
Esas No: 2014/19791
Karar No: 2014/19791
Karar Tarihi: 19/12/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET KOCA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/19791) |
|
Karar Tarihi: 19/12/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Mehmet KOCA |
Vekili |
: |
Av. Osman
ERYILMAZ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazların tapusunun bir bölümünün mükerrer
kadastro gerekçesine dayanılarak iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1949 doğumlu olup Ankara"da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu Ankara ili Sincan ilçesi Ücret Mahallesi"nde
(eskiden Polatlı"ya bağlı bir köydür) kâin 1624 ve 1625 parsel numaralı
taşınmazların malikidir.
A. Başvurucuya Ait
Taşınmazların Mülkiyet Durumuna İlişkin Arka Plan
10. 1624 parsel numaralı taşınmaz 11/6/1945 tarihli ve 4753
sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu uyarınca yapılan toprak dağıtımı sonucu
13/1/1959 tarihinde Hü. K. adına tapuya tescil
edilmiştir. Söz konusu taşınmaz 19/1/1967 tarihinde düzenlenen tapulama
tutanağıyla 31.100 m² yüz ölçümüyle Hü.K. adına
tespit edilmiştir. Başvurucu 24/10/1995 tarihinde 1624 numaralı parseli Hü.K.dan satın almıştır.
11. 1625 parsel numaralı taşınmaz 19/1/1967 tarihli tapulama
tutanağıyla 2.850 m² yüz ölçümüyle zilyetlik hükümlerine istinaden Ha. K.nın
mirasçıları sıfatıyla başvurucu (1/6), S.K. (3/6), M.K. (1/6) ve Ht.K. (1/6) adına tespit edilerek 25/5/1972 tarihinde
tapuya tescil edilmiştir. Söz konusu taşınmaz 24/10/1995 tarihinde yapılan
taksim sonucu tamamıyla başvurucu adına tescil edilmiştir.
B. Hazine Adına Tespit ve
Tescil Edilen Taşınmaz
12. Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel
numaralı taşınmaz 20/5/1956 tarihli tapulama tutanağında 21.600 m² yüz
ölçümüyle Hazine adına tespit edilerek 13/12/1962 tarihinde tapuya tescil
edilmiştir.
C. Başvurucuya Ait
Tapuların Kısmen İptal Edilmesi
13. Altındağ Kadastro Müdürlüğüne bağlı teknik personel
tarafından düzenlenen 20/12/2004 tarihli raporda; 1624 parsel numaralı
taşınmazın 17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069
m²lik bölümünün 1956 yılında yapılan kadastro çalışması sonucu Hazine adına
tespit ve tescil edilen Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182
parsel numaralı taşınmaz ile çakıştığı ve mükerrer kadastro nedeniyle bu bölüme
isabet eden tapu kaydının düzeltilmesi gerektiği belirtilmiştir.
14. Polatlı Tapu Sicil Müdürlüğünce; bu rapora istinaden
16/5/2006 tarihli işlem ile 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro
Kanunu"nun 22. maddesi uyarınca 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik
bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik bölümünün tapusunun
iptal edildiği başvurucuya bildirilmiştir.
D. Tapuların Kısmen İptal
Edilmesine İlişkin İşleme Karşı Açılan Dava
15. Başvurucu tarafından 16/4/2009 tarihinde Sincan 2. Asliye
Hukuk Mahkemesinde tapunun kısmen iptaline ilişkin işleme karşı dava
açılmıştır.
16. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda 1624 parsel numaralı taşınmazın
17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik
bölümünün Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı
taşınmaz ile çakıştığı tespit edilmiştir.
17. Mahkemece 19/11/2009 tarihli kararla davanın reddine karar
verilmiştir. Mahkeme 3402 sayılı Kanun"nun 22.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan ikinci defa yapılan kadastronun bütün
sonuçlarıyla hükümsüz olduğu yolundaki kurala dayanmıştır. Mahkeme, ikinci
kadastro sonucu yapılan kaydın iptalinin hukuka uygun olduğu sonucuna
ulaşmıştır.
18. Mahkeme kararı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 4/5/2011
tarihli kararıyla onanmıştır.
E. Tapuların Kısmen İptal
Edilmesi Nedeniyle Açılan Tazminat Davası
19. Başvurucu 6/9/2011 tarihinde Gölbaşı Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) taşınmazların tapusunun kısmen iptal edilmesi nedeniyle
tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; iyi niyetle edindiği
taşınmazların tapusunun terkin edilen bölümünün yeniden adına tesciline karar
verilmesi, bunun mümkün olmaması durumunda tapuların kısmen iptal edilmesi
nedeniyle uğradığı zararın 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu"nun 1007. maddesi uyarınca tazmini isteminde
bulunmuştur.
20. Mahkeme 14/11/2012 tarihli kararla tescil talebine ilişkin
istem yönünden davanın 3402 sayılı Kanun"un 13. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen on yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine
karar vermiştir. Mahkeme, tazminat talebini ise 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesi uyarınca devletin sorumluluğunu gerektiren herhangi
bir zararın söz konusu olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
21. Mahkeme kararı, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/5/2014
tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 29/9/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 12/12/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 19/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
23. 3402 sayılı Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“ Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması
yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci defa
kadastroya tâbi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır
ve Türk Medenî Kanununun 1026 ncı
maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa
yapılan kadastro, tapu sicil müdürlüğünce re’sen
iptal edilir.”
24. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi
şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan
görevlilere rücu eder.”
25. 4721 sayılı Kanun’un 1026. maddesi
şöyledir:
“Bir aynî hakkın sona ermesiyle tescil her
türlü hukukî değerini kaybettiği takdirde, yüklü taşınmaz maliki, terkini
isteyebilir.
Tapu memuru bu istemi yerine getirirse, her
ilgili, bu işlemin kendisine tebliği tarihinden başlayarak otuz gün içinde
terkine karşı dava açabilir.”
2. Yargıtay Kararları
26. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18/11/2015 tarihli ve
E.2015/2184, K.2015/11402 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Dava, mükerrer kadastro gerekçesiyle iptal
edilen tapu nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın
1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mülkiyet hakkı, Anayasanın 35. maddesi ve bu
maddeye uygun olarak çıkarılan kanunlarla korunduğu gibi,5170 sayılı Kanun ile
değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen,Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle degüvence
altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM),
Turgut Ve Diğerleri-Türkiye davasıkararında, Devlet
tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir
müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai
şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki
adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, Köktepe-Türkiye
davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine
gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 noluEkProtokol’ün 1. maddesi anlamında kamuyararı
kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma
halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve
bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi
için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini
hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden,
mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğiniifade
etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün
ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve
2010/4 - 349 E. 2010/318 Ksayılı kararlarında davurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden
işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri
ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan
TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada
Devletin sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar
görenler, Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi
gereğince, zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava
açabilirler.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi
uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin
bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, aynî hakkının saptanması,
herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına
dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk
olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten
isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun
kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini
izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri
ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bukayıtlarda
oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle, kadastro işlemleri, tapu
kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu
kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK"nın 1007. maddesi
kapsamındadır. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu
siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (aynî) hakların, yanlış
tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu
haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını
üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de
üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukuki duruma uymayan kayıtlar düzenlemek,
taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle
zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının
iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı
da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu
malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı,zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı,
zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis
edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 05.03.2003
gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E.,2010/427
K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara
uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas
alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın
meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusuiptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri
belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile,
arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal
satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında,
... Tapu Müdürlüğünün 10.01.2012 tarihli işlemi ve bu işleme karşı ... Asliye
Hukuk Mahkemesi"nde açılan ... Esas - ... Karar sayılı dosyada davanın reddine
karar verilmesi ile davacıların hissedarı olduğu 6625 m2 yüzölçümlü ... ada ...
parsel sayılı taşınmazın 1.985,26 m2"lik kısmına ait tapunun mükerrer kadastro
işlemi nedeniyle iptal edildiği, her ne kadar mükerrer yapılan kadastro yok
hükmünde bulunsa da, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro
tesbiti düzenlenerek gerçek kişiler adına tapu
kütüğünün oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğu, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında
Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının
tespit edilerek tazminine karar verilmesi gerekirken, mahkemece, davacıların
herhangi bir zarara uğramadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde hüküm
kurulması doğru değildir. Bu nedenle mahkemece, zararınmeydanageldiğitarihe
göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmeli,
taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa ise
değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre
hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmeli ve tapu sahibinin oluşan
gerçek zararı neyse o miktarda tazminatın davacılara ödenmesine karar
verilmelidir.”
27. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/9/2013 tarihli ve
E.2013/9108, K.2013/13601 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden;
davacının 07.02.2008 tarihinde 29200 m2 yüzölçümlü olarak satın aldığı Topaklı
... Köyü 690 parsel sayılı taşınmazın, ... Kadastro Müdürlüğü tarafından 3402
sayılı Yasanın 22. maddesi uyarınca uygulamaya tabi tutularak, taşınmazın
22.079,02 m2"lik kısmının İkizce Köyü 1 nolu parsele
binmeli (mükerrer) olması nedeni ile yüzölçümü ve sınırları düzeltilerek,
7120,98 m2 olarak yeniden davacı adına tescil edildiği, yapılan bu işlemin ilan
edilerek kesinleşmesi üzerine, davacının tazminat istemli iş bu davayı açtığı
anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK.nun
sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesinde
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer
almakta olup, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak
birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki
kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda
yapılan hatalardan da TMK.nun 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. (HGK.nun
16.06.2010 gün ve 2010/4-349/318 sayılı kararı)
Hal böyle olunca; 1950 yılında yapılan
tapulama çalışmalarında 29200 m2 olarak tespit ve tescile tabi tutulan
taşınmazın, sonradan yüzölçümü ve sınırlarının Kadastro
Kanununun 22/a maddesi uyarınca, başka bir parsele binmeli olması
nedeniyle düzeltilmesi sırasında oluşan zararın da kadastro işlemlerinden
kaynaklandığı ve TMK.nun 1007. maddesi
anlamında tazmini gerektiği muhakkak olup, işin esasına girilerek, taşınmazın
niteliği tespit edilip, arazi ise gelir metodu esas alınarak; arsa ise emsal
incelemesi yapılarak davacının zararının kapsamı belirlenerek talebin kabulüne
karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın reddine karar
verilmesi,
Doğru görülmemiştir."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ne (Sözleşme/AİHS) ek 1
No.lu Protokol"ün "Mülkiyetin
korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu
yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir başvurucunun
tazminat ödenmeksizin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Kasım
2009 tarihinde daha önceki içtihadında değişikliğe gittiğini, AİHM"in bu konudaki içtihatlarına dayanarak tapu
kayıtlarındaki yanlış kayıtlardan kaynaklanan ayni hak veya menfaatleri
kaybolmuş ya da kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden
dolayı devleti sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, tazminat miktarının söz
konusu arazinin kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel
getirisi ve emsal değerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması
gerektiğine dikkat çektiğini, bu başvuru yolunun düzenli olarak kullanılmakta
olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM"in içtihatlarını
ve AİHS"e ek 1 No.lu Protokol"ün 1. maddesine
dayanarak ilgili mevzuat hükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu
belgesinin iptali yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde
tazminat talebinde bulunabileceğini belirterek iç hukuk yolları tüketilmediği
gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Altunay/Türkiye (k.k.),
B. No: 42936/07, 17/4/2012, §§ 36-38).
30. AİHM"in Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye (B. No:
40896/05,7/7/2015, §§ 5-22) kararına
konu olayda, başvurucu Şirket tapu kayıtlarına göre 485.200 m² büyüklüğünde
olan taşınmazın bir kısım hissesini üçüncü kişiden satın almıştır. Kadastro
Bölge Müdürlüğü, 1955 yılında yapılan kadastro çalışması sırasında taşınmazın
büyüklüğünün aslında 202.000 m² olarak ölçüldüğü hâlde bir sonraki satırda yer
alan taşınmazın yüz ölçümü olan 485.200 m² şeklindeki ölçümün hatalı olarak
tapuya tescil edildiğini ve taşınmazın yüz ölçümünün 202.000 m² olarak
düzeltildiğini başvurucuya bildirmiştir. Başvurucu Şirketin, devletin tapu
sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna ilişkin hükümler uyarınca
açtığı davada ilk derece mahkemesince başvurucu lehine tazminata hükmedilmiş
ise de Yargıtay tarafından bu karar bozulmuştur. Yargıtay, kadastro çalışması
sonucu taşınmazın sınırlarının doğru bir biçimde tespit edildiğini ve
taşınmazın haritasında bir yanlışlığın bulunmadığını belirtikten sonra yüz
ölçümünün maddi yazım hatası sonucu yanlış yazıldığını vurgulamıştır. Yargıtay,
başvurucu tarafından satın alınan taşınmazın haritadaki yüz ölçümünden bir
buçuk kat daha büyük gösterilmesinin yüzeysel olarak bakıldığında fark
edilebilecek bir hata olduğunun altını çizmiş ve bu nedenle devletin
sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından
Yargıtay kararına uyularak dava reddedilmiştir.
31. AİHM, başvurucunun gerçekte 202.000 m² olan bir taşınmaz
için 485.200 m²ye karşılık gelen bir fiyat ödediğine işaret etmiş ve bu nedenle
zarara uğradığının tartışmasız olduğunu ifade etmiştir (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye,
§ 46). Başvuruyu pozitif yükümlülükler kapsamında inceleyen AİHM; 4721 sayılı
Kanun"un 1007. maddesinde devletin tapu sicilinin
tutulmasına ilişkin hatalarından doğan zararın tazminine imkân tanındığı hâlde
somut olayda, taşınmazın herhangi bir hata içermeyen haritasının başvurucuyu
sicilde yazılı olan yüz ölçümünün hatalı olduğunu tespit etmeye muktedir
kıldığı gerekçesiyle başvurucunun tazminat talebinin reddedildiğini
vurgulamıştır (Gürtaş Yapı Ticaret ve Pazarlama
A.Ş./Türkiye, §§ 56-58). AİHM, özellikle emlak işiyle iştigal eden
alıcıdan belli ölçüde özenli davranmasının beklenmesinin kabul edilebilir
olduğunu belirtmekle birlikte somut olaydaki taşınmazın doğal bir bağlantı
içinde bulunduğu daha geniş bir alanın parçası olduğuna ve bitişik parsellerden
ihtilaflı parseli ayırt etmeye imkân veren herhangi bir fiziki sınırın
bulunmadığına dikkat çekmiştir. AİHM; bu koşullarda ulusal mahkemenin alıcının
bütünüyle tapu siciline dayanmaması ve harita ile sicil arasında çelişki
bulunup bulunmadığının tespiti bakımından ayrıca danışman görüşüne de
başvurması gerektiği yönündeki yaklaşımının idare tarafından yapılan hatanın
sonuçlarına başvurucunun katlanmasına neden olmak suretiyle başvurucuya ölçüsüz
bir külfet yüklediği kanaatine varmıştır (Gürtaş
Yapı Ticaret ve Pazarlama A.Ş./Türkiye, § 59).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 19/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, tapu siciline güven ilkesi uyarınca edindiği
taşınmazlarının tapusunun kısmen ve tazminat ödenmeksizin iptal edilmesinin
mülkiyet hakkını ihlal ettiğini öne sürmektedir. Başvurucu; mülkiyet hakkının
ihlali nedeniyle açılan davalarda zamanaşımının söz konusu olmayacağını, bu
nedenle uğradığı zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı sebebiyle
reddedilmesinin mülkiyet hakkını zedelediğini belirtmektedir. Başvurucu,
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 1/4/2014 tarihli ve E.2013/24348, K.2014/9133
sayılı kararındaki, mükerrer tapu kaydının terkini sebebiyle uğranılan zararın
4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesi uyarınca tazmini
gerektiği yolundaki içtihadın göz ardı edildiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa"nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; tapuların terkin edilen bölümünün
yeniden adına tesciline karar verilmesi, bunun mümkün olmaması durumunda
tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur. Kararın gerekçesinde, tescil istemine
ilişkin talep yönünden davanın 3402 sayılı Kanun"un 13. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen on yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı; tazminat
talebi yönünden ise 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesi
uyarınca devletin sorumluluğunu gerektiren herhangi bir zararın söz konusu
olmadığı nedenleriyle davanın reddi gerektiği ifade edilmiştir. Ancak hüküm,
her iki talep bakımından bir ayrım yapılmaksızın davanın süre aşımı nedeniyle
reddi biçiminde kurulmuştur. Gerekçeli kararın yazımındaki bu özensizlik ve
ciddiyetsizlik her iki talebin de süre aşımı nedeniyle reddedildiği izlenimi
uyandırmakta ise de karar bir bütün olarak dikkate alındığında tazminat
ödenmesine ilişkin talep yönünden davanın 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesi uyarınca koşulları oluşmadığından esastan
reddedildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle başvuru konusu şikâyet mahkemeye
erişim hakkı kapsamında değil mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
a. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
37. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi
gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların
üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası
kabil olan her türlü hak ve alacaklar da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No:
2014/11441, 1/2/2006, § 60).
38. Somut olayda Ankara ili Sincan ilçesi Ücret Mahallesi"nde
kâin 1624 ve 1625 parsel sayılı taşınmazların büyüklüğü, 1967 yılında yapılan
tapulama çalışmasında sırasıyla 31.100 m² ve 2.850 m² olarak ölçülmüştür.
31.100 m² büyüklüğündeki 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümü
ile 2.850 m² büyüklüğündeki 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik
bölümü daha önce 1956 yılında yapılan tapulama çalışması sonucu Ankara ili
Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182 parsel numaralı taşınmazın parçası
olarak Hazine adına tespit edilmiştir. Satın alma ve taksim sonucu 24/10/1995
tarihinde başvurucunun mülkiyetine geçen taşınmazların 1956 yılındaki tapulama
çalışmasında Hazine adına tespit edilen bölümlerine ilişkin tapu kaydı,
mükerrer kadastro gerekçesiyle 16/5/2006 tarihinde iptal edilmiştir.
Taşınmazların tapularının Hazine lehine iptal edilen bölümlerinin işlem
tarihinde başvurucunun mülkiyetinde bulunduğu hususunda tartışma bulunmadığı ve
dolayısıyla Anayasa"nın 35. maddesi kapsamında güvence altına alınan bir mülkün
var olduğu açıktır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
39. Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten
barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş,
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
40. Başvurucuya ait taşınmazlara ilişkin tapuların kısmen Hazine
lehine iptal edilmesi mülkiyet hakkına müdahale oluşturmaktadır. Tapunun iptal
edilmesi mülkten yoksun bırakılması amacını taşıdığından "mülkten yoksun
bırakma" biçimindeki ikinci kural kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
42. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca
ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
43. Başvurucunun taşınmazlarının tapusunun kısmen iptal
edilmesi, 3402 sayılı Kanun"un 22. maddesine dayandırılmıştır. 3402 sayılı
Kanun"un 22. maddesinin birinci fıkrasında evvelce tespit, tescil veya
sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden
kadastrosunun yapılamayacağı kurala bağlanmış; bu gibi yerler ikinci defa
kadastroya tabi tutulmuşsa ikinci kadastronun bütün sonuçlarıyla hükümsüz
sayılacağı ve ikinci defa yapılan kadastronun iptal edileceği belirtilmiştir.
44. Somut olayda başvurucuya ait 1624 parsel numaralı taşınmazın
17.638 m²lik bölümünün, 1625 parsel numaralı taşınmazın ise 1.069 m²lik
bölümünün ikinci kez kadastro gördüğü ihtilafsızdır. Dolayısıyla bu bölümlere
isabet eden tapunun iptal edilmesinin yasal dayanağının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
45. İkinci yapılan kadastro tespiti hükümsüz sayılıp bu tespite
dayanılarak oluşturulan tapunun iptal edilmesi, birinci kadastroda lehine
tespit yapılan malikin mülkiyet hakkının korunması amacına yöneliktir. Birinci
kadastroda lehine tespit yapılanın mülkiyet hakkının korunmasının kamu yararına
dönük olduğu açıktır. Dolayısıyla başvurucunun tapusunun kısmen iptal edilmesi
meşru bir amaca dayanmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
46. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki, ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
47. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012;
E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15,
K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19,
29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015;
E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 38).
48. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı
değerlendirilirken tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların
yerine getirilmesinde ihmalkârlık gösterilip gösterilmediği ve ihmalin
varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin
bulunup bulunmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır (Besime Çetin, B. No: 2014/17809,
8/11/2017, § 43).
49. İdarenin "iyi yönetişim" ilkesine uygun hareket
etme yükümlülüğü bulunmaktadır. "İyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu
söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her
şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 68). Öte yandan idarelerin hatalı tesis ettiği işlemleri
geri alma hakkı bulunmakla birlikte kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri
ve bireylere yüklememeleri gerekir.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Başvurucunun taşınmazlarının daha önce 1956 yılında yapılan
tapulama çalışması sonucu Ankara ili Gölbaşı ilçesi Kötek köyünde kâin 1182
parsel numaralı taşınmazın parçası olarak Hazine adına tespit edilen bölümünün
tapusunun iptal edilmesinin Hazinenin menfaatlerinin korunması amacı bakımından
elverişli ve gerekli olmadığı ifade edilemez.
51. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen tedbirin maliki
olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve
dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle
başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
52. Başvurucuya ait Ankara ili Sincan ilçesi Ücret Mahallesi"nde
kâin 1624 parsel numaralı taşınmazın 17.638 m²lik bölümü ile 1625 parsel
numaralı taşınmazın 1.069 m²lik bölümünün 1956 yılında yapılan tapulama
faaliyeti sonucu Hazine adına tespit ve tescil edildiği sabittir. Dolayısıyla
taşınmazların bu bölümü yönünden 1967 yılında yapılan tapulama faaliyeti sonucu
oluşturulan tapu kaydının mükerrer olduğu açıktır. Mükerrer tapu kaydı
oluşturulmasının bütünüyle idarenin aynı yerde kanunen yasak olduğu hâlde
ikinci kez tapulama (kadastro) çalışması yapmasından kaynaklandığı
görülmektedir.
53. Kanun koyucu iki defa kadastro yapılması sonucu mükerrer
oluşturulan tapu kayıtlarından ilk kadastroya dayalı olanının gerçeği
yansıttığını aksi ileri sürülemez bir karine olarak kabul etmiş ve buna bağlı
olarak ikinci kadastro sonucu oluşan tapunun iptal edilmesini öngörmüştür.
Diğer bir ifadeyle kanun koyucu, ilk kayıt malikinin mülkiyet hakkını daha
üstün değerde görmüştür. İkinci kadastro sonucu oluşturulan tapunun malikinin
ilk kadastro neticesinde yapılan tescile karşı kadastro tutanaklarının
kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde dava açması teorik olarak mümkün ise de
iki kadastro arasında on yıldan fazla sürenin geçtiği durumlarda mükerrer kayıt
malikinin böyle bir imkânı da bulunmamaktadır.
54. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarının daha önce 1956
yılında Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmaz ile çakışan bölümlerine
ilişkin tapu iptal edilmiştir. Başvurucunun 1956 yılında ilan edilen birinci
kadastro tespitine itiraz etmesi veya bu tespit neticesinde yapılan tescile
karşı dava açması da mümkün değildir. Bu durumda kamu makamları tarafından
oluşturulan tapuyu ifraz ve satın alma yoluyla edinen başvurucunun tapularının
Hazineye ait tapu ile çakışan bölümünün iptal edilmesi başvurucuya ağır bir
külfet yüklemiştir. Önceki kadastroya istinaden lehine tapu oluşturulan
Hazinenin menfaatlerinin korunmasında kamu yararı bulunmakta ise de devletin
verdiği tapuya dayanarak mülkiyet hakkı sahibi olan başvurucunun da menfaatinin
gözetilmesi ve bu çerçevede idarenin hatalı işleminin bütün sonuçlarının
başvurucuya yüklenmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda tapularının kısmen iptal
edilmesi karşılığında başvurucuya tazminat ödenmesinin başvurucuya yüklenen
külfeti hafifletecek ve kamu yararı ile bireysel menfaatlerin dengelenmesini
sağlayacak önemli bir araç olduğu söylenebilir.
55. Türk hukukunda tapu sicilinin hatalı tutulmasından
kaynaklanan zararların devlet tarafından tazmin edilmesini öngören düzenleme,
4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesinde yer almıştır.
Anılan maddede; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin
sorumlu olduğu, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere devletin rücu
edebileceği hüküm altına alınmıştır. Yargıtay tapu kütüğünün oluşumu
aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu ve
bu kayıtlarda yapılan hatalardan da 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesi uyarınca devletin sorumlu olduğunu içtihat etmiştir
(Nazmiye Akman, B. No: 2013/1012,
16/4/2013, § 25; Ahmet Hilmi Serter,
B. No: 2014/10954, 17/11/2016, §§ 41, 42; Hatice
Avcı ve diğerleri, B. No: 2014/9788, 22/9/2016, §§ 74-76). Öte
yandan Yargıtay 3402 sayılı Kanun"un 22. maddesi uyarınca mükerrer (binmeli)
tapuların düzeltilmesi sırasında oluşan zararın da kadastro işlemlerinden
kaynaklanması nedeniyle 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesi
kapsamında devlet tarafından tazmini gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. §§ 26,
27).
56. Somut olayda başvurucunun 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesine istinaden devlet aleyhine açtığı tazminat davası,
anılan hüküm uyarınca devletin sorumluluğunu gerektiren herhangi bir zararın
söz konusu olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Mahkemenin Yargıtay
içtihadıyla çelişen bu yorumu nedeniyle tapusu iptal edilmek suretiyle
başvurucuya yüklenen külfetin orantılı hâle getirilmesi önlenmiş ve
başvurucunun idarenin hatasından doğan zarara katlanması sonucunu doğurmuştur.
Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkı ile Hazinenin menfaatlerinin
korunmasındaki kamu yararı arasında kurulması gereken makul dengenin başvurucu
aleyhine bozulduğu anlaşıldığından mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz
olduğu kanaatine varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri HakkındaKanun’un 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın
yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
60. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
61. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Gölbaşı Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gölbaşı
Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/620) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.