
Esas No: 2013/3300
Karar No: 2013/3300
Karar Tarihi: 18/9/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YENİBAŞARAN ULUSLARARASI
NAKLİYAT VE TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3300) |
|
Karar Tarihi: 18/9/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 4/12/2014-29195 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
Raportör |
: |
Elif KARAKAŞ |
Başvurucu |
: |
Yenibaşaran Uluslararası Nakliyat ve
Ticaret Anonim Şirketi |
Temsilcisi |
: |
Serdar BİLGİÇ |
Vekili |
: |
Av. Fatoş KILIÇ BIÇAKÇIOĞLU |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, İstanbul ili,
Kadıköy ilçesi sınırları içinde bulunan taşınmazının 26/3/1999 tarihli ve
1/5000 ölçekli Kayışdağı Nazım İmar Planında çocuk
bahçesi olarak belirlenmesinin ardından 3/5/1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun
10. maddesinde öngörülen beş yıllık süreye
uyulmaksızın uygun imar programlarının yaklaşık on üç yıldır hazırlanmadığını
ve kamu hizmetine tahsis edilmiş alanların kamulaştırılmadan bekletildiğini,
buna dayanarak açtığı davanın da reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesinin ve 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitiyle uğradığı zararın
tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 6/5/2013 tarihinde İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 29/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 9/1/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 14/3/2014 tarihli görüş yazısı 26/3/2014 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili tarafından 8/4/2014
tarihinde Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu şirketin, maliki
olduğu arsa üzerindeki imar durumunu öğrenmek üzere Kadıköy Belediyesi Plan ve
Proje Müdürlüğü Durum Bürosuna yaptığı başvuruya 22/9/2008 tarihli yazı ile
verilen cevapta, söz konusu taşınmazın 26/3/1999 tarihli ve 1/5000 ölçekli Kayışdağı Nazım İmar Planında çocuk bahçesi alanında
kaldığından imar durumu düzenlenemediği bildirilmiştir.
8. Başvurucunun anılan cevap
üzerine söz konusu imar planının kendi parseli yönünden iptali istemiyle açtığı
dava, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 11/6/2009 tarih ve E.2008/1972, K.2009/982
sayılı kararıyla süre aşımı yönünden reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Dava konusu olayda, yukarıda yer alan yasal
düzenlemeler uyarınca genel düzenleyici işlem niteliğinde bulunan dava konusu
1/5000 ölçekli imar planına karşı açılan bu davanın, anılan planların son ilan
tarihini izleyen günden itibaren yukarıda belirtilen süreler içinde açılması
gerekirken bu süreler geçirildikten sonra davacı tarafından ilçe belediyesine,
parsellerinin imar durumunun sorulması üzerine verilen ve 1/5000 ölçekli
plandaki fonksiyonu belirtilen cevabi yazı ilgi tutularak 1/5000 ölçekli planın
iptali istemiyle açıldığı anlaşıldığından 1/5000 ölçekli planla ilgili tasarruf
yetkisi bulunmayan ilçe belediyesi işleminin nazım imar planının uygulaması
niteliğinde bir işlem olarak kabulü mümkün görülmemiştir.
Bu durumda,
28/4/1999-28/5/1999 tarihleri arasında askıya çıkarılan 1/5000 ölçekli imar
planına süresi içinde itiraz edilmemesi ve bu planın uygulanması niteliğinde
büyükşehir belediyesince tesis edilmiş bir işlemin de bulunmaması karşısında
20/11/2008 tarihinde Mahkememiz kayıtlarına giren dilekçe ile açılan davada
süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, imar
planının uygulanması anlamında taşınmazın parselasyon, ifraz, birleştirme,
kamulaştırma gibi idari davaya konu teşkil edilecek nitelikte kesin ve
yürütülmesi zorunlu imar planı uygulama işlemine tabi tutulması üzerine
ilgililerin ancak böyle bir uygulama üzerine imar planına veya uygulama işlemine
karşı ya da her ikisine karşı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7.
maddesinin 4. fıkrası uyarınca dava açma haklarının bulunduğu ve ilgililerin
her zaman imar planının değiştirilmesi amacıyla belediyeye başvuru hakkının
olduğu ve bu talebin cevap verilerek veya cevapsız bırakılarak reddi üzerine
imar planında değişiklik yapılması yolundaki talebin reddedilmesine ilişkin
işlem ile birlikte imar planına karşı yasal dava açma süresi olan 60 günlük
süre içerisinde dava açma hakkının da bulunduğu kuşkusuzdur.”
9. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 6. Dairesinin 7/3/2012 tarih ve E.2009/14414, K.
2012/882 sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin
22/11/2012 tarih ve E.2012/4540, K.2012/6594 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Bu karar başvurucuya 5/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
10. Anayasa’nın 125. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle
yükümlüdür.”
11. 3194 sayılı Kanun’un “İmar programları, kamulaştırma ve
kısıtlılık hali” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç
3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını
hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili
yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis
toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra
kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar,
ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları
içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri
ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla
gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.
İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile
özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya
veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle
ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder.”
12. 3194 sayılı Kanun’un “İmar planlarında umumi hizmetlere
ayrılan yerler” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“(Birinci fıkra iptal: Ana.Mah.nin
29/12/1999 tarihli ve E.:1999/33, K.:1999/51 sayılı Kararı ile)
İmar programına alınan alanlarda kamulaştırma yapılıncaya
kadar emlak vergisi ödenmesi durdurulur. Kamulaştırmanın yapılması halinde
durdurma tarihi ile kamulaştırma tarihi arasında tahakkuk edecek olan emlak
vergisi, kamulaştırmayı yapan idare tarafından ödenir. Birinci fıkrada yazılı
yerlerin kamulaştırma yapılmadan önce plan değişikliği ile kamulaştırmayı
gerektirmeyen bir maksada ayrılması halinde ise durdurma tarihinden itibaren
geçen sürenin emlak vergisini mal sahibi öder.
(Üçüncü fıkra iptal: Ana.Mah.nin
29/12/1999 tarihli ve E.:1999/33, K.:1999/51 sayılı Kararı ile)
Onaylanmış imar planlarında, birinci fıkrada yazılı
yerlerdeki arsa ve arazilerin, bu Kanunda öngörülen düzenleme ortaklık payı
oranı üzerindeki miktarlarının mal sahiplerince ilgili idarelere bedelsiz
olarak terk edilmesi halinde bu terk işlemlerinden ayrıca emlak alım ve satım
vergisi alınmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 18/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/5/2013 tarih ve 2013/3300
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu, nazım imar
planının kabul edilme tarihinden bugüne kadar geçen on üç yıllık sürede
belediyenin herhangi bir imar programı oluşturmadığını, taşınmazını imar planı
nedeniyle fiilen kullanamadığını ve ilgili kamu kuruluşunca kamulaştırma da
yapılmadığından maddi zarara uğradığını ve başvurusu üzerine Kadıköy Belediyesince
tarafına yapılan bildirimin imar planı uygulaması niteliğinde olmasına rağmen
derece mahkemelerince bu husus kabul edilmeyerek davanın süre yönünden
reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ve Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen ölçülülük ilkesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitiyle uğradığı zararın tazminine
karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
15. Başvurucunun iddiaları
yargılamanın adil olmadığına ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik
olduğundan başvuru bu iki husus yönünden ayrı ayrı incelenecektir.
1. Yargılamanın Adil Olmadığı İddiası
16. Başvurucu, imar planının
iptali istemiyle açtığı davada, başvurunun reddine ilişkin işlemin imar planı
uygulaması niteliğinde olduğu halde derece mahkemelerince bu hususun kabul
edilmediğini ve davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiğini ileri sürmüştür.
17. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
18. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
19. Başvuru konusu olayda,
başvurucu maliki olduğu arsa
üzerindeki imar durumunu öğrenmek üzere Kadıköy Belediyesi Plan ve Proje
Müdürlüğü Durum Bürosuna başvurmuş, 22/9/2008 tarihli yazı ile verilen cevapta
söz konusu taşınmazın imar planında çocuk bahçesi alanında kaldığından imar
durumu düzenlenemediği bildirilmiştir. Başvurucunun bu işlem üzerine söz konusu
imar planının kendi parseli yönünden iptali istemiyle açtığı dava, yukarıda
(§13) belirtilen gerekçe ile süre aşımından reddedilmiştir. İdare Mahkemesince,
ilgili belediyeye yapılan başvuru üzerine verilen cevabi yazının, tasarruf
yetkisi bulunmayan ilçe belediyesi tarafından tesis edilmesi nedeniyle dava
açma süresine esas alınabilecek imar planının uygulaması niteliğinde bir işlem
olarak kabul edilmediğinin belirtildiği görülmektedir.
20. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
21. Başvurucu, kendi delillerini
ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla
ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın
gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin
kararında açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
22. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası da içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası
23. Başvurucu, maliki olduğu
taşınmazın imar planında çocuk bahçesi alanında kalması nedeniyle taşınmazı
üzerinde tasarrufta bulunma imkânının belirsiz bir süre ile kısıtlandığını,
3194 sayılı Kanun’un 10. maddesine rağmen uzun yıllardır kamulaştırma işlemi
yapılmaması nedeniyle hem kamu yararının sağlanamadığını,
hem de taşınmazının değer kaybettiğini ve maddi zarara uğradığını belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
taşınmazı imar planlarında kamuya tahsis edilen ve kendilerine herhangi bir
tazminat ödenmeyen ilgililerin idari yargı yerlerinde tazminat davası açma
imkânlarının bulunduğu, esas yönünden ise taşınmazı imar planında kamuya tahsis
edilip uzunca bir süre kamulaştırılmayan ve bu nedenle meydana gelen değer
kayıpları tazminat yoluyla karşılanmayan taşınmaz sahiplerinin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) yaptıkları başvurularda mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
karar verildiği, yapılacak değerlendirmede bu hususların dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir.
25. Başvurucu cevap
dilekçesinde, ilgili idareye yapılan başvurunun reddi üzerine açtıkları iptal
davasının aleyhine sonuçlandığını ve bu suretle idari ve yargısal yolların
tüketilmiş olduğunu ve ileri sürdüğü ihlal iddialarının AİHM kararları
doğrultusunda kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
27. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”
28. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).
29. Ancak belirtilen hükümlerde
yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri
açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması
gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî
olarak uygulanabilir bir kural olup, bu kurala riayetin denetlenmesinde
münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca
hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda
bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir
biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden
başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine
getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi
gerekir (B. No. 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
30. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun maliki olduğu İstanbul ili, Kadıköy ilçesi sınırları içinde
bulunan taşınmazın 26/3/1999 tarihli ve 1/5000 ölçekli Kayışdağı
Nazım İmar Planında çocuk bahçesi olarak belirlendiği, taşınmazın
kamulaştırılmasının bireysel başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla
gerçekleştirilmediği ve başvurucu tarafından 26/3/1999 tarihli imar planının
kendi parseli yönünden iptali istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle
reddedildiği anlaşılmaktadır.
31. Toplum yaşamını yakından
etkileyen fiziksel çevrenin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve toprağın
koruma ve kullanma dengesinin en rasyonel biçimde belirlenmesi için hazırlanan
imar planları kamu yararı amacını taşıması gereken belgeler olduğundan,
yargısal denetiminde bu hususlara riayet edilip edilmediği, planlanan yörede
bulunan parsellerin imar planında tahsis edildikleri amaç yönünden şehircilik
ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun düşüp düşmediği
irdelenmektedir (B. No. 2013/1239, 20/3/2014, § 37).
32. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından taşınmazını çocuk bahçesi alanında belirleyen imar
planının iptali istemiyle dava açılmışsa da, başvurucunun İdare Mahkemesine
sunduğu dava dilekçesinde taşınmazının kamu yararına tahsis edilmesi için on
yılı aşan süreye rağmen idarece herhangi bir işlem yapılmadığı, idarenin
kamulaştırma mükellefiyetini yerine getirmemesi nedeniyle hem taşınmazının
değer kaybetmesine neden olunduğu, hem de kamu yararının sağlanamadığı
hususlarının ileri sürüldüğü, Mahkememize sunulan bireysel başvuru formunda da
benzer şikâyetlerin dile getirildiği, imar planının şehircilik ilkeleri,
planlama esasları ve kamu yararı gözetilmeksizin ya da mevzuata aykırı şekilde
düzenlendiği yolunda bir iddiada bulunulmadığı, dolayısıyla başvurucunun imar
planının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla ileri sürdüğü hususların esasında imar
planına yönelik olmayıp, imar planının taşınmaz üzerinde doğurduğu sonuçlarla
ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, başvurucu esas olarak
başvuruya konu imar planı sonucunda taşınmazı üzerinde meydana gelen tasarruf
kısıtlamasının kamulaştırma yapılmaması nedeniyle uzun yıllardır sürmesi sonucu
uğradığı zarardan ve bu durumun mülkiyet hakkını ihlal etmesinden şikâyet
etmektedir.
33. AİHM, imar planının hukuka
aykırılığından değil de, bu planların herhangi bir tazmini olmaksızın taşınmaz
üzerinde meydana getirdiği kısıtlamaların sonuçlarından şikâyetçi olunması
durumunda imar planının iptali istemiyle açılacak davanın tüketilmesi gerekli
bir hukuk yolu olmadığını ( AİHM, Rossitto/İtalya, B.
No. 7977/03, 26/5/2009, § 19; Ayangil ve Diğerleri/Türkiye,
B. No. 33294/03, 6/12/2011, § 30 ); bu tür şikâyetler bakımından söz
konusu kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararın tazmini olanağını sağlayan mevcut
ve yeterli hukuk yollarının kullanılması gerektiğini değerlendirmektedir (bkz.
AİHM, Gülizar Öz/Türkiye, B. No.
40687/98, 1/7/2004; Rabia Tan ve
Diğerleri/Türkiye, B. No. 8095/02, 31/1/2008, §§ 38-41; Remzi Tekin Bozkurt/Türkiye, B. No.
38045/05, 2/3/2010).
34. Başvurucu tarafından ileri
sürülen mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası, imar planında çocuk bahçesi
alanı olarak ayrılan taşınmazına ilişkin olarak 3194 sayılı Kanun’un 10.
maddesi uyarınca ilgili idarece imar planını uygulamak üzere imar programının
hazırlanmaması, akabinde de ayrılma amacına uygun şekilde kamulaştırma
işleminin gerçekleştirilmemesi ve bu nedenle taşınmazı üzerinde mülkiyetinin
kullanımına yönelik olarak kısıtlama ve belirsizlik oluşmasından
kaynaklanmaktadır.
35. Başvuru konusu olaya benzer
şekilde, 3194 sayılı Kanun’un 10. maddesinin uygulaması kapsamında ortaya çıkan
uyuşmazlıkların hem adli yargı yerleri, hem de idare mahkemeleri önünde dava
konusu edildiği, adli yargı yerlerince uzun
yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle
kamulaştırma yoluna gitmeyen idarece pasif ve suskun kalmak ve işlem tesis
edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği gerekçesiyle
kamulaştırmasız el koyma kapsamında değerlendirme yapılarak uyuşmazlıkların
çözümü yoluna gidildiği; aynı konuda ilgililer tarafından idare mahkemelerinde
açılan davaların ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun idari işlem
ve eylemlerden doğan zararların tazminini öngören 12. ve 13. maddeleri
kapsamında çözümlendirildiği, adli yargıda açılan
davalarda görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkması
sonucu Uyuşmazlık Mahkemesine yansıyan başvurular neticesinde Mahkemece, somut
başvuruya benzer şekilde imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda
uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davaların idari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel
olanlar tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince
çözümlenmesi gerektiğine karar verildiği anlaşılmaktadır (Uyuşmazlık Mahkemesi,
E.2012/157, K.2012/182, K.T.24/9/2012).
36. Uyuşmazlık Mahkemesinin söz
konusu kararının ardından, 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun geçici 6. maddesinde 24/5/2013 tarih ve 6487 sayılı Kanunla yapılan
değişiklik kapsamında, anılan maddenin onuncu fıkrasında, uygulama imar
planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili
kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3194 sayılı
Kanunda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda
dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Belirtilen değişiklik
sonrasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca, imar kısıtlamalarından kaynaklanan
tazminat davalarının idari yargıda açılması gerektiğine hükmedildiği (Y.H.G.K.,
E.2013/5-603, K.2013/1503, K.T.30/10/2013), Danıştay tarafından da, söz konusu
tasarruf kısıtlamalarının idari işlem ve eylemlerden kaynaklanması ve 2942
sayılı Kanun’da yapılan değişiklik nedeniyle imar planındaki belirleme
sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat
davalarının görev ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğuna
hükmedildiği (D. 6. D., E.2013/8143, K.2014/3779, K.T.15/5/2014) anlaşılmaktadır.
37. Buna göre, başvurucunun imar
planında çocuk bahçesi alanında kalan ancak imar programına alınmayan ve
kamulaştırması yapılmayan taşınmazının mülkiyeti üzerinde oluşan kısıtlamalar
nedeniyle oluşan zararının tazminini sağlayabileceği etkili ve yeterli başvuru
yolunun 2942 sayılı Kanun’un değişik geçici 6. maddesi uyarınca idare
mahkemelerinde açılacak tam yargı davası olduğu, bu yolun kullanılması
suretiyle başvuru yollarının tüketilmiş sayılacağı, ancak başvurucu tarafından
tam yargı davası açma yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası ile ilgili olarak
iptal davası açma yoluna gidilmekle birlikte somut başvuru açısından daha
etkili giderim yolu olan tam yargı davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel
başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
18/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.