
Esas No: 2013/8975
Karar No: 2013/8975
Karar Tarihi: 23/7/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞEHAP KORKMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/8975) |
|
Karar Tarihi: 23/7/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
Raportör |
: |
Muharrem İlhan KOÇ |
Başvurucu |
: |
Şehap
KORKMAZ |
Vekili |
: |
Av. Heval YILDIZ KARASU |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, oğlunun yaşamını yitirmesiyle
ilgili ceza davasının olayın meydana geldiği yerden başka bir yere nakli ile
ilgili hukuki düzenlemelerin ve bu kapsamdaki yargısal sürecin adil yargılama
ve etkili başvuru haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 12/12/2013 tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesi
aracılığıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Başvuru konusu olay ve olgular 16/5/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 26/6/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 7/7/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanlarını 16/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun oğlu Ali İsmail Korkmaz Eskişehir’de Anadolu
Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği 1. sınıf öğrencisi olup,
2/6/2013 tarihinde Eskişehir’de kamuoyunda “Gezi
Parkı eylemleri” olarak bilinen eylemlere katılmıştır.
8. Ali İsmail Korkmaz anılan tarihte aralarında kolluk
görevlilerinin de olduğu iddia edilen bir grup tarafından darp edildikten 37
gün sonra 10/7/2013 tarihinde bulunduğu hastanenin yoğun bakım ünitesinde
yaşamını yitirmiştir.
9. Bu olayla ilgili Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma sonunda 9/9/2013 tarihli iddianameyle dördü polis memuru olmak üzere
sekiz sanık hakkında kamu davası açılmıştır.
10. Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/340 Esas sayılı
dosyasında yürütülen davada Mahkeme 29/9/2013 tarihinde “Kamu oyunda "Gezi Parkı Olayları" olarak
bilinen olaylar süresince ilimizde yoğun olayların meydana gelmesi, dava konusu
olayın bu eylemler sırasında olmuş olması, davanın soruşturma aşamasında geçen
süreçte eylemlerin adliye çevresinde ve Eskişehir ilinde de devam etmiş ve
devam ediyor olması nazara alındığında, yargılama ve duruşmalar sürecinde
olayların yaşanma ihtimali, bu olaylar sırasında kamu güvenliğinin
sağlanmasında zorluklar yaşanabileceği dikkate alınarak, a) Eskişehir
Valiliği"ne müzekkere yazılarak davanın yargılama sırasında kamu güvenliğinin
sağlanmasında sıkıntı yaşanıp yaşanmayacağı hususunda görüş sorulmasına, b)
Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığına da aynı mahiyette müzekkere yazılarak kamu
güvenliğinin sağlanmasında sıkıntı yaşanıp yaşanmayacağı ve davanın başka yere
naklinin gerekip gerekmediği konusunda görüşlerinin sorulmasına” tensiben karar vermiştir.
11. Kamu davasının nakline karar verilmesi amacıyla dosya Adalet
Bakanlığına gönderilmiş ve Adalet Bakanlığı davanın nakline karar verilmesini
Yargıtay’dan talep etmiştir.
12. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 7/11/2013 tarih ve E.2013/15890,
K.2013/10549 sayılı kararıyla, davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı
yönündeki görüş ve Adalet Bakanlığının bu husustaki istemini dikkate alarak
kamu güvenliği gerekçesiyle 5271 sayılı Kanun’un 19. maddesinin ikinci fıkrası
gereğince Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/340 Esasında kayıtlı kamu
davasının Kayseri Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir.
13. Bu karar üzerine Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi 13/11/2013
tarih ve E.2013/340, K.2013/393 sayılı kararıyla dosyayı Kayseri Nöbetçi Ağır
Ceza Mahkemesine göndermiştir.
14. Başvurucunun, davanın nakli kararına yönelik itirazlarının
karara bağlanması için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi
amacıyla yaptığı başvuru, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/11/2013 tarihli
kararıyla kamu davasının nakli kararına itirazın mümkün olmadığı belirtilerek
incelenmeksizin reddedilmiştir.
15. Kamu davası Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/212 Esas
sayılı dosyasında derdesttir.
16. Başvurucu 12/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 19.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2)
Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu
güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 23/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 12/12/2013 tarihli ve 2013/8975 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu oğlunun ölümüyle ilgili kamu
davasının Eskişehir ilinden Kayseri iline nakli nedeniyle yargılamanın adil ve
etkili biçimde yürütülemeyeceğini, kamu görevlileriyle ilgili bir davanın
nakline ilişkin kararın Adalet Bakanlığının başvurusu üzerine verilmesinin
yargılama makamının tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşürdüğünü, davanın
nakli kararına yapılan itirazın incelenmeksizin reddedildiğini belirterek adil
yargılama ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden karar
verilmek üzere dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde
incelenmesi gerektiğini, aynı olaya ilişkin başvurucu tarafından AİHM’e yapılan başvurunun, iç hukuk yollarının
tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verildiğini
belirtmektedir (Şehap Korkmaz ve diğerleri / Türkiye (K.K),
64200/13, 25/3/2014).
21. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun ikincil
nitelikte bir kanun yolu olduğunu, ihlal iddialarının öncelikle genel yargı
mercilerinde olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması gerektiğini ifade
etmektedir.
22. Başvurucu Adalet Bakanlığı görüşüne karşı, yapılan başvurunun
kamu davasının nakline ilişkin olduğunu, bu konunun AİHM önünde
tartışılmadığını, başvurunun adil yargılama hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiğini ve karara dayanak olan kamu güvenliği kavramının açık olmadığını
belirterek önceki beyanlarını tekrarlamıştır.
23. Başvuru kapsamında yaşam hakkının korunmasıyla ilgili bir
şikâyet ileri sürülmemiş ise de, Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Doğal olmayan bir ölüm
olayının sorumlularının belirlenmesi amacına yönelik bir yargılama nedeniyle
yapılan başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekir (B. No: 2012/695, 12/2/2013, § 15).
24. Nakline karar verilen kamu davasının başvurucunun oğlunun yaşamını
yitirmesine neden olan fiillerle ilgili olduğu ve bu nedenle başvurucunun
şikâyetçi/katılan sıfatıyla davada yer aldığı dikkate alındığında, başvurunun
adil yargılama hakkı kapsamında incelenmesi uygun değildir.
25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.”
26. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı,
birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup
devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, yetki
alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son
vermeme, bunun yanı sıra bireylerin yaşam hakkını, kamusal makamların, diğer
bireylerin ve kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı
koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50-51)
27. Anayasa’nın 17. maddesi, Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek
şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda Devlete, öncelikle
elindeki tüm imkânları kullanarak, yaşam hakkını koruma esas yükümlülüğünü
vermektedir (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 52, 53).
28. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin ayrıca
usuli yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü
çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmalarını sağlayacak etkili bir
soruşturma yürütmek durumundadır. Bu kapsamada yapılan soruşturmanın temel
amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye
almak ve sorumluların, yaşam hakkının ihlali nedeniyle hesap vermelerini
sağlamaktır (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 54).
29. Aralarında kolluk görevlilerinin de olduğu iddia edilen bir grup
tarafından başvurucunun oğlunun darp edilmesinden sonra hayatını kaybetmesi
üzerine, Devletin sorumluların belirlenmesi ve cezalandırılmalarını
sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütme sorumluluğunun doğduğu açıktır.
30. Başvurucu, davanın kamu güvenliği gerekçesiyle yetkili
mahkemenin bulunduğu yerden başka bir yere nakline karar verilmesi nedeniyle, yargılamanın adil ve etkili biçimde
yürütülemeyeceğini, kamu görevlileriyle ilgili bir davanın nakline ilişkin
kararın Adalet Bakanlığının başvurusu üzerine verilmesinin yargılama makamının
tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşürdüğünü belirtmektedir.
31. Bu kapsamda yargılamanın adil
ve etkili bir biçimde yürütülemeyeceği, yargılama makamının tarafsızlığının ve
bağımsızlığının zedelendiği yönündeki iddiaların adil ve etkili bir yargılama
yapılamayacağına ilişkin endişeleri yansıttığı görülmektedir. Devletin
yaşam hakkı kapsamındaki yükümlülüğünün usuli yönüne
ilişkin davada, yargılamanın adil, etkili ve tarafların katılımına açık bir
biçimde yürütülüp yürütülmediğinin değerlendirilebilmesi için öncelikle ve
kural olarak yargılama sürecinin sonuçlanması gerekir.
32. Başvuru konusu olayla ilgili AİHM kararında, AİHS’de yer alan
temel hak ve hürriyetlere saygının ve korumanın taraf devletlere ait olduğu,
temel hak ve hürriyetlerle ilgili ulusal hukuk sisteminin koruma
mekanizmalarının öncelikle işletilmesi gerektiği belirtilerek, olayla ilgili
yürütülen soruşturmanın ulusal makamlarca durdurulmadığı, geçen süre ve yargılamanın
seyrinin, soruşturmanın etkisiz kabul edilmesine neden olacak belirtiler
göstermediği ifade edilmektedir (Şehap Korkmaz ve
diğerleri/Türkiye, § 25-27) AİHM’nin anılan kararından itibaren
yaklaşık dört aylık bir sürenin geçtiği görülmektedir. Bu süre zarfında dava
şartlarında AİHM kararında ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşılmasını
gerektirecek bir değişiklik olmamıştır.
33. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
hukuk yoludur. Bu nedenle, ihlal iddialarına ilişkin olarak öncelikle olağan
kanun yollarının tüketilmesi gerekmekte olup, ancak somut koşullar itibarıyla
başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağı veya etkili olmadığının
anlaşılması halinde başvuru incelenebilir.
34. Başvurucunun oğlunun 10/7/2013 tarihinde yaşamını yitirmesi
sonrasında yürütülen soruşturma sonunda 9/9/2013tarihli iddianameyle sanıklar
hakkında kamu davasının açıldığı, kamu güvenliği gerekçesiyle davanın nakline
karar verilmesi üzerine 13/11/2013 tarihinde dosyanın Kayseri Ağır Ceza
Mahkemesine gönderildiği, bazı sanıkların tutuklu olduğu davanın ilk derece
mahkemesinde derdest olduğu anlaşılmaktadır.
35. Bu aşamaya kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ve yargılama
makamlarınca yapılan işlemler dikkate alındığında, kamu davasının nakline
ilişkin süreç de dahil olmak üzere yaşam hakkını koruyan hukukun etkisiz
olduğunu ve olağan başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağını
kabul etmek mümkün değildir.
36. Açıklanan nedenlerle, “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir. Üye Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına OY BİRLİĞİYLE,
23/7/2014
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1.
Başvurucu, oğlunun bir kısım polisler ve sivil şahıslar tarafından dövülerek
öldürülmesi üzerine açılan ceza davasının olayın meydana geldiği yerden başka
bir yere nakli ile ilgili hukuki düzenlemelerin ve yargısal kararın adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2.
Davaların yasa ile belirlenmiş olan mahkemesi dışında başka bir mahkemede
görülmesi, ceza yargılamasının temel kurumları arasında yer alan, “tabii hakim”
ilkesinin zorunlu nedenlere dayanan bir istisnasıdır. Anayasa Mahkemesinin 24
Şubat 1978 günlü ve 16210 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Esas:
1977/36, Karar: 1977/130 sayılı Kararında, bir mahkemece yapılan
itiraz başvurusu üzerine, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 14.
maddesinin son fıkrasındaki “Amme emniyeti
bakımından davanın naklini istemek Adliye Vekiline aittir” kuralının
Anayasaya uygunluğu incelenmiştir. Anayasa mahkemesince “Davaya, suçun işlendiği yerdeki görevli mahkemede
bakılması bir yasa kuralı ise de, davaya suçun işlendiği yerdeki görevli
mahkemede bakılması kamu güvenliği bakımından tehlikeli görüldüğünde yüksek
görevli mahkemece başka yerdeki görevli bir mahkemeye nakledilmesi yöntemi de
yine önceden yasa ile öngörülmüş bir kuraldır” tespitine yer
verildikten sonra, konu, itiraz konusu kuralın Adalet Bakanınca mahkemelere,
yargı yetkisinin kullanılmasında emir ve talimat verme veya tavsiye ve telkinde
bulunma niteliğini taşıyıp taşımadığı yönünden değerlendirilmiştir. Anayasa
Mahkemesi, sonuç olarak, itiraz konusu kuralın Adalet Bakanına yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili bir hak tanımadığına, olayda Adalet Bakanının isteği
üzerine karar vermek yetkisinin Yargıtay’a ait olduğuna işaret etmiş ve şu
yönde bir “yorumlu ret” hükmü kurmuştur:
“Bu yüksek mahkeme
(Yargıtay) gerektiğinde araştırma yaparak,
davanın nakli için yasal bir neden bulunup bulunmadığını, varsa nereye
nakledilmesinin uygun olacağını serbestçe takdir edecektir. Yüksek Mahkeme Adalet bakanlığınca gösterilen
nedenlerle bağlı değildir”.
3.
Anayasanın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır”
denilmiştir. Davanın nakline ilişkin kararların da bu anayasal kuralın
istisnasını oluşturmayacağı ve gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin,
gerek Anayasa Mahkemesinin içtihatlarında standardı konulan “ilgili ve yeterli gerekçe” içermesinin zorunlu olduğu hususunda
tereddüt bulunmamaktadır.
4.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 19. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, “Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin
bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini
Adalet Bakanı Yargıtaydan ister” hükmü yer
almaktadır. 1412 sayılı CMUK’nundakine benzer bir
düzenleme olan bu kural yönünden de, yukarıda
belirtilen Anayasa Mahkemesi kararının aynen geçerli olduğu açıktır.
5.
Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında şikayette
bulunmuş ise de bir insan öldürme olayının sorumlularının bulunarak
cezalandırılması amacına yönelik bir yargılama nedeniyle yapıldığından,
başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenmesi gerekir. Bu nedenle olayda,
yaşam hakkının usuli boyutunun ihlal edilip
edilmediği incelenmeli ve yaşam hakkının korunması bağlamında davanın naklinin
yeterli güvenceler taşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir. Bu bağlamda davanın
naklinin ilgili ve yeterli gerekçeye dayanıp dayanmadığı hususu önem
taşımaktadır.
6. Olayda
kamu görevlilerinin de sanık olması dolayısıyla davanın naklinin, yaşam
hakkının usuli boyutu üzerinde olumsuz bir etki
yaratıp yaratmayacağı hususunda bir değerlendirme yapmak için bu aşamada
yeterli somut veri bulunmamaktadır. Ancak, başvurucunun iddiası bu etkinin
olumsuz olacağı yönündedir. Bu kaygı ve kuşkunun, davanın naklini zorunlu kılan
nedenlerin ve yeni yargılanma yerinin nasıl belirlendiğinin gerekçeleriyle
birlikte açıklanması suretiyle giderilmesi gerekir.
7.
Yargıtay’ın, davanın nakli istemi üzerine vereceği karar, Anayasa Mahkemesinin
yukarıda belirtilen kararında da ifade edildiği üzere, idari bir makam olan
Adalet bakanlığının istemini otomatik olarak sonuca bağlamaktan ibaret
değildir. Nakil konusundaki kararın da diğer yargı kararları gibi gerekçeli
olması gerekir. Ancak başvuru konusu olayda Yargıtay kararında davanın neden
dolayı Eskişehir’de görülemeyeceği konusunda bir değerlendirmeye yer
verilmediği gibi niçin Kayseri’ye nakledildiği konusunda da bir gerekçe
belirtilmemiştir. Bu durumda katılan tarafın gerekçeli karar hakkının
gözetilmediği açıktır. Kaldı ki karar verilmeden önce Yargıtay Başsavcılığının
da görüşü alınmamıştır.
8.
Olayda, Adalet Bakanlığının başvurusu üzerine Yargıtay, davanın Eskişehir’den
Kayseri’ye nakline karar vermiştir. Karar sürecinde davaya bakacak Mahkemenin
istemi üzerine Eskişehir Valiliğinin, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığının ve
Adalet Bakanlığının görüşleri alınmış ise de katılan tarafın (başvurucunun) görüşü
alınmamış, bu konudaki görüşlerini, itirazlarını ve varsa delillerini ortaya
koyma fırsatı verilmemiştir. Yaşam hakkının usuli
güvenceleri, bu noktada silahların eşitliği ilkesinin
gözetilmesini gerektirir. Mağdur tarafın görüş ve itirazlarının dinlenmemesi,
silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Devletin yaşam hakkının usuli boyutunda gözetmesi gereken silahların eşitliği
ilkesini göz ardı ederek soruşturma ve kovuşturma yürütmesi, hak ihlaline yol
açar.
9. Yargıtay’ın
kararına karşı itiraz edecek başka bir merci bulunmaktadır. Davanın nakli
konusu nihai hükümle birlikte de temyiz incelemesine tabi tutulamayacaktır.
Öldürme olayına ilişkin dava nihai kararla sonuçlandığında yaşam hakkının
yeterince gözetilip gözetilmediği konusunda yapılabilecek sonraki bir
değerlendirme, bu safhada meydana gelen ihlali ortadan kaldırmayacaktır. Bu
nedenle Yargıtay’ın davanın nakline ilişkin kararına karşı başvuru yollarının
tüketilmediğinden söz edilemez.
Açıklanan
nedenlerle başvurunun KABUL EDİLEBİLİR olduğuna ve Anayasa’nın 17. maddesindeki
yaşam hakkının usuli boyutunun İHLAL edildiğine karar
verilmesi gerekir.
|
|
|
|
Üye Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.