Abaküs Yazılım
19. Ceza Dairesi
Esas No: 2020/4751
Karar No: 2021/1235
Karar Tarihi: 08.02.2021

Kadına karşı şiddet olaylarına karışma - cinsel taciz - hakaret - özel hayatın gizliliğini ihlal - kişisel verilerin kaydedilmesi - Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2020/4751 Esas 2021/1235 Karar Sayılı İlamı

 

 

19. Ceza Dairesi         2020/4751 E.  ,  2021/1235 K.

  •  


"İçtihat Metni"



Https://ilerihaber.org/içerik/11-108331.html, Bhttps://www.birgün.net/haber/283235 ve https: //www.krttv.com.tr/gündem-h24257.html uzantılı internet sitelerinde yayınlanan haberlerin içeriğine ilgilisi ... vekili tarafından yapılan erişimin engellenmesi talebinin reddine dair Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/01/2020 tarihli ve 2020/689 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/01/2020 tarihli ve 2020/742 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı"nın 04.08.2020 gün ve 2020 - 7443 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ve ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.09.2020 gün ve KYB. 2020/73747 sayılı ihbarnamesi dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, talepte bulunan hakkında kadına karşı şiddet olaylarına karıştığına, cinsel taciz, hakaret, özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verilerin kaydedilmesi suçlarından yapılan kovuşturmaya ilişkin olarak yukarıda belirtilen internet sitelerinde yapılan haber ve paylaşımlar sebebiyle ilgilisi vekili tarafından erişimin engellenmesi talebinde bulunulması üzerine, mahkemesince erişimin çekişmeli bir dava yoluna başvurmadan gecikmesinin ve süratle ortadan kaldırılması ihtiyacını ortaya koymadığından ve söz konusu talebin çekişmesiz dava yoluyla uygulanmasını gerektirecek ağırlık ve nitelikte olmamasından bahisle talebin reddine karar verilmiş ise de; anılan haber içeriğindeki olaya ilişkin olarak yapılan yargılama neticesinde ...’nun cinsel taciz, özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verilerin kaydedilmesi suçlarından beraatine, hakaret suçundan mahkumiyetine dair verilen İstanbul Anadolu 42. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/02/2016 tarihli ve 2015/354 esas, 2016/96 sayılı kararın, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16/01/2019 tarihli ve 2018/7118 esas, 2019/629 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiş bulunduğunun anlaşıldığı,
Benzer bir olayla ilgili olarak Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 05/06/2017 tarihli ve 2016/15510 esas, 2017/5325 karar sayılı ilâmında yer alan, "Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/6/2015 tarihli ve E.2014/4-56, K.2015/1679 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: "...Unutulma hakkına gelince; unutulma hakkı ve bununla ilişkili olan gerektiği ölçüde ve en kısa süreliğine kişisel verilerin depolanması veya tutulması konuları, aslında kişisel verilerin korunması hakkının çatısını oluşturmaktadır. Her iki hakkın temelinde bireyin kişisel verileri üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesini, geçmişin engeline takılmaksızın geleceğe yönelik plan yapabilmesini, kişisel verilerin kişi aleyhine kullanılmasının engellenmesini sağlamak yatmaktadır. Unutulma hakkı ile geçmişinde kendi iradesi ile veya üçüncü kişinin neden olduğu bir olay nedeni ile kişinin geleceğinin olumsuz bir şekilde etkilenmesinin engellenmesi sağlanmaktadır. Bireyin geçmişinde yaşadığı olumsuz etkilerden kurtularak geleceğini şekillendirebilmesi bireyin yararına olduğu gibi toplumun kalitesinin gelişmişlik seviyesinin yükselmesine etkisi de tartışılmazdır. Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir..." Yukarıda yapılan açıklamalar ve genel ilkeler bağlamında somut olay değerlendirildiğinde; başvuruya konu haberlerin ilk kez yayınlandıkları tarihte, her hangi bir eleştiri veya yorum yapılmaksızın internet üzerinde yorumsuz biçimde yayınlanmalarının, olay tarihinde kişilik haklarına karşı bir saldırı veya ihlal içermediği, bu hâliyle ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği, başvuranların beraat etmeleri sonucu, aradan geçen dokuz yıl sonra, haberin "güncellik" değerini yitirdiği, dolayısıyla haberin o tarihte "gerçeklik ve doğruluk" kriterlerini karşılamasının artık bir önemi kalmadığı, habere konu olan yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona ermesiyle birlikte, habere konu olan kişiler için haksızlık içeren durumun, toplum tarafından öğrenilmesinin, geçmişte gerçeklik ve doğruluk payı varmış gibi ifşa edilmesi anlamına gelebileceği, dolayısıyla adı geçen habere istenildiği zaman ulaşılmasının, toplum açısından yanlış algılamaya yol açabileceği, başvuranların beraatle sonuçlanan bir yargı sürecinde gözaltına alınması ve tutuklanması süreçlerine dair haberin basının arşivinde bulunmasının, haberin kamu yararı için gelecekte hatırlanması veya istatistiki açıdan değerlendirilmeye alınması gibi işlevi de taşımadığı, dolayısıyla haberin yayında kalmasının, toplumun ilerlemesi, gelişmesi için bir katkı sağlamayacağı gibi, kamu yararına toplum hafızasında yer etmesi gibi bir etkisi de olmadığı, haberin içeriğini oluşturan kişilerin; toplumu temsil ve topluma hizmet etme gayesiyle seçilmiş veya atanmış siyasilerden olmadığı gibi, topluma kendini anlatma ve toplumu aydınlatma gayesiyle eser veren sanatçılardan veya aydınlardan da olmaması nedeniyle, suç geçmişlerine dair bilgilerin kamuyu ilgilendirmediği, ayrıca bu bilgilerin sadece devletin belirli organlarınca kayıt altında tutulabileceğinin, başvuranların isimlerinin ad ve soyadı şeklinde açıkça yazılması suretiyle "örgüt, fuhuş ve insan ticareti" gibi kelimelerin yanında anılmaya devam etmesinin, şeref ve haysiyetlerine karşı bir eylem olduğu gibi, bu nedenle gözaltına alındıkları bilgisinin arşivlenmesinin kişisel verilerin izinsiz olarak işlenmesi ve yayınlanması anlamına geleceği, yukarıda yer alan değerlendirmeler karşısında, başvuranların istememesine rağmen, geçmişlerinde yer eden olumsuz tecrübelere dair haberlere, toplum tarafından istenen her anda kolaylıkla ulaşılmasının başvuranların kişilik haklarını zedelediği, sonuç ve kanaatine varıldığından ..." şeklindeki açıklamalar da nazara alındığında, ilgili haber içeriğinde yer alan haberin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, başvurucunun unutulma hakkının bulunduğu, anılan haber ve paylaşımlarla ilgili yapılan yargılama neticesinde de beraat kararı verildiği, haberin güncellik değerini kaybettiği, bu nedenle haber içeriğinin ve paylaşımların kişilik haklarını zedelediği anlaşılmakla, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Kanun yararına bozmaya konu edilen karara konu uyuşmazlığın çözümü için öncelikle incelemenin kapsamı ve sınırlarının belirlenmesi, bu kapsamda kişilik hakları, ifade ve basın özgürlüğü, kişisel veriler bağlamında unutulma hakkı ve 5651 sayılı Kanun"un 9. maddesi uyarınca kişilik haklarının ihlali sebebiyle erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanma şartlarının açıklanması ile somut uyuşmazlığın bu yönlerden hukuki boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.
A-) İNCELEMENİN KAPSAMI VE SINIRI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozulması istenen karar; başvuranın erişime engellenmesini istediği toplamda (53) adet URL sitesinde yapılan haber içeriğine dair yapılan başvurunun reddine dair karara yönelik itirazın reddi (merci) kararıdır. Ancak, kanun yararına bozma talebine konu edilen internet yayınları; başvuranın dilekçesinde belirttiği ve fakat dosya içerisinde tamamı bulunmayan (53) adet URL adresinden sadece (3)"ünde (Https://ilerihaber.org/içerik/11-108331.html, https://www.birgün .net/haber/283235 ve https: //www.krttv.com.tr/gündem-h24257.html uzantılı URL adresleri) yer alan haberlerdir. Bu nedenle, Dairemizce yapılacak incelemenin sınırı; başvuran ve kanun yararına bozma talep eden kişi hakkında, sadece "Https://ilerihaber.org /içerik/11-108331.html, https://www.Birgün.net/haber/283235 ve https: //www.krttv. com.tr/gündem-h24257.html" uzantılı (3) internet sitesinde yapılan haber içeriklerindeki bilgi ve paylaşımlardır. Dolayısıyla bozulması istenen kararın sadece bu haberler yönünden hukuka uygun olup olmadığı değerlendirilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma ihbarnamesinde; başvuran hakkında yukarıda adı geçen (3) adet internet sitesinde yer alan haberlerin "basın özgürlüğü" kapsamında değerlendirilemeyeceği, böyle olduğu kabul edilse dahi, başvuranın geçmişine yönelik ceza yargılamasında, hakaret suçundan mahkumiyetine, diğer suçlardan ise beraatine karar verilmiş olması nedeniyle, haberin "unutulma hakkı" kapsamında artık güncelliğini yitirdiği, dolayısıyla bu adreslerdeki yayın içeriklerinin kişilik haklarını zedeler mahiyette olduğu gerekçesiyle erişimin engellenmesine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Bu nedenle, Dairemizce yapılacak incelemenin kapsamı;
a- İnternet yayını yoluyla yapılan haber içeriğinin kişilik haklarını ihlal edip etmediğinin, ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının,
b- Habere konu edilen başvuranın geçmişinde var olan yargılama sürecinin kişisel verilerin korunması bağlamında unutulma hakkı çerçevesinde kalıp kalmadığının,
c- Somut uyuşmazlıkta, yukarıda açıkça yazılı URL adreslerinde başvuran hakkında internet üzerinden yapılan yayın içeriklerine erişimin engellenmesine karar verilmesi için gerekli şartların var olup olmadığının araştırılmasıdır.
B-) BAŞVURUYA KONU SOMUT UYUŞMAZLIK VE BAŞVURU SÜRECİ
Başvuran hakkında, yukarıda URL adresi yazılı olan üç değişik internet haber sitesinde 08.01.2020 tarihinde yayınlanan; "Uluslararası Hukuk Kurultayı"na Abdülhamit Gül ve Mehmet Uçum davet edildi. Ankara Barosuna "bu yanlıştan dönün" çağrısı" ve "Avukatlardan Ankara Barosuna tepki; Hukuk Kurultayı"nda Saray temsilcisi konuşamaz" başlıklı haber içeriklerinde;
Ankara Barosu"nun 2020 yılında düzenlediği 11. Uluslararası Hukuk Kurultayı"nda konuşmacı olarak davet edilen bakan ve hukuk danışmanının yanı sıra (başvuran) ..."nun da konuşmacı olarak davet edildiğine, ancak bu durumun iki hukukçu sivil toplum örgütü tarafından kınandığına, yapılan açıklamaları aktarmak suretiyle yer verilmiştir. Haberde, Ankara Barosu Çağdaş Avukatlar Derneği tarafından yapılan açıklamadaki;
"...hukukun yerini keyfiliğin aldığı böylesine bir dönemde, tüm bu sürecin birinci elden kurucu ve sembolik isimlerinden olan kişilerin baro çatısı altında düzenlenen böylesi bir Kurultay"ın açılış konuşmasını yapmasını kabul edilemez buluyoruz.
Yine aynı Kurultay"da daha önce bir kadın meslektaşımıza yönelik cinsel taciz, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin hukuka aykırı yayılması ve hakaret suçlarından cezalandırılmış, farklı platformlarda özellikle kadın avukatlara yönelik saldırılarına tanık olunan ... isimli kişinin sunum yapacak olmasını da kabul edilemez buluyoruz. Kadına yönelik şiddetin bizzat faili konumundaki bir kişiye İnsan Hakları ana temalı bir kurultayda yer verilmesinin bir amacı olamaz. Ne söylendiği kadar kimlerle birlikte yan yana durulduğunun da aynı derecede önemli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır..." ifadeleriyle,
Demokrasi İçin Hukukçular platformunun Ankara Barosu"na yazdığı yazıda yer alan;
"...Ankara Barosu"nu bu önemli kurultaya gölge düşürecek söz konusu isimleri açılış konuşması programından çıkarmaya davet ediyoruz...
..., özellikle kadına yönelik şiddet başta olmak üzere, pekçok kişisel hak ihlali ile tanınan bir kişi olduğundan Kurultay programında tebliğ sunumcusu olarak yer almasının vahim bir hata olduğuna dikkat çekmek istiyoruz.
..., 2015 yılında Avukatlar Sendikası yöneticisi kadın meslektaşımıza yönelik olarak, hukukçulardan oluşan bir Facebook grubunda, sendika ilanıyla ilgili olarak ‘güzelmiş bu sendika, bekar ve niyeti ciddi arkadaşlar behemehal üye olsun diyorum; üyelik şartlarınızı açıklar mısınız, bekar avukatlara kota var mı’ şeklindeki cinsel taciz içeren sözler sarf etmiştir. Yine meslektaşımızın kişisel sayfasındaki çeşitli fotoğraflarını izinsiz olarak ve sosyal taciz amacıyla bir sosyal paylaşım sitesine koymuş; bu saldırıları nedeniyle İstanbul 5. Aile Mahkemesinden 6284 s. yasa kapsamında tedbir kararı uygulanmış ve ayrıca İstanbul Anadolu 42. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından mahkumiyet kararı verilmiştir. Bu taciz ve kişisel haklara saldırı içeren uygulamalar çeşitli gazete haberlerine konu olmuş; yargı sendikaları, hukuk kurumları ve bazı sendikal örgütler tarafından 24.03.2015 tarihli basın açıklamasıyla da kınanmıştır.
Ayrıca, ilgili kişinin bu ve benzer hareketleri nedeniyle YÖK disiplin kurulu tarafından disiplin cezası uygulandığı, yine kadına ve çocuğa yönelik şiddetle ilgili vahim isnatlarla devam eden yargılamalarının bulunduğu, Av. Sedef ÜNAL tarafından baronuza bildirilmiştir.
Kurultay konuşmacılarının bir kısmının Kurultay Yönergesi uyarınca, “kör hakem” yöntemi ile belirlenmesi gerekçesiyle, bu kişinin programda yer alması kabul edilemez. Bu yaklaşımın, şiddet faili erkeğin kravat takarak mahkemede iyi hal indirimi almasından farkı var mıdır? Anayasal ve yasal görevi itibariyle de insan hak ve özgürlükleri için mücadele etmesi gereken Baroların, bir kadına şiddet failini sunumcu olarak yüceltmesi etik olarak kabul edilemez. Aynı saatlerde Muammer Aksoy salonundaki ‘toplumsal cinsiyet ve temel haklar’ başlıklı oturumla açıkça çelişkiye düşen Ankara Barosunu ve bilim kurulunu, korumak ve uygulanmasını sağlamakla yükümlü olduğu İstanbul Sözleşmesi ve 6284 s. yasanın da gereği olarak, kadına yönelik şiddet faili bu kişiyi Kurultay Programından çıkarmaya davet ediyoruz.” şeklindeki ifadelerin tamamı haberde aynen aktarılmıştır.
Başvuran vekili, 15.01.2020 tarihli dilekçesinde (özetle); müvekkilinin halen bir devlet üniversitesinde ana bilim dalı başkanı öğretim üyesi olarak görev yaptığını, 2020 yılı Ankara Barosu Uluslararası Hukuk Kurultayı"na konuşmacı olarak davet edildiğini, ancak bir takım aşırı sol ideolojiye sahip örgütlerle LGBT birlikleri tarafından kendisi hakkında sanal ortamda karalama kampanyası başlatıldığını, internette müvekkili hakkında yer alan taciz, kişisel verilerin izinsiz kaydedilmesi veya hakaret yönündeki haberlerin tümünün yalan ve kötüniyetli paylaşımlar olduğunu, müvekkilinin uydurma ve iftira nitelikli tüm dosyalardan beraat ettiğini ve bunların Yargıtay tarafından da onandığını belirterek, kişilik haklarını ihlal eden boyuttaki (53) adet değişik URL adresinde yer alan yayınlara erişimin engellenmesini talep etmiştir.
Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliğince 15.01.2020 tarihinde verilen kararda; internet haber sitelerinde başvuran hakkında yapılan yayınların kişilik haklarını ihlal edip etmediğinin tespiti için 5651 sayılı Kanun"da yer alan 24 saatlik karar verme süresi içinde, haberlerde yer alan bilgilerin doğru olup olmadığının veya kişilik haklarını ihlal edip etmediğinin araştırılması amacıyla bilgi ve belgelere ulaşılmasının imkansız olduğu, öte yandan internetteki yayınları erişime engellenmesi talep edilen tarafların da çekişmeli yargı ilkesinin bir sonucu olarak savunma hakkı yönünden dinlenilmesi gerektiği, aksi halde gözetilmesi gereken dengenin bozulacağı, kişilik haklarına saldırının veya hukuka aykırılığın ancak ilk bakışta anlaşılacak kadar belirgin olması halinde talebin kabulüne karar verilebileceği, nitekim Anayasa Mahkemesinin 2014/5552 sayılı başvuru hakkında verdiği 26.10.2017 tarihli kararında da bu hususa işaret edildiğinden bahisle; talebe konu haberlerin, ilk bakışta çekişmesiz bir dava yoluyla erişimin engellenmesi talebi uygulanmasını gerektirecek nitelikte ağır ve kişilik haklarını ihlal edici nitelikte olmadığı görülmekle talebin reddine karar verilmiştir.
Başvuran tarafından sunulan itiraz dilekçesinde (özetle), erişime engellenmesi talep edilen internet yayınlarında kişilik haklarının açıkça ihlal edildiği, verilen kararın kopyala - yapıştır şeklinde oluşturulan ve gerekçesiz bir karar olduğu, haberlerin gerçek dışı ve mesnetsiz olduğu, bazı sosyal paylaşım sitelerinde bu karalama kampanyasının hakaret ve sövme mahiyetinde suçlara dönüştüğü ve 5651 sayılı Kanun"un 9. maddesinin acele bir şekilde uygulanmasının gerektiği, atıfta bulunulan Anayasa Mahkemesinin kararının bir bireysel başvuru kararı olduğu emsal mahiyetinde somut olaya uygulanamayacağı ve beraat kararı onanmamış olsa bile bu kez de unutulma hakkı gereği yayınların erişime engellenmesi gerekeceği dile getirilerek kararın kaldırılması istenmiştir.
İtiraz üzerine karar veren Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 21.01.2020 tarihli kararında ise; verilen kararın gerekçesinde hukuka aykırılık bulunmadığından itirazın reddine karar verildiği görülmektedir.
C-) İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
1-) Kişilik Hakları ile İfade ve Basın Özgürlüğüne Yönelik İncelemede;
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un "içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi" başlıklı 9. maddesinin uygulanma şartları;
- İnternet ortamında yapılan bir yayın olması,
- Yapılan yayın içeriği nedeniyle, gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşların "kişilik haklarının" ihlal edilmesidir.
Dairemizin 02.11.2020 tarihli, 2019/29863 E. 2020/13554 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere;
"5651 sayılı Kanun"un 9. maddesinde; kişilik hakkı ihlal edilenlerin "erişimin engellenmesi" taleplerini içerik veya yer sağlayıcısından yada bu hususta karar almaya görevli ve yetkili Sulh Ceza Hakimliğinden doğrudan isteyebileceği, bu hususta verilecek kararların mahkemece erişim sağlayıcıları birliğine gönderilerek derhal yerine getirilmesi, erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından kaldırılması halinde hakim kararlarının da kendiliğinden ortadan kalkacağı ve kararların yerine getirilmemesi halinde uygulanacak ceza yaptırımları düzenlenmektedir.
İnternet içeriğine erişimin engellenmesi tedbiri, başvuranın kişilik haklarını ihlal ettiği mahkeme kararıyla tespit edilen bir internet yayınına toplumun erişiminin derhal engellenmesi amacıyla düzenlenmiş bir tedbirdir. Erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanması için yayının içeriğinde kişilik hakkına yönelen bir suç unsuru bulunması şartı aranmadığı gibi yayın içeriğinde bir suç işlenmişse dahi yürütülecek ceza muhakemesinin sonucu beklenmeksizin erişimin engellenmesi tedbirine bir koruma tedbiri olarak hükmedilebilecektir. Erişimin engellenmesine konu edilen ve başvuranın kişilik hakkını ihlal ettiği tespit edilen internet yayınının "bir an önce" internet ortamından kaldırılması, gerek kişilik haklarının gerekse kamu düzeninin korunması açısından elzemdir. Ancak verilecek kararlarda ifade ve basın özgürlüğünün zedelenmemesi de gözetilmesi gereken bir diğer husustur.
Kişilik Hakları; özel hukukta kişinin doğumla birlikte kazandığı ve üzerine kişisel gelişimiyle birlikte her geçen gün yeni değerler kattığı kişiliğinin, maddi ve manevi bütünlüğünün, isminin, mesleki kariyerinin, ailesinin ve hatta sosyal çevresinin kişi üzerinde oluşturduğu, kısacası kendini gerçekleştirme yolunda elde ettiği tüm kazanımlarının ve menfaatlerinin, hukuk düzeni tarafından koruma altına alınan yönüdür. Medeni hukuk kapsamında kişilik hakları, kategorik anlamda mutlak haklar içinde yer alan, her zaman varolan, zamanla tükenmeyen, herkese karşı ileri sürülebilen, çoğu zaman kişiye sıkı sıkıya bağlı ve devredilemeyen haklardandır.
İfade özgürlüğü; insanın dilediği şekil, zaman ve koşulda, herhangi bir baskı, sınırlama veya zorlama altında kalmadan bilgi ve fikir sahibi olma, özgürce düşünme, düşüncelerini baskı altında kalmadan açıklama, muhatabına iletme ve yayma imkanının elinde bulunmasıdır.
O halde ifade özgürlüğünün temel unsurları;
- Bilgiye, yorum ve değerlendirmelere, mesaj veya habere özgürce erişebilme,
- Herhangi bir sınırlama, baskı veya yönlendirme olmaksızın özgürce kanaat ve fikir sahibi olma,
- Sahip olunan düşünce ve kanaati özgürce açıklayabilme ve yayma imkanının bulunması olarak sayılabilir.
Basın Özgürlüğü; ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olmak üzere, insanların bilgiye ulaşma ve fikir elde edebilme yönündeki en önemli araçlardan olan basının, yazılı, görsel veya işitsel araçlarla sunduğu ve kamu hizmetini gerçekleştirme yolunda sahip olduğu özgürlüktür. Basın özgürlüğü; basının, başkalarından gelebilecek her türlü müdahaleye ve baskıya karşı sırf toplumu aydınlatmak amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetleri sırasında öngörülemeyen bir takım olumsuz durumlarla karşılaşma veya haksız bir yaptırımla cezalandırılma endişesi duymadan, özgürce görevini yerine getirebilmesi demektir.
Hemen her temel hak ve özgürlük için olduğu gibi ifade özgürlüğünün de sınırlanması açısından genel bir takım kriterlerin her somut olayda ayrı ayrı gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bir temel hak ve özgürlüğün sınırlandırılması için gözetilmesi gereken kriterler;
- Sınırlamanın kanunla yapılması (yasal bir dayanağı olması),
- Sınırlamanın meşru bir amaca hizmet etmesi (AİHS"de veya iç hukukta yer alan sınırlama sebeplerinin varlığı),
- Sınırlamanın demokratik toplum gereklerine uygun olması (demokratik ve bilinçli bir toplumda yapılacak sınırlamanın normal görülmesi ve saygıyla karşılanması)
- Sınırlamanın ölçülü olmasıdır.
Meşru amaç deyiminden; genellikle sözleşmenin 10/2. maddesinde yazılı kamu güvenliği, toplumsal ahlak ve ülkelerin yasalarında mevcut sair durumlar kastedilmektedir.
Çağdaş demokratik toplumun gerekleri tanımı ile anlatılmaya çalışılan ise; topluma sunulan, sınırlanmaması, kınanmaması, özgür bırakılması gereken ifadenin veya haberin; toplumun ilgisini çeken, güncel ve kamunun yararını güden bir tartışmayı içermesi ile halkı kin ve düşmanığa sevketmemesi, şiddete teşvik etmemesi, nefret veya ayrımcılık içermemesi, suçu ve suçluyu övmemesi, terör veya ayrılıkçı hareketleri övmemesi, meşrulaştırıp yüceltmemesi, başkalarının kişilik haklarını, onur, şeref ve saygınlığını, hakaret, sövme veya benzer yollarla zedelememesi gibi gerekliliklerdir. Her ne kadar doktrinde bu konuda üye devletlerin aynı ölçüleri benimsemeleri gerektiği kabul edilmekte ise de; değer yargıları ülkeden ülkeye değişmektedir. Çağdaş ülkelerin çoğunda; iftira, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemekte, suç sayılmak suretiyle cezalandırılmaktadırlar.

Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli ve etkin yollarından birisi basındır. Basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü, onu kullananlar açısından olduğu kadar gerçekleri öğrenmek özgürlüğüne sahip kişi ve kitleler açısından da temel hak niteliğindedir (Centro Europa 7 S.R.L. ve Di Stefano, § 131). Böylelikle, basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğüdür, diğer yönüyle ise bu özgürlük, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Bu şekilde basın kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından birincil derecede önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “kamunun (kamu düzeninin) bekçisi” görevini yapabilir.
Çoğunlukçu, özgürlükçü, demokratik toplumlarda, düşünceyi açıklama özgürlüğü; sadece genel kabul gören ve zararsız veya önemsiz sayılan düşünceler yönünden değil, aynı zamanda halkın bir kısmı tarafından benimsenmeyen kural dışı, hatta rahatsız edici, endişe verici, sarsıcı düşünceler için de geçerlidir.
Toplumun ve insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek, doğru ve gerçeğe uygun bilgiler ile donatmak, yaşanan sorun, olay ve oluşumlar hakkında kamuoyunu nesnel bir biçimde aydınlatmak, düşünmeye yönlendirici tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu suretle denetlemek durumunda olan basının sahip olduğu hakkı hukuka uygun bir biçimde kullandığının kabulü için; açıklama, eleştiri ve değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bağ bulunması, açıklamada küçültücü sözlerin kullanılmaması gerekmektedir. Ancak, basın özgürlüğünün bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtmaya başvurma hakkını da içerdiği unutulmamalıdır.
Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Şüphesiz ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin (gazeteciler vb...) bu özgürlüğü kullanırken “görev ve sorumlulukları” da vardır. Sözleşme"nin 10. maddesinin gazetecilere tanıdığı güvence, gazetecilerin gazeteci deontolojisine saygı içinde “doğru ve güvenilir” bilgiler sunmaları anlamında iyi niyetle hareket etmeleri koşuluna bağlıdır (Goodwin, § 39; Mc Vicar, § 83-86; Colombani, § 65).
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının mümkün olduğu kabul edilebilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHS"nin 10. maddesinde bir temel hak ve özgürlük olarak kabul edilen ifade özgürlüğünün de sınırsız olmadığı, objektif olarak belirlenmiş istisnai durumlarda sınırlanabileceği öngörülmüştür. AİHS"nin 10/2. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün sınırlama sebepleri;
- Ulusal güvenliğin, toprak bütünlünün veya kamu güvenliğinin korunması,
- Kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin engellenmesi,
- Sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
- Gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması, olarak sayılmıştır.
Kanun yararına bozmaya konu uyuşmazlık bakımından; sınırlanması istenen ifadenin başkalarının şöhret ve haklarını ihlal etmeyecek derecede saygıdeğer olması gerektiği, aksi halde sınırlandırılmasının kaçınılmaz olduğu değerlendirilmektedir.
AİHM, Axel Springer & Almanya kararında, ifade özgürlüğü ile kişilerin özel hayatlarının korunması ve mahremiyet hakkının karşı karşıya geldiği durumlarda, sınırlamanın sözleşmeye uygun olup olmadığının tespiti bakımından aşağıdaki kriterlerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini öngörmektedir;
- İfadenin genel kamu yararını güden bir tartışmaya katkıda bulunması,
- İfadede sözü edilen kişinin tanınmışlık derecesi ve aktarılan konu,
- İfadede adı geçen kişinin daha önceki davranışları,
- İfadeye konu olan bilgiyi elde etmek için kullanılan yöntem,
- İfadede aktarılan bilginin doğruluğu, içeriği, biçimi ve etkileri,
- İfadenin sınırlanması için uygulanan yaptırımın türü, miktarı, ölçülü şekilde kullanılıp kullanılmadığı.
Basın yoluyla işlenen suçlar nedeniyle görülen davalarda göz önünde bulundurulması gereken "basın özgürlüğü" kavramının içeriği ve hukuka uygunluk nedenlerine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.2007 tarihli, 2007/7-28 E. - 2007/34 K. sayılı kararında;
"...Demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda Devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır.
Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır.
Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmaması gerekir...
...Haber verme hakkının hukuka uygun bir biçimde kullanılabilmesi için gereken ölçütler dört başlık altında toplanmaktadır.
Bunlar;
1- Haber gerçek olmalı,
2- Haber güncel olmalı,
3- Haberin verilmesinde kamu yararı bulunmalı,
4- Haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bir bağ bulunmalıdır.
Bu unsurlar eleştiri hakkı yönünden de geçerlidir. Yani eleştirinin olabilmesi için, yazının gerçek olgulara dayanması, güncel bulunması ve bu haberin verilmesinde kamu yararı bulunması koşullarına bağlıdır..." şeklinde gözetilmesi gereken temel kriterlerden bahsedilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde kanun yararına bozmaya konu somut uyuşmazlığın "ifade ve basın özgürlüğü" yönünden değerlendirildirilmesine gelince;
Değişik internet sitelerinde, Ankara Barosu"nun düzenlediği 11. Uluslararası Hukuk Kurultayı"nı konu edinen 08.01.2020 tarihli haberlerde;
- Haberin başlığında ve genelinde, adı geçen Kurultay"a konuşmacı olarak davet edilen isimlere ilişkin yorum, eleştiri ve sivil toplum kuruluşlarının açıklamalarına yer verildiği, dolayısıyla haberin genel kamu yararını güden tartışmaya katkı sunmayı amaçladığı,
- Haberde adı geçen başvuranın, ceza hukuku alanında önemli bir hukukçu olduğu, Kurultay"a konuşmacı ve bir kamu görevlisi olarak katılacağının aktarıldığı, habere konu kişinin habere ilgi gösteren kitlece tanınmış olduğu ve konuşma yapacağı konu (devlet suçluluğu, insan hakları ve ceza hukuku) ile çelişecek şekilde, hakkında açılan bir ceza davasında mahkumiyet aldığının dolaylı bir anlatımla kamuya iletildiği,
- Başvuranın habere konu kurultaydan önce meslektaşı olan bir avukata karşı sarf ettiği ifadeler ve yaptığı internet paylaşımları nedeniyle mahkumiyetine karar verildiği,
- İnternet üzerinde herkesin erişimine açık bulunan haber sitelerinde verilen bilgiyi elde etmek için kullanılan yöntemin, çok hızlı, etkili ve kolay bir habere ulaşma yöntemi olduğu, haberin yayınlandığı tarihin (08.01.2020) ise; başvuran konuşmacının davet edildiği Kurultay tarihinden (9-12 Ocak 2020) hemen önce ve konuşmanın yapılmasından iki gün önce olduğu, dolaysıyla haberin zamanlamasının da gözetilen kamu yararı amacına yönelik olduğu,
- Başvuranın, bir avukat meslektaşına karşı internet üzerinde yaptığı paylaşımları nedeniyle açılan kamu davasında; hakaret suçundan adli para cezasına mahkum edildiği; cinsel taciz, özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek suçlarından beraatine hükmedildiği, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16.01.2019 tarihli kararıyla bu hükümlerin onandığı, ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itiraz üzerine, 12. Ceza Dairesinin 23.12.2019 tarihli, 2019/5024 E. 2019/12115 K. sayılı kararıyla "özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verilerin kaydedilmesi suçundan" verilen beraat - onama kararının kaldırılarak, başvuran hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal ile kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi suçundan açılan kamu davasının bir bütün halinde "verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme" suçunu oluşturduğu gerekçesiyle mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken beraatine karar verildiğinden bahisle kararının bozulmasına karar verildiği, haberde tamamıyla gerçek dışı bilgilere yer verilmediği, atılı suçlamalardan cinsel taciz iddiası hakkında ise; haberin başvuran hakkında kamu davası açıldığına dair olgusal bir (somut) temeli olduğu, bu bilginin hukukçulardan oluşan sivil toplum örgütlerinin açıklamalarına dayanarak aynen aktarıldığı, dolayısıyla basın organının dayanağını göstererek toplumu bilgilendirmeye çalıştığı, gerçekleri bir dereceye kadar abartma hatta kışkırtma yoluna başvurarak duyurması sırasında; temelsiz, maksatlı veya kötüniyetli bir şekilde olayları çarpıttığına dair emare bulunmadığı,
- Başvuranın kişilik haklarını ihlal ettiği iddiasıyla erişimin engellenmesini istediği haberde, başvuranın geçmişine dair yer alan ifadelerin, haberin tümünü değil, sadece %30"a yakın bir kısmını oluşturduğu, dolayısıyla ifadenin sınırlanması için kullanılan haberin tümünün erişime engellenmesi yönündeki talebin ve istenen tedbirin kabulünün, ifadenin miktarı ve tedbirin ölçülülüğü bakımından da ağır olacağı,
- Sonuç olarak; Ankara Barosu Uluslararası Hukuk Kurultayı"nda konuşmacılardan duyulan rahatsızlığın dile getirildiği sivil toplum örgütlerinin açıklamalarına dair yapılan haberlerin; o tarihte güncelliğini koruyan, gerçek bilgilere dayalı, eleştiri ve yorum içeren ifadelerden oluştuğu, haberin veriliş biçimi ile özü arasında düşünsel bağın koparılmadığı, doğrudan ve sadece başvuranın kişilik haklarını hedef almayı amaçlamadığı, başvuran hakkında kamuoyunun ilgisini ve genel kamu yararını güden bir tartışmaya katkı sunduğu değerlendirilmekle, basın özgürlüğünün sınırları içinde kaldığı kanaatine varılmıştır.
2-) Kişisel Verilerin Korunması ve Unutulma Hakkına Yönelik İncelemede;
T.C. Anayasasının "Özel hayatın gizliliği ve korunması" başlık ve "Özel hayatın gizliliği" alt başlıklı 20. maddesi;
"... Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir..." hükmünü içermektedir.
Dairemizin 02.11.2020 tarihli, 2019/28161 E. 2020/13552 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere;
Kişisel Veri; 07.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu"nun 3. maddesinde "...Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi...” şeklinde tanımlanmıştır.
6698 sayılı Kanun"un ilgili madde gerekçesinde; "...Kişisel veriler, sadece bireyin adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi onun kesin teşhisini sağlayan bilgiler değil, aynı zamanda kişinin aklî, psikolojik, fizikî, kültürel, ekonomik, sosyal ve sair özelliklerine ilişkin verilerdir. Bir kişinin belirli veya belirlenebilir olması, mevcut verilerin herhangi bir şekilde bir gerçek kişiyle ilişkilendirilmesi suretiyle, o kişinin tanımlanabilir hale getirilmesini ifade eder. Yani verilerin; kişinin fiziksel, ekonomik, kültürel, sosyal veya psikolojik kimliğini ifade eden somut bir içerik taşıması veya kimlik, vergi, sigorta numarası gibi herhangi bir kayıtla ilişkilendirilmesi sonucunda kişinin belirlenmesini sağlayan tüm halleri kapsar. İsim, telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler gibi veriler dolaylı da olsa kişiyi belirlenebilir kılabilme özellikleri nedeniyle kişisel verilerdir" açıklamasına yer verilmiştir.
Öğretide de kişisel veri kavramı; "...Bireyin şahsi, mesleki ve ailevi özelliklerini gösteren, o bireyi diğer bireylerden ayırmaya ve niteliklerini ortaya koymaya elverişli hertürlü bilgiyi ifade eder..."(Ersan Şen, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, s.601), "...Bir kişinin adı ve soyadı, yaşı, cinsiyeti, doğum yeri, dini, TC kimlik numarası, cinsel hayatı, cep telefonu numarası, medeni durumu, ailesi, işi, geliri, borçları, adresi, geçirdiği hastalıklar, özel zevkleri ve buna benzer bilgileridir..." (Volkan Sırabaşı, İnternet ve Radyo- Televizyon Aracılığıyla Kişilik Haklarına Tecavüz, Adalet Yayınevi, Ankara, 2007, 2. Bası, s.195) şeklinde tanımlar yapılmıştır.
Dairemizin, başta 2016/15510 E. 2017/5325 K. sayılı kararında ve pek çok emsal kararında da gerekçeleri belirtildiği üzere;
Unutulma hakkı, Anayasa"mızda veya Kanunlarda açıkça düzenlenmiş bir hak değildir. Bununla birlikte Anayasa"nın "Devletin temel amaç ve ödevleri" başlığı altında düzenlenen 5. maddesinde "insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak" ifadesi ile devlete pozitif bir yükümlülük yüklenmiştir. Bu yükümlülük bağlamında Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen kişinin manevi bütünlüğü kapsamında değerlendirilen şeref ve itibarının korunması hakkı ve Anayasa"nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı ile birlikte düşünüldüğünde, devletin; bireye -geçmişte yaşadıklarının başkaları tarafından öğrenilmesinin engellenerek “yeni bir sayfa açma” olanağı vermesi- yönünde bir sorumluluğu olduğu açıktır. Özellikle kişisel verilerin korunması hakkı kapsamında kişisel verilerin silinmesini talep edebilme hakkı, kişilerin geçmişlerinde yaşadıkları olumsuzlukların unutulmasına imkân tanımayı kapsamaktadır. Dolayısıyla Anayasa"da açıkça düzenlenmeyen unutulma hakkı, İnternet vasıtasıyla ulaşılması kolay olan ve dijital hafızada bulunan haberlere erişiminin engellenmesi için Anayasa"nın 5., 17. ve 20. maddelerinin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan unutulma hakkının kabul edilmemesi, İnternet vasıtasıyla kolayca ulaşılabilir ve uzun süre muhafaza edilebilir kişisel veriler nedeniyle başkaları tarafından kişiler hakkında ön yargı oluşturabilmesine yol açması nedeniyle, kişinin manevi varlığının geliştirilmesi için gerekli olan onurlu bir yaşam sürdürmesine ve manevi bağımsızlığına müdahaleyi sürekli kılabilecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 17.06.2014 tarihli, 2012/12-1510 E. 2014/331 K. sayılı kararında "kişisel veri" kavramı;
"...Kişilerin, sadece insan olması ve toplumdaki yeri, bazı değerleri kişisel veri haline getirmektedir, örneğin; kişinin adı, adresi, kimlik bilgileri, medeni durumu vb... Bunun yanında teknolojik gelişmeler nedeniyle gittikçe karmaşıklaşan toplum hayatındaki bir takım bilgiler de kişisel veri haline gelmiştir, örneğin; vatandaşlık numarası, banka hesap numarası, telefon numarası, elektronik posta adresi ve şifresi vb... Dolayısıyla farklı gruplandırmalar bulunmakla birlikte kişisel verilerin iki başlık altında toplanması mümkündür. Birinci grupta; insanın varoluşundan kaynaklanan kişiliğine ait bilgiler, ikinci grupta ise; teknolojinin gelişmesiyle insanın modern toplumda yer alması nedeniyle kendisine verilen ya da çeşitli hizmetlere ulaşmasında kullanılan bilgiler yer almaktadır. Ancak her iki grupta yer alan bilgilerin de kişisel veri olarak hukuk düzenindeki değeri ve korunmaları açısından bir fark bulunmamaktadır.(Murat Volkan Dülger, Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2014, 4. bası, s.577)
TCK"nin 136. maddesinde tıpkı 135. maddesinde olduğu gibi korunan hukuki değer genel olarak kişilerin özel hayatı ve hayatın gizli alanı, özelde ise kişisel verilerdir. Bu düzenlemeler ile tüm kişisel veriler koruma altına alındığından kişisel verilerin mutlaka gizli olması zorunlu değildir. Gizli olmayan ve herkes tarafından bilinen kişisel veriler de hukuka aykırı eylemlere karşı korunmalıdır. Zira kişisel verilerin korunmasına ilişkin suçlarda korunan hukuki değer "sır" olmayıp, verinin ilgilisi olan kişinin kişilik haklarıdır.(Murat Volkan Dülger, Bilişim Suçları ve İnternet İletişim Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2014, 4. bası, s.579, 588-593)..." ifadeleriyle kabul edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/6/2015 tarihli ve E.2014/4-56, K.2015/1679 sayılı kararında ise;
"...Unutulma hakkı ve bununla ilişkili olan gerektiği ölçüde ve en kısa süreliğine kişisel verilerin depolanması veya tutulması konuları, aslında kişisel verilerin korunması hakkının çatısını oluşturmaktadır. Her iki hakkın temelinde bireyin kişisel verileri üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesini, geçmişin engeline takılmaksızın geleceğe yönelik plan yapabilmesini, kişisel verilerin kişi aleyhine kullanılmasının engellenmesini sağlamak yatmaktadır. Unutulma hakkı ile geçmişinde kendi iradesi ile veya üçüncü kişinin neden olduğu bir olay nedeni ile kişinin geleceğinin olumsuz bir şekilde etkilenmesinin engellenmesi sağlanmaktadır. Bireyin geçmişinde yaşadığı olumsuz etkilerden kurtularak geleceğini şekillendirebilmesi bireyin yararına olduğu gibi toplumun kalitesinin gelişmişlik seviyesinin yükselmesine etkisi de tartışılmazdır.
Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir..." şeklinde unutulma hakkının kapsamı ve önemi belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin ifade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasındaki dengelenmesine dair emsal kararlarında; "...Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrası temelinde değerlendirme yaptığı gözetilerek unutulma hakkına ilişkin iddiaların İnternet ortamındaki haberlerin kişisel veriler ile arasındaki ilişki dikkate alınarak Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında inceleme yapılması gerekmektedir. Anayasa"nın 17. maddesi esas olarak kamu görevlilerinin keyfî müdahalelerine karşı bireyi korumayı amaçlasa da söz konusu madde sadece devletin bu tür müdahalelerde bulunmasından kaçınmasını sağlamayı amaçlamamaktadır. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe, Anayasa"nın 5. maddesi dikkate alınarak bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenebilir. Bu yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde kişisel itibarının korunmasını isteme hakkına saygının güvence altına alınması amacıyla birtakım tedbirler alınmasını gerektirebilir (Ahmet Çinko ve Erkan Çelik [GK], B. No: 2013/6237, 3/7/2015, § 39). Bu tedbirlere, kişisel itibarın üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korunması hususunda da başvurulabilir.(Kadir Sağdıç, § 40; İlhan Cihaner (2), § 47)..." ifadeleriyle, unutulma hakkı kişilerin manevi varlıklarını geliştirmelerine bir fırsat vermek açısından devletin pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 2013/5653 bireysel başvuru üzerine 03.03.2016 tarihinde verdiği kararda;
"...Haber ve fikirleri iletmedeki hızı ve bunları saklama süresi ve kapasitesi gözetildiğinde İnternet, geleneksel iletişim araçlarından farklı, küresel olarak bilgiye erişim ve iletişim aracıdır. Dünya çapında milyonlarca kullanıcıya hizmet eden merkezi olmayan bu elektronik iletişim ağı, temel hak ve özgürlüklerin kullanımında farklı bir boyut getirmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin kullanımında sağladığı imkânlar aynı zamanda temel hak ve özgürlüklere yönelik farklı müdahale yolları ortaya çıkarmıştır. Özellikle bireylerin özel hayatlarına ve manevi bütünlüklerine yönelik olarak çok ciddi müdahale alanları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle geleneksel medyadan farklı olarak İnternet, ortaya çıkardığı riskler açısından farklı bir bakış açısı ile değerlendirilmelidir. Bu bağlamda ilgili hak ve özgürlükler açısından koruma ve ilerleme sağlayabilmek için kaçınılmaz olarak teknolojik gelişmeleri de dikkate alacak farklı bir yaklaşım belirlenmelidir.
İnternet"in yaygınlaşmasından önce kişilerin geçmişlerine ilişkin özel yaşamları zaman içinde kaybolmaktaydı. Bununla birlikte bireylerin geçmişlerinde yaşadıklarına ilişkin herhangi bir kayıt tutulmuşsa da bu kayıtlara ulaşılmasının zorluğu kişilerin geçmişlerinde yaptıkları hatalardan bağımsız olarak yaşamlarını sürdürmelerine imkân tanımaktaydı. Ancak günümüzde basit bir İnternet araştırması, bireylerin geçmişte yaptıkları ve hatırlamak ve/veya hatırlanılmasını istemedikleri hatalarını kolayca ortaya koymaktadır. Bu bağlamda İnternet ortamı, arşivde kalmış ve sadece araştırmacıların veya meraklıların özel çabası ile tespit edilebilecek haberleri kolaylıkla ulaşılabilir hâle getirmiştir. Haber arşivlerine erişimin kolaylaşması kişiler hakkında yapılan haberin unutulmasına fırsat vermeyen bir sanal ortam meydana getirmiştir. Bu durum İnternet"in yaygınlığı ile birlikte değerlendirildiğinde bireylerin geçmişte yaptıkları ve hatırlanmasını istemedikleri hususların sürekli olarak kişilerin karşısına çıkması ihtimalini kuvvetlendirmiştir.
İnternet"in yaygın kullanımı ile ortaya çıkan bu durum basının İnternet"i etkin olarak kullanmasıyla beraber ifade ve basın özgürlükleri ile şeref ve itibarın korunması arasındaki dengeyi ilkinin lehine bozmuştur. İfade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı, eşit düzeyde koruma gerektiren temel hak ve özgürlüklerdir. Bu nedenle bozulan dengenin her iki temel hak arasında tekrar kurulması zorunluluk olmuştur. İnternet haberciliği ile birlikte unutulmanın zor olduğu günümüzde anılan dengenin tekrar kurulabilmesi şeref ve itibar yönünden bireylerin unutulma hakkının kabul edilmesi ile mümkün olabilir. Bu bağlamda unutulma hakkı adil dengenin kurulması için vazgeçilmez niteliktedir (Avrupa Birliği Adalet Divanı, Google Spain SL, Google Inc/İspanya Kişisel Verilerin Korunması Kurumu, Mario Costeja Gonzales, C-131/12, 13/5/2014)...
...Unutulma hakkının İnternet gazete arşivlerindeki her türlü haber yönünden uygulanmasını beklemek mümkün değildir. Nitekim özellikle basın özgürlüğü temelinde gazete arşivinin araştırmacılar, hukukçular veya tarihçiler için önem taşıyan veriler olduğu açıktır. Bu durumda bir İnternet haberinin unutulma hakkı kapsamında İnternet"ten çıkarılabilmesi için;
- yayının içeriği,
- yayında kaldığı süre,
- güncelliğini yitirme,
- tarihsel bir veri olarak kabul edilememe,
- kamu yararına katkısı (toplumsal açıdan haberin değeri, haberin geleceğe ışık tutan niteliği)
- habere konu kişinin siyasetçi veya ünlü olup olmadığı,
- haber veya makalenin konusu, bu bağlamda haberin olgusal gerçekler ya da değer yargısı içerip içermediği, halkın ilgili veriye yönelik ilgisi gibi hususların her somut olay açısından incelenmesi gerekmektedir.
Yapılacak değerlendirme sonucunda unutulmayı etkin kılacak farklı yöntemler benimsenebilir. 5651 sayılı Kanun"un 6518 sayılı Kanun ile değiştirilen 9. maddesinde erişimin engellenmesinin kapsamının kişilik hakkının ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL vb.) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verileceği ve zorunlu olmadıkça İnternet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar verilemeyeceği belirtilmiştir...
...Bu bağlamda unutulma hakkı çerçevesinde, ifade ve basın özgürlükleri ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasındaki dengenin sağlanması açısından 5651 sayılı Kanun kapsamında yukarıda belirtilen önlemler alınabilir (bkz. § 51). Ancak alınacak tedbirlerin Anayasa"nın 13. maddesi gereğince ölçülülük kriteri esas alınarak yapılması gereklidir. Nitekim kişinin şeref ve itibarına yönelik müdahaleleri unutulma hakkı gereğince engellemek için arşivde arama yapmaya imkân tanıyan haber ile kişi arasında ilişki kuran kişisel verilerin silinmesi, haberin anonim hâle getirilmesi, haber içeriğinin bir kısmına erişimin engellenmesi gibi birçok yöntem benimsenebilir. Bu bağlamda yargının görevinin, İnternet ortamının sağladığı kolaylıkla zamanla kişilerin itibarına yönelik müdahale oluşturan haberleri tamamen ortadan kaldırarak geçmişte meydana gelmiş olayların yeniden yazılmasını sağlamak olmadığı dikkate alınmalıdır. İnternet haber arşivinin bir bütün olarak basın özgürlüğünün koruması altında olduğu unutulmamalıdır..."
şeklindeki ifadelerle unutulma hakkının kullanılmasında gözetilmesi gereken kriterler anlatılmıştır.
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, kanun yararına bozmaya konu somut uyuşmazlığın "unutulma hakkı" özelinde değerlendirildirilmesine gelince;
Değişik internet sitelerinde, Ankara Barosu"nun düzenlediği 11. Uluslararası Hukuk Kurultayı"nı konu edinen ve başvuranın özel hayatına dair bilgileri içeren 08.01.2020 tarihli haberlerde;
- Yayının içeriğinin %30"una yakın bir kısmında başvuranın ismi ve geçmişine dair bilgilerin yer aldığı,
- Haberin, Kurultay"ın yapılacağı tarihlere çok kısa bir süre kala ve başvurudan bir ay önce yapıldığı, bu sırada haberin yapıldığı tarihlerde; başvuranın habere konu kamu davasında, bir suçtan (hakaret) mahkumiyet hükmünün kesinleştirildiği, iki suçtan (özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi) verilen beraat hükümlerinin ise Yargıtay tarafından bozulmasına karar verildiği, habere konu edilen cinsel taciz suçundan kurulan beraatin ise kesinleştirildiği, dolayısıyla başvuranın habere konu edilen yargılama sürecinin kısmen devam ettiği,
- Haberin başvuran hakkında açılan kamu davasına yönelik ifadeler içerdiği ve haberin yapıldığı sırada da başvuru sırasında da güncelliğini koruduğu,
- Haberin kamu görevlisi olan başvuranın şahsi durumuna dair bilgiler içermesi yönüyle tarihsel bir veri olarak kabul edilemeyeceği, ancak Uluslararası Hukuk Kurultayı"nda konuşmacı olarak yer alması yönüyle tarihsel bir veri olarak kabul edileceği,
- Haberin geleceğe yönelik etkisi olduğu, dolayısıyla kamu yararına katkı sunduğu,
- Haberin konusu içinde kişisel verileri paylaşılan başvuranın bir kamu görevlisi olarak kamuya mal olan önemli bir kişi konumunda bulunduğu,
- Toplumun habere yönelik ilgisinin halen bulunduğu, öte yandan başvuran hakkında kamuya açıklanan kişisel verilerin olgusal gerçekliklere (hakkında kamu davası açıldığına dair bilgilere) dayandığı ve sivil toplum örgütlerinin değer yargılarını (Başvuranın Uluslararası Hukuk Kurultayı"nda konuşmacı olarak bulunmasının kabul edilemez olduğu) içerdiği,
- Sonuç olarak, yukarıdaki şartlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; başvuranın geçmişte bir başka avukatla arasında var olan hukuki sürecin halen devam ettiği ve güncelliğini koruduğu, bu uyuşmazlık devam ederken başvurucunun Ankara Barosunca düzenlenen Uluslararası Hukuk Kurultayı"nda konuşmacı olarak bulunmasının kamunun ilgisini çekecek ölçüde meşgul etmesinin haber konusu yapıldığı, haberde başvuranın kişisel verilerinin haberin konusu ile ilgili olarak ele alındığı, bu bağlamda habere konu edilen kişinin haberle ilgisi olmayan başkaca (konuyla ilgisiz) kişisel verilerinin paylaşılmadığı, paylaşılan kişisel verilerin haberin yapılması için gerekli ve yeterli ölçüde olduğu, dolayısıyla hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığı değerlendirilmiştir.
Uyuşmazlığa konu 08.01.2020 tarihli internet yayınlarında yer alan haberlerin, başvuranın kişisel verilerini ve geçmişine dair bilgileri, uzun bir süre boyunca, başvuranın kişilik haklarını ihlal edici boyutta hukuka aykırı olarak internet üzerinde yayınlanmadığı ve unutulma hakkı çerçevesinde erişimin engellenmesi kararı verebilmek için gerekli şartların oluşmadığı anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği, yukarıda yazılı gerekçelerle yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, 08.02.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.






 

 

 



Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi