Mahkemesi
|
:
|
İstanbul 4. İş Mahkemesi
|
Günü
|
:
|
26.10.2005
|
Sayısı
|
:
|
501-863
|
|
|
|
|
|
|
Taraflar arasındaki “alacak“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4.İş. Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.10.2004 gün ve 2004/54 E. 918 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 2.6.2005 gün ve 2004/12997 E. 2005/5640 K. sayılı ilamı ile,
(...Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 3201 sayılı yasaya göre, yurt dışı hizmetlerini borçlanan ve buna bağlı olarak kendisine yaşlılık aylığı bağlanan bir Türk Vatandaşının uzun sayılabilecek bir süre sonra, yaşlılık aylığından yararlanma koşullarından biri olan yurda kesin dönüş koşulunun bulunmadığının anlaşılması üzerine, Kurumca, gerek borçlanma ve gerekse yaşlılık aylığının iptaline ilişkindir.
Mahkeme, borçlanmanın iptaline dair kurum işleminde işlem tarihi itibariyle bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı isteminin reddine karar vermişse de bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Kesin dönüş koşulunu hem borçlanma hem de aylık bağlama istemleri yönünden zorunlu kabul eden görüşün dayanağı 3201 sayılı yasanın yukarıda açıklanan 3. ve 6. maddeleridir. Her iki maddede de açıkça kesin dönüş koşulu aranmışken, bu iki maddenin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 12.12.2002 gün ve 2000/36-2002/198 sayılı kararı ile “08.05.1995 günlü ve 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun;
-
3. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan “... Yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş ..” Sözcüklerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Y... A... , F.. K.. , E.. E... , T.. T.. ile A... A... ’ın karşı oyları ve oyçokluğuyla
-
6. Maddesinin (A) paragrafının birinci fıkrasının ( a) bendinde yer alan “… kesin dönülmüş . . .” Sözcüklerinin Anayasa aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, oybirliğiyle,
C- 3. Maddesinin birinci fıkrasında yer alan” ... Yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş ...“ sözcüklerinin iptali nedeniyle aynı maddenin uygulanma olanağı kalmayan birinci fıkrasındaki “…tarihinden itibaren” sözcükleri ile İkinci fıkrasının, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. Madde ikinci fıkrası gereğince iptaline, F... K... ’NUN karşı oyu ve oyçokluğu ile” sonuca bağlanmış, bu karar ile borçlanmaya ilişkin 3. maddedeki kesin dönüş koşulu iptale konu edilirken , aylık bağlama ile ilgili 6. maddedeki aynı koşul varlığını korumuştur.
25.4.2003 gün ve 25089 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan bu karar ile borçlanma için aranan “kesin dönüş” koşulunun yasa metninden çıkarılmış olması karşısında borçlanma işleminin kesin dönüş yapılmadığı gerekçesiyle kurumca iptali yerinde bir işlem olarak görülmemiştir. Mahkemenin kurumun bu işlemini yerinde bulan görüş ve kararı açıklanan nedenlerle yerinde değildir. Kaldı ki, 4958 sayılı yasanın 56. maddesi ile 3201 sayılı yasanın 3. maddesinde yapılan değişiklik ile “yurda kesin dönüş” koşulu kaldırılmıştır.
Ancak, kurumun diğer işlemi 3201 sayılı yasanın 6. maddesinde şartları ortaya konulan “aylık bağlama işlemi”dir. Aylık bağlama talebinde bulunulması ve aylığın bağlanması konusunda anılan maddede yer alan “kesin dönüş yapılmış olması koşulu” ise iptale konu olmadığından varlığını korumaktadır. Bu nedenle de, aylık bağlanma talep yada aylığın bağlanması tarihinde kesin dönüş koşulunun gerçekleşmemiş olması halinde kurum uygulamasının ne olması gerektiği ayrıca irdelenmeli ve açıklığa kavuşturulmalıdır.
Gerçekten, bu konuda sözü edilen 3201 sayılı yasa, 6. madde (B) fıkrası, sistemi doğrudan olmasa bile, dolaylı biçimde ortaya koymuş, yurt dışından kesin dönüş yapılmasına ve kendilerine yaşlılık aylığı bağlanmasına karşın, yurt dışında çalışmak isteyenler yönünden Kurumca yapılması gereken işlemleri belirlemiştir. Buna göre; yurt dışından kesin dönüş yapan bir kimsenin yeniden yurt dışında çalışması halinde; çalıştığı süre kadar yaşlılık aylığı kesilecek bu kişinin yurda dönüşünde; isterse çalıştığı süre kadar borçlanmak suretiyle; yaşlılık aylığı oran ve miktarı artırılacak, isterse, eski aylık olduğu gibi ödenmeye devam edecektir. Böylece denilebilir ki, 3201 sayılı yasa sisteminde yeniden yurt dışı çalışma söz konusu olduğunda, yaşlılık sigortasından bağlanan aylıklar ödenmemekte ve sosyal güvenlik askıya alınmaktadır. Bu durumun sonucu olarak, yaşlılık aylığı bağlanması sırasında, yurda kesin dönüş koşulunun gerçekleşmediği anlaşılırsa, yapılacak işlem veya uygulanacak yaptırım, yaşlılık aylığının bağlanmaması ve kesin dönüş tarihine kadar işlemlerin hukuken askıya alınması, istek olduğunda yatırılan borçlanma bedelinin iadesidir. Yaşlılık aylığı bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylığın kesilmesi ve ödenen aylıkların geri alınmasıdır.
Nitekim, 506 sayılı yasa sisteminde, yurt içinde çalışanlar için uygulanan yaptırımda belirtilen şekilde olmaktadır. Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere, yurt içinde çalışan bir sigortalının, yaşlılık aylığından yararlanmak için Kuruma başvurduğunda, işten ayrılma koşulu gerçekleşmemişse, bu kişiye yaşlılık aylığı bağlanmamakta veya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, bu koşulun yokluğu anlaşıldığında; aylıklar kesilmekte ve ödenenler geri alınmaktadır. Bunun ötesinde; 506 sayılı yasanın 3279 sayılı yasa ile değişik 63. maddesinde kabul edildiği biçimde; yaşlılık aylığı alanlar, Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeme koşuluyla; yaşlılık aylıklarının kesilmeden çalışmalarını sürdürebilmektedirler. En önemlisi “işten ayrılma” veya “yurt dışından dönüş” koşulunun yokluğu, kişinin sosyal güvenlik haklarının büsbütün ortadan kaldırıcı bir neden olarak, yasalarda öngörülmemiş, sadece, aylığın başlatılmaması veya bağlanan aylığın kesilmesi biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
Buna karşın, görülmekte olan bu davada olduğu gibi 3201 sayılı yasa yönünden de, Kurumun benzeri durumlardaki borçlanmanın ve aylık bağlama işleminin iptali yönündeki uygulaması, yasanın özüne olduğu kadar “Anayasal Sosyal Güvenlik” İlkelerine ve yasaların öngördüğü “Sosyal Sigortalar” sistemine aykırıdır.
Belirtilen nedenlerle, 3201 sayılı yasa sisteminde usulüne uygun borçlanıp, aylık bağlandıktan sonra yeniden yurt dışı çalışma söz konusu olduğunda, nasıl yaşlılık sigortasından bağlanan aylıklar ödenmemekte ve sosyal güvenlik askıya alınmakta ise, aylık bağlanması talep ve fiilen aylığın bağlanması tarihlerinde kesin dönüş koşulunun gerçekleşmediği durumlarda da benzer uygulamaya gidilerek yapılacak işlem veya uygulanacak yaptırım, yaşlılık aylığının bağlanmaması ve kesin dönüş tarihine kadar işlemlerin hukuken askıya alınması, istek olduğunda yatırılan borçlanma bedelinin iadesi; yaşlılık aylığı bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylığın kesilmesi ve ödenen aylıkların geri alınması olmalı, kesin dönüş şartı gerçekleştiği takdirde de bu şartın gerçekleştiği tarihten itibaren aylık bağlama işleminin askı durumundan kurtarılarak ve yasanın aradığı diğer unsurlar gözetilerek yeniden aylık bağlanması olmalıdır.
Öte yandan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 76. maddesi uyarınca, hakim, bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi olaylar ve talep sonucu ile bağlı olup, dayandıkları yasa hükümleri ve onların tavsifleriyle bağlı olmadığından yasaları resen uygulayarak iddia ve savunmadaki talep sonuçlarını karara bağlamakla yükümlüdür. Görülmekte olan dava, henüz derdest olup, taraflar yararına müktesep bir hak doğurmamaktadır.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda açıklanan kararı ile 3201 sayılı yasanın 3. maddesinde yer alan borçlanma koşullarından “yurda kesin dönüş koşulu” nun iptal edilmiş olması ve 4958 sayılı yasanın 56. maddesi ile 3201 sayılı yasanın 3. maddesinde yapılan değişiklik karşısında, “davacı işçinin borçlanma işleminin iptaline yönelik kurum işleminin tüm hukuki sonuçları ile birlikte iptaline”, aylık bağlama işlemi açısından da “davacı işçinin yurda kesin dönüşünün gerçekleştiği tarihe kadar bu hakkının askıda olduğu kabul edilerek işlem yapılması gereğini gözetmeyen kurum işleminin iptaline” karar vermek gerekirken, mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular ve özellikle 3201 sayılı yasanın lehe değişen hükümleri göz önünde tutulmaksızın davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA,istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 21.12. 2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.