9. Hukuk Dairesi 2008/14606 E. , 2010/792 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA :Davacı, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti alacağının ödetilmesine
karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
1)Davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz dilekçesi verilmiş ise de vermiş olduğu 07.12.2007 havale tarihli dilekçesi ile temyiz isteminden vazgeçtiği anlaşılmakla davacının temyiz isteminin REDDİNE;
2)Davalının temyizine gelince:
Davacı, davalı işyerinde çalışmakta iken, fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinin ödenmediği, her sabah 07:30"da başlayıp akşam 21-22"ye kadar çalıştığını ileri sürerek fazla çalışma ve genel tatil ücreti isteklerinin hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı, işyerinde prim sisteminin uygulandığını, işyeri dışında işverenin denetimine tabi olmadan, satış kotasını gerçekleştirmek ve kendi mesaisini düzenleme imkanına sahip olduğunu, kaldı ki bütün çalışma hayatı boyunca fazla çalışma yapılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, isteklerin yerinde olmadığını savunmuş; temyiz aşamasında da davacı işçinin ibraname verdiğini ileri sürerek, dilekçe ekinde 30.07.2005 tarihli dava konusu alacakların da belirtildiği miktar içermeyen ibraname sunmuştur.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanununda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Öte yandan Borçlar Kanunun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/ 23861 E, 2008/ 17735 K.).
Somut olay yönünden, davalı işveren tarafından temyiz aşamasında sunulan ibraname borcu ortadan kaldıran, her aşamada ileri sürülebilecek mahiyette belge niteliğindedir. Mahkemece davalı tarafça sunulan ibranamenin yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu verilen karar bozmayı gerektirmiştir.
3)Kabule göre de, davalı tarafça, davacının ıslah dilekçesi ile isteklerini artırmasından sonra, 04.10.2007 tarihli dilekçesi ile zamanaşımı def"i ileri sürülmüştür. Mahkemece, davalı tarafça ıslahtan sonra ileri sürülen zamanaşımı def"i hususunda bir değerlendirme yapılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olması da hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.1.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.