
Esas No: 1994/3382
Karar No: 1995/1690
Karar Tarihi: 13.04.1995
Danıştay 4. Daire 1994/3382 Esas 1995/1690 Karar Sayılı İlamı
Daire : DÖRDÜNCÜ DAİRE
Karar Yılı : 1995
Karar No : 1690
Esas Yılı : 1994
Esas No : 3382
Karar Tarihi : 13/04/995
BAŞKASININ BORÇLARINDAN DOLAYI MALLARI HACZEDİLEN KİŞİNİN AÇTIĞI DAVA SONUNDA HACİZ İŞLEMİNİN İPTALİNE KARAR VERİLMESİ HALİNDE BU İPTAL KARARININ YERİNE GETİRİLMESİNDE HERHANGİ BİR SÜRE SÖZ KONUSU OLMAMAKLA BİRLİKTE, İLGİLİNİN İDAREYE BAŞVURARAK KARARIN YERİNE GETİRİLMESİNİ İSTEMESİ DURUMUNDA, BU BAŞVURUYA VERİLEN OLUMSUZ CEVAP ÜZERİNE 30 GÜNLÜK DAVA AÇMA SÜRESİ İÇİNDE DAVA AÇILABİLİR.
Davacıya ait menkul mallar bir başkasının vergi borcundan dolayı haczedilmiştir. Bu haciz işlemine karşı açılan davada mahkemece haciz iptaline karar verilmiş, bu karar Danıştay'ın temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçerek kesinleşmiştir. Davacı haciz işleminin iptaline ilişkin karar üzerine idareye başvurarak zararının tazminini istemiş, altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine idarenin iptal edilen işlemi nedeniyle doğduğunu iddia ettiği 153.663.440 lira zararının tazminine karar verilmesi dileğiyle dava açmıştır. ... Vergi Mahkemesi … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 11 ve 12.maddeleri uyarınca davacının tam yargı davasına konu idari işleme karşı açtığı davanın vergi davası niteliğinde olduğu, tam yargı davası açmadan önce davacının idareye başvuru hakkı olmadığı, haciz işleminin iptaline ilişkin kararın düzeltilmesi isteminin reddi yolundaki kararın davacıya tebliğinden itibaren otuz günlük dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davanın reddi gerekeceği, ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28.maddesinin 3.fıkrası gereğince de yine karar düzeltme kararının idareye tebliğinden itibaren en geç altmış gün için de idarenin karar gereği işlem tesis etmek zorunda bulunduğu, davacını bu sürenin bitiminden sonra otuz gün içinde de davayı açmamış olduğu gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Davacı, İdari Yargılama Usulü Kanununun 11.maddesi uyarınca idareye başvuru haklarının bulunduğunu, zira burada vergi, resim ve harca itirazın söz konusu olmadığını, idareye başvuru süresi dikkate alındığında da davanın süresinde açılmış olduğunu ileri sürmekte, kararın bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdariYargılama Usulü Kanununun "Kararların Sonuçları" başlıklı 28.maddesinin 1.fıkrasında haciz veya ihtiyatı haciz uygulamaları ile ilgili vergi davalarında vergi mahkemelerince verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceği, 3.fıkrasında ise Danıştay Bölge İdare Mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkeme de maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği öngörülmüştür.Dosyadaki dava dilekçesinde bir başka şahsın borçlarından dolayı haksız yere davacıya ait malların haczedildiği, bu haciz işlemine karşı açılan davada mahkemece işlemin iptaline karar verildiği ve bu kararın Danıştay'ın temyiz ve karar düzeltme incelemelerinden geçerek kesinleştiği belirtilmiştir. Davacı, mahkemenin bu kararı gereğince idareye başvurarak zararının tazminini istemiştir. Nitekim 22.2.1993 tarihli ihtarnamede de bu husus belirtilmiş ve kesinleşen vergi mahkemesi kararı uyarınca yapılan haciz işleminin iptal edildiği haksız ve hukuka aykırı olarak haczedilen malların aynen iadesi, olmadığı takdirde o günkü değerlerinin ödenmesi talep edilmiştir. Bu durumda davacının idareye yaptığı bu başvuru anılan Kanunun 11.maddesinde düzenlenen ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem tesisi için yapılan bir başvuru niteliği taşımamaktadır. Buradaki başvuru, mahkemenin kararının yerine getirilmesi istemiyle yapılmış bir başvuru niteliğinde olup, buna ilişkin düzenleme 28.maddenin 3.fıkrasında yer almıştır. İdarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu ve bu kararları yerine getirmede gecikmemeleri gerektiği Anayasa'nın 138.maddesinde de ifade edilmiştir. İdare, aleyhine verilen iptal ve tazminat hükümlerini kendiliğinden yerine getirmek zorundadır. İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması ne "idari işlem" ne de "idari eylem" olarak nitelendirilemeyeceğinden bu sebeple açılacak tazminat davalarında idari işlem ve eylemlere ilişkin olarak kanunda yer alan süreye ilişkin hükümlerin uygulanması mümkün görülmemektedir. İdarenin mahkeme kararlarını yerine getirmekten kaçınması veya icrada gecikmesi yolundaki davranışı süregelen bir tutumu ifade ettiğinden ve mahkeme kararı zamanın geçmesi ile önemini ve etkisini kaybetmeyeceğinden, bu halin doğurduğu zararların talep ve dava edilmesini bir süreyle sınırlamakta mümkün değildir.
Mahkemelerin iptal kararlarının yerine getirilmesi için mevzuatımızda herhangi bir süre öngörülmemiştir. İptal kararı düzeltme veya yargılamanın yenilenmesi yolu ile kaldırılıncaya kadar, kanuni hakikati ifade ettiğinden ve hatta kanunun da üstünde bir kuvvete sahip olduğundan ne zaman olursa olsun idarece mutlaka uygulanması ve hukuka aykırılığın giderilmesi gerekir. Bu itibarla, iptal kararının yerine getirilmemesi hali ne kadar uzun süre devan ederse etsin bunun idare tarafından yerine getirilmesi sorumluluğu sona ermez.
Bununla beraber, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinde, dava açmasüresi, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen haller de Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuzç gün olduğu belirtilmiştir. Kuşkusuz 28.maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yargı kararına göre işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan idare aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davaları da bu sürede açılmak gerekir. Önemli olan husus, bu konuda dava süresinin ne zaman işlemeye başlayacağıdır. 7.maddenin ikinci fıkrasının a bendinde bu sürenin, genel olarak, yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı ifade edilmiştir. Yargı kararına göre işlem tesis etmeyen veya eylemde bulunmayan idareye tazminat talebiyle yapılacak başvuru bu sürenin hesabına esas olabilir. Dava süresi, bu başvurunun reddi ya da isteğin reddedilmiş sayılmasını gerektirecek idare davranışından itibaren hesaplanabilir. Bu çözüm İdari Yargılama Usulü Kanununun dava süresi ve başlangıcını düzenleyen hükümlerindeki anlayışa da uygun düşmektedir.
Olayda başkasının borçlarından dolayı davacıya ait mallar haczedilmiş olup, bu haciz işlemine karşı açılan davada haciz işleminin iptaline karar verilmiştir. Yukarıda da değinildiği üzere bu iptal kararının yerine getirilmesinde herhangi bir süre söz konusu değildir. İdare bu kararı er ya da geç yerine getirmek zorundadır. Eğer ilgili idareye başvurarak kararın yerine getirilmesini ve bu nedenle doğan zararının tazminini istemişse, bu başvuru tarihi dava süresinin hesabına esas olabilir. İdarenin bu başvuruya olumsuz cevap vermesi halinde, dava süresi bu bildirimin ilgilisine tebliği tarihinden itibaren başlayacaktır. İdare altmış günlük sürede bir cevap vermez, işlem de tesis etmezse başvuru reddedilmiş sayılacağından, altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde dava açılabilecektir. Davacının zararının tazminini içeren ihtarname 10.3.1993 de idarece tebellüğ edilmiş, altmış günlük sürede cevap verilmemesi üzerine otuz gün içinde dava açılmıştır. Bu bakımdan davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından aksi yöndeki mahkeme kararı isabetli görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.