
Esas No: 2014/648
Karar No: 2014/648
Karar Tarihi: 18/9/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FATİH HİLMİOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/648) |
|
Karar Tarihi: 18/9/2014 |
R.G. Tarih-Sayı: 4/12/2014-29195 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
Raportör |
: |
Muharrem İlhan KOÇ |
Başvurucu |
: |
Fatih HİLMİOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Mehmet SEVER |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hastalığı
nedeniyle hayati tehlike içinde bulunmasına rağmen cezaevinde tutulması ile
klişe ifadelerle tutukluluk halinin devamına karar verilmesinin yaşam hakkı ile
kişi hürriyeti ve güvenliğini ihlal ettiğini ileri sürmüş ve tedbiren tahliye kararı verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/1/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 24/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün tedbir
talebiyle ilgili olarak 20/1/2014 tarihinde yaptığı toplantıda,
i. Başvurucunun cezaevinde bulundurulmasının mevcut hastalığı
yönünden hayati risk oluşturup oluşturmadığı hususunun, ilgiliye ait mevcut
tıbbi belge ve dokümanlar ve ilgili hakkında daha önce düzenlenen raporlarla
birlikte yapılacak muayeneden sonra yeniden değerlendirildiği yeni bir uzman
heyet raporunun istenmesine,
ii. Belirtilen konularda başvurucunun durumunu değerlendiren raporun
düzenlenmesi amacıyla ilgilinin, bu konuda yeterliliğe sahip, daha önce ilgili
hakkında rapor düzenleyen sağlık kuruluşlarından farklı, tam teşekküllü bir
sağlık kurumuna sevkine,
iii. Başvurucunun tedbir talebinin düzenlenecek uzman heyet
raporundan sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir.
5. İkinci Bölümün tedbir
talebiyle ilgili olarak 20/2/2014 tarihinde yaptığı ikinci toplantıda,
başvurucunun tedbir talebinin kabulü ile tedbiren
tahliyesine karar vermiştir.
6. Başvuru konusu olay ve
olgular 24/1/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Bakanlık
görüşünü 25/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 24/3/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı 7/4/2014 tarihinde beyanda
bulunmuştur
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığı tarafından ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 2000-2008
yıllarında İnönü Üniversitesi Rektörü olarak görev yapmış bir tıp profesörüdür.
Başvurucu 2008 yılından itibaren Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesinde Gastroenteroloji Bilim Dalında öğretim üyesi olarak çalışmaya
başlamıştır.
10. Başvurucu İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 12/4/2009 tarih ve 2009/274 sayılı kararı doğrultusunda “yasa dışı terör örgütü üyesi olmak ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen engellemeye teşebbüs” suçlarından gözaltına alınmış ve
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/4/2009 tarih ve 2009/56 sayılı kararıyla
tutuklanmıştır.
11. İsnat edilen suçlarla ilgili
olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 17/7/2009 tarih ve 2009/1498
Soruşturma, 2009/751 Esas sayılı iddianamesiyle İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
12. İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2009/191 Esas sayılı dosyasında yürütülen yargılamada 7/9/2009
tarihinde ilk duruşmanın yapılmasına ve başvurucunun da aralarında olduğu haklarında
bir kısım suçlamalar ile ilgili tutuklama kararları bulunan bir kısım
sanıkların, atılı suçları işlediklerine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin
bulunması, aşamalardaki tutukluluk gerekçeleri, bir kısım atılı suçların Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 3. fıkrasında sayılan suçlardan olması
dikkate alınarak, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
13. İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2009/191 Esas sayılı dosyasında yürütülen yargılama sürecinde,
başvurucunun tahliye talepleri “dosya
kapsamı, her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bunlarla
ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış olması, delillerin
karartılması şüphesinin bulunması, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. maddesinin 3. fıkrasında sayılan suçlardan olması”
gerekçesiyle reddedilmiştir.
14. Başvurucu 17/4/2009
tarihinde tutuklanması üzerine tutulduğu Silivri L Tipi Cezaevinden rahatsızlanması
üzerine önce Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş, 11/6/2009
tarihli konsültasyon sonrasında buradan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Hastanesi Hepatoloji Servisine nakledilmiştir.
15. Başvurucu tutuklu olduğu ve
yargılandığı dönem içinde sağlık durumu nedeniyle 22/6/2009-7/3/2011 tarihleri
arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Hepatoloji
Servisinde yatırılmıştır.
16. İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan tedavi sırasında düzenlenen
19/8/2009 tarih ve 4282 sayılı sağlık kurulu raporunda “kronik hepatit B ve karaciğer sirozu hastası olması
nedeniyle beslenmesinin çok düzenli olması ve iltihabi hastalıklardan korunması
için bulunduğu ortamın koşullarının hijyenik olması gerekir. Yakın ararlıklarla da karaciğer kanseri için kontrol edilmelidir.
Bu hastalarda %2-3/yıl karaciğer kanseri riski vardır. Stresli koşullar
bağışıklığını düşürerek enfeksiyon ve mide kanamalarına zemin hazırlayabilir.
Bu gibi durum ciddi ölüm tehlikesi yaratır. Tutukluluğun devamı halinde bu
hastalık tutuklunun hayatı için kesin bir tehlike teşkil eder.”
kanaati belirtilmiştir.
17. İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinin daha sonra düzenlediği 18/11/2009 tarih
ve 6041 sayılı sağlık kurulu raporunda, “Hasta,
kronik hepatit B ve karaciğer sirozu tanıları ile yatırılarak izlenmektedir. Kompanse siroz tanılı hastaları genel olarak yatırarak
tedavi etmemekteyiz. Hasta Fatih Hilmioğlu karaciğer fonksiyonları düzeltildikten
sonra aylar boyunca izlenmiş ve durumunun stabil kaldığı tespit edilmiştir. Şu
anda kendisine bir hastane tedavisi yapılmamaktadır. Ancak daha önceki raporda
da belirtildiği gibi, bu hastanın hastane dışında beslenmesinin çok düzenli
olması ve iltihabi hastalıklardan korunması için bulunduğu ortamın koşullarının
hijyenik olması gerekir. Olağan dışı ve stresli koşullar enfeksiyonlara, özofagus ve gastrointestinal
sistem kanamalarına zemin hazırlayabilir. Bu gibi bir durum gelişmesi de ciddi
ölüm tehlikesi yaratır. Daha önce de belirtildiği gibi, hastanın uygun olmayan
koşul ve ortamlarda bulunması, bu hastanın hayatı için kesin bir tehlike teşkil
eder. Sonuç olarak, hasta şu anda hastanede yatırılarak tedavi edilmesi gereken
bir hasta değildir, taburcu edilebilir. Ancak kompanse
sirozu olan bir hastanın koşulları uygun olmayan başka ortamlara transferinin
sorumluluğu da bizim üzerimizde olmaz. Bu hasta aslında sağlığı açısından
zorunlu olarak transfer edilmemesi gereken bir ortama gönderilirse kesin bir
hayati tehlike söz konusudur." şeklinde değerlendirmeler yer
almaktadır.
18. Mahkemenin, Adli Tıp
Kurumundan başvurucunun ceza infaz kurumu şartlarında tedavisinin yapılıp
yapılamayacağı, tutuklu olmasının hayati tehlike oluşturup oluşturmayacağı
hususunda görüş sorması üzerine, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu 25/9/2009
tarih ve 8363 sayılı raporunda “başvurucuda
ileri evre kronik karaciğer hastalığı bulunduğu, cezaevi şartlarında hayati
tehlike oluşacağına dair tıbbi bulgu tespit edilemediği, hastalığı sebebiyle
iki ayda bir üniversite hastanesinin hepatoloji bölümünde takiplerinin
yaptırılmasının uygun olacağı” belirtilmiştir.
19. Bu rapora itiraz edilmesi
üzerine Adli Tıp Genel Kurulu’nun 28/1/2010 tarih ve 8363 sayılı raporunda oy
çokluğuyla “başvurucunun kronik karaciğer
hastası olduğu, siroz hastalığının (A) evresinde bulunduğu, hastalık tablosunun
bu haliyle, cezaevi şartlarında hayati tehlike oluşturacağına dair tıbbi bulgu
tespit edilemediği, hastalığı sebebiyle iki ay aralıkla bir üniversite hastanesinin
hepatoloji bölümünde takiplerinin yaptırılmasının uygun olacağı”
belirtilmiştir.
20. Başvurucuyla birlikte aynı
dosyada yargılanan başka bir sanığın sağlık durumuyla ilgili düzenlenen
raporlar nedeniyle İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinin
bazı doktorları, yargılamaya konu örgüte üye olma ve örgüte yardım suçlamasıyla
tutuklanmışlar ve sonrasında yargılamaya katılan Cumhuriyet savcısı, İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinden başvurucu hakkında yeniden
rapor talep etmiştir.
21. Başvurucuya göre,
tutuklanabilecekleri endişesiyle İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Hastanesi doktorları 2/2/2011 tarih ve 763 sayılı üçüncü sağlık kurulu
raporunda “mevcut bulgulara göre tedavi için
hastaneye yatırılması zorunlu değildir. Bu hasta için söz konusu olabilecek
hayati tehlike bugünkü durumundan değil, gelişebilecek muhtemel komplikasyonlardan
(ilaçların düzenli alınmaması, ilaca karşı direnç gelişmesi ve diğer nedenlerle
oluşabilecek akut alevlenme, gastrointestinal kanama,
infeksiyonlar, displastik
nodüllerden hepotaselüler kanser gelişmesi,
hastalığın takibinde oluşacak aksamalar veya daha nadir görülebilecek diğer
sorunlardan) kaynaklanabilir.” şeklinde mütalaa bildirmişlerdir. Bu
rapor üzerine başvurucu 7/3/2011 tarihinde Silivri L Tipi Cezaevine
nakledilmiştir.
22. Yargılama sonunda İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesi 5/8/2013 tarihli kararla başvurucunun, Türkiye
Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten men
etmeye teşebbüsten 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve 61. maddeleri
gereğince 16 yıl hapis cezasıyla, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele
geçirme suçundan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 136. ve 43. maddeleri
gereğince 7 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir.
23. Başvurucu mahkûmiyet
kararından sonra tahliye talebinde bulunmuş, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi
12/12/2013 tarih ve 2013/802 Değişik İş sayılı kararıyla “kovuşturma aşamasının tamamlandığını belirterek
yeniden karar verilmesine yer olmadığına” karar vermiştir.
24. Başvurucunun sağlık durumuna
ilişkin İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen
8/1/2014 tarih ve 64 sayılı sağlık kurulu raporunda, “kronik hepatit B, karaciğer sirozu (Child-A), sirotik
karaciğerde (4,5 mm çaplı) nodül teşhisi ile kronik B hepatiti hastalığı
yönünden tedavinin devamına, saptanan nodülün üç ay arayla radyolojik
kontrollerin yapılmasının gerekli olduğuna, gelecekte nodülün boyut ve
özelliklerinde değişiklikler gözlendiği taktirde hastalığın vasfında bir
değişiklik olduğu neticesine varılabileceği, bu haliyle hastalık vasfının
değiştiği anlamında değerlendirilemeyeceği” mütalaası yer
almaktadır.
25. İkinci Bölümün tedbir
talebiyle ilgili 20/1/2014 tarihli kararı üzerine, başvurucunun yapılan muayene
ve tetkikleri sonrasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesince
düzenlenen 17/2/2014 tarih ve 19 sayılı sağlık kurulu raporunda “hepatoselüler karsinom tespit edilmediği, böbrek fonksiyonlarının %50
oranında azalmış olduğu, kronik B hepatitine bağlı gelişmiş kompanse
karaciğer sirozu olduğu (Child-A), grade I özofagus varisleri ve portal hipertansif
gastropatisi bulunduğu, psikiyatrik açıdan majör
depresyon teşhis edildiği, uygun süre ve dozda tedaviye rağmen depresyon
belirtilerinin devam etmesinin psikososyal ve
çevresel stres faktörleriyle ilişkili olabileceği” belirtilmiştir.
26. Anılan raporda, “başvurucunun kronik sistemik ciddi hastalıkları
olduğunun anlaşıldığı, mevcut karaciğer sirozu nedeniyle hayat kalitesinde
düşme, enfeksiyonlara eğilim ve üst gastrointestinal
sistem kanaması geçirme riski olduğu, kronik B hepatiti tedavisine ek olarak
portal hipertansiyon tedavisinin başlanmasının uygun olacağı, başvurucunun
sağlığı açısından, cezaevi koşulları yerine fiziksel, psikososyal
şartların daha sağlıklı olduğu ve her türlü tıbbi imkâna kolayca ulaşabileceği
bir ortamda izlenmesinin uygun olacağı” kanaati bildirilmiştir.
27. İkinci Bölüm 20/2/2014
tarihinde başvurucunun sağlık durumuyla ilgili muhtemel riskler ve düzenlenen
sağlık kurulu raporunu dikkate alarak 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin
beşinci fıkrası ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73.
maddesi gereğince tedbiren tahliye kararı vermiştir.
B. İlgili
Hukuk
28. 13/12/2004 tarih ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Tutukluların Yükümlülükleri” kenar
başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu
Kanunun; … hastalık nedeniyle nakil,… muayene ve
tedavi istekleri,… muayene ve tedavileri,… sağlık denetimi, hastaneye sevk,
infazı engelleyecek hastalık hâli, …konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34
ilâ 53, 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş
hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da
uygulanabilir.”
29. 5275 sayılı Kanun’un ilgili
maddeleri şöyledir:
“Hastalık nedeniyle
nakil
Madde 57- (1)
Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü
Devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu
hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık
kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri
hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim
tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu
hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi
gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve
hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir.
(3)
Hükümlünün bu hastanelerde kontrol ve tedavisinin devam edip etmeyeceğinin
sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi gerekir; aksi hâlde hükümlü ait
olduğu kuruma iade edilir.
(4)
Hükümlü, acil hâller dışında özel sağlık kuruluşlarında tedavi edilemez. Acil
hâllerin varlığı hâlinde Adalet Bakanlığına bilgi verilir.
(5)
Hükümlü, sağlık nedenleriyle bulunduğu kurumda kalmasının uygun olmadığı, kurum
hekiminin önerisi ve en üst amirinin isteği üzerine alınacak sağlık kurulu
raporuyla belirlendiği takdirde, başka kurumlara nakledilebilir.
Hükümlünün
muayene ve tedavi istekleri
Madde 71-
(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene
ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun
için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya
üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.
Hükümlünün
muayene ve tedavisi
Madde 78-
(1) Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan
muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık
nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına
işlenir ve dosyasında saklanır.
(2) Sağlık
Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile üniversitelerin sağlık
kuruluşları, hükümlülerin tedavileri bakımından gerekli yardımları yapmakla
görevlidirler.
…
Hastaneye
sevk
Madde 80-
(1) Hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum,
kurum hekimi tarafından derhâl bir raporla ceza infaz kurumu yönetimine
bildirilir.
İnfazı
engelleyecek hastalık hâli
Madde 81-
(1) Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda
hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa
durum, kurum yönetimine bildirilir.”
30. 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları
teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis
cezası hükmolunur.”
31. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 136. maddesi şöyledir:
“Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren,
yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
32. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),”
33. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesi şöyledir
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re"sen
de verilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
34. Mahkemenin 18/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/1/2014 tarih ve 2014/648
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu,
i. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının,
ii. Hastalığı sebebiyle hayati tehlike içinde bulunmasına rağmen
ceza infaz kurumunda tutulması ve iki ayda bir üniversite hastanesinde
kontrollerinin yaptırılmaması nedeniyle yaşam hakkını güvence altına alan
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının,
ihlal edildiğini ileri sürerek tedbiren
tahliyesine karar verilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
36. Başvurucunun şikâyetlerinin,
tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında
kişi hürriyeti ve güvenliği ile hastalığı sebebiyle hayati tehlike içinde
bulunmasına rağmen ceza infaz kurumunda tutulması ve sağlık kurumunda
kontrollerinin yaptırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında
yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu iddialara
ilişkin başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği ile yaşam hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Yönünden
37. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir.”
39. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
40. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı
47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
41. Adalet Bakanlığı görüşünde,
AİHM içtihatlarına göre, tutukluluk süresinin hesaplanmasında başlangıç noktası
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı tarih olup, kişinin serbest
bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesi kararıyla da olsa, bir mahkeme kararıyla
mahkûmiyetine karar verildiği tarihte tutukluluğun sona erdiğini, (Yiğitdoğan/ Türkiye, no.
20827/08, 16 Mart 2010, par. 22). AİHM’nin, Atalay Öztürk tarafından yapılan
başvuruda, ilk derece mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet
kararı ile birlikte “yetkili bir mahkeme
tarafından verilen mahkûmiyet kararının ardından” başvuranın hükümlü
durumuna geçtiğini ve AİHS’nin 5/3. maddesi uyarınca, altı aylık sürenin
başladığını ve başvurunun zamanında yapılmadığını belirterek kabul edilemezlik
kararı verdiğini belirtmektedir (no.54890/09, 7/1/2014).
42. Bakanlık, başvurucunun
13/4/2009 tarihinde gözaltına alındığını ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından yapılan yargılama neticesinde, 5/8/2013 tarihinde hakkında mahkumiyet hükmü verildiğini, başvurucunun AİHS ve Anayasa
Mahkemesi yargısı açısından tutukluluğunun bu tarihte sona erdiği ve bu
tarihten itibaren ilgilinin hükümlü statüsünde olduğunu, başvurunun 16/1/2014
tarihinde yapıldığını belirtmektedir. Başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığı şikâyeti kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenirken bu hususların
ve ilgili AİHM kararlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmektedir.
43. Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı başvurucu başvuruda belirttiği diğer hususlar yanında, hüküm tarihinden
itibaren altı aya yakın bir süre geçmesine rağmen gerekçeli karar yazılmadığı
için tahliye talebi hakkında karar verilmediğini belirtmektedir.
44. Başvurucu, devam eden
tutukluk kapsamında, sağlık durumu dikkate alınmadan taleplerinin gerekçesiz
biçimde reddedildiğini ifade etmektedir. Bu şikâyetin Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
45. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
46. Ancak kişi hakkında ilk
derece mahkemesinde hüküm verilmiş ise bireysel başvuru açısından talep, “bir suç isnadına bağlı olarak tutukluluğun”
hukuka aykırılığının tespitiyle sınırlı kalacaktır (B. No: 2014/912, 6/3/2014,
§ 48).
47. Kişi serbest bırakılmadan
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda
kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş
olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta
erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla
mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını
AİHS’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak
değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin tespitinde dikkate almamaktadır (B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 49).
48. “Bir suç
isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen
sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı
durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir.
Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece
mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
49. Somut olayda başvurucu,
isnat edilen suç nedeniyle 13/4/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 17/4/2009
tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden yargılamada mahkûmiyet
kararının açıklandığı 5/8/2013 tarihinde tutukluluk hali bu anlamda sona
ermiştir.
50. Başvuru formunda
belirtilmeyen ve daha sonra Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda ifade
edilen mahkûmiyete ilişkin kararın gerekçesinin yazılmamış olması nedeniyle
temyiz incelemesinin yapılamaması ve tahliye talebi hakkında bu aşamada bir
karar verilmemesi tek başına“mahkumiyete bağlı olarak tutulma” halini hukuka
aykırı kılmamaktadır. Bu durum makul süre çerçevesinde adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenebilecek olmakla birlikte, özgürlükten yoksun bırakmanın
mahkûmiyet kararına dayandığı ve “mahkumiyete
bağlı olarak” özgürlükten yoksun bırakılmanın hukuka aykırılığına ilişkin bir şikâyet
de bulunmadığı dikkate alındığında, başvurudan sonra ileri sürülen bu iddia
nedeniyle farklı bir sonuca ulaşılması mümkün değildir.
51. Başvurucunun 5/8/2013
tarihine kadar “bir suç isnadına bağlı
olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, 5/8/2013 tarihinden sonra
özgürlükten yoksun bırakmanın “mahkûmiyet
kararına bağlı olarak” tutulma olduğu anlaşılmaktadır.
52. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik şartlarından biri başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında
dikkate alınması gereken bir usul şartıdır.
53. Bireysel başvuruların, 6216
sayılı Kanun"un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru
yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (B. No:
2013/2001, 16/5/2013, § 14,15).
54. Somut olayda tutuklu olarak
devam eden yargılamada mahkûmiyet kararının açıklandığı 5/8/2013 tarihinde “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulma
hali sona ermiştir.
55. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edildiği şikâyetleri yönünden başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
56. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun gerekçesiz kararlarla ve sağlık durumu dikkate alınmadan
tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle “kişi özgürlüğü ve güvenliğinin” ihlal edildiğine ilişkin kısmının“süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Yaşam Hakkı
Yönünden
57. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.”
58. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
59. Adalet Bakanlığı, AİHM’nin
birçok kararında, yaşam hakkına ya da fiziksel bütünlüğe yönelik ihlallerin
kasıtlı olmadığı durumlarda, "etkili
bir adli sistem" oluşturmayı kapsayan pozitif yükümlülüğün her
davada cezai işlem başlatmayı gerektirmediğini vurguladığını, özel, idari ve
hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının mağdurlara açık olmasının yeterli
olabileceğini belirtmektedir (Vo/Fransa
[BD], B. No. 53924/00, § 90, 8/7/2004; Calvelli ve Ciglio/İtalya, no. 32967/96, § 51, AİHM 2002-I; ve Mastromatteo/İtalya [BD], B.
No. 37703/97, § 90, 94 ve 95, 24/10/ 2002, Çetin/Türkiye,
B. No.44084/10, 5/3/2013).
60. Bakanlık, bir hasta
tutuklunun ölmeden önce kendisini AİHS’nin 2. maddesinin ihlalinin muhtemel
mağduru olarak değerlendirdiği hallerde, AİHM’nin kural olarak Calvelli ve Ciglio/İtalya
kararında belirlenen yöntemden ayrılmamak gerektiği kanaatinde olduğunu
belirtmektedir (Çetin/Türkiye, B.
No.44084/10, 5/3/2013).
61. Mevcut belgelerin
incelenmesinden, belirtilen hususlarla ilgili olarak, doktorlar aleyhine
tazminat davası açıldığına ya da şikâyette bulunulduğuna dair bir bilgiye
ulaşılamadığı, başvurucunun 11 Haziran 2009 ve 22 Haziran 2009 tarihleri
arasında Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, 22 Haziran 2009 ve 7 Mart
2011 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Hastanesinde, 10 Mart 2011 ve 11 Mart 2011 tarihleri arasında Silivri Devlet
Hastanesinde, 3 Ekim 2011 ve 14 Ekim 2011 tarihleri arasında Bakırköy Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde, 11 Haziran 2012 ve 15 Haziran 2012 tarihleri ve son
olarak 12 Aralık 2012 ve 9 Ocak 2013 tarihleri arasında Avcılar Murat Kölük
Devlet Hastanesinde yatarak tedavi gördüğü anlaşılmaktadır.
62. Bakanlık, başvurucunun
8/3/2011 tarihinden sonra sağlık kuruluşlarına sevkinin gerektiği gibi
yapılmadığı iddiasıyla ilgili olarak bir şikâyet ya da talepte bulunduğuna dair
bir belgeye rastlanılmadığını belirtmektedir.
63. Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı başvurucu, başvuru sırasında belirttiği görüşlerini tekrar etmiş ve
cezaevi idaresinden sorumlu Cumhuriyet savcılığına yaptığı 16/5/2011 ve 9/2011
havale tarihli iki ayrı dilekçeyi sunmuştur. Bu dilekçelerde başvurucu iki ay
aralıklarla bir üniversite hastanesinin hepatoloji servisinde hastalığıyla
ilgili kontrollerinin yaptırılması gerektiği, eğitim ve araştırma
hastanelerinde gerekli kontrol ve takibin yapılamayacağını belirtmektedir.
64. Kişinin yaşam hakkı ile
maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan,
devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif
yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak, yetki
alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son
vermeme, bunun yanı sıra, pozitif bir yükümlülük olarak, yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını, kamusal makamların, diğer bireylerin ve
kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma
yükümlülüğü bulunmaktadır (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50-51)
65. AİHM, hukuka uygun olarak
özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip
olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi
sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak
yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, B. No: 30210/96, 26/10/2000, §
94).
66. AİHM ayrıca, AİHS’nin
tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” getirmediğini, ancak
doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan
acının, yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı
artması ya da artma riski bulunması halinde bu durumun AİHS’nin 3. maddesi
kapsamına girebileceğini belirtmektedir (Mouisel/Fransa, B. No: 67263/01, 14/11/2002, § 38-40).
67. Başvurucunun sağlık
durumuyla ilgili yukarıda belirtilen kurul raporları dikkate alındığında,
başvurucunun hastalığının her şart ve durumda, cezaevinde bulunma nedeniyle tek
başına yaşamsal risk oluşturacak bir nitelik taşıdığı belirtilmemektedir.
Başvurucunun rahatsızlığının geri dönülmez bir noktaya ulaştığı yönünde bir
tespit de bulunmamaktadır. Bununla birlikte, mevcut hastalık nedeniyle ortaya
çıkabilecek muhtemel risklerin varlığından bahsedilmekte ve sonuç olarak “başvurucunun sağlığı açısından, cezaevi koşulları
yerine fiziksel, psikososyal şartların daha sağlıklı
olduğu ve her türlü tıbbi imkâna kolayca ulaşabileceği bir ortamda izlenmesinin
uygun olacağı” değerlendirilmektedir (§ 17-27).
68. Başvurucu, rahatsızlığının
cezaevi şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle
kötüleştiği ve bu nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma
nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir
ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde bir delil
ortaya koymamıştır. Başvurucunun tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi
nedeniyle hastalığının ilerlediği yönünde bir tespit de bulunmamaktadır.
Başvurucu her aşamada sağlık durumuyla ilgili hususlar dikkate alınarak
hakkındaki dava nedeniyle devam eden özgürlükten yoksun bırakılma halinin
sonlandırılmasını yargılama makamından talep etmiştir.
69. Başvurucunun Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Hastanesinde yatarak iki yıla yakın bir dönem takip edildiği sırada
düzenlenen 18/11/2009 tarih ve 6041 sayılı sağlık kurulu raporunda açıkça, “Hasta, kronik hepatit B ve karaciğer sirozu tanıları
ile yatırılarak izlenmektedir. Kompanse siroz tanılı
hastaları genel olarak yatırarak tedavi etmemekteyiz. Hasta Fatih Hilmioğlu
karaciğer fonksiyonları düzeltildikten sonra aylar boyunca izlenmiş ve
durumunun stabil kaldığı tespit edilmiştir. Şu anda kendisine bir hastane
tedavisi yapılmamaktadır.” tespiti olmasına karşın “Sonuç olarak, hasta şu anda hastanede yatırılarak
tedavi edilmesi gereken bir hasta değildir, taburcu edilebilir. Ancak kompanse sirozu olan bir hastanın koşulları uygun olmayan
başka ortamlara transferinin sorumluluğu da bizim üzerimizde olmaz. Bu hasta
aslında sağlığı açısından zorunlu olarak transfer edilmemesi gereken bir ortama
gönderilirse kesin bir hayati tehlike söz konusudur."
değerlendirmesi yer almaktadır.
70. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Hastanesinde kaldığı sürece kendisine hastane tedavisi yapılmadığı bildirilen
başvurucu hakkında düzenlenen raporlarda, cezaevi koşullarının başvurucu
yönünden uygun olmadığı veya hastalık sebebiyle başvurucu bakımından “kesin bir hayati tehlikeye” neden olacağı
yönünde bir olgu yer almamaktadır.
71. Başvurucu daha önce sağlık
durumuyla ilgili rapor düzenleyen doktorların tutuklanabilecekleri endişesiyle
görüşlerini değiştirdiklerini belirtmiş, ancak bu görüş değişikliğinin hatalı
olduğu iddiasıyla idari veya adli bir şikâyet yoluna başvurmamıştır. Ayrıca
başvurucu tarafından sonraki raporlarda yer alan kanaatin yanlışlığı konusunda
somut bir belge ve bilgi sunulmamıştır. Başvurucunun sağlık durumuyla ilgili
raporlarda esasen teşhis yönünden bir farklılık da bulunmamaktadır. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Hastanesince düzenlenen ilk iki raporda doğrudan cezaevi
şartlarıyla bağlantılı somut bir neden belirtilmeksizin başvurucunun tutukluluğunun devamının veya transfer edilmemesi gereken bir ortama
gönderilmesinin kesin bir hayati tehlike teşkil edeceği belirtilmektedir.
72. Tedbir talebiyle ilgili
20/1/2014 tarihli karar üzerine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesince düzenlenen 17/2/2014 tarih ve 19 sayılı sağlık kurulu raporunda da, başvurucunun cezaevinde bulunmasının sağlık durumu
nedeniyle hayati risk oluşturacağına ilişkin bir tespit ve değerlendirme yer
almamaktadır.
73. Başvurucunun yargılama
sürecinde 11/6/2009-22/6/2009 22/6/2009-7/3/2011, 10/3/2011-11/3/2011,
3/10/2011-14/10/2011, 11/6/2012-15/6/2012 ve 12/12/2012-9/1/2013 tarihleri
arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Hepatoloji
Servisi başta olmak üzere çeşitli sağlık kurumlarında yatarak tedavi ve
kontrollerinin yapıldığı görülmektedir.
74. Başvurucu, iki ay
aralıklarla bir üniversite hastanesinin hepatoloji servisinde hastalığıyla
ilgili kontrollerinin yaptırılmamasını yaşam hakkının ihlali olarak ayrıca
ileri sürmüş ise de, bu kontrollerin yapılmasına
ilişkin idari mercilerin hareketsiz kalması nedeniyle idari veya yargısal bir
şikâyet yaptığına ve bu kapsamda bir sonuç alamadığına ilişkin delil
sunmamaktadır. Bireysel başvuru kapsamındaki talebin de hastalık nedeniyle
sağlık kurumunda tedavi edilme değil, “mahkûmiyet
kararına bağlı olarak” cezaevinde tutulmanın sonlandırılması yani
serbest bırakılma olduğu görülmektedir.
75. Başvurucunun yukarıda
bahsedilen raporlarla tespit edilen sağlık durumuna rağmen “mahkûmiyet kararına bağlı olarak”
cezaevinde tutulmasının, insanlık dışı veya aşağılayıcı bir ceza/muamele olarak
değerlendirilmesine neden olabilecek bir olgunun da bulunmadığı, bu nitelikte
değerlendirilebilecek somut bir duruma ilişkin şikâyet olmadığı görülmektedir.
76. Başvurucu, cezaevinde
tutulma nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği şikâyetine ilişkin olarak gerek
cezaevi koşullarından gerekse yetkililerce yapılan uygulamalardan kaynaklanan
somut bir delil sunmadığı gibi bu kapsamdaki iddialarıyla ilgili herhangi bir
idari ve yargısal başvuru yapmamıştır.
77. Suç isnadına veya mahkûmiyet
kararına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel
zorunluluk” bulunmadığı, hasta bir kişinin cezaevinde tutulmasının,
ancak cezaevi şartları veya uygulanan tedbirlerin kişiyi olağanın üzerinde
sıkıntıya sokacak nitelikte olması halinde insanlık dışı veya aşağılayıcı bir
muamele olarak nitelendirilebileceği ve bu kapsamda da somut bir delil olmadığı
dikkate alındığında, kronik hastalığı olan başvurucunun “mahkûmiyet kararına bağlı olarak”
cezaevinde tutulmasına ilişkin şikâyetlerinin somut bir olguya dayanmaması
nedeniyle yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
78. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. “Kişi özgürlüğü ve
güvenliğinin” ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin “süre aşımı”,
2. “Yaşam hakkının” ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
18/9/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.