinilmiş,
başvurucunun suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmemiştir.
Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden,
suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri
işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülmemektedir. Hırsızlıktan
yargılanıyor olma halinin güvenlik soruşturmasının olumsuz çıkması için yeterli
olduğu belirtildikten sonra işlemin hukuka uygun olduğu değerlendirilmiş olup,
başvurucunun yargılandığı fiili işlediği kabulüne dayanarak karar
verilmemiştir. Mahkemenin bu gerekçesinin başvurucunun masumiyet karinesine
saygı ilkesiyle bağdaşmadığı söylenemez.
56. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, başvuru konusu olayda masumiyet karinesinin ihlal edilmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Çalışma hakkı ve eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddiasına yönelik olarak “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet
karinesinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvuru konusu olayda masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
18/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.