11. Hukuk Dairesi 2016/7313 E. , 2017/2727 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasında görülen davada verilen 13/10/2015 tarih ve 2014/509-2015/958 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 15/12/2006 ve 19/12/2006 tarihinde acentelik sözleşmesi imzalandığını, davalının 29/03/2012 tarihinde tebellüğ edilen fesih ihbarnamesi ile sözleşmeyi 19. m. uyarınca herhangi bir sebep göstermeksizin feshettiğini, sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi nedeniyle müvekkiline portföy tazminatı ödemesi gerektiğini, linde meydana gelen depremler sonrası oluşan hasarlar nedeniyle halkının sigortalatma bilinci yükselmişken, birden bire acentelik sözleşmesinin hiçbir gerekçe sunulmadan tek taraflı olarak feshedilmesinin müvekkilini maddi ve manevi zarara uğrattığını, feshin sigortalatma bilincinin ciddi şekilde belirdiği bir zamana denk gelmesinin müvekkilini kâr kaybına uğrattığını, müvekkilinin 2007 yılında 213.000 TL primle işlem yapmaya başladığını, o zaman hasar prim dengesi %45’te iken müvekkiline %55 prim teşvik rapeli verilmesi gerektiğini, 2008 yılında portföyünü 610.000 TL"ne yükselttiğini, sonraki yıllarda da aynı şekilde devam ettiğini, 2009 yılında da 450.000,00 TL prim ve % 66 hasar primi olmasına ve şirketin hasarı bahane ederek fiyat tarifelerini ikiye katlaması, trafik branşından çekilmek istemesi, müvekkilinin müşteri kaybına uğramasına neden olmasına rağmen davalı şirketin yine en kötü %34 olan teşvik rapelini ödemesi gerekirken herhangi bir ödemede bulunmadığını, trafik branşında müvekkilinin yüksek portföyü olduğu için kendisine ek komisyon hakkı ödenmediğini, normalde aylık 15.000,00 TL’lik trafik üretimine ek komisyon olarak %7 komisyon ödemesi yapılması gerekirken bugüne kadar herhangi bir ödeme yapılmadığını, acentelik sözleşmesinin feshin ihbarının tebliğinden 15. günün sonunda sona ermesine rağmen davalının 05/04/2013 tarihinde sisteme giriş yetkisini iptal ettiğini, henüz sözleşme sona ermeden müvekkilinin sisteme giriş yetkisinin kapatılmış olmasının sözleşmeye ve hukuka aykırı olduğunu, sigorta şirketinin bu kusurlu ve keyfi uygulamasının kötüniyet tazminatını da gerektirdiğini ileri sürerek, maddi tazminat yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, portföy tazminatı için şimdilik 5.000 TL, kâr kaybı için şimdilik 5.000 TL, teşvik rapelleri (komisyonu) için şimdilik 5.000 TL, ek komisyon için şimdilik 5.000 TL, komisyon alacağı için şimdilik 5.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 125.000 TL’nin sözleşmenin feshi tarihinden itibaren Banka mevduatlarına uygulanan en yüksek ticari faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı acentenin hak edip de ödenmeyen hiçbir alacağının bulunmadığını, sözleşmenin feshinin haklı sebebe dayandığını, davacının iddia ve taleplerinin yerinde olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, toplanılan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında acentelik sözleşmesi varken, davacının, davalı ... şirketince verilmiş geçerli ve ispatlanmış bir izin olmadığı halde, başka bir sigorta şirketinin de acenteliğini yaptığı, davacının, sözleşmenin 3. ve 19. maddelerine aykırı davrandığı ve böylece davacı acentenin davalı ... şirketinin menfaatlerini koruma yükümlülüğünü ihlal etmesinden dolayı sözleşmenin davalı ... şirketince haklı olarak feshedildiği, kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olan davacının portföy tazminatı isteyemeyeceği ve diğer tazminat istemlerini de ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı tarafça acentelik sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshedildiği iddiasına dayalı alacak ve tazminat istemine ilişkin olarak açılan işbu davada mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, Borçlar Kanunu"nda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve Anayasa"nın 48. maddesi ile de teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğünü de içerir. Var olan bir sözleşmeyi sona erdirmenin yollarından birisi de, sözleşmenin feshidir. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğü, sözleşmenin tek taraflı tasfiyesine yönelik olarak sona erdirilmesini amaçlayan fesih hakkını da içermektedir. Görüldüğü üzere, kural olarak kişinin sözleşmenin feshi yoluna gitme konusunda irade özerkliği sonucu takdir hakkı bulunmakla birlikte, feshin haksız olması halinde, karşı tarafın bundan doğan zararlarından sorumluluğunun da bulunacağı tabiidir.
Sürekli bir sözleşme ilişkisini geleceğe etkili olarak sona erdiren sebeplerden biri olan fesih, bozucu yenilik doğuran bir haktır, hüküm ve sonuçlarını muhatabın hakimiyet alanına ulaştığı anda doğurur. Hak sahibinin tek taraflı, varması gerekli bir irade beyanı ile kullanılır, şarta tabi tutulamaz, kullanıldıktan sonra geri alınamaz. Fesih olağan ve olağanüstü fesih olmak üzere ikiye ayrılır. Olağan fesihte sözleşmeye dayalı ilişki, fesih beyanı muhataba ulaştıktan belirli bir süre geçtikten sonra ortadan kalkar. Bu nedenle olağan feshe süreli fesih de denilmektedir. Olağanüstü fesihte ise, sürekli sözleşme ilişkisi fesih beyanının muhataba ulaşmasıyla derhal sona erer. Olağanüstü feshe süresiz fesih adı da verilmektedir. Bu tür fesihte sürekli sözleşme ilişkisi haklı sebeplerden dolayı derhal sona ermektedir.
6762 sayılı TTK’nın 133/1. maddesi haklı nedenlerle sözleşmenin her zaman feshedilebileceğini, 134/1. maddesi haklı neden olmadan sözleşmenin feshi halinde ancak başlanmış işlerin tamamlanmaması dolayısıyla uğranılan zararın tazmininin istenebileceğini, mülga 818 sayılı BK’nın 108/2. maddesi de sözleşmenin feshinde kusurlu olan tarafın akdin hükümsüzlüğünden dolayı tazminat isteyemeyeceğini düzenlemiştir. Bu durum karşısında, sözleşmenin feshinde kusurlu olan acentenin tazminat adı altında komisyon vb. alacak talebinde bulunabileceği yönünde bir düzenleme mevcut değildir. Bu hak ancak fesihte kusurlu bulunmayan acenteye tanınmıştır.
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu"nun 23/15. maddesi uyarınca, “Sigorta acentesi, acentelik sözleşmesinin sona ermesi halinde, sigorta ettirenlerle yaptığı veya kısa bir süre içinde yapacağı işlerle ilgili sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği komisyona hak kazanır.“ düzenlemesine yer verildikten sonra 16. fıkrasına göre de, “Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.”
-/-
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, uyuşmazlık sözleşmenin davalı tarafından haklı nedenle feshedilip edilmediği noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasında 19/12/2006 tarih, 17957 sayı ile tasdikli acentelik sözleşmesi akdedildiği, davalı tarafça 21/3/2012 tarihli ""İhbarname"" başlıklı belge ile, sözleşmenin 19. maddesi tahtında şirketlerine tanınan herhangi bir sebep bildirmeden fesih hakkının kullanıldığı ve ihbarnamenin tebliğini takip eden 15. günün sonunda sözleşmenin sona ereceğinin ve yine akabinde 05/04/2012 tarihl başlıklı yazı ile de, sözleşmenin 05/04/2012 tarihi itibariyle teknik zarar nedeniyle feshedildiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Bu durum karşısında, davalı tarafından davacıya gönderilen 21/3/2012 tarihli fesih ihbarnamesi ile taraflar arasında akdedilen acentelik sözleşmesi feshedilmiş olduğundan mahkemece öncelikle işbu feshin haklı bir fesih olup olmadığı değerlendirilmedir. Anılan fesih ihbarnamesinde davalı tarafça sözleşmenin 19. maddesi uyarınca herhangi bir sebep bildirmeden tek taraflı fesih hakkının bulunduğu ve bu hakkın kullanıldığı belirtilmiş ve sözleşmenin anılan maddesinde de ""... Şirket, acentelik sözleşmesini herhangi bir sebep göstermeksizin 15 gün önceden diğer tarafa iadeli taahütlü bir mektup göndererek veya noterden ihtarname göndermek suretiyle her zaman feshedebilir..."" hükmünün düzenlendiği anlaşılmıştır. Ancak, Dairemizin ilamında da belirtildiği üzere sözleşmede böyle bir hüküm bulunması halinde dahi davalının sözleşmeyi feshetmesi için haklı bir sebebin bulunması gerekmekte olup, davalıya tek yanlı olarak böyle bir hak tanınamayacağından hiçbir haklı sebep gösterilmeksizin tek yanlı olarak sözleşme feshedilemez.
Öte yandan, mahkemece taraflar arasında acentelik sözleşmesi var iken davacı acentenin, davalı ... şirketince verilmiş geçerli ve ispatlanmış bir izin olmadığı halde başka bir sigorta şirketinin de acenteliğini yaptığı, bu nedenle feshin haklı olduğundan bahisle hüküm tesisi cihetine gidilmiş ise de, davalı tarafça gönderilen 2. fesih ihbarında dahi işbu fesih sebebine dayanılmadığı, teknik zarar nedeniyle sözleşmenin feshedildiği bildirilmiş olmakla, davacının başka bir sigorta şirketinin acenteliğini yapması gerek sözleşme ilişkisini sona erdiren 1. fesih ihbarında, gerekse de 2. fesih ihbarında fesih sebebi olarak belirtilmemesine rağmen davalı tarafından cevap dilekçesi ile ileri sürülen bu hususun mahkemece feshin haklılığına gerekçe oluşturulması doğru değildir.
Kaldı ki, davalı ... cevap dilekçesi ile, davacını tarihli vekaletnamesini 30/07/20008 tarihl tarihinde tescil ettirdiği,03/06/2002 tarihinde vermiş olduğu vekaletname ile davacıyı tali acentesi tayin ettiği ve bu vekaleti de 31/07/2009 tarihinde azilname tescili ile ortadan kaldırdığının 10/08/2009 tarihli ortaklarından birinin davacı olmakla 09/09/2009 tarihli kaydının da bu durumu teyit ettiği, davacının 31/08/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile anılan şirketin 175/200 oranında hissesini devraldığı ve büyük ortak olarak söz konusu acenteyi yönetir hale geldiğini belirterek davacı acentenin çoklu acentelik şeklinde gerek doğrudan gerekse de dolaylı olarak birden fazla sigorta şirketi ile çalışmasının acentelik sözleşmesinin 3. ve 5. maddelerine aykırı olduğunun belirtilmiş olduğu ve davacının davalı ile sözleşmesinin devam ettiği dönemde başka bir sigorta şirketinin de acenteliğini yaptığı ve bu hususun taraflar arasında uyuşmazlık konusu da olmadığı anlaşılmakla birlikte, davalının da uzun süredir devam eden bu duruma yönelik bir karşı koyması da bulunmadığından anılan sebebin fesih sebebi olarak ileri sürülmesi de MK"nın 2. maddesine aykırılık teşkil edecektir.
Bu itibarla mahkemece, öncelikle davalı tarafından davacıya gönderilen 21/3/2012 tarihli fesih ihbarı ile sözleşmenin feshedildiği nazara alınarak, Dairemizin 22/10/2014 tarih, 2014/7542 E- 2014/16209 K. ilamında da belirtildiği üzere sözleşmede herhangi bir sebep gösterilmeksizin fesih hakkının bulunduğuna dair bir hüküm olması halinde dahi, sözleşmenin feshi için haklı bir sebebin bulunması ve sözleşme ile davalıya tanınan bu hakkın da yasaya ve iyiniyet kurallarına uygun bir şekilde kullanılması gerektiğinden, sözleşmenin 19. maddesine göre
davalının fesih yetkisini kullanmasının açıkça hak ihlali olup olmadığının, başka bir deyişle sözleşmedeki bu hükme dayalı olarak yapılan fesih bildirimi ve kullanılan fesih hakkının yasa ve iyiniyet kurallarına göre haklı sebeplere dayalı bir kullanım niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekirken, bu hususta hiçbir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı gibi, ikinci fesih ihbarında bile belirtilmeyen ve ileri sürülmesi de maddesine aykırılık teşkil edecek nitelikteki bir sebebe dayalı olarak feshin haklı olduğundan bahisle eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin katılma yolu ile temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 09/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.