11. Hukuk Dairesi 2016/2541 E. , 2016/3390 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada .... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 29/03/2012 tarih ve 2011/1759-2012/287 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı/davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilini..."te.... adı altında kuyumculuk yaptığını, bu ibareyi 15.04.2004 tarihinde marka olarak da tescil ettirdiğini, müvekkili tarafından bu markanın tanınmış hale getirildiğini, davalının da..."te aynı alanda faaliyet gösterdiğini ve müvekkiline ait markanın aynısını izinsiz olarak kullandığını, müşteriler nezdinde iltibasa neden olduğunu ileri sürerek, müvekkiline ait markaya tecavüzün önlenmesine, kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin.... şeklindeki ticaret unvanını 28.12.2001 tarihinde tescil ettirdiğini, davacının da müvekkil şirketin kurucu ortağı olduğunu, davacının 24.04.2003 tarihinde şirketteki hissesini devrettiğini, faaliyet gösterilen yerin turistik bir yer olması nedeniyle şirket kurucularının kuyumculuk kelimesinin....olan jewellerry ibaresini kullandıklarını, davacının da bu durumu bildiğini ve 01.04.2008 tarihine kadar bir itirazının olmadığını savunarak, davanın reddini istemiş, birleşen davada ise davacının kötü niyetle tescil ettirdiği markanın iptalini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, daha öncesinde yapılan yargılama neticesinde asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen kararın davacı-davalı vekili tarafından temyiz edildiği, temyiz incelemesi neticesinde mahkemece verilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişkiye yol açılmış olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, bozma ilamı sonrasında mahkemece taraf vekillerinin beyanı alınmak suretiyle bozma ilamına direnilmesine karar verildiği, direnme kararının davacı-davalı vekilince temyizi üzerine dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından
incelendiği, yapılan inceleme neticesinde mahkemece direnme kararı verilmiş ise de bozma ilamına fiilen uyularak kısa kararda kabul edilen talepler yazılmak suretiyle usule uygun kısa karar ve bu kısa karara uygun gerekçeli karar yazıldığı, mevcut durum dikkate alındığından ortada bozma ilamına fiilen uyularak karar verildiği verilen kararın incelemesinin özel daire tarafından yapılması gerektiği belirtilerek dosyanın temyiz incelemesinin yapılması için özel dairesine gönderildiği anlaşılmış olup; davalı-davacı şirketin 2001 yılında kurulduğu, .... ibareleri arasında ayırt edicilik bakımından fark bulunmadığı, davacı-davalının, davalı-davacı şirketin kurucu ortağı iken 2003 yılında bu şirketten ayrıldığı, 15.04.2004 tarihinde .... ibaresini adına marka olarak tescil ettirdiği, bu ibarenin davalı-davacı tarafından kullanıldığını bilmesine karşın bu kullanıma sessiz kaldığı, TMK"nın 2. maddesi uyarınca davalı-davacı şirkete karşı marka hakkına tecavüz ettiği gerekçesiyle dava açma hakkını kaybettiği, gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüyle davalının... .... Kuyumculuk işletmesi adı altında ticari faaliyette bulunmasının önlenilmesine, haksız ve kötü niyetle tescil ettirdiği .... Jewellerry markasını kullanmasının önlenmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı-davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Asıl dava markaya tecavüzün men"i, birleşen dava markanın hükümsüzlüğü ve haksız rekabetin men"i istemine ilişkindir.
Mahkemece daha öncesinde verilen karara ilişkin bozma ilamına direnildiğinden bahsedilerek yazılı şekilde karar verilmiş ise de yukarıda belirtilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı uyarınca bozma ilamına fiilen uyulmak suretiyle karar verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; asıl davada "baresi üzerinde önceye dayalı hak sahibi olunduğu, bu ibarenin daha sonrasında marka olarak tescil edildiği ileri sürülerek markaya tecavüzün men"i, birleşen davada ise ..." ibaresinin davacının marka tescili öncesinde ticaret unvanı olarak tescil edildiği, bu nedenle bu ibare üzerinde öncelik hakkı sahibi olunduğu, marka tescilinin kötü niyetle yapıldığı ileri sürülerek davacı-davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi istenilmiştir.
Mahkemece uyuşmazlığın çözümü yönünden öncelikle hükümsüzlük isteminin ve bu kapsamda "...." ibaresi üzerinde öncelik hakkının kime ait olduğu hususunun değerlendirilmesi zorunludur. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeyle "..." ibaresinin ilk kez davacı-davalının da ortak olduğu davalı-davacı şirketin ticaret unvanında kullanıldığı, davacı-davalının şirketten ayrılması sonrasında davacı-davalının kötü niyetle bu ibareyi marka olarak adına tescil ettirdiği kabul edilmiş ise de önceye dayalı kullanıma ve öncelik hakkının tespitine dair yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli nitelikte görülmemiştir.
Öte yandan davacı-davalı vekili, davalı-davacı şirketin "...." ibaresini kullanımının müvekkilinin ortaklığına dayalı olduğunu, müvekkilinin şirketten ayrılması sonrasında hissesini kardeşine devrettiğini, devir nedeniyle kullanıma bir müddet rıza gösterildiği, müvekkilinin kardeşinin şirketten ayrılması sonrasında da rızanın geri alınarak kullanımın sonlandırılmasına ilişkin 01.04.2008 tarihli ihtarın gönderildiğini ileri sürmüştür. 556 Sayılı KHK"nın 61. maddesinde marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek eyleminin marka hakkına tecavüz oluşturduğuna değinilmiştir. Dosya kapsamından davalı-davacı tarafından davacı-davalı adına tescilli markanın esas unsurunu teşkil eden "...." ibaresinin tescilsiz biçimde ve markasal kullanıldığı sabittir. Bu kullanımın davacı-davalı vekilinin iddialarında belirtildiği üzere rızaya dayalı olması halinde marka hakkına tecavüzden bahsedilemeyecek ise de rızanın geri alınması her zaman mümkün olup geri alma sonrasındaki kullanım marka hakkına tecavüze sebebiyet verecektir.
O halde mahkemece; taraf delilleri toplanılmak suretiyle "..." ibaresi üzerinde öncelik hakkının kime ait olduğu hususu tespit edilerek, bu ibare üzerinde davacı-davalının öncelik hakkının bulunduğunun kabulü halinde ise yukarıda açıklandığı üzere davalı-davacının kullanımının rızaya dayalı olduğu ve rızanın geri alınması sonrasında davalı-davacının kullanımının marka hakkına tecavüz teşkil edeceği, davacı-davalının davasının TMK"nın 2. maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olduğundan söz edilemeyeceği gözetilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-Kabule göre; birleşen dava davacı-davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir. HMK"nın 26. maddesi uyarınca Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Tescilli bir marka hükümsüz kılınana değin markaya ilişkin tüm hakları tescil malikine bahşeder. Bu haklardan biri de markanın kullanılması hakkı olup hükümsüz kılınmadığı sürece markanın kullanımı haksız rekabet teşkil etmeyeceği gibi markanın kullanımı da önlenemez. Bu husus gözetilmeksizin birleşen davanın hukuki nitelendirmesindeki hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı-davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı-davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.