
Esas No: 2013/3337
Karar No: 2013/3337
Karar Tarihi: 8/9/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İZZET EKİN VE NUSRET EKİN
BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3337) |
|
Karar Tarihi: 8/9/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER |
Başvurucular |
: |
İzzet EKİN |
|
|
Nusret EKİN |
Vekili |
: |
Av. İlknur ÇANCI BATMAZ |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, hissedarı
oldukları taşınmazın kadastro tespitinin iptali talebiyle açılan davanın 34
yıldır sonuçlandırılmadığını ve hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest
olduğunu, bu nedenle Anayasanın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespiti ile
uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep
etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 10/5/2013 tarihinde
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/2/2014
tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 26/2/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucuların da hissedarı
olduğu taşınmaz 28/9/1978 tarihinde, tapulama komisyonunun tespit çalışmaları
sonucunda, başvurucu ve diğer hissedarları adına tescil edilmiştir.
8. Başvurucular İzzet Ekin ve
bir kısım hissedarlar tarafından Kadastro Tespit Komisyonunca yapılan tespite
2/11/1978 tarihinde itiraz edilmiş, komisyonca yapılan inceleme üzerine, 26/12/1978
tarihli ek karar ve beyanname düzenlenmiştir.
9. Kadastro Tespit Komisyonunun
26/12/1978 tarihli ek karar ve beyannamesinin iptali talebiyle Burhaniye Asliye
Hukuk Mahkemesinde açılan dava neticesinde, Mahkemenin E.1979/21, K.1981/401
sayılı kararı ile taşınmazların tespit gibi tesciline karar verilmiştir.
10. Aynı taşınmaz hakkında,
başvurucuların da aralarında bulunduğu bir kısım davacılar aleyhine 12/1/1979
tarihinde Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve Mahkemenin E.1979/52
sırasına kaydedilen kadastro tespitinin iptali davası, görevsizlik kararı ile
Burhaniye Kadastro Mahkemesine devredilerek, Mahkemenin E.1995/33 sırasına
kaydı yapılmıştır.
11. Ayrıca, başvurucuların da
aralarında bulunduğu bir kısım davalılar aleyhine 10/1/1979 tarihinde açılan ve
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1979/46 sırasına kaydedilen bir diğer
dava dosyası da görevsizlik kararı ile Burhaniye Kadastro Mahkemesine
devredilerek, Mahkemenin E.2009/9 sırasına kaydı yapılmıştır.
12. Burhaniye Kadastro
Mahkemesinin E.2009/9 sayılı dosyası, E.1995/33 sayılı dosya üzerinde
birleştirilmiş olup, dava hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
14. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 8/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 10/5/2013 tarih ve 2013/3337
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular, hissedarı
oldukları taşınmaza ilişkin kadastro tespitinin iptali talebiyle açılan davanın
34 yıldır sonuçlandırılmadığını ve özel usul hükümlerine riayet edilmemesi
nedeniyle hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğunu beyan
ederek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Burhaniye
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1979/21 Sayılı Dosyasına İlişkin Olarak
22. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
23. Anılan Kanun hükmü uyarınca
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenleme
karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
24. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (B. No.
2012/51, 25/12/2012, § 18).
25. Başvurucular makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiaları kapsamında, makul sürenin tespitinde
nazara alınacak sürenin başlangıç tarihi olarak Burhaniye Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.1979/21 sırasına kayıtlı dava tarihini esas almış olmakla
beraber, 3/1/1979 tarihli dava dilekçesi ile yargılamasına başlanılan E.1979/21
sayılı davanın, Mahkemenin 3/12/1981 tarih ve E.1979/21, K.1981/401 sayılı
kararı ile reddedildiği ve kararın temyiz edilmemesi neticesinde 19/4/1982
tarihinde kesinleştiğine dair şerh verildiği görülmekle, başvurucuların
belirtilen dava evrakına yönelik makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarının incelenmesinin, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu kararın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih
olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Burhaniye Kadastro Mahkemesinin E.1995/33 Sayılı Dosyasına
İlişkin Olarak
27. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucuların Burhaniye Kadastro Mahkemesinin E.1995/33
sayılı dosyası yönünden ileri sürdükleri makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddialarının, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucular, hissedarı
oldukları taşınmazın kadastro tespitinin iptali talebiyle açılan davanın 34
yıldır sonuçlandırılmadığını belirterek, makul sürede yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
29. Başvurucuların iddialarına
konu ettikleri Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1979/21 sırası üzerinde yürütülen
yargılama faaliyeti açısından, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiş olmakla, belirtilen iddia
açısından değerlendirmeye alınacak yargılama süreci Burhaniye Kadastro
Mahkemesinin E.1995/33 sayılı dosyası kapsamında yürütülen süreçtir.
30. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
31. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
32. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi de yargılama faaliyetinde
göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir
başvuru açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
40).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın
gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 46).
35. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, asliye hukuk mahkemesinde açılan davanın verilen görevsizlik kararıyla
kadastro mahkemesine devredilmesi suretiyle yürütülen bir yargılamanın söz
konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 49).
37. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, Burhaniye Kadastro Mahkemesine
görevsizlik kararı ile devredilen davalardan daha önceki esas numarasını
taşıyan E.1979/46 sayılı davanın açılış tarihi olan 10/1/1979 tarihidir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
38. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
39. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 51).
40. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucuların da aralarında bulundukları bir kısım
davalılar aleyhine 10/1/1979 ve 12/1/1979 tarihlerinde açılan ve sırasıyla
Mahkemenin E.1979/46 ve E.1979/52 sıralarına kaydedilen kadastro tespitine
itiraz davalarının verilen görevsizlik kararları ile Burhaniye Kadastro
Mahkemesine devredildiği, görevsizlik kararları 1987 yılında verilen dosyaların
sırasıyla 1995 ve 2009 yıllarında Burhaniye Kadastro Mahkemesinin esasına
kaydedilerek tensip zabıtlarının hazırlandığı, görevsizlik kararları sonrasında
Mahkemenin E.1995/33 ve E.2009/9 sıralarına kaydedilen dosyaların, davalıları ve
dava konusu parselin aynı olduğundan bahisle Mahkemenin E.1995/33 sayılı
dosyası üzerinde birleştirildiği ve görevsizlik kararları sonrasında
kaydedildiği esas üzerinde yaklaşık on dokuz yıldır karara bağlanmaksızın ilk
derece mahkemesi nezdinde derdest olan davanın taraflarında kırk dört kişinin
yer aldığı anlaşılmaktadır.
41. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin kısmen asliye hukuk kısmen
kadastro mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan
özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları
konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu
olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 12-18).
42. Kadastro mahkemesi ve 6100
sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle
yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara
alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64; B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yaklaşık otuz altı yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
44. Başvurucular, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucuların tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık otuz altı yıllık yargılama süreci nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuların her birine takdiren 24.900,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık otuz altı yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını
ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir
yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Burhaniye Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1979/21 sayılı dosyası yönünden ileri
sürdükleri makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının “zaman bakımından yetkisizlik”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Burhaniye Kadastro Mahkemesinin E.1995/33 sayılı dosyası yönünden ileri
sürdükleri makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine 24.900,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.